• "...
    evet ırkdaşlarım, kafamızı sikmeye teşebbüs eden bu görüşe göre bütün o iğrenç insan müsveddeleri (zenciler, çingeneler, yahudiler ve isimlerini ağzıma almaktan imtina ettiğim diğerleri) bizimle, yani üstün ırkla aynı özellikleri taşıdığından ayrılığa, gayrılığa yer yoktur.
    öncelikle böylesi aşağılık bir düşünceyi kimlerin savunduğuna bir bakalım: onlar! evet, hayatlarını masonluğa, yahudi köpekliğine ayırmış olan solcu ibneler (eşcinselleri de yok etmek lazım, evat). doğrudur, dünya üzerindeki bütün insanları birleştirmek gerekir ancak ve ancak bizim yüce yönetimimiz altında olacaktır. bunların yahudi finansörlerinin köpeği olması, bu gerçeği değiştiremeyecektir, o köpekleri de gerektiği gibi kullanmasını biliriz biz !

    bizim üç taşşağımız, dört gözümüz, supersonic kulaklarımız olduğunu ne zaman kabul edecekler! ne zaman iq'muzun 250, eq'muzun sonsuza gittiğini anlayacaklar! hayır anlamayacaklar, çünkü onlar salak, doğa onları salak olarak evrimleştirdi!

    evet, gün gelecek ve bizim cesur, korkusuz şövalyelerimizin mızraklarına itaat edecekler! dinazorlar gibi doğanın seçimine yenik düşecekler ve bizler, tanrı'nın sevgili kulları bu dünyayı yaşanır hale getireceğiz..
    ..."
    führer yk, 2004, berlin

    almanca'dan çevirenin notu: bu kipattan bir tane daha çevirmiştim sanki.. hala anlamadım; bu odunları hangi tornada üretip, dünyaya salıyorlar?
  • enternasyonalizm nedir?

    enternasyonalizm (uluslararasıcılık) fikri kapitalizmin işleyişinden çıkmaktadır. eğer toplumdaki temel ayrım işçi sınıfı ile yönetici sınıf arasındaysa, türk işçileri için, örneğin yunan ve arap işçiler dost, türk yönetici sınıfı düşmandır. yani sınıfsal çıkarların her zaman en önde tutulması, ulusal çıkarlarların önünde olmasıdır.<br>
    kapitalizm bir dünya düzenidir. bu nedenle kapitalizme alternatif olacak bir sistem de ancak dünya çapında gerçekleşebilir. marks, birinci enternasyonal'in (ilk uluslararası işçi partisi) tüzüğünde bu konuya şöyle işaret ediyordu:

    "...işçi sınıfının kurtuluşu ne yerel ne de ulusal bir sorundur; modern dünyanın bütün ülkelerini kapsayan toplumsal bir sorundur."

    marks'ın dönemindeki "modern dünya" avrupa ve amerika demekti. ancak bugün "modern dünya" bütün dünya demektir. ulusal ekonomilere boyun eğdiren küresel ekonomik ilişkiler sözkonusudur. şikago, londra ve frankfurt borsalarında sayısız hammaddenin fiyatı tesbit edilirken aslında milyonlarca işçi ve köylünün aç kalıp kalmayacağı belirleniyor.

    çin gibi bir ülke modernleşme planlarını gerçekleştirmek için almanya ve japonya'dan makinalar ithal etmek ve hammadde akışını garantilemek için avustralya şirketinin hisse senetlerini satın almak zorunda kalıyor.

    kapitalizm dünyanın her köşesine girerken beraberinde kendi mezar kazıcısı olan işçi sınıfını da yarattı. bu sınıf ister istemez uluslararası bir sınıf oldu. dolayısıyla temel mücadele yöntemleri de bir o kadar uluslararasılaştı.

    genel grev gibi mücadelenin en yüksek noktalarında işçi hareketleri ulusal sınırları aşarak uluslararası bir şekil alıyor. 1980'lerin başında polonya'da dayanışma hareketi amerikan hava trafik kontrolörlerinden, çinli ağır sanayi işçilerinden, zambiya'daki bakır madencilerine kadar herkes için bir sembol haline geldi. ingiltere'deki madenciler grevine dünyanın her yerinden para yağdı ve fransız, belçikalı ve avustralyalı liman işçileri dayanışma eylemleri yaptılar. 1989-1990 zonguldak madencilerinin grevi ve ankara yürüyüşü sırasında yine uluslararası bir dayanışma hareketi yaşandı. avustralya'da dayanışma eylemleri yapılarak türkiye'nin kömür ithalatı durduruldu.

    büyük işçi kitleleri ancak böylesi anlarda kendilerini uluslararası bir sınıfın parçası olarak görebiliyorlar. ne var ki böyle büyük mücadeleler hergün yaşanmıyor. işçiler genellikle milliyeçiliğin, vatanseverliğin, ulusalcılığın etkisi altındadırlar. abdullah öcalan tutuklandığında ırkçılığa ve savaşa karşı tartışmanın ne denli zor olabileceğini hep beraber gördük.

    enternasyonalizmin özünü, birinci dünya savaşı çıktığında alman devrimci karl liebknecht'in "asıl düşman evdedir" şeklindeki tutumunda görebiliriz. rosa lüksemburg'un "bizden fransız veya başka yabancı kardeşlerimizi öldürmemizi bekliyorlarsa onlara kesinlikle 'hayır' yanıtını vermeliyiz"şeklindeki çağrısı ise enternasyonalizmin gerçek yaşamda ne anlama geldiğinin mükemmel bir örneğidir.

    ulusal birlik?
    enternasyonalist olmak sadece başka ülkelerde süren mücadeleleri alkışlamak demek değil, bu mücadeleleri kendi egemenlerimize karşı muhalefeti güçlendirmek için kullanabilmektir. kendi yönetici sınıfımıza karşı mücadeleyi örgütlemeden çok sözü edilen bu ilkeyi eyleme dönüştürmek mümkün değildir.

    dolayısıyla abd'nin irak'a, nato'nun kosova'ya mücahalesine karşı çıkmak yetmez. türkiye'nin 15 yıldır güneydoğu'daki kirli savaşını, bu savaş için para bulurken bizi neden mezarda emekli etmeye çalıştığını, eğitim ve sağlığa ayrılan kaynakların her yıl azaltıldığı gerçeklerini birbirine bağlamak zorundayız. <br>
    depremzedelere ev yapmak için kullanılabilecek milyarlarca doların türkiye'nin düşman olarak gösterdiği, ama türk devletinden bile önce yardıma koşan komşu ülke halklarına karşı kullanılmak üzere silah alımına harcamaya devam etmesine de karşı çıkmak gerekir.

    gıda sektörü devlerinin ne kadar düşük ücretle işçi çalıştırdığını, insan sağlığından önce kârını düşünen koç'un migros'unu, sabancı'nın carrefour'unu görmezden gelerek "mc danolds go home" demek olsa olsa kötü bir ulusalcılık olur.

    uluslararası düşman?
    kendi egemenlerimizin yayılmacı maceralarına karşı tutum almamak işçi sınıfının çıkarlarını savunmaktan vazgeçmek anlamına geliyor. ülke içinde sınıf mücadelesini kararlı bir şekilde verebilmek kendi egemenlerimize karşı tutarlı muhalefeti gerektiriyor. chp'nin emekten ve işçi sınıfı çıkarlarından bu denli uzaklaşmasının en önemli nedenlerinden biri kirli savaşa karşı çıkmamasıdır.

    sosyalistler açısından ise savaşa karşı çıkmak ve emperyalist güç dengelerini sarsabilecek bütün ulusal kurtuluş mücadelelerini koşulsuz desteklemek enternasyonalizmin gereğidir. ancak bu hareketlerin sınırlılığını, ulusal baskıları ortadan kaldırsa bile sınıfsal baskıyı, yani sömürüyü ortadan kaldıramayacağını açıkça dile getiririz. ulusal baskılarla birlikte sömürüyü de ortadan kaldıracak olanın sosyalist bir devrim olduğu, bunun için de işçi sınıfının her türlü sınıfsal uzlaşmadan uzak, bağımsız çıkarları için mücadele etmesi gerektiğini anlatırız.<br>
    nikaragua'da sandanist hareketi, güney afrika'da anc'nin (afrika ulusal kongresi) verdiği mücadeleyi yıllar yılı destekledik. ancak hareketin sınırlarına da sürekli işaret ettik. hareketin liderliğini sevmediğmiz için değil, bir ulus olarak kurtuluşun dünya ekonomisinin cenderesini kırmayacağı için. sandanista hükümeti bu basınç sonucu düştü. güney afrika'da 1995'de kurulan anc hükümeti bugün kamu çalışanlarının kitlesel grevlerine polisle saldırıyor. nikaragua'da özel sermaye devam ederken güney afrika yönetimi uluslararası sermayeye sevimli görünmek için ücretleri enflasyonun altında tutuyor böylece işçilerin daha fazla sömürülmesini sağlıyor.

    işçilerin birliği<br>kapitalizm ve sermaye artık dünyanın her köşesine nüfuz etti. dünya çapında sosyalist bir sistem kurulmasının koşulları bugün geçmişte hiç olmadığı kadar daha uygun. üretim kapasitesi, sermaye birikimi, teknoloji, kısacası üretici güçler o kadar gelişti ki artık herkesin ihtiyacını karşılayacak ama kâra dayanmayan bir sistem oluşturmak çok mümkün.

    kapitalizm bir dünya sistemi olduğu için kurtuluşu bir tek ülkede gerçekletiremeyiz. rusya'nın 1917 devrimi sonrası izole olması ve stalin'in önderliğinde batıyla rekabete girerek sömürü düzenini geri getirmesi bunun acı bir kanıtı. stalin "batı'dan 30-40 yıl gerideyiz. bu arayı 10 yılda kapatmalıyız" diyordu. böylece sscb'deki milyonlarca işçi ve köylü daha fazla değer üretmeye zorlandı. elde edilen artı değerin yeniden kullanımını belirleyen ise insan ihtiyaçları olamazdı. bu değer, rekabet ortamının gereklerine göre kullanıldı. sonuç, "üretim için üretim; birikim için birikim" oldu yine.

    sosyalizmin özü olan "işçi kontrolü" yok oldu. sosyalizm, "ulusal ekonomiyi geliştirme" ile özdeşleştirildi. fatura yine işçi sınıfına çıkarıldı.

    rus devrimi ulusal sınırları kırmanın mümkün olduğunu göstermişti. değişik uluslardan milyonlarca işçi ve köylünün birbirini öldürdüğü birinci dünya savaşı'nın bitmesine neden olduğu gibi almanya, macaristan, finlandiya, avusturya'daki devrimlerin fitilini ateşledi. bütün avrupa işçi ayaklanmalarına sahne oldu. bu devrimci dalga sonunda yenildi ama enternasyonalizmin soyut bir kavram olmadığını, yaşama geçirilebileceğini gösterdi. marks ve engels'in komünist manifesto'nun son cümleleri olarak yazdıkları kısa bir süre de olsa hayata geçmişti:<br>
    "işçilerin zincirlerinden başka kaybedecekleri bir şey yok. ancak kazanacakları bir dünya var. bütün dünyanın işçileri birleşin!"

    marks ve engels için olduğu gibi bizim açımızdan da bunlar süslü laflar değil, eylem kılavuzumuz.

    türkan uzun
  • (bkz: tek ülke sosyalizmi) yerine (bkz: gerçek marksist gelenek)tir

    işçilerin vatanı yoktur...
    "bütün dünyanın işçileri birleşin"
  • enternasyonalizm, ulusal ayrıcalıklara ve ulusal inkarcılığa/şovenizme karşı olmak demektir.

    enternasyonalizm, hiçbir şekilde yurtseverlik ya da ulusalcılığın tamamlayıcısı değildir, enternasyonalizm, ulusal ayrıcalığın, ulusal ayrımcılığın ve inkarcılığın reddi, nasyonalizmin(ulusalcılık, yurtseverlik denen şey) zıddıdır.

    enternasyonalizmi nasyonalizmle bağlantılandırmaya, birbirlerinin tamamlayıcıları olduğunu kanıtlamaya çalışırken atılan taklalar gerçekten gülünç, sorosçulukla, abcilikle birlikte anan insanların kendi bilgisizliklerine bakmadan marxın engelsin ağzından konuşmaları ise üzücüdür.

    emperyalizm denen şey, ancak uluslararası düzeyde bakıldığında anlaşılabilecek ve uluslararası düzeyde tam olarak yenilebilecek olan, dünya düzeninin içinde bulunduğu aşamadır.

    emperyalizmin karşıtı, ulusalcılık olamaz, çünkü emperyalizmin kendisi ulusal ve uluslararası düzeyde bir saldırganlığı içerir ve halklara milliyetçilik, ulusçuluk zehrini aşılamak için elinden geleni yapar.

    emperyalizmin karşıtı, enternasyonalizm, yani halkların kardeşliği, eşitliği ve çıkarlarının ortaklığıdır.

    enternasyonalizm düşmanlığını ve ulusal sermaye sevdasını ortaya çıkarmaya, açık açık göstermeye korkan, zira emekçiler, öğrenciler, işsizler içinde de örgütlenmesi gereken ulusalcılık, enternasyonalizmi sanki kendisinin de hedefiymiş gibi göstermeye çalışıyor, işçilerin dayanışmasını, birliğini önemsiyormuş gibi göstermeye çalışıyor, aynı anti-kapitalist söylemleri de kendisine alet ederek iktidara gelen faşizm gibi, hatta bir kaç adım ileri götürerek, zira bu çarpıtmalar cahillik değilse, art niyetliliktir.
  • marx ingiltere'de yani en gelişmiş kapitalizmde sosyalist devrimi bekliyordu, peki gerçekleşti mi?

    hayır, yaşadığı üzüntüyle 1872 yılında 1.enternasyonal'i gelişmekte olan amerika'ya taşıdı.

    bir şeyler oluyordu ve gelişmiş kapitalizm mezar kazıcılarını meydana getiriyor fakat sosyalizmi doğurmuyordu...?

    neden? niçin beklediği o "kötü" koşullarda yaşayan işçiler sosyalizmi yaratmıyordu?

    engels bunu ingiltere’de işçi sınıfının durumu kitabının ingilizce önsözüne yazdı:

    "gerçek şu: ingiltere'nin sanayi tekeli döneminde, ingiliz işçi sınıfı, bir dereceye kadar bu tekelden yarar sağladı. bu yararlar, onlar arasında çok dengesiz bölüştürüldü; ayrıcalıklı azınlık çoğunu kendi cebine attı; ama büyük kitle bile ara sıra geçici bir yarar sağladı. owen'cılığın ölümünden bu yana ingiltere'de sosyalizm olmayışının nedeni işte budur. o tekelin kırılmasıyla, ingiliz işçi sınıfı, o ayrıcalıklı konumunu yitirecektir; genel olarak kendisini -ve ayrıcalıklı, önde gelen azınlık da bunun dışında değil- öteki ülkelerdeki işçi arkadaşlarıyla aynı düzeyde bulacaktır. ve ingiltere'de sosyalizmin yeniden niçin olacağının nedeni de budur."

    engels marx'tan 12 yıl sonra dünyadan ayrıldı. fakat bugün yaşayan kimi sosyalistlerin görmek istemediği olguyu, lenin'in de belirttiği gibi 1900'lerin başında şeklini alan emperyalizmi çok daha yakından hissetti, gördü. kapitalizm artık tekelci, kendi teorileri battı. fakat marx'ın devrim teorisi de cevapsız kaldı.

    engels'in de belirttiği gibi ingiliz proletaryası tekelci şirketlerinin oluşturduğu modern gelişmiş kapitalist devletleriyle anlaştı, birlikte hareket etti.

    ülkemizde ise yatağan'da bugün özelleştirme nedeniyle işçi sınıfı ayakta, dün tekel özelleştirmesinde böyleydi.

    kim istiyor özelleştirmeyi? emperyalizm kapitalizmin en yüksek aşamasıkitabında lenin bunu hobson'dan ve hilferding'ten aldığı temelde işçi sınıfına sundu. ingiltere, abd, almanya, fransa ve hollanda gibi birkaç küçük ülke ve uzak doğu'da japonya tekelleşiyordu.

    tekelleşme büyük kapitalistin küçüğünü yutması, fiyat politikalarıyla eritmesi biçiminde gerçekleşiyordu.

    nazım'ın dediği gibi "100 yıl sonra sevgilim" bugün ezilen milletlerin devletlerinin elindeki her şey özelleşerek tekellere geçiyor.

    işçi ise ayaklanıyor. ingiliz ya da alman vb işçisi ise daha yüksek ücretler, sosyal güvencelere, geleceğin sağlam temellere dayanmasıyla gayet rahat. gelişmiş batı dışında bütün halklar kanla savaşla yerle bir olmuşken onların umrunda değil.

    enternasyonalizm yüzeysel solcular dışında gerçek temelini emperyalizme karşı varoluş mücadelesi veren geri bıraktırılmış ülke halkları temelinde gerçek kılınmaktadır. suriye, iran ve venezuela, vietnam ve türkiye işçisi, emekçisi enternasyonalizme yürümektedir. yoksa libya'daki sınıf arkadaşının aldığı ücretin 8-10 mislini alan fransız işçisi onun katilidir. onun katlinin getirdiği ekstra karla mutludur. elbette kapitalizmde bir yedek sanayi ordusu beklemektedir, bu rezerv doğaldır fakat küçük bir azınlık temelinde kalmıştır.

    fransız ya da alman veya amerikan işçisi de emperyalizmden beslenmektedir. onun kendine gelmesi, ezilen milletlerin işçi sınıflarının özgürleşmesine yani emperyalizmi yenmesine bağlıdır. biz emperyalizmi yendiğimizde, tekel karı ile beslenen ingiliz işçisi yoksullaşacak ve isyan etmek durumunda kalacaktır.

    kapitalizmin devamı, batıda işçilere rüşvet verme ve anlaşma yoluyla, doğuda zorla ve silahla, onun en yüksek aşaması ile sağlanmaktadır.
  • basit anlamıyla nasyonalizm'in yani milliyetçilik'in zıt anlamlısıdır. insanların hangi etnik kökenden olursa olsun birbiriyle eşit sayılması gerektiğini öngörür. enternasyonalistlere göre hiçbir ırkın diğerine üstünlüğü yoktur.
  • (bkz: her türlü milliyetçiliği ayaklar altına aldık) diyenin asıl amacıdır. sığınmacıların düşük ücretlerle biteviye çalıştığı şantiyelerin ürünü olan havuzlu villaları daha zengin yabancılara satmakla devam etmektedir. bu arada servetleri sınırlar aşan oligarklarını da peydah etmektedir.

    arap olmak artık pek önemli bir şey değil. kriter daha çok şu iki soru: boğaz'da bir yalı sahibi katarlı mısın? yoksa yeni havalimanı inşaatında çalışan suriyeli misin?

    e ama hani halkların kardeşliği? hani uhuvvet nerede müsavat? herkes kendi kardeşini sınıfsal olarak buldu mu şimdi?
  • "tarihteki büyük toplumsal hareketlerin, ayaklanmaların, devrimlerin hepsi de dünya çapında etkili olmuştur. 1917 ekim devrimi'ni avrupa'nın dört bir yanında oluşan işçi konseyleri ve sosyalist devrim girişimleri izlemiş, 1936'da ispanya'da faşizmin zaferine karşı pek çok farklı ülkeden sosyalist bizzat ispanya'ya giderek mücadeleye katılmış, 1968'de vietnam savaşı'na karşı gösteriler abd'deki gençlik hareketinin fitilini çakmış, avrupa'da ise prag'dan, paris'e öğrenci ve işçi mücadeleleri birleşerek büyük bir devrimci dalgayı oluşturmuşlardır. sermaye gibi, direniş de küreseldir."

    http://www.marksist.org/…syonalle-kurtulur-insanlik
  • "enternasyonalizm soyut bir ilke değil bir ekonomik gerçeğin ifadesidir." -trocki
hesabın var mı? giriş yap