• yky'den efe murad çevirisiyle yayınlanmış inanılmaz metin. kantolar şiir literatüründe özel bir yere sahip ve kesinlikle okunması oldukça zor bir eser. çok büyük bir iş yapılmış inanılmaz derecede sevindirici...

    with usura (xvl)
    "murabaha ile" olarak karşılanmış murabaha ne diye baktım, tam anlamadım. ses ve tonalitenin yakalandığı anlaşılıyor yüksek sesle telaffuz edilince... anlam elbette apayrı bir mesele ve şiir kuşkusuz ancak anadilinde gerçek tadını sunabiliyor.
    yine de elliot tüm şiirlerden sonra kantoların da dilimizde olması büyük haber...
  • 'insanın yüzü bayraktır' dedi tan tchin
    'düşünce vücuda denktir, ucu bir kılıca denk olduğu gibi' (s. 292)

    ezra pound'un demir leblebi gibi yutulması zor, dünya kültür tarihine ait parçalardan örülmüş ve şairin ölümüyle tamamlanamamış, buna mukabil 47 yıl boyunca yazımı devam etmiş kitabı.
  • efe murat sıkı iş çıkarmış, ben de ön yargısız okumaya başladım,tescilli faşisti.
  • daha evvel ilhan berk'in seçme çevirisinin bir kısmını okumuş olduğum, şimdi ise efe murad çevirisi ile büyük bir zevkle cebelleştiğim pound'un -benim deyimimle- dünya edebiyatı antolojisi. ve bu iki çeviriyi karşılaştırırken bir kere daha anladım ki şiir çevirilemez; her şiir çevirisi yeni bir şiirdir.

    kantolar'ı okuduğum sıralarda altay kenger bir şiir seslendirmesi albümü yayınladı, gündüz yarasaları: füg. kanto lxxxi'den bir bölüm seslendirmesi de vardı bu albümde, dinlerken ben bu bölümü neden hatırlamıyorum diyerek kitabı kurcalamıştım hatta tekrar. meğer ilhan berk çevirisinden yararlanılmış fakat ortadaki fark o kadar büyük ki iki farklı şiir neredeyse. bahsini ettiğim bölümün ilhan berk çevirisi; görsel, görsel. bu ise efe murad'a ait olanı; görsel, görsel.

    ilk göze çarpan yazım detayları, efe murad metnin orijinaline sadık kalmaya çalışmış anladığım kadarıyla. çeviri noktasındaki fark zaten çok açık, en basitinden metinde geçen "blunt" sözcüğünü ilhan bey "vurdumduymaz" olarak çevirmiş iken yky basımında çevirmemiş efe bey. aslında orijinalinde de bir özel isimcesine ilk harfi büyük olarak yazılmış fakat metinde bu biçimde o kadar fazla sözcük var ki dipnot eklenmemiş olması da haklı karşılanıyor ister istemez.

    efe murad kantolar üzerine kendi söyleyeceklerine de kitap sonu 70 küsur sayfalık alanda yer vermiş. kantolar'a ön hazırlık olarak okunabilecek metinlerden biri fikrimce. özen ve ilgi isteyen müthiş bir şaheser.

    son olarak ismet özel'den bir pound seslendirmesi bırakıyorum, in a station of the metro

    --- spoiler ---

    "the apparition of these faces in the crowd: petals on a wet, black bough."

    "kalabalıkta bu yüzlerin belirişi: ıslak siyah bir dalda taçyaprakları."

    --- spoiler ---
  • bu kitabı okuyanlar tavsiyem şu; ilkin biraz zorlanabilirsiniz. kitapdaki şiiri ben daha önce hiçbir kitapta görmedim. bir kitap hariç. onu da bitince edit olarak gireceğim.

    gazeteduvarda bir yazı okudum kitapla ilgili. kız, çok güzel bir yazı yazmış ki, ben, o yazıdan sonra kitabı daha net okumaya başladım. son sözü okumadım ama benim için tamam, anladım bu kitabın derdini dedim.

    kitap içinde, konular birbiriyle alakasız bir şekilde akıyor gibi görünüyor. ancak, dikkatli okunursa, aslında geçmişteki bir olay, gelecek ya da geçmişte olan bir olayın, devamıymış gibi, aynı filmlerde yapılan montajlama tekniğiyle işleniyor. öncelikle bunun bilinmesinin yararlı olacağını düşünüyorum okuyacaklar için.

    bir ikincisi, kitap, gazeteduvarda yazan kişinin dediği gibi, tarihin şiirlenmiş hali gibi. tam hatırlamıyorum kız sanırım böyle söylemişti. sonuna kadar katılıyorum.

    mesela normalde tarih akışı, anlatımı şu şekildedir; işte bilmem kaçın yılın büyük buhranı. genel verilir, sonra özele geçilir. yaygın anlatım bu şekildedir. bu kitaptaki tarihin şiirlenmesi böyle değil, böyle akmıyor tarih.

    bunu siz diyorsunuz, ha, tamam, bu tarihte bu olmuş vesaire. kitap önce özeli veriyor, ve mesela bilmem kaçıncıncı yüz yılın büyük buhranı demeden, konuyu hikaye, şiir; şiirin şarkı türü, kantoyla yapıyor.

    bu bakımdan zahmetli bir kitap. geçen ben okudum, ilk okumamda 100. sayfa da bıraktım. ancak kitaptada bir şeyleri sevdim.

    ve, bu alakasız bir bilgi, bir şeyleri de bu ara bırakmak istemediğimden, bu kitabı da bırakamadım, dönüp bir derdi neymiş anlayayım dedim.

    yukarıda anlattığım konuyu ben, ilk okumamda, kubilay'ın bölümünde anladım. sonra o benim için yeterli oldu. ikincisi gazeteduvarda yazan kızın yazısı ve özellikle kızın, montaj, ulus baker örneği benim jetonları düşürdü.

    şimdi kitap bana çok güzel geliyor. ve kitabın derdini üç aşağı beş yukarı anladım. ancak, ne yazık ki, üçüncü kez de okumam gerekecek. oda keyfe... :)

    burada ben ezra pound'da bir sistem eleştirisi görüyorum, ama, bu of not being a jew'da ismet özel'in keşkesinden, ya da, eleştirisindende sert ve kara bir eleştiri. şu an, ortaladım kitabı. bu yargı için kesin diyemem, sadece, şunu anladım, evet, ezra pound dibine kadar sistem karşıtı, ancak, bu böyle gelmiş böyle gideri, öyle bir birikimle söylüyor ki, ben onun mussolini'nin yanında neden durduğunu anlayabiliyorum. tabi bu hak vermek değil...

    bu ara da benzettiğim kitabı da yazmış bulunmaktayım... of not being a jew...

    çok kaliteli bir kitap, okuyacaklara tavsiyem bu şekilde, bahsettiğim yazının linkini de aşağıya ekliyorum.

    edit:

    https://www.gazeteduvar.com.tr/…ihin-siirli-belgesi

    yazan kişiyi tebrik ediyorum. güzel bir yazı olmuş...
  • döllendi kelimeler, kelimelerle... şair, kelimelere yardım ve yataklık yapan mıdır, yoksa kelimelerden yardım alıp, rahat yatanları, rahatsız kılan dahiyane kafa mı?

    "kantolar" pound'un 116. bölümünden oluşan epikleşmiş kurgusudur. "tamamlanmamış şiir" demişler bunun için. homeros'un ilyada'sı anadolu ve yunan kültürü için neyse, pound'un kantolar'ı da yeryüzü için o demektir. "varlık" yahut "yokluk" ikisi de zıddıyla kaim, öyleyse "varlığın" tamamlanmasını beklemek, bir fâni nazarında çok uzun bir fasıl. "kantolar" daha uzun olsaydı da, tastamam olmayacaktı belki de.

    metinde beklenmedik geçişler ve nüanslar mevcut. epey de latince, fransa ve italyanca kelime-cümlelere muhatap kaldım. zevkli, ilginç ve ürpertici.

    "dictum sordellum concubuisse:
    yaz kış onun zarafeti için şarkılar söylerim,
    gül ne kadar alımlıysa, o kadar alımlıdır yüzü,
    hem yaz hem kış şarkılarım onu anlatır
    kar bana onu hatırlatır"

    ilk izlenimler...
hesabın var mı? giriş yap