113 entry daha
  • 15 sene halk partisinde milletvekilliği yapmış, dörtlü takrire imza atıp, akabinde partiden ihraç edilmiştir (1946). bu süreye kadar ve hatta 1950 seçimine kadar kendisi mustafa kemal'in öngörüsünü yanıltacak vazifelerde bulunmamıştır. bir gecelik tanışıklık ve sabaha kadar konuşulup kendisinin mustafa kemal tarafından keşfedilmesi hadisesinde ise kendisinin bolca toprağı bulunması ve bu yüzden civarda sözü geçen bir insan olması sebebiyle milletvekilliğine teşvik edilmesi bana daha bir makul görünür. o yüzden mustafa kemal'i, adnan menderes'i nereden buldu da çıkarttı diye eleştirmeyi düşünmem.

    1950 seçimlerinin sonucu olarak demokrat partinin 408 milletvekiline karşı, halk partisinin 69 milletvekili çıkarabilmesinden sonra, halk desteğiyle beraber, sanırım değişimler başladı. 29 mayısta okuduğu ilk hükümet programında şöyle diyor:

    "...14 mayıs seçimleriyle memlekette, şimdiye kadar yapılanlarla ölçülemeyecek ehemniyette mühim bir inkılabın, en mühim merhalesi aşılmıştır."

    böyle falsolu bir giriş, mustafa kemal'in ölümünden 10 sene sonra söylenince tepki çekiyor ama gerek meclis çoğunluğu, gerekse halktan esen rüzgar sayesinde çok üzerinde durulmuyor. üzerinde durulmuyor dediysem, elbet birileri bir yere çentik atmıştır. kimse atmazsa bile, cemal gürsel'in baş adamlarından alparslan türkeş bir kenara yazmıştır. (o zamanlar yüzbaşı olsa gerek.)

    ilk seçimden sonraki iktidar sürecinde "evvela mektep mi, yoksa yol mu?" sorusu soruluyor ve yolu olmayan köylere yol yapılıyor. köylü mest oluyor, kamyonunu da alıyor, malını rahatça satıyor vs.. işin ekonomik yanından bahsetmek istemiyorum. sadece şunu yazıp alt paragrafa geçeceğim: bu gün bile başkanını bilmedikleri demokrat partiye, doğru yol partisine köylerden gani gani oy çıkıyor. kıratı gören, basıyor mührü kırata. köylü minnetini bir türlü ödeyemiyor.

    1954 seçimlerinin sonucunda demokrat parti 4.100.000 oy alıyor (1950 seçimlerinden 375.000 oy eksik). halk partisi ise 3.500.000 oy alıyor (1950 seçimlerinden 304.000 oy fazla). halk partisi oy oranını artırıyor, aradaki farkı bir önceki seçime göre 680.000 oy kapatıyor. bu kadar yakın oy oranlarına rağmen dönemin seçim sistemine göre demokrat parti 488, halk partisi ise 31 milletvekili sokabiliyor meclise. oy oranlarına bakıp özeleştiriye gidilmesi gereken yerde, "halk partisi artık ölmüştür" deniyor. diğer 487 milletvekili de menderes'i uyarmıyor.

    1957 seçimini de yazıp değiştiriyorum konuyu. 1957 seçimlerinde halk partisi milletvekili sayısını 178'e çıkarıyor. hatta halk partisi 12 ilde toplam 32.000 oy daha alabilse, 178 yerine 299 milletvekiliyle meclise girecek.

    diyeceğim o ki, adnan menderes, 1950 seçimlerinde aldığı halk desteğini sürekli kaybediyor. oy sayılarına dikkat edilmiyor. çok partili düzene yeni geçildiğinden herkesin üzerinde bir acemilik mi var, yoksa senden benden daha iyi çalışıyor kafaları ama 4 sene daha iktidarız nasıl olsa deyip kimse suyu mu bulandırmıyor, buraları muallak.

    orduyu, üniversiteyi, halkı ve muhalefeti rahatsız eden olaylardan sürüsüyle bahsedilmiş. bunlarla eşzamanlı olarak ordu içinde de bir ihtilalci grup örgütleniyor. adnan menderes her konuşmasında ihtilal istediği için ismet inönü'yü eleştiriyor. ismet inönü'nün

    -"şartlar tamam olunca, ihtilal millet için bir hak olur"

    sözünden sadece ihtilal kelimesini duyuyor. bunun üzerine tahkikat komisyonunu kurmak istiyor. komisyonun kurulması gayet normal ama komisyonun yetkileri belli değil. daha doğrusu sınırları belli değil. ucu açık. varabildiği noktaya kadar. asıl amaç halk partisini kapatmak. bunun için de gerekirse komisyona anayasaya aykırı yetkiler verilecek.

    bu olaylardan sonra kara kuvvetleri komutanı cemal gürsel, savunma bakanı etem menderes'e bir mektup yazıyor. mektubun tam metnini değil ama cemal gürsel'in öne sürdüğü şartları yazıyorum.

    "1- cumhurbaşkanı (celal bayar) istifa etmelidir. çünkü bütün fenalıkların bu zattan geldiği hakkında umumi bir kanaat vardır.
    2- kabinede iyi kabul edilmeyen ve suihalleri bütün memlekete yayılmış bulunan zevat, çıkarılmalıdır. ve yeni kabine, mutlaka, dürüst, makul, zorcu değil, adalet ve şefkat hissi taşıyan zevattan kurulmalıdır.
    3- istanbul, ankara valileri ve emniyet müdürleri süratle değiştirilmelidir.
    4- ankara örfi idare kumandanı derhal değiştirilmelidir.
    5- son çıkarılan ve tahkikat komisyonları ihdas eden kanun kaldırılmalıdır.
    6- mevkuf gazeteciler, bir af kanunuyla, kısa zamanda tahliye edilmelidir.
    7- son hadisede tevkif edilen talebeler serbest bırakılmalı, ilim müesseseleri yeniden faaliyete geçmelidir.
    8- şimdiye kadar çıkarılan bütün antidemokratik kanunlar, tedricen kaldırılmalıdır.
    9- vatandaşın hürriyet ve eşit muamele hakkına, mutlak surette riayet edilmelidir.
    10- din simsarlığından vazgeçilmelidir.
    11- suistimaller oluyor mu bilmiyorum. fakat olduğu hakkında umumi bir kanaat mevcuttur. ve milletin, hükümete karşı itimatsızlığına sebep olmaktadır. bu gibi kötülüklerin şiddetle bertaraf edilmeleri lazımdır.
    12- müstesna zamanlar ve günler haricinde hükümet büyüklerinin memleket gezilerinde, suni büyük vatandaş topluluklarıyla karşılanmaları usulü terk edilmelidir. "

    mektubun ilk şartı, aslında önemlidir. celal bayar cumhurbaşkanlığını unutmuş, parti yöneticisi gibi her olayın içindedir. adnan menderes'i istifadan vazgeçiren de odur deniyor. ben diyenlerin yalancısıyım. ayrıca ismet paşa'nın :

    -"istifaya da gerek yok. sadece seçim tarihi versinler. ben de kendilerini destekleyeceğim"

    sözü de yine havada kalır. yine kimin etkisiyle, bilin bakalım. bunlar zaten son çıkışlardı. ondan sonra harp okulu yürüyüşü, 27 mayısta da darbe.

    yakın dönemde kurtuluş savaşı, 1. ve 2. dünya savaşlarını görmüş bir ordunun, hali hazırda ismet paşa yakına kadar başbakan, cumhurbaşkanı ve muhalefet lideriyken ve mecliste bir sürü emekli paşa bulunurken, siyasetin bu kadar içinde olmasına hak vermiyorum ama o zamanki usül gereği hepsi kendinde bu hakkı görüyor. aksiyon adamı subaylar, hep hareket peşindeler. savaşı biz kazandık, ülkeyi de biz idare ederiz mi diyorlardır acaba? çok kısa subaylık hayatımda "ulan askerlik biticek, iş yok. bari ben burdayken bi darbe olsa da bi kaymakamlık falan verseler bana da" diye geçirdim içimden. benim üzerimden genelleme yapılmaz elbet. benim gibi bir kişi daha bulursam o zaman "ben 9 ayda bu kafaya geldim, 40 senedir askerlik yapan general neler düşünmez" diyebilirim.

    benim sikişmiş yüreğimden ve zihniyetimden bahsetmeyi bırakıp konuya dönersek... adnan menderes aslında yalnız bir adamdı. karşısına çıkan kurtuluş yollarını göremedi, kapının önündeki darbeyi göremedi. kimse de ona göstermedi. çok garip insanların etkisinde kaldı. her halkın önüne çıkışında kendisini onbinler karşıladı, yapay kalabalıkların esiri oldu. mustafa kemal'in kendisini karşılayan kalabalık için:

    -"buraya ben değil, vahdettin gelse bu kalabalık onu da aynı bu şekilde alkışlardı."

    sözünü herhalde duymadı. duysa da inanmadı. görüşlerini, çevresini, partisini, yaptıklarını... hiçbirini tasvip etmiyorum. bununla beraber öldürülmesini de tasvip etmiyorum. biraz bilgi vereyim dedim, uzayınca araya yorum falan katmışım. bitiriyorum.

    1955 kabine değişikliğinde başbakanlığı bırakmaması, çöküşün başlangıcıdır diyor şevket süreyya aydemir, adnan menderes'in dramında. makul duruyor. ben de sayıları, bazı olayları o kitaptan aldım. ayrıca başka entry yazmaya üşendim, o yüzden kendisine teşekkürü buradan edeceğim. şevket süreyya aydemir, adnan menderes'in özel hayatına sadece 1-2 sayfa ayırıp, orada da hiç bir isim vermeyip, sadece kötü insanlarla tanıştı, kandırıldı diye geçiştiriyor. magazine girmemiş. tebrik ederim. cemal gürsel'in mektubunun tüm metni de kitapta mevcut.
1686 entry daha
hesabın var mı? giriş yap