• harcanmış bilim adamlarından ludwig boltzmann tarafından tanımlanmıştır.
    termodinamiğin ikinci kanunuyla açıklanır.
    evrenin temel kurallarındandır.
    -düzensizlik ya değişmez ya artar-
    örnek olarak difüzyon verilebilir. ayrı duran maddeler birarada olandan daha düzenlidir ve kendiliğinden karışmış sıcak ve soğuk sudan olmuşmuş ılık suyun bir daha sıcak ve soğuk diye ayrılması neredeyse imkansızdır.(en azından ömrünüz üssü 1000 kadar sene bekleyebilirsiniz)
    eskime , püsküme , yaşlanma , yıllanma gibi eylemlerin nedenidir. (ah şu sürtünme yok muu...)
    en düzensiz enerji ısıdır ve bi gün bütün enerji ısı olacak (entropi artıyo ya) bu da evrenin sonu olacak. (ısıl ölüm)
    entropinin formülü : s = k * log(olasılık sayısı) [ne olduğunu anlamak için ünide fizik okiicam , sonra daha iyi anlatırım]
    eğer bulduğunuz teori görelilik veya kuantum teorileriyle çelişiyosa belki affedilebilir ama termodinamiğin ikinci yasasıyla çelişiyosa asla. bu yüzden ayrıca dikkat edilmesi gerekir.

    ve en önemlisi aşk mektuplarinda asla anlatilmamasi gereken bir konudur :(((
  • her sistem bozulma yönünde tandans gösterir demenin tek kelimeyle anlatılır hali.
    doğa acımasız...baksana sistemler bile boş durduğu anda iyileşmiyorda bozuluyor.
  • entropi hakkinda iki onemli husus:

    1. termodinamigin ikinci yasasi aslinda tam olarak sunu soyler: "parcacik sayisi sonsuza giderken olmasi en muhtemel olan sey olur". bu su demek: bozuk para atalim. hepsinin tura gelebilecegi kac durum var? yalnizca bir: tttttt....
    biri disinda hepsinin tura gelebilecegi kac durum var? daha cok: ytttt..., tyttt, ttyttt...
    peki yarisinin yazi yarisinin tura gelecegi kac durum var? abarti cok: ytytyt..., yytyttyt, yttytyyt.... iste sonuncusu maksimum entropiye sahip olan sistemdir

    sonuc: cok para atarsam yarisi yazi yarisi tura gelir. entropinin artmasi, sistemin muhtemel olmayan durumdan daha cok muhtemel olan duruma dogru gitmesi demek. icinde bulundugunuz odadaki molekullerin hepsinin odanin sag kosesindeki noktaya toplanmasi mumkun. ama bu kosulu saglayan yalnizca bir konfigurasyon var. halbuki atomlarin odanin her yerine esit dagildigi cok konfigurasyon var.

    2. termodinamigin ikinci kanunu *kapali bir sistemde* entropinin her zaman arttigini soyler. kapali sistem kismi cok onemli. sisteme enerji vermek suretiyle entropisini azaltabilirsiniz. bazi arkadaslarim dunyadaki canli hayatin dogal yollarla olusmus olamayacagini, cunku duzenliligin hic bir zaman artmayacagini soyleyerek, imanlarini pekistirirler. iman pekistirmeye itirazim olmamakla birlikte, dunyanin kapali bir sistem olmadigina isaret etmek isterim. gunesten deli gibi enerji akmaktadir dunyaya, ve duzeni bu saglar.

    zira buzdolabina bir bardak su koydugum zaman da nefis duzenli buz kristalleri olusmuyor mu? tuzlu sulu bardagin icine ip bandirip alttan yavas yavas isittigimda ipin ucunda kusursuz bir kup olusmuyor mu? hani olmazdi hani?
  • az önce banyo ardından saçımı kuruturken iki gün önce yere düşürdüğümü, görünce hatırladığım asetat kalemine hamle yaptım. o anda masanın üstünde annemin beş tanesini bir milyon liraya aldığı henüz pakedi açılmamış fiyat performans oranı sınanamamış seloteypler dikkatimi çekti ve öylece kalakaldım. seloteyp aylar ya da yıllar boyu gerek duymayacağım bir şey olarak masamın üzerinde yer edinebilirken ve rahatsızlık yaratıcı olmazken, yerde durmakta olan asetat kalemi sinir bozucu bir hissiyat yaratmaktaydı içimde. durup aslında arasında yetmiş santim gibi bir yükseklik farkı olan iki cismi düşündüm ve yetiştirme tarzımızla yönlendirildiğimiz üzere ya da sadece doğamızda olduğu üzere, yerde duranın daha düzensiz ve rahatsız edici olduğuna bir anda nasıl karar kıldığımı düşündüm. oysaki masamın üstü aylardır bir kaos içerisindeydi, o beşi bir milyona alınmış seloteyplerin bile ne zaman oraya geldiklerinden habersizdim. masamdaki düzendışılık beni hiç rahatsız etmezken yerde masum masum durmakta olan asetat kalemi neredeyse mideme ağrılar sokacaktı, eğer biraz daha onu yerde bırakırsam tüm aklım orada kalacak gibiydi. sonunda ben de dayanamayarak asetat kalemini eğilip aldım ve masamın üzerindeki sonsuz kaosun içine yuvarladım. bu hareketle daha düzenli mi, yoksa daha düzensiz mi, bir odam olduğuma karar veremedim.

    ardından şu ev içindeki düzenliliğime daldım, ikinci katta odamda oturuyordum. yerden, bildiğin toprak seviyesinden tahminen 3-4 metre, deniz seviyesinden ise yüzlerce metre yüksekteydim. dünya üzerinde bile tahminen oldukça dağınık bir noktaydım, ne çevreme başka benzerlerimi topluyor ne de kendimi daha seçilir bir alana koyuyordum. ama bir yandan da yapı kooperatifin müthiş intizamı içerisinde görece bir düzenlilik gösteriyordum başkalarıyla ya da sadece dünya üzerinde bulunarak bu ırkın evren üzerinde bir düzenliliğe sahip olmasını sağlıyordum. ırk seviyesindeki düzenliliğimi belki de evrendeki sırf madde dağılımım açısından bozuyordum. sonunda düzenliliğin mi, düzensizliğin mi daha ağır bastığına karar veremedim. elbette evren düzensizleşiyordu en küçük kavramda bile, ama biz evrene kıyasla küçücük organizmalar hala onu tersi yönde dengelemeye çalışıyorduk, yerden asetat kalemlerini toplayarak. belki de kendi düzenliliğimizi kurarken daha da düzensizleştiriyorduk evreni. nerden bilebiliriz ki? sadece görevi düzensizlik olan küçük varlıklarız belki de...
  • entropi hakkinda ilginc husus:

    eskiden "bilgi" metafiziksel bir kavram kabul edilirdi. bir seyi okuyorum kafama bilgi giriyor, vay vay ne soyut... ama rolf landauer bilginin aslinda fiziksel bir nicelik oldugunu gosterdi. meshur teoremi der ki: bir bitlik bilgiyi silmek icin en az kt.ln2 joule kadar enerji harcamak gerekir (t sicaklik, k boltzmann sabiti). ve bilgi en az enerji kadar somut bir sey olmus oldu boylece.

    bilgi-entropi-enerji baglantisini gormek icin en meshur ornek maxwell'in cini. ortasinda bolme olan bir kutu var, ve bolmenin ustunde bir minik kapi var. bolmenin saginda ve solunda a ve b molekulleri karisik halde bulunuyor. kapinin oldugu yerde minik bir bekci oturuyor (nam-i diger maxwell'in cini) ve karsidan yaklasan bir a molekulu geldigini gorurse kapiyi aciyor, b molekulu geldigini gorurse kapatiyor. bu sayede bir sure sonra bolmenin saginda yalnizca a gazi, solunda ise yalnizca b gazi kaliyor ve entropi azalmis oluyor. idealde kapinin surtunmesiz olmasi mumkun -dolayisiyla bu islemi hic enerji harcamadan yapmak mumkun. e hani entropi hep artiyordu?

    aciklama: kapida bekleyen cin, karsidan hangi molekulun gectigini olcmek (bilgi sahibi olmak) icin enerji harcamak zorunda landauer teoremi geregi. ne kadar enerji harcamasi gerektigini hesaplarsaniz, entropideki degisimi tam olarak karsiliyor.

    evren ne guzel sey.
  • evrende asıl olan entropidir, ölmek üzere doğar ve çevremizdeki her şey gibi sürekli bozunuruz. yaşamımız da kalbimiz gibi camdandır ve kırıldığı zaman parçalar toplanamaz. olmuşla, ölmüşe çare yoktur. evren denilen şey aslında içindekileri biteviye çürüten, parçalarına ayıran, kocaman bir bataklıktan başka bir şey değildir.

    ama diğer taraftan bataklıklarda da çiçekler boy verir; bu düzensizliğin ve çürümenin içinde ters bir kuvvet sürekli düzen yaratmaya uğraşır. tıpkı sisifos gibi hiç üşenmeden sürekli aşağı düşen kayayı yukarı çıkarmaya çalışır. neden?

    niye yollar kesişir? niçin hiç tanımadığınız, bilmediğiniz biri hiç umulmadık an ve yerde durup dururken hayatınıza girer? neden ne kadar inkar etmeye çalışsak da bunu hissederiz ve o bakış, dokunuşa ve daha ötesine dönüşür? ve niye belki de dünyadaki ezgilerin, şiirlerin ve de iç çekerek söylenen sözlerin yarısından fazlası bunun üzerinedir?

    bir yaratıcı varsa belki tam da buradadır, küllerden ateş, çöküşten umut, yok oluştan yaşam ve sondan başlangıç var eden. ve onun belki de tek bir emri vardır, yazıya bile geçirilmesine gerek olmayan: aşkı hissetttiğin zaman kaçmayacaksın!

    ve biz sürekli kaçarız bundan, çünkü ilmik ilmik işlenmiş evrimin temel yasalarından ne kadar uzaklaşırsak o kadar iyidir. çünkü biz hayvan mıyızdır? çünkü kutsal yasalarımız bunu emreder. çünkü biz kendimizi her şeyden soyutlayabilecek ölçüde bireyselleşmiş kerameti kendinden menkul toplum altı parçacıklarızdır.

    oysaki tüyleri dökülmüş şempanzelerden başka bir bok değiliz. her şeyi bildiğini zanneden, korkak ve kendini beğenmiş. besin zincirinin en üst halkasındaki milyonlarca yılda evrimleşmiş bir aslanın soyluluğuna hiçbir zaman ulaşamamış ve bu aşağılık duygusu ile sürekli kendini çıktığı yumurtaya, doğaya yabancılaştırmaya çalışan zavallı maymunlarız.

    attığımız her adım bu gezegeni daha da kötü hale getiriyor ve biz buradan da çıkıp uzayda belki de hiçbir zaman bulamayacağımız başka dünyaları keşfedip yok edebilmek için canla başla çalışıyoruz. çünkü biz hayvan değiliz, bizim her şeyi daha da berbat hale getiren kendi kurallarımız var ve biz aşkı hissettiğimiz zaman kaçarız.
  • evrende her şey minimum enerji, maksimum düzensizlik eğilimindedir. örnek olarak ortalama bir yurt ortamı verilebilir. okulun ilk günlerinde ödev yapma, geyik çevirme uğraşında olan bi dünya öğrenci ve düzenli, temiz odalar vardır. iki üç hafta içinde öğrenciler ağızlarında sigara yatağa mıhlanmış konuşmayan tiplere*; odaysa ümraniye çöplüğüne* dönmüştür. yumurtaya can veren allahım ,değişmez kaidelerini yurt ortamından da eksik etmemiştir görüldüğü üzre.
  • entropi hakkinda zarif husus:

    entropi bir sistemdeki simetri miktarini da beyan eder. bir bardak su alip yakindan baktigimizda, suraya bakmak ile oraya bakmak arasinda fark yoktur. halbuki buza bakarsak suraya bakmakla buraya bakmak arasinda fark vardir. surada illa ki atom var, ama burada illa ki atom yoktur (buzun kristal yapisi geregi). tipki kareli defter sayfasi ile kircilli defter sayfasi gibi: kareli sayfada ancak bir kare uzunlugu kadar gidersem ayni deseni gorebilirim. oysa kircilli sayfada ister dondureyim ister oteye gideyim hep "kircil" gorurum. dogada kareli seyler kircilli seylere donusur zaman icinde. doganin karakteri simetriyi arttirmaya, herseyi homojen kilmaya yoneliktir.

    evren ne guzel sey, ama pek tatsiz.
  • stephen hawking'in kara deliklerde de var olabileceğini varsaydığı özelliktir bu. olay ufkunun zamanla genişlemekte olduğu fikrinden hareket eder. bu fikre de kara deliklerin radyasyon yaydığı düşüncesiyle ulaşmış. 1974'de makale yayınlamış karadeliklerdeki ışımanın sebebi entropi olabilir deyi. mesela jacob d. bekenstein (princeton'da john wheeler'in doktora öğrencisidir) kara deliğn kütlesiyle ters orantılı bir sıcaklığa sahip olabileceğini öne sürmüş. az kütleli bir kara delikte entropi, kara deliğin ufuk alanıyla orantılıdır demiş (bilim dünyasındaki dedikodular bu merkezde hahaha).

    bir de şu var, diyelim ki entropi bir şekilde alt edildi (tesadüf bu ya). o zaman yaşlılar hızla gençleşecek, kırılan bardaklar tekrar düzelip eski haline dönecek, insanlar anne karnına dönüp yok olacak. yok efendim böyle bir şey kim uyduruyor bunları (safsata bunlaaar der şevki yılmaz mesela).

    niye? zamanda bu şekilde bir geriye dönüş olmaz da ondan, zira zaman başlı başına bir devinimdir. devingen bir yapıda sen istediğin kadar geriye dön, bir şekilde zamanın devinimi dahilinde ileriye hareket etmeyi sürdürürsün. madde asla ilk haline dönmez. hangi hıza erişirsen eriş böyledir bu (ışık hızının başlı başına bir sabit olduğunu, insanın ola ki ışık hızına erişse bile asla gerçek anlamda erişmiş sayılmayacağını çünkü o noktada zamanın doğası gereği genişleyeceğini katmadım).

    bu, teorik olarak bir kara deliğin merkezine doğru hareket ederken de böyledir, zaman sürekli devindiği içün asla merkeze ulaşmazsın, büyük patlamanın olduğu noktaya da varamazsın, bakarsın öyle mel mel (yaa yaa).

    edit - bunu da mı oyladın... (el insaf)
  • woody allen'ın bir filminde kadın karakterin kendisine ilişkisinin nasıl gittiğini soran arkadaşına verdiği cevapla pek de güzel özetlediği gerçek.

    - well, according to the second law of thermodynamics, sooner or later everything is gonne be shit.
hesabın var mı? giriş yap