7 entry daha
  • adı amputation + technology + architecture kelime oyunuyla oluşturulan bir the mars volta albümü. sözlerinin çevirisi için buyurunuz:

    1- vicarious atonement (vekaleten kefaret)

    ben diri değilmişim gibi davranma,
    o* yakınlarda değilken asla ağrımaz kemiklerim.
    yüzün nerede?
    bir ölü-diller kasasında senin yansımanı görebiliyorum,
    ongun ilk bebeğinde.
    içinde bir kurt sürüsü taşıdığından kuşkulanıyorum.
    pişmanım, fırsat varken seni öldürmediğime.

    belki her zaman senin peşinden gelirim
    uyuklamanı gerçek ile işaretlerim.
    idam etmen bu ölü sarayını,
    kaybedeceğin canlı bir eve sahip olmaktan daha iyi.
    ganj nehri'nde tanrı lanetliyor adımı.

    bu ellerin senin gözlerini keskinleştirmesine izin verme.
    bu ellerin senin gözlerini keskinleştirmesine izin verme.

    2- tetragrammaton

    artık bittiğini söyle bana, rusbel bekliyor,
    ben yüzeyde bulunmuştum ve orada hiçbir şey yok
    göz kapakları boğularak battı sinir-ruh sesinde
    ancak o* uyandığında halen bizimle olacak mı?

    benim kalbim kara pıhtılardır, artıkyıl gecikiyor
    sen nasıl buraya geldin? yem dışında her şeyi sorarak
    kendi hücrelerini sıkıştırıp tıslayan bir mesihten.
    mumla, kitapla, çanla ortaya çıkarız biz!

    büyü dili* kaplıyor derimi
    gliserin ve türbülans
    sesi tanrının içine soktum
    hayvanlara ayna olmuş onlar sanki.

    vaazda ağıt yakılıyor, kendi kutunu deliyor.
    tohumu avlayan çocuk tembeldir ama
    kuraklığı o sonlandırır, kolların altındaki yarayı
    umarım bu sarmaşık çalılığında yerin vardır.

    bir an ver bana ki çaldığına sahip çıkayım
    sokaklar gergin kaburgalarla dolacak, ve tattıracaklar
    kokuyu gümüş nitratla örteceğiz
    senin bu yapay inancının kesikleri onarılacak.

    büyü dili* kaplıyor derimi
    gliserin ve türbülans
    sesi tanrının içine soktum
    hayvanlara ayna olmuş onlar sanki.

    öyleyse uğurlar olsun, değerli ipucu*,
    bana verdiğin şekle gir ve döküleyim.
    şimdi, dayan, sadece elimi tut.
    sana zorla yaptırdıklarını söylüyorsun,
    ama kendi kırbacını kendin getirmiştin.
    daha fazla konuşma
    daha fazla konuşma, hayır.

    dışarıda, akıntının orada
    ip ve kaşıntıdan yapılma vasiyetimi okuyorsun.
    itaatte başarısızlık, ölmede başarısızlık olmuş
    ve sen yine de her şeyi bilemeyeceksin.
    şelaleyi ben inşa etmiştim...

    dayaklar senin adımlarının işgal ettiği solgun vasiyetimin düşüşünü tüketti,
    senin kâfirane suçlarının bileklerini yalıyorlar.
    yalnızca kafandaki domuz derisini plastikle kaplamak istemişti
    ölümün üzerinde yayıldığı çorabı örtmek için.
    temporal lobumdaki kulübenin şekli rosalyn carter'a benziyor
    astral haritamda evimde olduğumu ama evimin tersyüz edilip yıkıldığını söylüyor o bana.
    elimde sadece sana her şeyini anlatabileceğim bir milyon kusurum var.

    en sonunda o*nu içimden çıkarmak için beni öğürttüler.

    beş bacaklı yılanının ardını öv bana
    diş dürtüyor gözü, ama hiçbir şey yok orada.
    sunağın üstünden aşağı salınıyor senin valsın
    ihtiyacın bildiği bir uykudan.
    kendi şeklini ihlal et, ben günbatımının sonuyum
    bakmayı teklif ederdim ama maske duruyor yüzümde.
    cermenik* izleri canlandıracaksın
    zulümdür benim aracımın gazabı.

    en sonunda o*nu içimden çıkarmak için beni öğürttüler.

    kelepçeleri kilitledin, arsenik patladı
    kızıl saçlarımın gölgesini içecek misin?
    sen ve senin yalancı tanrı şahidin
    şarjöründe bir tane var, ama parmağın takıldı.
    bırak da o yardım çığlığı sızsın
    ama yürüdüğün o gecede her şey kayboldu.
    avuçlar gözler aracılığıyla konuşur, kayıp belleğine hizmet et
    ben nişanlarla kirlendim.

    en sonunda o*nu içimden çıkarmak için beni öğürttüler.

    seni elime geçirene dek bekle
    beni kaldıran bir yüzü unutmayacağım.
    sen sadece bekle seni elime geçirene dek.
    unutamam
    hatırlamayacaksın.

    cesedimin örtüsünü açın ve çözülsün.
    iğnenin gözündeyim, çıkamıyorum.
    bileğimi kontrol edecekler, zayıf bir nabız attıracağım
    olduğumu sanndığınız insan değilim ben.
    geceyi okşarsan, altıncı pentagram zarı
    yedi gelirse st. michael ölür.
    fidye istenmeyecek, ağzımı bağlamayın
    sizin korktuğunuz yanıtı ortaya çıkaracağım.

    3- vermicide (böcek ilacı)

    onların yanında olan şey hata
    bizler çok kutsalız,
    kuzgunların bir kışkırtması sana.
    benim sürülerim* kına sığdı
    inancım tüm evleri yaktı.
    diğer hiçbir yalağın olmadığı gibi
    ben şüpheyle boşalıyorum.

    o yedileri açığa çıkar, cenazene üç kalsın*
    zehir bolluğuna ve bitiş çizgisine işaret ediyor.
    o yedileri açığa çıkar, cenazene üç kalsın
    zehir bolluğuna ve bitiş çizgisine işaret ediyor.

    bir larvaya dönüştüğümde
    beni tabaklarınızdan beslediniz,
    şimdiyse kamburum gergin
    yüz'ünden batıyor.
    bu çakıllar derimi kırıştırıyor
    derisiz bir zaman izi
    giyin örümcek ağlarınızı gururla
    ucuz ve kırılgan çehrenizle.
    salgı bezlerim bu kıyımı salgılıyor
    kiliseninzin oturakları dizlerinizi ters çeviriyor.
    ültimatomlar nihayete vardığında
    üniforman aslında seni giyiyor.

    o yedileri açığa çıkar, cenazene üç kalsın
    zehir bolluğuna ve bitiş çizgisine işaret ediyor.
    o yedileri açığa çıkar, cenazene üç kalsın
    zehir bolluğuna ve bitiş çizgisine işaret ediyor.

    o çöplük sana dönüşüyor
    hemen kaşlarının kuzeyinde
    bir telaş olsun diye çömel o deliğe
    tayınlar sarışınlaştığında.
    tuzlanmış dikişim sabırlı,
    her şeyi içine çekmeyi bekliyor.
    bu hileden doğan bir plazma var
    bizmiş gibi yapıyor...

    tüm sıvıları mumyalamalıyım, yapmalıyım, yapmalıyım
    onları yakmayı tercih ederim, yapmalıyım, yapmalıyım
    tüm sıvıları mumyalamalıyım, yapmalıyım, yapmalıyım
    onları yakmayı tercih ederim, yapmalıyım, yapmalıyım.

    o yedileri açığa çıkar, cenazene üç kalsın
    zehir bolluğuna ve bitiş çizgisine işaret ediyor.
    o yedileri açığa çıkar, cenazene üç kalsın
    zehir bolluğuna ve bitiş çizgisine işaret ediyor.

    4- meccamputechture (mecca + amputee + technology + architecture)

    ampütektür geldi
    filistin methiyeleriyle
    boş adların bir derin çukuru.
    avuçlardan akar hapsolmuş alışkanlıklar
    göğsü deşer
    tüm yenidoğanlara bakar.

    kirli kırmızı saçların örgüleri altında
    ceninlerden bir kolye ile kılıç dişli gözlükler*.
    kara gül-cevherlerinden bir buket istiyorlar
    iğdiş eden öpücükler, damla-taşı kökleri.
    en kutsal suyun seni boğmak isteyeceği
    siyanür havuzuna gidip bir orada bir kapsül inşa ettiler.

    yarın unuturuz,
    çünkü şimdi asla terk etmedi.
    bedenimi bulmalısınız
    mekke civarlarında.

    bana bir ceset veriyorsun
    şimdi onun içinde yaşıyorsun
    onu karıştırıyorsun seni doyuran sabanlarla.
    bana bir ceset veriyorsun
    şimdi onun içinde yaşıyorsun
    onu karıştırıyorsun seni doyuran sabanlarla.

    lütfen sök tüm bu hayalet uzuvları
    bunlar süs olan insanlara delalet ediyor
    süs olan insanlar
    süs olan insanlar
    süs olan insanlar.

    herkes bıçaklıyor her zaman
    ikna ilgini solduruyor.
    herkes beni gömen o küreklere
    yardımcı olmayı seçti.

    bu kir, mesih'i yeniden tövbe ettirmeye döndürüyor
    duydum ki tüm yeni-doğanları kesiyorlarmış.
    bu kir, mesih'i kendi şehvetinden tövbe ettirmeye döndürüyor
    duydum ki kukla kendi kuyruğunu çekiyormuş.

    lütfen sök tüm bu hayalet uzuvları
    bunlar süs olan insanlara delalet ediyor
    süs olan insanlar
    süs olan insanlar
    süs olan insanlar.

    herkes bıçaklıyor her zaman
    ikna ilgini solduruyor.
    herkes beni gömen o küreklere
    yardımcı olmayı seçti.

    yıldız-eti*
    çok namuslu yarık uyuşuk bir düğümü fısıldıyor
    peygamber devesi-çiçeğinin dünyasızlığına bağlanmış
    bir yobazın örtüsünü çekiştiren budanmış parmaklar.

    yüce hakikati kaynatacağım
    o bu eve dokunur dokunmaz.
    yüce hakikati kaynatacağım.

    lütfen sök tüm bu hayalet uzuvları
    bunlar süs olan insanlara delalet ediyor
    süs olan insanlar
    süs olan insanlar
    süs olan insanlar.

    yüce hakikati kaynatacağım o bu eve dokunur dokunmaz
    yüce hakikati kaynatacağım o bu eve dokunur dokunmaz.

    herkes bıçaklıyor her zaman
    ikna ilgini solduruyor.
    herkes beni gömen o küreklere
    yardımcı olmayı seçti.

    onda bir insan nabzı eksik.
    onda bir insan nabzı eksik.
    onda bir insan nabzı eksik.
    onda bir insan nabzı eksik.
    onda bir insan nabzı eksik, emin değilim ama
    onda bir insan nabzı eksik.
    onda bir insan nabzı eksik, emin değilim ama.
    onda bir insan nabzı eksik.

    5 - asilos magdalena (meryem tımarhanesi)

    hasta geldim,
    ve iyileşmek için
    dolaşıyorum bir dilenci gibi.
    bana itaatini verme,
    yoksa gösteririm sana etin zayıf olduğu
    çamurdan bedenimi.

    hayatım boyunca
    karanlık (olan) beni muhafaza etti.
    yağmurda
    seni gördüğümde
    bana kanının sözünü vermiştin.
    ben kalmayacağım.

    bu dünyadan düştüğünden beri
    bir bıçak çekiyorum, tanrım, senin için.
    beni kaç kere ısırdın da,
    ben kaç kere kaçtım?
    artık aşık değilim
    senin yalanlarına.
    cehennemde uyuyorum
    çünkü cehennem tek gerçek.

    hayatım boyunca
    karanlık (olan) beni muhafaza etti.
    yağmurda
    seni gördüğümde
    bana kanının sözünü vermiştin.
    ben kalmayacağım.

    sabahın yıldızı*
    samael, seni kovalıyorum.
    ve kanatsız kalsam da
    senin için ölüyorum.

    6 - viscera eyes (iç organ-gözler)

    seni yalanlarla hasta gördüğüm için,
    bu hırsız anladı
    tuzaklarla yapılmış kusurlu bir tuzak.
    yemin ederim ki,
    seni öldürürdüm.
    ve geçen her günle, hatırla
    kimin en güçlü olduğunu.

    bırakma, bırakma beni!
    sayısal yalanlarda bir zehir vardır.
    senin iyileşen dikenlerin
    yalnızca bir mıknatıslar tacıdır.
    o üçüncü cam-göz içindeki sallantıları katlıyorlar.
    gel de ver onu bana,
    gel de öl!

    iç-organ gözlerinde*
    katarakt perdeleri indiriyor
    izin ver, izin vereyim
    rahatın senin yanında boğulmasına!

    vah!
    ağlama, kızım, bana
    çünkü indireceğim seni bu haçtan.
    dün seni yürürken gördüm, bedeninde ruh olmadan,
    ışıksız kollarda.

    bu çatlak kiremit duvara düşüyor lekeler
    dört tanesi izliyordu, diğer üçü saklanırken.
    suçlu, bir camdan platformdan tükürdü tohumları
    kutsandığını sandığın o simgeyi yıkarak.

    bırakma, bırakma beni!
    sayısal yalanlarda bir zehir vardır.
    senin iyileşen dikenlerin,
    yalnızca bir kurtçuklar tacıdır.
    o üçüncü cam-göz içindeki sallantıları katlıyorlar.
    gel de ver onu bana,
    gel de öl!

    iç-organ gözlerinde*
    katarakt perdeleri indiriyor
    izin ver, izin vereyim
    rahatın senin yanında boğulmasına!

    bekle!
    kavisin sallanmasını gördüm senin ipucu* dilinden
    fakat ondan ördüğün braille, sesli bir şekilde okunmalı,
    öyle olacak.
    dedim ki,
    o* düşüyor, o hala düşüyor,
    ama kimse gelmek istemiyor.
    dedim ki,
    o sürünüyor, o hala sürünüyor
    senin mezarının toprağında.

    7 - day of the baphomets (iblislerin günü)

    kaldırımı doğruyorlar
    geçmiş hayatlarından tövbe ediyorlar.
    geride bırakılacak
    tek geride bırakılmış ödeme ben olabilir miyim?
    kil ve pigment ayak-izleri
    paslanmışlar temizlenmek için kaynarken.
    boğamız bir dilbilime* izin verdi
    yalnızca bizim içimize çekebileceğimiz.

    seni şimdi onların yapacak bir duam var
    türbelerin altında.
    iç organlarını bir teklif olarak sun!

    yabalar ile okşuyorlar
    sığırların kışkırdığı bir denizde.
    yatıştırıcıları salgılıyorlar
    kraliçelerini zayıflatmak için.
    zorla selamlıyorlar
    ne zaman ayrılsan.
    kendimize bir melek öldürdük*
    ve kestik sonra kanatlarını!

    seni şimdi onların yapacak bir duam var
    türbelerin altında.
    iç organlarını bir teklif olarak sun!

    kendi çehremle doğdum!
    evinin eşiğine ölüm getirmek için.
    bu gece diktim
    hepinizin giydiği
    kılları ve çarpık tırnakları.
    karın evde otururken
    haşaratı ektim oraya
    çünkü onun böylesine ihtiyacı var!

    daha ne kadar el ele katlanmalıyız?
    rahibeler yine tekerleri yakıyor.
    döşeğin kenarı onu soymak için var
    dürüstçe anlat anektodu.
    hepimiz çözüldükten sonra
    fayındaki sahiple bir orospular hududu
    bir gün borcunuzu ödemeyeceğiz
    kırkayaklarımız haklarını alacaklar!

    evinde kaçak avcılar!
    evinde kaçak avcılar!

    daha ne kadar el ele katlanmalıyız?
    rahibeler yine tekerleri yakıyor.
    döşeğin kenarı onu soymak için var
    dürüstçe anlat anektodu.
    hepimiz çözüldükten sonra
    fayındaki sahiple bir orospular hududu
    bir gün borcunuzu ödemeyeceğiz
    kırkayaklarımız haklarını alacaklar!

    nehri bük dudaklarından
    zalim ve boğulmuş bir rüzgar gibi.
    yarığı ongunlarla doldur
    şafak kafasını sallıyor yine.
    braille öne sürüldü onu iyi okuyabilmek için
    kolera bir araya getirdi hepimizi.
    yanıkları kazanlarda temizleyin
    avuçlarımızda bir mercek görelim.

    ellerim bir anıt salgılıyor!
    ellerim bir anıt salgılıyor!
    ellerim, ellerim, ellerim...

    kayıp çocuğunun sebebi benim
    evde olabilirler, ama bir iz yok...
    yastığının altına bir omurga bıraktım
    ah, neler yapıyoruz sen yokken.
    kuma yazdığın o mesajı gördüm:
    oymaya uğraşan uzuvsuz ipuçları.
    müjdenin uyuşturucusu dedi ki:
    kuzuya da ağızlık takın
    kuzuya da ağızlık takın...

    bana bir sayfa ver, bana bir sayfa ver
    boş olsun,
    benden akan gürz yağmur yağdıracak.
    bana bir sayfa ver, bana bir sayfa ver
    boş olsun,
    senin yoluna çıkardığım yarışlar...

    belki bir gün durup fark edersin
    hizmet ettiğin tahtın ölü olduğunu.
    bana bir veba ver, bana bir veba ver
    boş olsun:
    sahip olduğun hiçbir şey güvende değil!

    daha ne kadar el ele katlanmalıyız?
    rahibeler yine tekerleri yakıyor.
    döşeğin kenarı onu soymak için var
    dürüstçe anlat anektodu.
    hepimiz çözüldükten sonra
    fayındaki sahiple bir orospular hududu
    bir gün borcunuzu ödemeyeceğiz
    kırkayaklarımız haklarını alacaklar!

    evinde kaçak avcılar!
    evinde kaçak avcılar!

    8 - el ciervo vulnerado (yaralı çoban)

    yine kara mırra içiyorum
    ne kadar yakına ayrılırsak,
    dudaklarına dokunmam gerekiyordu
    yüreğimdeki çiviyle
    beni yakaladığın gece
    tabutum yürüyordu
    senin merhametine düştüm
    senin mezarına düştüm--
    mekkeampütektür
    yolumda duruyor
    yaşlı bir çocuk olarak ne kadar genç kalırsam
    bildirdiğim ölümü o kadar doğuracak ayna.

    beni tüketirsen
    seni bırakmayacağım.
    ben yokmuşum gibi yürürsen
    sesim bulaşacak boğazına.
    ne mübarek,
    ne mübarektir ettiğim hata.

    birileri bizi izliyor
    birileri buldu
    parlak ligamentleri
    siyah-beyaz bir fayanstaki.
    neden çağırıyorsun onları
    eğer krallığın gelmeyecekse
    ne kadar genç kalırsam
    çürüyeceğim sonsuza dek

    beni tüketirsen
    seni bırakmayacağım.
    ben yokmuşum gibi yürürsen
    sesim bulaşacak boğazına.
    ne mübarek,
    ne mübarektir ettiğim hata.

    çünkü ağzımın akıttığı sinekler
    oynayan çocukları soyacak.
hesabın var mı? giriş yap