1 entry daha
  • ‘ölüm kere ölüm / ölüm kare’ veyahut ‘ölüm cantabile’

    birincisinde “gittim çekip başımı gittim, hakikat duraksadı”; ikincisi, “yerimi yadırgadım/yerim olmadı zaten kendi mezarımdan başka” der. bunlar, ismet özel şiirinde geçerler. ilki, başlı başına bir şiirdir. diğeri üç firenk havası’nda en nefis dizelerdendir. ki, o şiirde kötü dize yoktur!

    - - - - - - - -

    ölüm, için iki sonuçtan bahsedebiliriz. ilki, ölümden sonra bir hayat olma ihtimali ve ikincisi de ölümle birlikte her şeyin bitmiş olması. bu iki konu çok uzun süredir tartışılıyor ve gerekli olan bu değil! ölümün kendisi bizzat bambaşka bir olay! teknik (tıbbi) anlamda 1 birim zamanda gerçekleşiyor ve geri döndürülemeyen bir süreç! dışarıdan belirli bir anda belirli bir etki olmadan da olsa, etkileri yaşlanmak ile ortaya çıkan bir sonuçtur ölmek ve hülasa;
    hepimiz öleceğiz! bunda bir sorun yok! ama ölüm üzerine düşünmeyecek değiliz ya? “anlamak özgür olmaktır”…

    ne diyor efendimiz baruch spinoza?

    << iyi ya da kötü üstündeki bilgi, kendisinden haberimiz oldukça bir sevinç ya da acı duygulanımından (affection) başka bir şey değildir. >>

    << iyi deyince, kesin olarak bize yararlı olduğunu bildiğimiz şeyi anlıyorum. kötü deyince, bir iyiliğin tadını almakta bize engel olacağını bildiğimiz şeyi anlıyorum. >>

    bunu ölüm için düşünebiliriz! ölüm eğer kötü bir şeyse şu halde bizi bir şeylerin tadını almaktan mahrum kılıyor. nedir o? yaşam! güzel, roger that! ölümü biliyoruz, ölümün kötü olduğunu da biliyoruz ve burada bir engelleme var. buradaki kötüden kastım, kötü bir durum değil, bu anlaşılmıştır zaten. söz gelimi pazar günü duş alacakken suların kesilmesi ile bir trafik kazasını tanımlarken dillendirilen kötü, “ilksel” olarak aynı şeyler değiller.

    ancak, akla gelebilecek olan her türlü kötü için bir engel söz konusu. şu halde kötü için verilecek olan tanım ‘istenilen, beğenilen nitelikte olmayan’ şeklinde olmamalı. türk dil kurumu bizi yemiş. kötü olan şey engeldir, şu halde engelleyen şeydir.

    spinoza devam ediyor: << herkes kendi tabiatının kanunlarına göre iyi olduğunu sandığı şeyi zorunlu olarak ister, kötü olduğunu sandığı şeyi zorunlu olarak istemez >>

    bu durumda biz ölümden kaçmayı zorunlu olarak istiyoruz, bu tabiatımız gereğidir çünkü ölüm kötüdür ve kötü olduğunu sandığımız şeyi zorunlu olarak istemiyoruz. bu,, bu bu bu ne kadar doğru olabilir?

    sonuçta, insanlar ilk olarak ne zaman “idrak” etmeye başladılar ölümün kötü bir şey olduğunu? diyelim ki ölen kişi ortadan kayboldu bir süre sonra, ve diyelim ki bunu görüp konunun kötü bir şey olduğu idrakine vardırlar diğerleri. ancak ne zaman ölüme engel olmak için bir çare (yani iyi olan şey) aramaya başladılar? ruh kavramı ya da belki din (herhangi bir din) içerisinde yer alan ölümle ilgili ritüeller ve inanışlar böylece mi oluştu? bunların cevabı zor olmakla birlikte, bildiğim bir şey var ki, herkes kendi tabiatının kanunlarına göre iyi olduğunu sandığı şeyi zorunlu olarak ister.

    söz gelimi? arzulanmayı arzulamak. kişinin tabiatına göre bu iyi bir şey ise, bunun için her yolu deneyecektir. böylesi bir yolda önüne çıkan her şeyi yok etmeye çalışması, bunu arzu etmesi de kendisine yeni sevinçlerin kapısını aşacaktır. ancak bir süre sonra görecektir ki, türettiği sevinçler “acınacak sevinçler” olmuştur. bu da ölümle paralel gidebilen bir şeydir. neden? çünkü spinoza’ya göre “insan sonlu bir varlıktır”.

    - - - - - - - -

    işin nihayetindeki matematikte, ölüm kere ölüm, ölüm kare eder evet ve sözü güzel abimiz descartes ile bitirelim: “insanın dünyanın düzenini değiştirmektense kendi arzularını değiştirmesi ve talihi yenmektense kendini yenmesi daha iyidir”.

    (bkz: yaşlanmak/#12933883)
    (bkz: yaşlanmak/#12739354)
2 entry daha
hesabın var mı? giriş yap