6 entry daha
  • eğer bir taşra metafiziğinden söz edeceksek -ki bence edilmelidir- kara yazı bu kavramsal dizgenin köşetaşlarından biri olmalı, belki de tam olarak daseinin karşısında konumlanmalıdır. edilgen oluş halini yaz(g)ı ile bir temsil evrenine sokan -metaforlaştıran- taşra "söz"ü değil "yazı"yı öncelerken merkezin felsefi alanından kendini ayırır, çünkü yazı "bilinene bağıl konumdaki bilgi"nin adıdır. taşra isyan ederken dahi bu tenzihçilikten kendini kurtaramaz, külli iradeye manen isyan etmesine karşın lafzen bunu yapmaya yeltenmez. yazının "kara"lığının sebebi olarak kendini görmez, çünkü o "yazılmış"tır, ama "yazan"ın suçu da değildir. tüm isyan metafizik bir "kara" deliğe doğru yönlendirilmiştir. "yazı" ise alındadır, yüzdeki lafz-ı celâlin (burun elif göz hû burun iki lâm) temas etmediği yerdedir. üstelik taşrada düzlüğe de "yazı" denir. yüzdeki en düz yere yazı yazılması hiç tesadüfi değildir. gündelik hayatın her zaman "arada kalan" taşrası, daha en başta kendi dolayımında bu metafizik arada-kalmışlığı yaşar. yazısız bir dünya tahayyülü ise taşrayı taşralığından çıkaracaktır, o büsbütün yazıyla hayata tutunmuştur. yazı okumayı bilmezlerin yaktığı türküler bile hep yazıdadır. hatta öyledir ki, türkü (ezgi) dahi sözü mukîm kıldığı için, bir tür "yazı" olduğu için önemlidir. sözü muhafaza etmiyorsa sesin de bir anlamı yoktur. ee, nerde kalmıştım, keklik gibi kanadımı süzmedim...
89 entry daha
hesabın var mı? giriş yap