9 entry daha
  • "daha evvel çeşitli yerlerde de yazdım: profesyonellerin dünyası, duygulara gem vurulan sert bir dünya hawks'unkisi. eğer o dünyada dramatik patlamalar, duygusal anda güzel kadının suratına yaklaşan, yakın plana geçen kameralar bekliyorsanız nafile namaz kılıyorsunuz demektir. hawks kamerasını ancak bir oyuncu hareket ederse hareket ettiriyor, genelde amerikan plan dediğimiz mesafede kalıp, aksiyonu dikkatlice ama fazla kesmeksizin izlemeye özen gösteriyor."

    demişim daha evvel. bunu aksiyonu seyirciyi abandone etmeksizin takip etmeye indirgemeyelim lütfen. burada kastedilen: hawks'un dünyası duyguların arka plana atıldığı, insanların dramatik olmaktan kaçındığı bir dünya hawks'un görselliği de, dramatik vurgulardan kaçınan bir görselliktir. "seyirciyi abandone etmeyerek" aksiyonu takip etmek, kurguda devamlılığa dikkat etmek, kurgu aracılığıyla bir dramatik efekt yaratmaktan kaçınmaktan ileri gelir hawks da. ha ama öyle bir efekte ihtiyacı olduğu anlarda bunu farkettirmeden yapmasını da çok iyi becermektedir. bu mütevazi tavrı coel şumeykırın kifayetsizliğinden kaynaklanan devamlılığıyla karıştırmak mümkünat dahili değil. basit bir üslup tanımı istiyorsak, üslup seçimlerle alakalı diyebiliriz. kamerayı nereye koyacağından, aksiyonu nasıl izleyeceğine, oyuncuyu nasıl oynatacağına dair sonsuz alternativ arasından bir seçim yapmak olarak alalım üslubu. coel şumaher gibi o seçimi yapamayıp sinema gramerinin kendisine sunduğu en klasik opsiyonların her birini deneyip sonrasında işi montajcıya bırakan adamlarla, hawks gibi her sahneyi kamera içerisinde kesen (yani sadece filmde görünmesini istediği kadar malzeme çeken ve cover footage kullanmayan) yönetmenler arasında bir ayrım yapmamız gerektiği kesin. cover footage kullanmıyor olması illaha üslup sahibi yapar mı hawks'u? hayır, ed wood da büyük ihtimalle cover footage kullanmıyordu, daha ziyade parasızlıktan. veya michael mann de schumacher gibi binbir ayrı kamera açısı çeker, ama onunkisi kendi istediği atmosferi aramaktandır. buna karşılık hawks'un yukarıda ve kimi başka yerlerde uzun uzadıya tarif edilmiş dünyasına cuk oturan bir görsel stili olduğunu görmezden de gelemeyiz. velhasıl çok teorik ve spekülatif noktalara geldik, ama bunu ben istemedim. ilk kanı ben dökmedim. bir hawks filmini sadece hawks filmi "semptomları" gösteriyor diye savunmak zorunda kalmama gelicek bu üslup tartışması, en nihayetinde ben herhangi biri olarak hawks'u seviyor, onda bir üslup, bir tarz, bir dünya görüyorsam, bu illahaki herkesin (mesela senin) üzerinde mutabık olması gerek birşey mi ki? hawks üzerine yazılmış onca kitap var, eğer amacımız görüşlerimizi meşrulaştırmaksa oralara gidelim, ama ne gerek var? benim derdim, hawks üslup sahibi değildir vesair ifadesinde benim tecrübe ettiğim hawks'u benim (belki yaratıcı? lütfedersen) hüsnü kuruntuma çeviren kesinlik. yoksa üçle beşle uğraşmıyalım, to have and have not'ı verdim sana senin olsun, bana sevecek hawks filmi çok.

    casablanca auteur işi sayılmaz diye taklittir diye anlaşıldıysa söylediklerim, söyleyememişim demektir. veya anlamıyosan sende bi sorun? (yok yok)

    burada hawks'ın uyarladığı hemingway romanının acaba casablanca'dan önce mi sonra mı olduğu sorusuna hiç girmemeyi tercih ediyorum. (özellikle araştırmaya üşendiğimden; ama tartışmanın geneline büyük bir etkisi olmayacağının da farkındayım). hemingway'in başlı başına bir janr olduğunu düşünürsek, her bogart filminin hemingway veya dashiell hammett'dan apartma olduğu iddiasına kadar vardırabiliriz tabii argümanımızı, ona da girmiyorum. meselem başka, davam var.

    bir film fabrikasından söz ediyoruz demeye getiriyorum, gidin japonyaya, takeshi miike'ye "sen the call'u the ring'den çaldın" diye çemkirin, sizi sallayacağını sanmıyorum, hawks kariyerinde 50ye yakın veya belki daha fazla film çekti, takeshi çekmeye devam ediyor, holivudun o döneminin yüzlerce yönetmeninin böyler 50-60 filmlik filmografileri var; benzer bir örnek olarak hem holivuddan hem kendinden aşırmış, tiplemeler yaratmış, o tiplemelere uyan oyuncuları aynı rollerde oynatmış, aynı fabrika karakteristiklerini gösteren bir yeşilçam var önümüzde. böyle aşırı bir üretimin olduğu ve insanların filmlere bilmemkaç cent'e girdiği bir pazarda bir filmin taklit olmasını suç unsuru ve utanılacak birşeymiş gibi yargılamak basbayağı haksızlık, zira onların kendilerini bağlı hissettikleri öyle bir ahlaki kriter yok, o kriteri anakronik bir şekilde siz koyuyorsunuz demeye getiriyorum. onun yerine bütün japonları birbirine benzetin daha iyi. hatta tüm japonlar birbirine benziyor diye suçlayın japonları. nerde ilk japonun telif hakları?
22 entry daha
hesabın var mı? giriş yap