• hegel'in icadi bu. kisaca özetlemek gerekirse, guclerin denk olmadigi her iliski sonunda bir ‘efendi-köle’ iliskisi haline donusur ve boyle bir iliskide yalnizca ‘köle’ degil ‘efendi’ de bir tutsaktir – kendi gucunun yarattigi rolun tutsagi. sonunda yuzu giydigi maskenin seklini alir, hep guclu gorunebilmek icin cabaladigi ve rolune uygun dusmeyen butun isteklerini torpuledigi icin kendisi olmaktan cikar. en degerli seyini, ozgurlugunu – ve bununla baglantili olarak kimligini - , kaybeder. ironik bir sey tabii.
    (bkz: georg wilhelm friedrich hegel)
  • marx'ın hegel'den baş aşağıya çevirme meselesi materaylizm-idealizm ayrımı adına da dikkat çekici. idealizm'e göre 'form'lar önce gelir, oluş ve olayları öncelerler, ilişkileri de kendi özvarlıklarından biçimlendirirler. efendi-köle diyalektiğinden bakarsak efendi-köle ayrımı en temelinde varoluşsal bir ayrımdır. efendi tanrıdır, kul köle; bu hiç değişmeyecektir. o halde bu 'form' dünya üzerindeki canlıların birbirleri arasındaki hiyerarşiye de biçim veren öz'ü sağlar. marx'da hadiseye 'bildiğin kölelik' perspektifinden baktığında tarih boyunca efendi-köle, hakim-mahkum ayrımı olduğunu görür ve bir materyalist olarak -bence- der ki: tarihin ve kültürün oluşumundan beri, ya da, mevcut kültürün oluşumundan beri gerçekten köle ve efendiler varsa, bu somut uygulamanın daha önce gelmesi ile alakalıdır, tam tersi ile değil.

    kültür, mitolojisinden, metafiziğine, edebiyatından, teolojisine bu gerçekliğe seyirci kalabilir mi? tüm yazınsal geçmiş ve dilde bunun izlerinin olması tanrının yoktan kul'u yaratması anından değil, kul'un kuldan köleyi yaratmasından başlar desek daha mantıklı ve geçerli olur. ve ekler marx: madem kul, kuldan köleyi yaratmıştır, kuldan da, köleden de efendisiz ve özgür insan yaratılabilir. zaten, doğadaki hiyerarşik ilişkiler de böylesi bir köle-efendi ilişkiselliği lüzumu ile değil, evrimsel (haliyle dönemsel) içiçelik ile oluşmuştur. madem ki herşey gelişerek, dönüşerek değişmektedir ve değişecektir, tarihte unutulan diğer ilişkiler gibi (*) efendi-köle ilikisi de değişecek, unutulacaktır; çünkü unutulmalıdır. mesele de budur, kek gibi 'form'ları ve dönüşümünü izleyip kaydetmeye, 'evrensel'leri yakalamaya fit olmaktansa, değiştirmeye yönelik maddeci, somut bir gayret içine girmek. aslan marx.

    (*) ki marx, belirtilmelidir ki, binlerce yılın aristokrasi kültür ve geleneğinin daha taze devrildiği, kademe kademe unutulup yittiği bir çağın çocuğudur, bu şekil gaza gelmesi çok doğal.
  • kendi varoluş nedenini ötekinin varoluşuna bağlamak; bu köle için de, efendi için de böyledir.
    ne zaman çatlar; köle, efendinin efendi olma nedeninin kendi varlığından kaynaklandığını fark ettiğinde.
  • hegel'in felsefe tarihinde yeni bir çağ açtığı kavramsallaştırmadır. zira, hegele göre daha önceki felsefe gelenekleri, saf düşünceye yoğunlaşmış, özbilincin nasıl oluştuğunu açıklayamamışlardır. hegel ise bir insanın ancak ve ancak karşısına bir başka insan çıkarsa kendi varlığını bilip tanıyacağını ve özbilinç-benlik kazanacağını öne sürmüştür. özbilince giden yolda karşı karşıya gelen iki insan birbirlerini alt etmek için mücadeleye girer, eşitlik durumunu yok etmeye çalışırlar der hegel. bu mücadele sonunda taraflardan birisi efendi diğeri köle olur. ancak der hegel, bu mücadele burada kalmaz, efendi esasında kendi özbilinci kazanamamış, kendisini tanıtamamıştır. herkes için özgürlük ve özbilince ancak köle de özgür olursa ulaşılacaktır. mücadele sonunda, herkesi kuşatan devlet ortaya çıkacak, siyasi özgürlük hayata geçecek, felsefenin sonu gelecek, tarih bitecektir.

    marx da alır bunu ve ekler "bu baş aşağı duruyor". marx, hegel'den farklı olarak devlette cisimleşmiş siyasi özgürlüğün yeterli olmadığını, tahakkümün ekonomik alanda devam ettiğini ve bu iktisadi tahakkümün sona erdirilmesiyle tarihin sona ereceğini ve komünizme, tam ve eksiksiz özgürlüğe adım atılacağını ve hegel'in felsefesinin tamamlanacağını söyler.
  • işin özü psikanalizin çerçevesinden aşağı yukarı şudur;
    klasik hikayedeki kölenin diyalektiği aslında kendisinin nevrotik halinin bir sonucudur. çünkü kölenin özgürlüğünü elinden alan aslında efendi değildir ancak kölenin kendisidir. bu şöyle gelişir;
    köle hayatta kalması karşılığında özgürlüğünden ya da jouissance'ından vazgeçer buna karşılık da efendi ile bir anlaşma içine girerler.
    ancak köleyi köle yapan şey, efendinin varlığı değil, kölenin kendi muhtemel özgürlüğünü , bir gün efendinin ölecek olması arzusuna dayandırmasıdır. köle efendinin bir gün öleceği arzusuyla, zevkiyle köle olur ve başkaldırmaz. bu açıkça bir fantasme'dır.
    köle ve efendinin bu durumları, çalışan olarak köleyi bilgi sahibi, efendiyi de bir parazite dönüştürür.
  • hegel'in unlu eserinde kolenin dogayla iliskiye girmesi, kendini dogayla varetmesi onemlidir ama esasinda hegel'in altini cizdigi husus bu iliskinin dusunce duzeyinde varolmasi ve bunun sonuclaridir. yani hegel efendi bir bir koleler uzerinde degil de (frantz fanonun yaptigi gibi aklimiza simdi abd dedigimiz yerin ve avrupadaki kolelik sisteminin gelmesinin pek bir manasi yok) daha cok bilinc ve farkindalik durumlari uzerinde yogunlasmistir. kole, efendi tarafindan dogada calismaya hapsedildiginde, kendi varolusunun belirsizligine duserek olum, hayat, varolus, varolamayis, deger, degersizlik, son, sonsuzluk gibi kavramlar uzerinde kafa yormaya baslar. bu kafa yorus ise anksieyete seklinde gorulur. tarihsel mediasyon ve yabancilasma kategorilerinin esas uygulayicalari hayatin (ve kendi hayatinin) icindeki zitligi gorebilen kolelerdir. son ve sonsuzluk arasindaki farki gorebildigi icin, buna kulturel bir bicim verebilen de yine kole bilincidir. efendinin durumu iste kavramsal bir cikmaz yoldur, cunku demin bahsedilen yabancilastirici eylemleri koleye devretmistir. yani, efendi kendi varolusunun temelinde bulunan zitliklari gorememektedir. tin ve madde ayrimi, efendinin tuzukurulugunda yokolmustur.
  • "kendi yükünü başkasına yüklemek isteyen onun kölesi olur."
    (jung, "kırmızı kitap")
  • "köle oluruz sonunda
    kendi yarattığımız yaratıklara."
    (goethe, faust")
  • marx tarafından "hükmeden, tahakkümü tarafından hükmedilir." şeklinde kısaca özetlenmiştir.
  • hegelin tinin fenomenolojisinde (kısaca "fenomenoloji" olarak bilinir, artık "görüngübilim" diyorlar heyhat! ) incelediği konulardan biridir. konuyla ilgili tülin bumin'in daha çok kojeve'in görüşlerini aktardığı bir kitabı bulunmaktadır. hegel (hegel: bilinç problemi, efendi - köle diyalektiği, praksis felsefesi) adında olsaydı gerek. (bkz: alexandre kojeve)
hesabın var mı? giriş yap