8 entry daha
  • westernin babası john ford ve ford'un favori oyuncusu ve adaşı john wayne'den kaliteli westernler izlemek bir başka oluyor. diğer ford filmlerinin aksine burada wayne yardımcı rolde takılır. göründüğü sahnelerde çok fazla yer almaz, bir süre sonra sahneyi terk eder. filmde yardımcı rolde takılsa da gene sevdiğimiz bir karaktere hayat verir. bir diğer sevdiğimiz oyuncu james stewart kendisine yakışan bir rolde, idealist bir avukat-öğretmen rolünde karşımıza çıkar. filmin başrolü kendisidir. filmin kötüsü ise hollywood'un erol taş'ı dediğim (ama ne derece doğru bir saptama olduğunu bilmiyorum) lee marvin'dir. bu filmden yıllar sonra karşımıza iyi kötü çirkin'de kötü olarak çıkacak olan lee van cleef küçük bir rolde görünür burada. özetle etkileyici kadro, etkileyici kadrodan etkileyici performanslar... ford da western'in babası sıfatını boşuna kazanmadığını kanıtlar film boyunca. etkileyici bir western ortaya koyar. filmdeki çatışmalar, hukuk-adalet-eşitlik üzerine tutturulan söylemler filmin değerini daha da arttırırlar.

    "the man..." ford'un diğer westernlerinden epey farklı. gene wayne'in eline silah tutuşturuluyor, gene haydutlar asıp kesiyor, gene zayıflar güçlüler karşısında tutunamıyor. ama bu kez ford amerikan bildirgesine, eşitliğe, hukuka, ırkçılığa, kadınların eğitim hakkına, senatoya, anayasaya, senatörlere ve senatörlüğe daha sık değinir. hatta daha ileri gidip filmin bunlar üzerine kurulu olduğunu söyleyebilirim. ford adeta o çok sevdiği ve 1920'lerin ortasından beri western formunda anlattığı, övdüğü, yere göğe sığdıramadığı amerika'yı sorguluyor. örneğin senatörlerin belirlendiği sekanslarda bir aday adeta şov yapar sahnede. sonra oradakilerden öğreniriz ki bu adamın lee marvin'in canlandırdığı o kötü karakterden farkı yokmuş. elindeki gücü tıpkı liberty gibi kendisi için kullanmaktadır. gene de ford umutludur. amerika'nın şu halini görse ne derdi acaba? amerika'yı sorgulaması açısından önemli bir filmdir. zaten özellikle 60'larda ford değişmeye başlamıştı. artık westernlerinde kızılderilileri kötü göstermiyor, hatta onları övüyordu. halbuki 20'ler, 30'lar ve 40'larda çektiği westernleri izlendiğinde kızılderililerin hep barbar, acımasız, insanlıktan nasiplerini almamış bir topluluk şeklinde resmedildikleri görülür. sonra ford yanıldığını fark eder ve adeta kızılderililerden özür dilercesine filmlerinde onları över.

    velhasıl ford'un en önemli filmlerindendir. 144 film gibi ulaşılması güç sayıda film çeken ford'un en kaliteli filmi değil ama kesinlikle izlenmesi gerekli filmlerinden olduğu su götürmez. john wayne'i daha önplanda görmek isterdik.
18 entry daha
hesabın var mı? giriş yap