1428 entry daha
  • bakınız yaklaşık 32 yıldır yaşıyorum; böyle ağır bir dram, böylesine her sayfasından acı fışkıran, lakin buna rağmen muazzam bir sürükleyiciliği haiz başka bir kitap okumamıştım.. o kadar ki, fugui'nin* anlattığı acılar üst üste bindikçe artık acıya alışıyor, duyarsızlaşıyor, fakat sonra "sıradaki ne olacak" acaba diye kendi kendine sorup, hiç yoktan acı türetiyor ve empati sınırlarını zorlamak suretiyle o acıları aynı anda zihninde ve kalbinde hissediyorsun.. bedava acı yaşıyorsun resmen lan.. yazar yu hua tarafından bizlere sunulmuş harikulade bir hizmet..

    pişmiş ördeğin dahi başına gelmeyecek şu acılara bakar mısınız?

    --- fugui'nin yaşadıkları - kronolojik tam liste; ---

    • babasından kalan 65 dönüm arazi (ona da onun babasından 130 dönüm kalmıştı gerçi) ve içinde yaşadıkları güzelim evi kumarda kaybeder,
    • yaşadıklarına dayanamayan babası ölür,
    • kayınbabası gelip karısı jiazhen'i fugui'den alır, karnındaki erkek çocukla* birlikte kendi evine götürür,
    • küçücük kızı fengxia ve annesiyle birlikte kalan fugui, tarla kiralar ve yeniden borç batağına düşer,
    • bir müddet sonra karısı jiazhen oğlu youqing'le geri döner fakat bu sefer de fugui'nin annesi hastalanır,
    • annesine doktor bulmak için kasabaya gittiği bir gün aniden kendini askerde bulur, cephede yıllarca ölüm kalım mücadelesi verir,
    • yıllar sonra nihayet köyüne döndüğünde annesi ölmüş, kızı * geçirdiği havale yüzünden sağır ve dilsiz kalmış, youqing büyümüş, jiazhen yaşlanmıştır,
    • komünist parti'nin iktidara gelmesiyle köyde toprak reformu başlar, ailecek, komün hayata geçişin ağır sancılarını çekerler,
    • oğlu youqing'i okutabilmek adına kızı fengxia'yı bir aileye verirler (bu sahnenin anlatısı epey etkileyiciydi, onu da yazacağım), yani satarlar,
    • toprak reformundan sonra sahibi oldukları üç dönümlük arsa ellerinden alınır, komün sistemin parçası haline gelir.. toprakla da kalmaz bu üstelik, evlerindeki mutfak eşyasına kadar her şeyleri tüm köylünün olmuştur,
    • karısı jiazhen'in kemik erimesi hastalığı ortaya çıkar, hayatı yatağa bağlanır,
    • tarladaki pirinç yağmur suları altında kaldığından kıtlık ve açlık patlar, aç kalmamak adına ağaç kökü dahi yemeye başlarlar,
    fugui'nin oğlu youqing, kan vermek için gittiği hastanede kanı fazla alındığı için ölür,
    fugui, eşi jiazhen'in yalnızca birkaç ay ömrünün kaldığını öğrenir,
    • kızları fengxia'yı wan erxi isminde yamuk kafalı bir oğlanla evlendirirler.. aradan geçen birkaç güzel yılın ardından, fengxia doğum yaparken ölür.. oğlu kurtarılmıştır; adını kugen* koyarlar..
    • çok geçmeden, fugui'nin eşi jiazhen de aniden ölür,
    erxi oğlu kugen'le kasabada yaşamaktadır, bir gün çalışırken üstüne beton düşer ve o da sıkışarak can verir,
    • torunu kugen'le tek başına kalan fugui, bir gün torunu hasta olduğu için onu evde bırakıp tarlaya çalışmaya gider.. gitmeden evvel, önüne fasulye koymuştur yemesi için.. geri döndüğünde ne görür?

    evet, doğru tahmin ettiniz.. kugen isminin hakkını vermiş, o da ölmüştür..

    --- fugui'nin yaşadıkları - kronolojik tam liste; ---

    evet arkadaşlar, girişte de bahsettiğim üzere, gerçekten her sayfasından oluk oluk acı/dram akan bir kitap bu kitap..

    beni en çok etkileyen anlatıları da buraya bırakmak isterim..

    fengxia'nın evden gönderilişi:

    "fengxia'yı almaya geldiklerinde, elimde çapa tarlaya gitmek için hazırlanıyordum.. fengxia da benimle birlikte gelmek için eline bir sepet ve bir orak kapmıştı.. yıllardır ne zaman tarlaya gitsem, benimle birlikte gelir ve otları biçerdi.. alışmıştık artık.. o gün de benimle birlikte geldiğini görünce, dönsün diye onu ittirdim.. gözlerini kocaman açtı ve bana baktı.. çapayı yere bıraktım ve onu kulübeye doğru ittim.. elindeki sepetle orağı alıp bir kenara fırlattım.. hala gözlerini kocaman açmış bana bakıyor, onu başka bir aileye verdiğimizi bilmiyordu.. jiazhen ona giyinmesi için şarap rengi bir elbise verdiğinde, artık bana bakmıyordu.. başını önüne eğip, üstünün değiştirilmesine izin verdi.. jiazhen düğmelerini iliklerken, fengxia'nın göz yaşları da birer birer dizlerine düşüyordu.. gideceğini anlamıştı.. orağımı aldım ve dışarı çıktım, jiazhen'e onu almaya geldiklerinde beni kesinlikle çağırmamasını söyledim.. tarlaya vardığımda orağı elime alıp çalışmayı denedim, fakat bir türlü gücümü toplayamadım.. etrafıma bakındım, fengxia'nın oralarda olmadığını görünce içimde büyük bir boşluk hissettim.. tarlada çalışırken fengxia'nın artık yanımda olmayacağını düşünmeye dayanamadım.. bütün gücüm tükenmişti.. tam o sırada fengxia'yı gördüm, her zaman oturduğu toprak yığınının üstünde oturuyordu; yanında, elinden tutan elli yaşlarında bir adam vardı.. gözyaşları yüzünden süzülüyordu.. öyle şiddetle ağlıyordu ki, tüm bedeni titriyordu, ama gözyaşları sessizce akıyordu.. ara sıra eliyle gözyaşlarını siliyordu ve ben onun bunu babacığını daha iyi görebilmek için yaptığını biliyordum.."

    fengxia'nın ikinci kez gönderilişi:

    "fengxia kaçıp gelmişti.. akşam yemeğinden sonra, onu geri götürdüm.. ağlamadı, sadece üzgünce annesine ve küçük kardeşine baktı.. sonra gömleğimin kolundan tuttu ve benimle birlikte yürümeye başladı.. youqing arkamızdan ağlıyor, yerlerde sürünüyordu, ama nasıl olsa fengxia onu duymuyordu, ben de dikkate almadım.. gerçekten zor bir yolculuktu.. fengxia'nın yüzüne bakmamaya çalıştım, sadece yürüyordum.. hava kararıncaya kadar yürüdük.. fengxia elleriyle gömleğimin kollarından tutmaya devam ediyordu, hiç sesi çıkmıyordu.. akşam karanlığında bir taşa takıldı ve yere düştü.. ayağını ovalamak için yere çömeldim, kollarını boynuma doladı.. elleri buz gibi olmuştu, cansız gibiydi.. yolun geri kalanında onu ben taşıdım.. kasabaya varmıştık, o ailenin evine yaklaşınca bir sokak lambasının altında durdum.. fengxia'yı yere indirip ona baktım.. fengxia iyi bir çocuktu, o zaman bile ağlamadı.. sadece gözlerini açtı koca koca ve bana baktı.. yüzünü okşamak için elimi uzattım; o da benim yüzümü okşadı.. yüzüme dokunduğunu hissettiğim anda onu o aileye vermekten vazgeçtim.. (ağlıyorum yine amk) fengxia'yı sırtıma alıp eve doğru yürümeye başladım.. incecik ellerini boynuma dolamış, sımsıkı sarılıyordu bana.. onu evimize götürdüğümü o da biliyordu.."

    youqing'in defnedilişi:

    "oğlumu gömmek zorundaydım ama ondan ayrılamıyordum.. annemle babamın mezarlarının önüne oturdum ve youqing'i bağrıma bastım, onu bırakamıyordum.. yüzünü omzuma yasladım, yüzü kaskatıydı.. sanki omzumda bir buz parçası varmış gibi hissettim.. gece rüzgarı yaprakları başımızın üzerinden savuruyordu ve oğlumun vücudunu çiğ kaplamıştı.. daha bu sabah okula giderkenki görüntüsü gözümün önünden gitmiyordu.. koşarken sırtındaki çantası bir sağa bir sola sallanıyordu.. youqing'in bir daha tek bir kelime dahi edemeyeceğini ya da okula koşamayacağını düşünmek yüreğimi öyle acıttı ki, ağlayamadım bile.. gökyüzü aydınlanana dek orada öylece oturdum.. onu gömmek zorundaydım.. elbiselerini çıkardım, gömleğinin kollarıyla youqing'in gözlerini sardım.. kalanlarla da vücudunu sarıp bir çukur kazdım ve onu içine yerleştirdim.. sonra annemle babama, 'youqing geliyor, ona iyi bakın.. hayattayken ona iyi davranmadım, siz benim yerime ona iyi bakın' dedim.."

    hele bir de jiazhen'in youqing'in mezarının başında söyledikleri var ki, insanın kalbini sıkıştırıyor..

    son olarak, bu kitapla ilgili içeriğin "yaşamak" yahut "to live" başlıklarında paylaşılmasının kitaba ve yazara büyük bir haksızlık olacağını düşünüyor; başlığının ve ilgili içeriğinin "yaşamak (kitap)" şeklinde açılacak başlığa taşınmasının daha uygun olacağını belirtmek istiyorum..

    moderasyona sevgiler..
258 entry daha
hesabın var mı? giriş yap