669 entry daha
  • böyle dağlık taşlık bir arazideyiz, yanımda okuldan arkadaşlar da var. sonra birisi pkk kamplarına yaklaştığımızı söylüyor. "ananı sikiyim noluyo", dememe kalmadan grup ikiye ayrılıyor. grupta okuldan kız arkadaşlar da var. uyandığım zaman arazinin call of duty 4, morrowind ve the elder scrolls iv oblivion' dan birleşme bir yol olduğunu anlıyorum.

    neyse rüyaya devam edelim, biz böyle ilerlerken. "mayın var" diyor birisi, "allah'ım benim burada ne işim var" diye kendimi yiyip bitiriyorum, toprak yolun sol tarafında çit gibi birşey ve o doğrultuda giden uzunca bir halat var. benim içinde bulunduğum grup halatın üzerinden geçiyor. mağaralara yaklaşıyoruz. şu an anladım ki mağaralar da daha evvelden gezip gördüğüm peri bacaları.

    rüyalar ilginç gerçekten, malzeme ve mekanlar hep bir yerde gördüklerimizden oluşuyor, sadece malzeme ve mekan mı? hayır, casting olayı da böyle. rüyada tanımadığınız birisini bile muhakkak bir devlet dairesinde bakkalda orda burda görmüşsünüzdür. beyin gece yatarken bir powerpoint slayt gösterisi sunuyor biz izleyicilere. film gibi.

    eee iyi filmler unutulmuyor hesabı, iyi rüyalar da unutulmuyor.

    benim bu rüyada da, beyin hiç bir masraftan kaçmamış, casting gayet yerinde yapılmış, ışık sahne ve dekor bir kabus için ideal seçilmişti. kısacası altıma işememe belki de sıçmama ramak kalmıştı.

    devam edelim. peri bacalarını ziyaret edenler ya da bir yerde görenler bilir, kapı gibi girişleri vardır bazılarının. biz böyle grupça seğirtirken bir terörist grubun, bizim olduğumuz tarafa yaklaştıklarını görürüz. bizim grupta birden bir kaçışma olur, görseniz inanamazsınız.

    bu kaçışmanın da nerden geldiğini çözmem benim hiç, hiç zor olmadı. küçükken milletin bağına bahçesine daldığımız, 40 haramiler gibi yağmaladığımız için bu tarz aktivitelerin sonu gruptan birisinin "kaçın lan sahibi geldi" demesiyle son bulurdu. herkes kaçardı ama ben kondisyon eksikliğinden mi şanssızlıktan mıdır bilinmez, yakalanıp bir mahalle zopa yerdim. hele ki o sopadan sonra arkadaşların yanına gitmek, inanın dayaktan da acıydı. "ahahahah tahsin amca sıçtı ağzına de mi" derlerdi, ben de "yok ya, tanıyor babamı, kızdı sadece, bak gel doğru dürüst iste ne istersen vereyim dedi" derdim. görende sanır ki sezen cumhur önal'ın bahçesine daldık. eee ne yapalım, tahsin amca evire çevire dövdü bir de fatality olarak kaçmaya çalışırken göte de tekme attı diyemezdim.

    bizim grup çil yavrusu gibi dağıldı, evet rüyada da sona kalmıştım. rüyanın konsept limitleri yoktur, dilediğince uçarsın, düşersin, vurulur ölmezsin, uzun eşek oynarsın laetitia casta yastık olur* ama ben ne uçtum ne de kaçabildim. grubun en arkasında kaldım, arkadaşlar chetaah gibi yanımdan vızır vızır geçtiler. otobanda ki murat 131'den farkım kalmamıştı.

    adamlar hızlıca yakşalıyorlardı, çoğu çocuktu. askeri yeşil ve kahverengine çalan şalvarları vardı. tipik bir pkklı gruptu. hemen sağıma soluma baktım. bir ev gördüm. ama ne ev.

    sanırsın ki bethesda softworks rüyanın sponsoru olmuş. ev balmora mimarisinde bir ev. morrowind oynayanlar bilir balmora demek sweet home alabama demektir.

    burdan bethesda'ya da saygılarımı ve teşekkürlerimi iletiyorum, demeyi çok isterdim. evi vermişsin, neden bir levitate potion'u ya da invisibility potionı hadi onlar olmadı da neden en azından tek kullanımlık scroll of teleportation'ı esirgedin benden? bunlar olsa işimiz çok kolaydı ama olmadığından ben de yapılacak en mantıklı (!) şeyi yaptım. evin kapısına giden, ve yoldan rahatça görülebilen merdivenin altına saklandım. nefesimi tuttum, pkklı grup hemen gördü beni. devekuşu gibi hissettim o an. içimden hoyratça bir küfür salladım bizim gruptakilere. büyük ihtimal hepsi evlerine dönmüş, salçalı ekmek faslına geçmişlerdir.

    kalaşnikof taşıyan çocuk teröristler beni merdivenin altından çıkardılar. daha sonra rüyalarda sıklıkla görülen boyut değiştirme olayıyla bambaşka bir mekanda buldum kendimi. sorgudaydım. pkknın sözde lideri, beni sorguya almıştı. elinde silahı vardı. "vurucam seni" dedi. "ne işin vardı orda, söyle kimsin?" diyordu. o an bir baktım, daha evvelden tanıdığım biri orda, "ben bunu tanıyorum bunun babası polis" demez mi, "eyvah şimdi sıçtık" dedim içimden.

    adam güldü, elinde tuttuğu silahı bana doğrulttu, kalp atışı sesleri duymaya başladım, hareketler gayet yavaş ve ortama blur bir hava aitti.

    heyecanla "karabasan?" dedim. silah yavaşca bana doğruluyordu. karabasan değildi. hemen anladım, max payne ve call of duty 4'de rastladığımız yavaşlatılmış bir sahne oynuyordu gözümün önünde. hemen sağa sola baktım, silahım yoktu ki. ben de hiro nakamura gibi gözümü sıkı sıkı kapatıp kafamı salladım.

    şükür uyanmıştım. "ne rüyaydı aq" dedim. yataktan doğruldum.

    babama anlatmadım ama anlatsam %100 "götün açıkta kalmış oğlum, eheheh" diye gülecek. anlatmıyorum.

    edit: ne lanetli rüyaymışsın lan, iki saattir giremedim bu entryi doğru dürüst. artık edit medit yok inceleyecem diye kör oluyordum aq.
3871 entry daha
hesabın var mı? giriş yap