76 entry daha
  • dün gece kendisiyle ilk defa champagne supernova dinlediğimde çarpıldığım andan itibaren yaklaşık 15 yıl sonra karşı karşıya geldim. tuhaf şey, insan bazen izlediği dinlediği müzisyenlerin bir zamandan sonra şirinler olduğunu sanıyor, gerçek değillermiş gibi geliyor. insanın hayatına bu kadar dokunmaya başarmış sanatçıların böyle bir büyüsü var heralde. başka bir şey olsa gözümle görmeden inanmam diyen bünyeler böyle insanları gözüyle gördüğünde bile inanamıyor. o kadar ki konser ertesinde insanın bilinçaltına bile hükmedip, rüyasında kendisini 10 yıl öncesinde görmesine sebep olabiliyor. bunu da öyle akıl almaz sahne şovları, sahnede sürekli bir koşturmaca olmadan sadece müziğin etkisiyle yapabiliyor.

    solo albümdeki şarkılar canlı çok daha keyifli dinleniyor bir kere. bu her zaman olan bir şey değil zira bazı şarkılar kayıtta güzel olsa da canlı aynı etkiyi yaratamayabiliyor. high flying birds'deki hemen hemen tüm şarkılar çalındı ve seyirci neredeyse tamamına eşlik etti. özellikle everybody's on the run, if i had a gun , aka... what a life, aka... broken arrow, the death of you and me bundan sonra da her zaman setliste yer alabilecek enerjisi çok yüksek parçalar. oasis döneminden çaldıklarıyla beni yine memnun etti the chief. genellikle b-side olan veya hali hazırda kendi vokali olan şarkıları çalmayı tercih etti. it's good to be free, mucky fingers, talk tonight, half the world away, little by little, the importance of being idle gibi. seyirciyle iletişimi, sahnedeki keyifli hali ve şarkı arası esprileriyle burada kimi zaman depresif olan hayatıma muhteşem bir çentik attı. seneler önce familiar to millions dvd'sinde izlediğim don't look back in anger'a çılgıncasına eşlik eden seyirci topluluğunun bir parçası olmamı sağladı ya, o bile yeter.

    what a life!
117 entry daha
hesabın var mı? giriş yap