7 entry daha
  • mükemmel bir film! başka sinema sayesinde izledik, gerçekten bir sinema şaheseri yaratılmış. yani bu filme komedi demek yerine kara mizah dense çok daha yerinde olur. neden varız? bu dünyaya neden geldik? hadi geldik diyelim bu dünyadaki amacımız ne? evrendeki yerimiz ne? başka evrenler var mı? gibi sorularla bir ebeveynin bir çocuğun hayatını mahvedebilecek en güçlü aday olduğunu çok başarılı bir şekilde harmanlamış film. anlatılmaz yaşanır, gidin izleyin, pişman olmayacaksınız. filme puanım 9/10

    --- spoiler ---

    iki taş (evelyn ve joy) arasındaki konuşma gerçekten ama gerçekten mükemmeldi, o sahneyi yeniden izlemeyi çok istiyorum, diyalog ve sahnenin çekilme yöntemi çok şaşırtıcıydı. ayrıca sosis parmaklı evrenle, çüklerle dövüşmeyle, totoya cisim sokarak evren değiştirmeyle cidden çok manyak bi film yapmışlar. olm nerden aklınıza geldi sosis parmağı? nerden aklınıza geldi birinin burun deliğinden içeri üflemek? bu ayık kafayla yazılacak senaryo değil abi ya kokain çekmişler ya ot içmişler bunu yazarken. rüyalarındaki saçmalıklardan da esinlenmiş olabilirler, hepimiz bazen böyle değişik rüyalar görürüz. bir de ratatouille göndermeleri, rakakun falan çok güzeldi yahu.

    film 3 bölümden oluşuyor, ilk bölüme everything adı verilmiş. ana karakterimiz evelyn'i tanıyoruz burda, o evrende yaşarken nasıl hissettiğini görüyoruz. paralel evrenlerin varlığını ve nasıl işlediğini, büyük bir gücün tüm evreni yok etmek üzere olduğunu görüyoruz. kendi evreninde bir hiç olan evelyn, hayatta istediği hiçbir şeyi başaramamış olmanın ezikliğini yaşıyor. bunun acısını da eşinden ve kızından hatta çevresindeki herkesten çıkarıyor. fakat sonunda bu evrenin kurtarıcısı olduğunun ortaya çıkmasıyla bir anlamda hayat amacını bulmuş olmanın verdiği mutluluğu yaşıyor.

    ikinci bölüm everywhere'de ise evelyn ile kötülüğün simgesi haline gelen kızı joy'un mücadelesini izliyoruz. bu bölümde joy'u tanıyoruz, adı gibi biri hiç değil, hatta tam zıttı joy. evelyn hayatta bir şey olamamış dedik ya, joy olamadığı her şey olsun istemiş evelyn. bunun için onu çok zorlamış ama joy da kendi istediği gibi olmak istemiş, gay olduğunu saklamamış, dövme yaptırmış, kilo almış. aslında kendi olamamış ama annesini kızdırmak için onun olmasını istemediği her şey olmuş. bu anlamda arafta kalmış gibi bir hali var. haliyle bu yüzden de annesiyle toksik bir ilişki geliştirmiş. evelyn öyle zorlamış ki onu, joy'u da hayattan, evrenden her şeyden nefret eden birine çevirmiş. nihilizmin dibine vurulmuş bu bölümde. joy'u çok iyi anlıyoruz bunları izlerken, bir hiçiz bu evrende diyor, ben bu evrende olmasam da olur deyip karadeliğimsi donut'ı yaratmış ama evreni yok etmek için değil aslında kendini yok etmek için. özellikle ebeveyniyle travmatik ilişkisi olan insanlar bu bölümde joy ile bütünleşeceklerdir.

    üçüncü bölüm all at once'da ise baba weymond ile haşır neşir oluyoruz. ailedeki güçlü, baskın anne figürünü aşırı yumuşak sevgi dolu bir baba olarak dengeliyor. kavga etmeyelim, nazik olalım düsturu ile yaşıyor, evelyn'in ünlü versiyonunun yaşadığı evrende evlenmediği weymond ile sinema salonunun dışında ettiği sohbet çok açıktı, bu da benim hayatta kalma yöntemim ben böyle savaşıyorum dedi weymond. aslında evelyn weymond'ın bu yumuşak tavrını çok açık bir zayıflık olarak görüyordu.

    açıkçası sona doğru sevelim sevilelime bağlayarak biraz sönük bitirdiler filmi, çocuğumun hayatının ağzına da sıçarım ama o benim evladım, kurtarmaya çalışırım ama ölüme gidilecekse de beraber gideriz mesajıyla anneliğin altını çizmişler. ama joy da diyor ki tamam anne sen hayatının amacını buldun çok güzel, peki benim çektiğim bunca acı ne olacak? sen şimdi her şeyin farkına vardın diye benim bunca yıldır yaşadıklarım bitmiyor ki, ben yine de yok olmak istiyorum. evelyn başta izin veriyor, kaya olan joy'un uçurumdan yuvarlandığını görüyoruz. fakat sonra evelyn dayanamıyor tabii, anne ya, o rolün gereğini yapıyor, o da kızının ardından atıyor kendini uçurumdan aşağı. bu kısımda mizahtan eser yok denebilir (dövüş sahnesi haricinde, evelyn weymond'ın yöntemiyle dövüşürkenki sahneden bahsediyorum).

    filmin bütününün vermek istedikleri mesaj açık: koca evrende bir hiçiz bari yaşarken sevelim sevilelim, zaten bundan başka elimizden ne gelir ki?

    müzikleri de güzeldi, klasik müzikler kullanılmış çoğunlukla. debussy'nin clair de lune'u gerçekten insanın içine işleyen bir şaheser.

    --- spoiler ---

    edit: yav şu film gurusuna bi cevap vereyim dayanamadım (bkz: #136075995). seni kim hangi film iyi hangi film kötü diye karar verme mertebesine koydu? şu filmi izleyen beğenen herkes mal, sadece sen uzmansın he mi? neymiş sağdan soldan etkilenmişiz de filmi o yüzden beğenmişmişiz. bizim yaşımız, mesleğimiz, sinemaseverliğimiz falan önemli değil, biz bir grup salak olarak sırf millet beğendi diye gidip filmi beğeniyoruz çünkü gerizekalıyız, bu arkadaş gibi büyük resmi göremiyoruz. o öyle değil, o görmüş ve gelmiş bizi aşağılıyor. bu filmi seven diğer gerzekler? adına konuşamam ama ben filmi başka sinema instagram sayfasında gördüm, daha ülke ve dünya genelinde tam anlamıyla vizyona girmeden, başka çarşambada gittim izledim beğendim, öncesinde bir eleştiri yazısı falan okumuşluğum yok. tamamen kendi özgür irademle beğendim. saçma sapan yazmış olmak için yazıyorsunuz bazı şeyleri. sanat lan bu sanat! bundan bile herkesin beğenmesi-beğenmemesi gibi bir sonuç çıkartmaya çalışmak dümdüz saçmalıktır. filmi beğenmediysen beğenme, bize ne, ancak filmi beğenenlere siz ne anlarsınız, sırf millet beğendi diye beğeniyorsunuz diye ahkam kesmek nedir ya?
1002 entry daha
hesabın var mı? giriş yap