9 entry daha
  • bir eğitim neferi olarak, hakkında iki çift laf etmek istediğim, okurken düşündüklerini idrak edebilecekler için harikulade öğütler, muhteşem dersler ve dahi kayda değer uyarılar barındıran hermann hesse kitabı..

    "en sevdiğim" diyemesem de, çok sevdiğim, çok değerli kitaplar arasında çoktan yerini aldı..

    okurken sık sık aklıma geldi lise yıllarım.. herkes bölümünü seçmiş, dershanesine kaydolmuş, yeni eğitim öğretim dönemini beklerken, "olum hiçbiri bana göre değil ki" diye düşüne düşüne kafa patlattığım, herkes için dinlenme vakti olan gecelerin gelmesini, o gecelerde kafamda dönüp durmakla kalmayıp her türlü pozisyonda üreme faaliyetlerini gerçekleştiren fillerle baş başa kalacağım için hiç arzu etmediğim zamanlar..

    ve hemen her sayfasında, her yeni durumda kendimle bir bildim hans giebenrath'ı.. hissettiklerinin hesse tarafından yazıya dökülebilmiş kısımlarından ibaret değildi hislerim, çok daha fazlası, çok daha ilerisiydi.. o yüzden de, kardeş bildim hans'ı kendime.. hiç tanımadığım, şeklini bilmediğim, farklı anne babalardan olma hayali bir kardeş..

    şuraya bakar mısınız? burayı okurken geçmişte yaşadıklarını ve şimdi senin yıllar önce geçtiğin yollardan geçmekte olan çocukları düşünüp, düşündüklerini idrak ettiğin halde gözlerinin dolmaması mümkün mü dostlar?

    --- spoiler ---

    hans'ı bulunduğu noktaya, dahil olduğu okulun ve sistemin getirdiğini aklından bile geçirmemekteydi öğretmenlerinden hiçbiri.. neden o alabildiğine duyarlı ve nazik çocukluk yıllarında durmaksızın her gece geç vakitlere kadar ders çalışmak zorunda bırakılmıştı ki hans? neden tavşanları elinden çekilip alınmıştı? neden latince okulundaki (kitabı okumayanlar için not: hans'ın burslu olarak kazandığı manastır okulundan önce gittiği sıradan okul..) arkadaşlarına bile bile yabancılaştırılmış, oltayla balık tutması ve gezip tozması yasaklanarak insanı yiyip bitiren kepaze bir açgözlülük ideal olarak kendisine benimsetilmek istenmişti? neden manastır okulunun giriş sınavından sonra bile alnının teriyle kazanıp hak ettiği tatil ona çok görülmüştü?

    işte şimdi, aşırı zorlanmış zavallı bir at gibi yol kenarında kalakalmıştı, bundan böyle de hiçbir işe yarayacağı yoktu..

    --- spoiler ---

    gelelim başa, milli eğitimde değil de yükseköğretim kademesinde görevli bir hoca olduğumdan, çocuklarımızın bu dönemlerine pek denk gelemiyorum ne yazık ki.. hoş gelsem dahi bu sistemde nasıl bir fark yaratabilirdim bilemiyorum.. en fazla robin williams'ın canlandırdığı john keating olabilirdim belki çocukların hayatlarında.. demek istediğim, bu dönemlerine denk gelemesem de, öyle içten hissediyorum ki bu çocukların bir şeylerden vazgeçip buralara geldiklerini.. işte bu beni kahrediyor..

    yine hesse'nin aynı kitapta başka bir kısımda anlattığı şekliyle;

    --- spoiler ---

    bir ağaç budanıp da tepesi kesildi mi, köke yakın bir yerlerinden yeni filizler, sürgünler verir; bunun gibi, henüz ömrünün baharında hastalanıp ölüm yatağına düşen bir ruh da çokluk ilk yaşam günlerine ve sezgilerle kıpır kıpır bir çocukluk çağına döner sık sık, sanki orada yeni umutlar keşfedecek ve kopan hayat ipliğini yeniden birbirine tutturacaktır.. kesilen ağacın kökünden fışkıran sürgünler bir solukta boy atar, büyür, özsularla donanır, ama yalancı bir yaşamdır ortada görünen, o sürgün gelişip de eskisi gibi doğru dürüst bir ağaca dönüşemez artık..

    --- spoiler ---

    öyle güzel, öyle güzel bir anlatım ki.. hayran kalmaktan başka bir şey gelmiyor ellerden..

    yattığın yer aydınlık olsun sevgili hesse.. yüce allah, jesus christ, buda ya da şu da o da.. neye inanmışsan varlığında, yokluğunda yanında olsun, ruhuna yoldaş olsun..
4 entry daha
hesabın var mı? giriş yap