17 entry daha
  • aşağıdaki şekilde türkçeye çevirdiğim efsanevi il balletto di bronzo albümü.

    ıtalyanca - türkçe karşılaştırmalı olarak okumak için: https://justpaste.it/68w1a

    ----------------

    1) giriş

    ses anlattı,
    dünyada kalan son kişiye,
    gerçek hakikati.

    ve sonra emretti,
    gidip kendi insanlarına bu hakikati anlatmasını.
    ve oyun başladı.

    ses, farkına varılan şeylerin acısıyla göğse bastırdı.
    belki bunu başkalarına da anlatma vakti gelmişti.
    belki bunu başkalarına da anlatma vakti gelmişti.

    tertemiz bir gökyüzüne bakar gibi ağlayan bir insanın hayatı nedir,
    gözlerini güneşe diker gibi,
    uzatılmış bir eli tutar gibi?

    ses, yaşanmış şeylerin acısıyla göğse bastırdı.
    artık gitmesi gerekiyordu, artık gitmesi gerekiyordu.

    rüzgarlı bir günün şiiri,
    ölü bir ağacın son yaprağı,
    nisan'ın ilk güneşli günü,
    sıcak bir vücut, yakın bir el.

    2) birinci karşılaşma

    dağları ve daha da ötesini geçti,
    arkasına bir kez bile dönüp bakmadan.
    gidilecek yol uzundu,
    ama yine de gitmesi gerekiyordu.

    orada bir adam vardı yüzü yere dönük yatan,
    sarmaşıklar çoktan tüm vücudunu sarmıştı.
    siyah, parçalanmış kulaklarının yaralarından akan kanın tek rengiydi.

    ses, içinde ölen her şeyi ona bağırttı.
    ne söylediyse rüzgar aldı ve götürdü,
    artık hiç bir şey duyamayacaktı.

    3) ikinci karşılaşma

    görecek!, görecek;
    açık bir gökyüzünün ona ne söylediğini.
    kulakları duymasa bile.

    ölüme yaklaşan yaşlı bir adamın yüzü;
    inanç orada yeterince kuvvetli değildi.

    korkmayan bir adamın bakışları;
    ne olmuş, eğer güvenilir bir sese sahip değilse?

    geceyi gördü, gün bitti;
    ve karanlıktaki kadınlar ihanet etmeye hazır.

    eller, en eksik olan yüzleri uzatır öne.
    en iyi olanlar ölür, güçlü olan sevinir.

    ama durup tek başına düşünmedi,
    orada olan bir şeyi araması gerekiyordu.
    ve ne geceydi ne de gündüz.
    ufuktaki çizgi olduğu yerde kaldı.

    hiç pes etmedi, asla pes etmedi.
    bir kez bile sormadı "nereye gidiyorsun?" diye kendine.

    ve gördüğü şey bir başka adamdı,
    kolları çarmıha gerilmiş.
    sesini duymadan yanına gitti,
    ve onunla konuştu.

    ama o ışıksız gözlerde,
    keskin dikenler çakılıydı.
    o yaraları sanki kendininmiş gibi hissetti,
    ve ışık artık yoktu.

    4) üçüncü karşılaşma

    karanlıkta kollarını uzatıp,
    kafasını bulmaya çalıştı.
    parmakları bir cisimle karşılaştı.

    ellerinde hissettiği tek şey,
    ölümün soğukluğu oldu.
    gerçek kelimeleri göğsünden yükseldi tekrar.

    ama ağzı, bitkin ve hareketsizce kaldı.
    bu çığlık onu ezdi, çok derinlerde içini parçaladı.
    ve etrafındaki karanlık, içindeki karanlık olmuştu.
    karanlık vardı.

    5) sonsöz

    (enstrümantal)
2 entry daha
hesabın var mı? giriş yap