9 entry daha
  • esasında yaşadığımız dönemde ortaya çıkmış bir özlem ifadesi değildir bu. yirminci yüzyılın ilk yarısının ortalarında (bu da "orta yuvarlağın kendi yarı alanına bakan dilimi" demek gibi oldu), özellikle 19. yüzyıl istanbul'unda geçirilen keyifli ramazanların yerinde yeller esince, bazı edipler eski ramazanları özlemle anmaya başladı. bunların arasında refik halit karay var, ahmet rasim var, cenap şahabettin var... insan 19.yüzyıl istanbul'undaki ramazan coşkusunu (event mi deseydim acaba?) düşününce, bu çığlığa bir anlam verebiliyor. yalnızca direklerarası, kantolar, karagöz oyunları vs değil ramazan. bir şehrin ışıkla aydınlandığı, gece hayatı deyiminin kullanırlık kazandığı, vaktinin çoğunu kendi içinde yaşayan bir halka iletişim yolları açan bir ay. öyle ki, nefsi terbiye edip istekleri sınırlamayı öğrenmek için var olan ramazan, ironik biçimde özgürlük de demekti: siyasi hicivlerle dolu meddahlık gösterileri bu aya özgüydü. tiyatroların sezon dedikleri şey "ramazan"dı. yüzyılın sonunda teşrif eden sinema gösterileri için yine ramazan beklenirdi. yabancıların, sur içinde kalmalarına konan yasak ramazan'da kaldırılırdı. bu özgürlük hissini belki en iyi açıklayan şey, osmanlıların, ramazanda salmak üzere kafeste satın aldıkları "azad kuşları"ydı; onları ramazanda özgürlüklerine kavuşturdukları gibi kendileri de özgürlükten nasibini bu ayda alırdı.

    hızla batılılaşan kesimin ramazan adetlerini hor görmeye başlaması, eğlence mekanlarının belediye imar planları ve yangınlar nedeniyle kadim istanbul'dan frenk mahallelerine (beyoğlu) taşınması, artan enflasyon, jön türk devrimi sonrasında işini kaybeden memur yığını ve katastrofik savaşlar sonucunda ramazan, altın çağını geride bıraktı. işte tam da o döneme düşer "nerede o eski ramazanlar?" hasreti.
23 entry daha
hesabın var mı? giriş yap