15 entry daha
  • protestanlığın katolikten farkı ile ilgili tartışmalar bana bir yığın safsata gibi görünüyor.
    safsataysa uğraşma diyebilirsiniz. ama ardında ilginç gerçekler var:
    yanlış anlamıyorsam katolikler, "rabbin sofrasini halka verirken o anda ekmek ve sarabin isa mesih’in beden ve kanina dönüstügünü" savunmaktalar. evangelikler ise "ekmek ve sarabin sadece simgesel oldugunu söylemekteler."

    iki kilise arasındaki en öne çıkan ayrımlardan biri bu. buna ne dersiniz?
    luther'in buna karşı çıkışı (ki sonra calvin'le ayrıma düşmüşler "bu simgesellik nereye kadar" diye) katolik kilisesini çok kızdırmış o dönemde. allah allah! bu kadar masum bir eleştiri neden bu kadar tepki çekmiş olabilir? bütün gece nedenini aradım. sayfalarca bunun felsefi boyutu tartılışılıyor ki idealist felsefe yani platon ve aristo'nun görüşleriyle açıklamaya çalışmışlar duns scotus, anselmus, akinolu thomas.
    ama bu bir gecede çözümlenebilecek bir şey değil ki diyebilirsiniz. aslında çok basit bence
    hem de o kadar basit ki inanamadım! açıklayayım ama “basitçe olsun, zaten beni aşan bir konu” demeyin. hiç değil! kimseleri aşmıyor, istedikleri o: aşmış görünsün istiyorlar. ondan lafı alıp oralara buralara doluyor skolastik felsefe!
    “rabbin sofrasini halka verirken o anda ekmek ve sarabin isa mesih’in beden ve kanina dönüstügü” tamamen hurafe. bunun bir felsefesi yok ki! görsel tasvir gibi bişey.

    aşağıdakileri sözlükten alıntıladım*. özellikle kandil çok güzel yazmış:
    ”şarap ve ekmek ritüeli ayrı ayrı sümerler, akkadlar, hurriler, hititler ve perslerde varmış.
    roma kaynaklarında da i.ö. 1. yüzyılda oldukça yaygın olan şölen davetlerindeki bir gelenekten sözediyor kaynaklar. ilk sofra kaldırılıktan sonra son yemekten önce şarap, tuz ve unla yapılan bir çörek ve yemeklerden ayrılan pay, bir köle tarafından yüksek sesle tanrıların hissesi olarak belirtildikten sonra ocağa atılırmış.
    şarap ve ekmeğin sanıldığı gibi hıristiyanlara ait bir alışkanlık olmadığını ancak hırıstiyanların bu ikiliyi ritüel biçimde isa ile bütünleşme kullanarak günümüze dek taşıyanlar olduğunu söyliyebiliriz.”

    bir de gılgameş'la enkiduya bakalım. (derler ki tevrat'tan başlayarak bütün ortadaoğu tek tanrılı dinlerinin kitaplarında anlatılan efsanelerin kaynağıdır. her ne olursa olsun kronolojik olarak onlardan eskidir. gılgameş, musa’nın da muhammedin de anlattıklarını onlardan once bilmektedir. her neyse.) :
    << onun, yurdu dağlar olan engidu'nun, önceleri ceylânlarla ot yiyen adamın, kalabalığın sütünü emenin, şimdi önüne yemek koydular. o, utanarak gözünü dikiyor, bakıyordu. engidu ekmek yemesini bilmiyor, içki içmesini anlamıyor! fahişe ağzını açıp engidu'ya dedi: "engidu, ekmek ye! bu, yaşamın koşuludur! içki iç! bu, ülkenin göreneğidir!" engidu, doyuncaya dek ekmek yedi. yedi küp içki içti. içi açıldı, neşe buldu. yüreğine açıklık geldi, yüzü parladı. kıllı, pis gövdesini sıvadı, kendi kendini yağladı (29), insana döndü. sonra bir giysi giydi, artık adam oldu. arslanların üstüne yürümek için silâhını aldı. çobanlar geceleri uykuya daldı. kurtları yakaladı, arslanları kovaladı. eski bekçiler rahat ettiler. o, güçten üstün insan, o erkeklerin bir tanesi engidu, bunlara bekçi oldu.>>

    yani sevgili sözlük okuyucu kısacası şu sonuca ulaştım:

    katolik kilisesi, insanları ne etkiler araştırmış. eski ritüelleri, kan, şarap, mistik ruhani ve simgesel ve her anlama çıkabilecek ne varsa bir araya toplamış, hepsini sokmuş kitaba. şarap ve ekmek de bunlardan yalnız ikisi.
    yanlış mıyım?
    (bu arada köpeğim bir iplik makarası çünemiş iğne yoktu umarım o makarada... yokmuş allahtan)
    dönelim konumuzaa:
    şimdi rivayete göre bu ekmek ve şarabı eşrafına sunarken isa (cizıs, jesus christ) diyor ki:
    “bu benim bedenim, bu da benim kanımdır” biliyoruz bu kısmı.
    ha! katolik kilisesi bunu alıyor ayine dönüştürüyor. çok normal!
    koyuyor bir kupa şarap bir de mayasız mı neyse ekmek sunağın üzerine, ayine gelenlere yutturuyor. ama sadece ekmeği değil.

    diyor ki: "tanrının evinde onun rahibi isa'nın yerine geçer." (işte buraya dikkat!) "ve bu ekmek ve şarap siz yutarken transforme olur. ve aynı isanın elinden aldığınız ekmek ve şarap olur. böylece siz de ona adanmış olursunuz"
    neymiş: papaz yoksa ekmek ve şarap ete ve kana dönüşmüyor!!! böyle olunca haliyle hristiyan olmanın yolu ancak ve ancak kiliseden geçiyor.
    tataaaa!! işte luther'in karşı çıktığı bu

    bitti
    mantıklı değil mi?
    şimdi bir hanımabla çıkıp “konumuz luther neye karşı çıkıyor değildi ki aradaki farktı”diyor, duyuyorum.

    tamam işte!
    - luther kim abla?
    - martin lutheer!
    - evet de ne yapmış? tarih mi anlatayım din mi? ben, tarih anlatayım:

    1500 lü yıllardan bahsediyoruz. evet, protestanlığın kurucusu o! aslında herşey çok basit:
    avrupa roma'ydı. imparatorluk yıkıldı. bunlar ms 400'den hemen sonra oluyor. çok geriye gittik hızlı geçelim. zaten 400'le 1400 arası, yuvarlak 1000 yıl çok kısa süreli bir karolenj hakimiyeti dışında kayda değer birşey yok siyasi açıdan, roma'nın tahtına (çok istisnai halleri atlıyorum) sahip çıkan unsur kilise oluyor, katolik klisesi.

    kilise, sistemli biçimde avrupa da güçlü merkezi krallıklar kurulmasınıı engelliyor.
    bu arada klisenin toprak ve mal edinimine karşı çıkmaya çalışan kişi ya da kurumlar tamamen baskı altında tutuluyor. ancak 1000 yıl sonra önce fransız kralı güzel filip papalığı içerden ele geçirip templar tarikatini yok edip, ilk güçlü monark olmayı başarıyor. (bkz: #7832020) ama 14ncü yy sonunda bile papalık bütün bu çıkışlara rağmen hala en güçlü siyası kurumdur. takip edebiliyor musun? güzel!

    papalık gücünü fakir ve cahil halk kitleleri üzerindeki etkisinden alıyor. bu günümüzde bile böyle ki o zamanı düşünün. papalığın baskısından kurtulma çabasındaki avrupa kralları bu gücü ona karşı cevirecek silahı ancak 15nci yy'da keşfediyorlar: luther, calvin gibi vaizler!!

    bu nedenle alman kralları onları açık açık olmasa da desteklediler. örneğin papa luther'e karşı mahkeme kurun diyor kuruyorlar, engizisyon hakim yolluyor, idama mahkum ediyor luther’i. buraya kadar kral harfiyen uyuyor emre sonra arka kapıdan kaçırıyor luther’i, o da tekrar kitlelere gidip isa'ya ulaşmak için asla papaza ihtiyacı olmadığını anlatıyor.

    hatta diyor ki: “ solus christus : sadece isa” “katolik klisesi, bir yığın aziz azize yarattı hepsini tanrı katına çıkardı. dini çok tanrılı yaptı hatta başına da isa'yı değil meryemi koydu panteonun” diyor. “sizi salvation'a götürecek sadece isadır, bunlar yoz” diyor.

    diyor ki:“sola scriptura (yani “sadece incil”): “bunlar tüm metinleri kutsal kıldı, sizin tek yol göstericiniz incildir” diyor.

    “sola fide: sadece iman” diyor ki bu çok ince bir husus protestanlığın belki temeli:
    “klise iyi işler yapan da cennete gider deyip sizi uğruna çalıştırıyor köle yapıyor” diyor. “oysa iyi iş yaptınız diye değil, isa'ya adandınız diye cennete gidersiniz, iyi işler yapın ama bu sadece isa istedi diye olsun “ diyor

    ona göre iyi insanın tanımı sadece isa'nın ardından yürüyendir. şimdi bunlar size de tatlı gelebilir ama bence bu bugün için en tehlikeli söylemlerden biri dünya üzerindeki: çünkü buna göre nasıl fanatik islama göre sadece kitaba ve muhammed'e iman eden cennete gidecekse, protestanlara (özellikle evangelistlere ki bush da onlardan biri) göre de kendini isa'ya adamış olanlar dışında herkes kafir. işte aslında bu satırları kaleme alışım bu tehlikeden duyduğum endişedir.

    aslında bu aldatmacayı yutmayan gözler farkındalar ki mesele dünya menfaatleri etrafında dönüyor. çünkü taa neolitikten beri tapınağı yöneten tahıl ambarının da anahtarını elinde tutuyor. başında ambar hemen tapınağın altındaymış zaten. sade vatandaş olarak bir dileğin varsa tanrıdan, sunağa dökermişsin buğdayı. direk ambara gidermiş kanaldan. başta kral ve rahip de aynıymış. rahip kral hatta tanrı kral. sonraları kurumlar ayrılıyor. şarap ve ekmek hikayesiyle halkı uyutan ambarın anahtarını da ele geçirmiş ya. şimdi başka birileri nasıl olur da anahtarı kucağımıza düşürürüz onun hesabını yapıyor.

    incil çok muğlaktır zaten. önce babalar vardı ve isa'yı tanıttılar. tanrı ete kemiğe büründü aramızda yürüdü. tüm günahları üstlendi. ve adımıza cezasını gördü gitti. full stop. tanrı aramızda yürüdü sen de gördün! bunun tartışması mı olur?!

    sonra kilise , isa sadece bizim çatının altında dolayısıyla tanrıya giden yol bu sunaktır dedi. uzun sure millet de bunu yedi. kilise köşe oldu.

    avrupa soyluları buna pek bozuluyor haliyle. ondan luther bu duruma karşı çıkınca, krallar bayılıyor bu işe. luther de enayi değil elbet. müttefik bulması lazım. o zamanlar da hiç bir kampanya sponsorsuz yürümüyor. böylece:
    yeni lutheran hristiyan projesi, katolik kilisesinin siyasi gücünü redddeden avrupalı prenslerle ile protestanlık adı altında uzlaşıyor. gerisi bilinen hikaye:
    lutheran görüş, roma kilisesi nin hristiyanı gerçek dinini yaşamaktan uzaklaştırdığını savunuyor ve romanın varlığını siyasi tehdit olarak gören avrupalı hanedanların menfaatleriyle bu noktada birleşiyor. (bkz: #8545031)
30 entry daha
hesabın var mı? giriş yap