• akp'nin enflasyonu düşürmüş olmasıyla övünmesine öncelikle şunu söylemek istiyorum: 'enflasyon düştü de bize ne, zaten bir şey satın alacak paramız yok ki'
    ________

    enflasyon hep lanet bir şey değildir. aslında devletin elindeki kontrolsüz bir silahtır. mesela talep enflasyonu...
    talep enflasyonu bir devlet politikası olarak uygulanabilir.

    devlet işsizliği azaltmak isterse( ki bu bizim gibi devletlerde değil sosyal devletlerde olur); istihdam yaratmak için üretimi doğal üretim noktasının üstüne taşıması gerekir. üretimi arttırmak için de öncelikle talebi arttırıcı politikalar (vergileri azaltmak, hükümet harcamalarını ve maaşları arttırmak gibi) izleyecektir. bunun sonucunda artan talebi karşılayacak miktarda arz olmadığı için fiyatlar genel düzeyinde meydana gelen kaçınılmaz artış sonucunda talep enflasyonu oluşacaktır. ardından artan talebi karşılamak amacıyla üretim de arttırılacak ve istihdam artacaktır. yani düşünün ki eskisine nazaran 3 kat nutella tüketmeye başladınız. nutella artık yetişemez oldu. bu durumda ne yapacak? önce fiyatları yükseltecek ardından yeni bir nutella fabrikası açacak...

    günümüzde akp'nin övündüğü düşük enflasyonun ve gizlediği büyük işsizliğin sebeplerinden birisi de bunun tam aksinin uygulanmasıdır. enflasyonu düşük tutmak için talebin artışını vergilerle, düşük ücret politikalarıyla engellemekteler. az para+fahiş fiyat olunca tüketim de az oluyor. az tüketim sebebiyle firmalar fiyat arttıramayınca bu enflasyona, düşürücü etkiyle yansıyor ancak üretim kapasitelerini yükseltmeyecekleri için istihdama negatif yansıyor.

    sonra 'biz türk parasının değerini koruduk, enflasyonu tek haneli rakamlara indirdik' diyorlar. tekrar ediyorum cebimizde mal alabileceğimiz bi para mı var ki? enflasyonun düşmesi halk tabanına fayda sağlamıyor ki! işsize para gelmiyor; maaşlar vergilerle yok oluyor; büyük ölçekli ve uluslararası işletmeler karşısında küçük ölçekli işletmeler ve işçi sınıfı eziliyor.

    zaten akp'nin de ilkesi ve kapitalizmin son versiyonu olan neoliberalizmin en kötü yanlarından birisi enflasyon saplantısıdır. enflasyonu düşük tutmak amacıyla devasa yapısal işsizlikler, düşük ücretler, olağanüstü büyük gelir adaletsizliği, maliyetleri azaltma amacıyla eksik iş güvenliği* hoş görülür. halbuki 70'lerden önce neoliberal politikalar dünyayı sarmalamışken büyümeye gitme amacıyla enflasyona göz yumulur, işçi ücretleri yükseltilirdi.
    zaten neoliberalizmin ortaya çıkmasının sebebi; 60-70li yıllarda ve petrol krizinin öncesinde kapitalizmin dünya çapında, karl marx'ı bile şaşırtacak seviyede bir sosyal demokrasiye dönüşmeye başlaması, refah oluşturmasındandı.

    ilginç olan şu ki, bizim ülkemiz de tam olarak kapitalist olamadan neoliberal olmaya çalışan ender gerzek ülkelerden. bu model daha çok tamamen dünya bankası tarafından kontrol edilen afrika ülkelerinde kullanılıyor. halkımızın da %50'si kendine dayatılanı sorgusuz kabul eden, en zararlı olay ya da olguları bile liderleri 'çok şükür bıdı bıdı oldu' dedi diye 'hayırlı' adleden insanlar olunca ülkenin içler acısı haline şaşmamak gerek.
    'hayırlı' demişken (bkz: #43506012)

    gelen yoğun mesaj üzerine belirtmek isterim ki kapitalizmin neoliberalizme dönüşüm sürecini daha detaylı merak edenlere; alfredo saad filho'nun washington uzlaşması ve iktisadi kalkınmaya dair neoliberal gündemler makalelerini tavsiye ederim.
  • tasinmaniza gerek kalmadan daha pahali bir muhitte oturmanizi saglayan kavram.
  • ekonomik terim. en basit anlamda piyasadaki para miktarinin artmasi sonucu para biriminin degerinin dushmesi ve degeri sabit kalmis olan bir urunun edilinebilmesi icin o para biriminden daha fazla harcanmasi gerekliligi seklinde tanimlanabilir. ulkemizde bunun canavari var. yem atmak serbesttir
  • 80 civarında doğanlar çocukluklarını yaşarken öğrendiler bunun ne olduğunu.

    okuma yazmayı yeni söküp de rakamları da anlar hale geldiğim tek haneli yaşlarımdan bir tanesinde yerde 100 lira bulmuştum. fazla önemsememiştim bu şansımı, sonuç olarak birileri önem veriyordu buna, ama benim için bir anlamı yoktu. üstünde yarış arabası veya artis resmi olmayan ama buna rağmen bir şekilde kıymete binmiş garip gurup bir şeydi para benim için o zamana kadar.

    yanımda o sırada mevcut bulunan diğer yaşıtlar benden daha acar çıktılar. çok büyük kıymetli bir şeye sahipmişim muamelesi yaptılar. ama bir tanesinin dediğini hiç unutmam: "bu parayla 10 tane çiklet alabilirsin!".

    anladığım dilden konuşmuştu en azından birisi.! ilk iş bakkala gidip bu denilenleri bizzat test etmek oldu. bakkala 100 lira uzatıldı ve "10 tane çiklet ne kadar?" diye soruldu akabinde de 10 tane turbo alındı. çiklet para birimi dururken neden bunu 10la çarpıp bir kağıdın üstüne yazıyorlardı acaba... neyse, ağıza birer ikişer atılan çikletler sonrası fazla kafaya takılmadı bu husus. en azından şimdilik... akşam anneye bu önemli izdivaç aktarıldı. annem takdir etti benim bu ticari atılımımdan dolayı, babam somurttu.

    uzun bir süre 100 lira gördüğümde 10 tane çiklet gözümün önüne gelir oldu. zaten bakkalımızla olan hesap hareketleri hep

    *
    debit kasa: 100 lira
    debit smm*: 10 çiklet
    ---credit stok:10 çiklet
    ---credit gelir: 100 lira
    *

    şeklinde gerçekleşmekteydi. hiçbir zaman 100 lira verip de 5 çiklet + para üstü almadım. likidite tercihim çiklet birimindeydi. her seferinde de parayı vermeden önce "10 tane çiklet ne kadar?" diye soraraktan bir miktar sinir bozukluğu yaratmıştım bakkal amcanın bünyesinde. "100 lira" dedikten sonra bana seçtirirdi her seferinde.

    ama bir gün çok acı bir olay oldu. alışkanlık haline getirdiğim 100 lirayı verdikten sonra "10 tane çiklet ne kadar?" sorusunu yönelttim ve hala gözümün önünden gitmeyen pis sırıtışıyla bakkal amca melodik bir şekilde "150 lira!" dedi.

    mahvoldum. kafamı indirdim. nasıl olurdu? neden artık 100 lira demiyordu?.. azik büzük bir şekilde 100 lirayı uzattım belki bir mucize olur da 10 tane çikletime kavuşurum diye. elime 6 çiklet ve lanet bir 10 lira geçti.

    enflasyon buydu.
  • şu anda hanehalklarının yaşamı açısından en büyük problem olan makroekonomik veri. bu konuda hükümet halkımıza dehşet bir darbe vuruyor. müthiş bir zulüm. müthiş bir fakirleşme. biz çok daha büyük enflasyonlar gördük bu kadar fakirleşmedik.

    buyrun nedeni;

    bakın, bir ülkede enflasyon olabilir. lakin en büyük zararı hatalı ölçülmesi veya yanlış açıklanmasıdır. bu ülke uzun yıllar %70-80 enflasyon ile yaşadı.

    hatırlayalım neler oluyordu:

    fiili enflasyon %80 idi, diyelim %75 açıklanıyordu. devlet ve patronlar da %70 zam yapıyordu. reel kaybın %80 ortamında %10 oluyordu. kan kaybı 1/8. %12.5

    ya şimdi?
    fiili enflasyon %40. (minimum ve şahsi tahminim). devlet diyor ki %12. patron da diyelim %15 zam yapsın, hadi %20 yapsın bir sakatlık olduğunu sezip ve iyi niyetle. olmaz ya, hadi olsun. reel kaybın %40 ortamında %20. kan kaybı 2/4. %50 (en az)

    arkadaşlar bu katlanılmazdır. olan da budur.

    bir ülkede %100-150 enflasyon da olur. ama en büyük darbe, asıl darbe, asıl zulüm bunu yanlış/düşük açıklamaktır. bir devletin halkına yapacağı en büyük ekonomik kötülüktür. savunma şansını elinden alıyorsun çünkü.

    fakirleşmenin formülü "gelir kaybı= enflasyon - gelir artışı" şeklinde. sadece enflasyon değil. gelir artışı konusu da tamamen senin yaptığın resmi açıklamaya bakıyor. devlette de özel sektörde de.

    tekrar ediyorum,
    yalan enflasyon, yüksek enflasyondan daha kötü bir şey.

    görüyorum ki bu hiç konuşulan bir konu değil. herkes enflasyon yüksek diye fakirleşiyorum sanıyor. asıl konu "yalan". asıl darbe bu. asıl fakirleştiren enflasyon düzeyi değil, yalan açıklanması...
  • (bkz: ayn rand)ın "philosophy: who needs it" isimli kitabında sıfırdan alarak çok güzel bir şekilde tanımladığı kavramdır. kendisi biraz uzunca tanımlamıştır, o yüzden ben kısaltarak ve ara ara kendi cümlelerimi kurarak aktaracağım:

    vahşi tabiatta günde en az bir kez yeme gereksiminin ne anlama geldiğini düşünün. doğa'nın ültimatomu olan açlık sizden taleplerde bulunacaktır ve bu taleplerin anında karşılanması mümkün olmayacaktır. taleplerin karşılanması için zaman ve aletler gerekecektir. avlanmak ve silahlarınızı yapmak gerekecektir. bunun dışında elbise ihtiyacınız olacaktır(bir leoparı öldürüp, onun derisini almak da zaman gerektirecektir). barınağa ihtiyacınız olacaktır(barınak yapmak zaman gerektirecektir). ve bu diğer ihtiyaçlarınızı karşılarken sizi hayatta tutacak gıdaya ihtiyacınız olacaktır. günlük fiziksel ihtiyaçlarınızı karşılamak bütün zamanınızı alacaktır. zamanın sizin hayatta kalmanızın bedeli olduğunu ve peşin olarak ödenmesi gerektiğini fark edin. yani bir ihtiyacınıza fazla zaman harcarsanız diğerlerine zaman bulamazsınız.

    tarımı keşfettiğinizde konu daha açık hale gelir. tohumları ekme ve aylar sonra ürünü toplama yoluyla daha güvenle ve daha rahat biçimde hayatta kalırsınız: hasadınızdan bir dahaki hasada kadar sizi besleyecek miktarda saklamalısınız ve her şeyden önemlisi bir dahaki yılın ekimi için yeterli miktarda tohum saklamalısınız. kendi yiyeceğiniz eksik olabilir, yarı aç da olsanız tohum stokunuza dokunamazsınız; dokunursanız işiniz bitmiştir.

    tarım medeniyete doğru ilk adımdır; çünkü tarım insanların iki önemli fikri kavramasını gerektirir. bunları avcıların algısal, somutlara bağlı zihinleri kavrayamaz. bunlar zaman ve tasarruftur. bunları kavradığınızda, insanın hayatta kalması için gerekli üç temel şeyi, yani zaman-saklama-üretim, kavramışsınız demektir. üretimin sadece içinde bulunduğunuz an ile sınırlı olmadığını, sürekli bir iş olduğunu kavradınız. "stok tohum" sadece tarımda değil tüm alanlarda geçerli üç esası birleştirmektedir. bir vahşinin üzerinde yer alan tüm gelişim aşamalarında "saklama" yapmanız gerekir. sakladıklarınızla zaman satın alırsınız.

    eğer kendine yeterli bir çiftlikte yaşıyorsanız, tahılınızı saklarsınız; iyi bir yıla ait hasadınızın sizi kötü yıllar boyunca geçindirmesine ihtiyaç duyarsınız; sakladığınız tohumlara üretiminizi artırmak için(tarlayı genişletmek) ihtiyaç duyarsınız. gıda kaynağınız ne kadar güvenilirse, o size ihtiyacınız olan diğer şeylerin( giyim, barınak, su kuyunuz, saban gibi aletleriniz...) geliştirilmesi ve idamesi için o kadar fazla zaman satın alır.

    diğer çiftçilerle değiş tokuş yapabileceğinizi keşfettiğinizde sizi ileri uygarlık yolunu keşfetmenize götürecek bir iş bölümünü kaydetmiş olursunuz. diyelim ki 100 kişisiniz; her biriniz herkes tarafından ihtiyaç duyulan bazı malların üretiminde uzmanlaşmayı öğrenir. ve siz, ürününüzü doğrudan değiş tokuş ile değiştirirsiniz. hepini işlerinizde daha uzman olursunuz, böylece vaktiniz size daha fazla fayda sağlar.

    kendine yeterli bir çiftlikteki tasarruflarınız tahıl ve yiyeceklerden ibarettir. bunlar uzun süre dayanamaz ve bozulur. bu sefer, tahıllarınızı daha uzun süre muhafaza edebilen ve istediğinizde gıda ile değiştirebildiğiniz mallarla değiştirirsiniz. yani parayı geliştirmiş olursunuz.

    para yüksek bir verimlilik seviyesine ulaşmış olan ve hayatları üzerinde oldukça fazla hakimiyete sahip olan insanların aracıdır. para sadece bir değişim aracı değildir; çok daha önemlisi tüketimin ertelenmesini mümkün kılan ve gelecekteki üretim için zaman satın alan bir tasarruf aracıdır. bu gereksinimi karşılamak için para bozulmayan, homojen, kıt, kolayca depolanan, değeri büyük dalgalanmalara maruz kalmayan ve değiş tokuş yaptığınız kişiler tarafından talep edilen bir maddi mal olmak zorundadır. bu sizi altını para olarak kullanmaya götürür. altın kendi başına maddi bir değerdir ve gerçekten üretilmiş bir servetin sembolüdür. tasarruflarınızı altın olarak paralar halinde depoladığınızda, onlar sizin gerçekten üretmiş olduğunuz ve üretim işlemini devam ettirecek olan diğer üreticiler için zaman satın almaya giden mallarınızı temsil etmektedir; böylece siz altın paralarınızı istediğiniz herhangi bir zamanda mallarla değiştirebilirsiniz.

    bir insana altınla değil de kağıt parayla alışveriş yapma izni verildiğinde (yani o size maddi bir malla değil, gerçekte üretmiş olduğu mallarla değil, sadece gelecekteki üretimine dair bir senetle ödeme yapsa şimdi yüz tane çok çalışan, zengin, ilerici insana ne olacağını düşünün. bu insan sizin mallarınızı alır; fakat onları kendi üretimini desteklemekte kullanmaz, o aslında hiçbir şey üretmez) sadece malları tüketir. bu durumda o size daha fazla mal için daha yüksek fiyatlar öder; fakat yine sizi kendisinin pazarınızı genişleten en iyi müşteriniz olduğuna temin ederek, senetle öder.

    ara not: bu paragrafta yazar; üretmeden tüketen daha sonra enflasyona sebep olan kişiyi hükümetleri sembolize edecek şekilde kullanmıştır. kitap boyunca sıkça hükümetin bir dayanağı olmadan(üretilmiş bir mal veya altın) para bastığını ve üretmeden tükettiğini vurgulamaktadır. fakat sadece hükümetler değil ekonomiyi bu hale getiren; sosyal yardımla geçinen bir işsiz veya babasının mirasını yiyen bir zengin piç de bu işlevi görür.

    sonra bir gün, kötü bir sel zararına uğrayan zor durumdaki genç bir çiftçi sizden biraz tahıl satın almak ister; fakat fiyatlarınız yükselmiştir ve verecek daha fazla tahılınız bulunmamaktadır. bu nedenle o iflas eder. sonra o çiftçinin borçlu olduğu süt üreticisi kayıplarını telafi etmek için sütün fiyatını artırır ve süte ihtiyacı olan sebze-meyve yetiştiricisi her zaman satın aldığı yumurtaları satın almaktan vazgeçer; tavuk yetiştiricisi beslemeye gücünün yetmediği bazı tavukları keser; yumurta fiyatlarına gücü yetmeyen yonca üreticisi stok tohumunun bir kısmını satar ve ekim alanını daraltır. böylece süt üreticisi yüksek yonca fiyatlarına güç yetiremez ve demirciye verdiği siparişi iptal eder ve siz bir süredir satın almak için tasarruf yaptığınız yeni pulluğunuzu satın almak istersiniz; fakat demirci iflas etmiştir. sonra hepiniz "en iyi müşterinize" senetler ve bunların onun senetleri değil, sizin senetleriniz olduğunu, üretim yapmak için başka bir şeyinizin olmadığını keşfedersiniz. araziniz yerinde, binalarınız yerinde, fakat yaklaşan kışta sizi ayakta tutacak olan gıda yok ve ekim yapmak için stok tohumunuz yok.

    bu toplumun bin çiftçiden oluşmuş olması bir şeyi değiştirir miydi? yüz bin? bir milyon? iki yüz on bir milyon? tüm dünya? problemi ne kadar yayarsanız yayın, ne kadar çeşitli ürünler söz konusu olursa olsun ve işler ne kadar karmaşık olursa olsun, değerli okuyucular bu enflasyonun sebebi, seyri ve sonucu budur.
  • bir ekonomideki fiyatlar genel duzeyinin surekli artmasidir. fiyatlardaki arti$ birkac malda degil, ekonomideki tum mallarda ya da buyuk cogunlugunda gorulmelidir. uc ce$idi mevcuttur.

    ilimli enflasyon: fiyat arti$larinin oldukca du$uk oranlarda olmasi halinde soz konusudur. geli$mekte olan ulkelerde yillik %5-6, geli$mi$lerde de %3-4 civari bir enflasyondur. bu tur enflasyon halkta paraya olan guveni sarsmaz. istenen turde bir enflasyondur, ekonomiyi canli tutar.

    a$iri enflasyon: dörtnala enflasyon ya da yuksek enflasyon da denir. fiyat arti$larinin aylik %5-15 arasi oldugu durumlardaki enflasyondur. para likit olarak tutulmak istenmez, enflasyona kar$i daha dayanikli olan degerli kagitlar, gayri menkuller, tuketim mallari falan alinir. ulkemizde yakla$ik 30 yildir yillik %30-50lik yuksek enflasyon vardir. yamulmu$uzdur.

    hiperenflasyon: fiyat arti$lari cilgin atiyordur. alinan mal ayni gun ayni fiyata alinamaz. genelde emisyonun civitmasi sonucu ortaya cikar. para degerini yitirir, pul olur. ali$veri$ trampaya yonelirken, anla$malar da altin veya doviz uzerinden yapilir. ikinci dunya sava$i sonunda almanya'da gorulmu$tur. gunumuzde ise arjantin'de ve komunist rejimi terkeden ulkelerde falan gorulur.
  • son on yıllık istatistiki bilgisi şu şekildedir:

    yıl/tefe/tüfe
    1992/62,1/70,1
    1993/58,4/ 66,1
    1994/120,7/ 106,3
    1995/86,0 /93,6
    1996/75,9 /80,4
    1997/81,8 /85,7
    1998/71,8 /84,6
    1999/53,1 /64,9
    2000/51,4 /54,9
    2001/61,6 /54,4
    2002/50,1 /45,0
    2003/16,2 /19,3

    kaynak: bizim muhasebe müdürü e-mail atmış demin
  • nominal para artışı eksi gerçek para artışı şeklinde tanımlanabilen kavram. gerçek para artışı gelir'e gelir de üretime bağlıdır. üretim artmayıp, başka yollardan(para basmak gibi) para elde edilirse gerçek para büyümesi sağlanmaz nominal yani sözde para büyümesi sağlanır. bu da enflasyon demektir.
  • kelime olarak şişme anlamına gelen, misal central tire inflation system*, enflasyon en basit haliyle bir ekonomideki toplam ürünlerin ortalaması içinde fiyat düzeyinin genel olarak artması anlamına gelir.

    bu genel tanım tabii ki buradaki birçok entry'de de birçok kez verildi ama ben izninizle daha çok enflasyonun oluşum mekanizmasına, işin biraz daha derinine inmek istiyorum. öncelikle ekonominin işleyişine odaklanalım.

    çok uzun bir entry oldu farkındayım ama okumaya üşenenler için tek cümleyle şöyle özetleyebilirim. enflasyon, üretim verimliliğin paranın dolaşım hızına yetişemediği durumda ortaya çıkan bir sonuçtur.

    bu yetişememe durumu kimi zaman talep üzerinden kimi zamansa maliyet üzerinden enflasyon yaratır. spoiler içinde daha önce yazdığım kısmı okumanızı isteyerek başlayacağım.

    --- spoiler ---

    gelin size olayı en başından anlatayım. başlamadan önce de, şu resmi açmanızı öneririm.

    şimdi resmi tekrar inceleyelim. ekonomide temel olarak 3 aktör vardır ki bunlar halk yani biz, şirketler ve bankalardır. para sürekli bunlar arasında el değiştirir. eğer bu değişim çok hızlı olursa paranın dolaşım hızı yüksek demektir, yavaş olursa yavaş demektir.

    ekonomi politikasının uygulayıcılarından olan devlet vergilerle bu para havuzundan para çeker. devlet aynı zamanda aldığı parayı ise bu para havuzuna memur maaşları, yatırım harcamaları olarak direkt ve vergi afları olarak dolaylı bir şekilde eklemektedir.

    bütçe açığı oluşması durumunda bu, devlet buraya aldığından çok daha fazla para aktarmış demektir. yani bu durumda hükümetin maliye politikası paranın dolaşım hızını artırıcı etki yapar. bütçe açığı sıfıra yakınsa maliye politikasının bir katkısı yok demektir, bütçe fazlası varsa maliye politikası paranın dolaşım hızına yavaşlatıcı etki yapmış demektir.
    --- spoiler ---

    kısacası, ortada paranın banka-hane halkı-şirketler arasında dolanıp durduğu bir havuz var. devlet ise vergilerle bu havuzdan para çekerken, yatırım ve memur maaş ödemeleri ile bu havuza para ekliyor. nette bakıldığında, devlet bütçe açığı vermişse siz diyebilirsiniz ki devlet bu havuza borçlanarak para eklemiş havuzda dolanan suyu hızlandırmış.

    mamafih, unutmamak gerekir ki makroekonomi aslında küçük küçük mikroekonomilerin toplanmasıyla oluşuyor. yekün hızlanmış olabilir ama bu özellikle gelir transferinin olduğu vergilendirme politikası içinde lokal yavaşlamalara yol açabilir.

    bunu biraz açalım, diyelim ki devletin sosyal yardım harcama bütçesi 50 milyar lira olsun, tamamen uydurdum sayıyı. bu aslında bir gelir transferidir. karşılıksız, yani herhangi bir ekonomik aktivite olmaksızın, verilen bu 50 milyar liralık yardım vergilendirme yoluyla bir gelir transferi içinden geçirilerek ihtiyaç sahibine devlet tarafından ulaştırılır.

    şimdi en başta dediğim konuyu tekrar hatırlatayım, makroekonomi aslında küçük küçük mikroekonomilerin toplamından oluşur. devlet bütçesinin bu 50 milyar liralık yardımı, 10 milyarı piyasadan borçlanarak, 40 milyarı da kurumlar vergisi artışıyla finanse ettiğini varsayalım. teoride biz alt kırılım yerine toplama bakarsak, devlet bütçesinin açık verdiğini ve bunun ekonomiyi hızlandırdığını düşünürüz. peki gerçekte olan da bu mudur?

    hayır değildir. buradaki yanılgı farklı sektörlerde oluşan verimlilik farkları ile bu farkların enflasyon sadece talepten oluşur yanılgısından kaynaklanır. şöyle düşünelim, sosyal yardım ya da inşaat yatırımı olsun fark etmez. ek vergiyi salarak finanse ettiğiniz sektördeki verimlilik yatırımı veya yardımı gerçekleştirdiğiniz sektördeki verimlilikten yüksek olmak zorundadır. neden?

    çünkü aksi durum hasıl olsaydı, vergi salmanıza rağmen oradan o vergiyi toplayamazdınız. vergiyi salmak, direkt olarak vergi gelirini artırmak anlamına gelmez. verginin salındığı sektördeki verimlilik azalmasına rağmen, vergi gelirini artıracak kadar yüksek verimliliğe sahip olmak zorundadır ki düşük verimliliğe sahip olan sektördeki harcamayı devlet yapabilsin. aksi geçerli olsa zaten devletin finansman sorunu olmazdı.

    verimliliği belki açıklamalıyım. verimlilik toplam verimlilik ama daha özelde bir sektördeki verimlilik olarak ele alınırsa, o sektörün ürettiği cironun, kullandığı beşeri sermaye+operasyonel giderler+eğer varsa kullanılan kredi toplamına bölünmesiyle elde edilebilir belki ama verimlilik daha özelde aslında cironun içindeki katma değerde saklıdır. buna vafök diyen var, yani vergi amortisman faiz öncesi kar.

    ben bu kavramı şöyle eksik buluyorum. bir sektörde, ucuz işgücünü kullanıp, lokasyonu şehir dışına taşıyıp, öz sermayeyle iş yaparak yüksek verimliliğe kağıt üzerinde ulaşabilirsiniz ama gerçekte ulaşamazsınız. belki ben literatürün dışına çıkıyor olabilirim zira bir ekonomi eğitimi almadım. bu klasik tanımıyla verimlilik ekonomik büyüme sağlayacaktır ama kalkınma sağlayıp sağlamayacağı kısmı bilinemez.

    bunun bilinmesi için, o sektörün üretim girdileri içerisinde kullandığı katma değerin daimi bir şekilde sektör içinde bilgi üreterek yükseltilip yükseltilmediğinin bilinmesi elzemdir. konudan sapmamak için bunun detayına girmeyeceğim ama sektörler arasındaki verimlilik farklarını anlatabildiğimi düşünüyorum.

    bu yüksek verimlilikten devlet elbette vergisini alacaktır zira devlet o sektördeki firmalara egemenlik sürdüğü, yani meşru şekilde şiddet kullanma tekeline sahip olduğu topraklarda, iş yaptığını hatırlatmaktadır. vergi bu yüzden alınır/alınabilir/salınır.

    şimdi başa geri dönelim. küçük küçük mikroekonomilerden makroekonomiye gidiyoruz. vergilendirme politikası ile verimlilik oranları farklı olan sektörler arasında devlet gelir transferine yol açıyor. biz toplamda bakıldığında bütçe açığında artış gördüğümüzde, başta dediğim havuza devletin borçlanarak daha çok su yani para akıttığını görüyoruz ama bu verimlilik farkları dikkate alınsa mesela, paranın daha yüksek dolaşım hızına daha düşük enflasyonda çıkabildiğini görebilirdik.

    bu nasıl olurdu? bu, verimliliği yüksek olan sektörün vergi yükünün düşürülerek katma değer üretiminin başlatılmasıyla mümkün olurdu. bu anlayış vergilendirme politikasına hakim kılınsaydı, küçük küçük mikroekonomilerden oluşan makroekonomide verimlilik hızı giderek yükselen bir toplam üretim yapısı olduğunu görürdük.

    size bir sır vereyim. toplam üretim yapısının verimliliği yüksek olan ekonomide paranın dolaşım hızını artırırsanız enflasyon artmayabilir ya da beklenenden daha yavaş artabilir. bu bağlamda enflasyon için diyebiliriz ki, üretim verimliliğin paranın dolaşım hızına yetişemediği durumda ortaya çıkan bir sonuçtur. üretim verimliliğinin zamana bağlı türevi ise maliye politikasının vergilendirme yönteminden karşılaştırmalı olarak, para politikasının dinamiklerinden ise kümülatif olarak etkilenir.

    çünkü para politikasında faiz oranı doğal akışında regülasyonlar haricinde sektörel olarak etkilenmez. mesela mevduat faizini bankalar sizin siyasi görüşünüze göre vermezler, piyasa şartlarına göre verirler. devlet bankalarının düşük faizden konut kredisi vermesini açıkçası ben para politikası enstrümanı olarak görmüyorum, maliye politikası olarak görüyorum çünkü sektörel imtiyaz devreye giriyor.

    işte enflasyon, paranın dolaşım hızı artırıldığında üretim verimliliğin buna yetişememesi durumunda iki kalem üzerinden ortaya çıkıyor. bunların ilki talep enflasyonudur. paranın artan dolaşım hızı birim zamanda bireylerin ellerinde daha çok paranın bulunmasına yol açıyor.

    denebilir ki bu artan hız tasarrufa da yönelebilir neden talebi artırsın. öyle olsaydı zaten paranın dolaşım hızı işin en başında artmazdı çünkü ortada dolaşan para miktarı azalacağı için dolaşım hızı da düşük olurdu. bunu şuna benzetebilirsiniz, daha önce verdiğim yemek kazanı deneyinde emisyonu kazanın içindeki su miktarı olarak düşünün. eğer kazanın içindeki suyu azaltırsanız, suyun hızını artırmak için kazanı daha büyük kepçeyle ve de daha hızlı çevirmek zorunda kalırsınız.

    her neyse, birim zamanda bireylerin ellerindeki paranın miktarındaki bu artış harcama isteğinin arttığının bir göstergesidir ama üretim eğer daha verimli bir yapıya kavuşmadıysa, birim zamanda üretilen mal miktarı birim zamandaki para miktarı kadar artmaz. bu durumda da talep nedenli enflasyon oluşur.

    eğer bu ülkede ihracat=ithalat=0 gibi bir durum varsa, yani ülke tamamen dışa kapalı bir ekonomiyse, paranın artan dolaşım hızının toplam enflasyon ve alt kırılımları üzerinde sadece talep enflasyonu yarattığını,

    eğer bu ülkede ihracat=ithalat!=0 gibi bir durum varsa, bu durumda enflasyon üzerinde bazı küçük küçük mikroekonomiler üzerinde maliyet enflasyonu da olmakla beraber, bazı küçük küçük mikroekonomiler üzerinde de negatif maliyet enflasyonu olduğunu bunların birbirlerini dengeleyerek toplam enflasyon üzerinde sadece talep enflasyonu yarattığını söyleyebiliriz.

    bildiğiniz gibi yukarıdaki iki durum da, memleketimiz için geçerli değildir. ilki geçerli değildir çünkü biz dışa açık bir ekonomiyiz, ikincisi geçerli değildir çünkü sürekli dış ticaret açığı veriyoruz. peki bizim gibi bir ekonomide, toplam verimlilik düşükken paranın artan dolaşım hızı nelere yol açar?

    talep enflasyonuna olan etkileri aynen geçerlidir. bununla beraber maliyet enflasyonu da oluşur. şöyle ki, paranın artan dolaşım hızı birim zamanda ortalama bireyin cebindeki paranın artması demektir. dolayısıyla, artan bu hız daha çok harcama isteği anlamına gelir ama şunu da akılda tutmak lazım ki küçük küçük mikroekonomiler üretim tarafında ayrı olsalar da, tüketim tarafında bütünleşiklerdir. çünkü sabit toplam talepte, ki paranın dolaşım hızı sabit olduğu sürece toplam talep sabittir, birine artan talep diğerine azalan talep anlamına gelir.

    dış ticaret açığı veren bu ekonomimizde, paranın artan dolaşım hızı nedeniyle artan toplam talep, yani o küçük küçük mikroekonomilerin ağırlıklarına göre talepleri toplamı, sadece iç üretimdeki mallara olan talebi değil aynı zamanda dış ticarete konu olan mallara olan talebin de artması demektir. hatta öyle ki, bir ülkedeki dış ticaret açığı/milli gelir oranı yükseldikçe artan toplam talepteki ağırlık dış ticarete konu olan mallara kayacaktır.

    bu durumda, dış ticarete konu olan mallara karşı olan talebin artışı o malları alabilmek için gereken dövize olan talebin de artışı anlamına gelecektir. bu da o malların satıldığı para biriminin değerini talebin olduğu ülkenin para birimine karşı kuşkusuz artıracaktır. işte bu artış özellikle petrol fiyatlarının yerel para cinsinden karşılığı üzerinden diğer küçük küçük mikroekonomilerdeki üretim harcamalarının artması anlamına gelecektir.

    öyle ki, küçük küçük mikroekonomide bir talep artışı olmamasına rağmen, o mikroekonomideki üretim maliyetlerinin artması nedeniyle fiyat düzeyinde bir artış yaşanmasına yol açacaktır. bu da o sektör içindeki verimlilik oranı düşük bazı firmaların bu maliyetleri üstlenememesi nedeniyle sektörden çekilerek toplam üretimi düşürmesi anlamına gelir. haliyle talep sabitken üretimi azaltırsanız, o hizmetin/malın da fiyatı artacaktır. bu da maliyet enflasyonu demektir.
hesabın var mı? giriş yap