2 entry daha
  • yakup kadri karaosmanoğlu'nun dönemin bektaşi dergahlarına sağlam ayar verip, şeyhlerinin ipliklerini pazara çıkardığı olay romanıdır.

    ihtirası uğruna şuurunu uçkuruna bağlayan şeyh nuri'nin dengesiz portresi, çevresindeki varlıklı insanların zevk-sefa düşkünlükleri, buluşmaların dini ritüelden çok içelim/oynaşalım/kaynaşalım amaçlı oluşu, eserin ana temalarından...

    haz peşindeki istanbullu zenginlerin rutin hayatlarını kırmak adına şeyhin köşkündeki ayinlere katılmaları gerçekten de yaşamlarında ciddi dönüşümler oluşturuyor... zira aşağıdaki diyalog da henüz cem törenlerine tanık olmamış iki kahramanın uyuşuk hallerini çok iyi özetlemekte:

    - bugün nedir, macid?
    - bugün mü? ben de pek bilmiyorum: cuma zannederim. günler o kadar birbirine benziyor ki, insan onlara ayrı ayrı isimler vermek lüzumunu hissetmiyor.
    - aylar da... seneler de öyle macid...

    ilerleyen sayfalarda hangi günde olduklarını soran nigar hanım, dergahın şeyhi nur baba'nın aklını başından alacak; sümsük macid de merakından dahil olduğu ayinlerden, tiksinti içinde uzaklaşma telaşına düşecektir.

    özellikle rakı-meze sofralarını çevreleyen davetlilerin tıkınmaları ve erotik/sırnaşık girişimleri; petronius arbiter'in satyricon eserinden bazı sayfaları ve yine aynı eserden beyazperdeye uyarlanan fellini satyricon ile eyes wide shut filmlerinden bazı planları çağrıştırmıyor değil.

    yazarın keyif dolu tasvirleriyle dolu ironik anlatımı günümüz okuyucusuna tebessüm ettirse de, yayınlandığı tarihte ortalığı bayağı bir karıştırmış... öyle ki; yakup kadri karaosmanoğlu, ağır eleştiriler karşısında yine günümüz okurunun yüzüne tebessümlü ifadeler yerleştiren yanıtlar vermekten çok yorulmuş. kısmen alıntılıyorum:

    "....nur baba romanından bir roman gibi yalnız halide edip hanımefendi bahsetti ve bu şeref şu zavallı kitap için kafi olmak lazım gelir....
    meseleyi bektaşilik tarafından alanlara artık cevap vermiyeceğim. çünkü bunlar benim cinsimden insanlar değildirler; birbirimizin lisanını ve maksadını anlamamıza ihtimal yoktur. bunlardan birisi ileri gazetesinde ve sonra yarın mecmuasında bana birçok fuzuli hücumlarda bulundu. güya ben bu kitabımla bektaşiliği anlatmak istiyormuşum da anlatamamışım gibi tarikat hakkında bir sürü münakaşalar açtı. bu münakaşaların hiç birine girmedim, çünkü ben her hangi bir tarikatı bir romanla tetkik ve tarife kalkışacak kadar hafif meşrep olmadığım gibi, doğrudan doğruya edebiyata ait olması lazım gelen bu bahsi dini veya felsefi bir vadiye dökecek kadar da malumatfuruş değilim.
    bektaşiler namına söz söyleyen bu adam, kendisile münakaşaya tenezzül etmediğimi görür görmez, kırılan haysiyetini benim haysiyetime ve namusuma taarruz etmek suretile tamire kalkıştı. halbuki benim en kuvvetli tarafım kalemimden, ilmimden, irfanımdan ziyade haysiyet ve namusum olduğu için, bana vurulmak istenen yumruk bir duvara tesadüf eden yumruklar gibi ancak sahibinin elini acıttı."
20 entry daha
hesabın var mı? giriş yap