• "hegel felsefesine giriş" kitabı yky tarafından yayımlanan rus asıllı hegel yorumcusu. 1930'lı yıllarda hegel üzerine verdiği derslerle fransa'daki hegel algısının kuruluşunda en etkili kişi olmuştur. hegel'in tarihin sonu konusunda 150 yıllık hata yaptığını, tarihin sonunu getirenin napolyon değil stalin olduğunu söylemesi üzerinden stalinciliğine dair bir tartışma doğsa da sonradan özeleştirisini de yapmıştır.
  • fransız felsefesinde neredeyse 60'lara kadar kendini çok yoğun olarak hissettiren kartal'ın yani hegel'in, böylesine önemli bir figür haline gelmesinde kojeve'in ve hypoolite'in (özellikle genese et structure de la phenomenologie de l'esprit de hegel eseriyle) büyük etkisi olmuştur. hypoolite foucault'yu etkilerken, bataille ile blanchot başta olmak üzere birçok önemli düşünür, yazar da kojeve'in hegel yorumundan büyük oranda etkilenmiştir. hala fransız felsefesinin levinas, derrida, deleuze örnekleri üzerinden düşünürsek hegel'i yoğun oranda tartışma konusu etmesi bir tesadüf değildir...[unutmadan hegel'in canlılığını korumasında sartre'ın da önemli bir yeri olduğunu söyleyelim.]
  • safranski'nin heidegger biyografisinde kojeve ile ilgili iki ilginç ayrıntı gözüme çarptı; birincisi amcasının wassily kandinsky oluşu ve daha ilginci, bu mühim filozofun bir zamanlar "la vache qui rit" peynirlerine hissedar oluşu ve borsanın çökmesinden sonra para sıkıntısı çektiği için hegel derslerini vermiş olmasıdır. ne derece tevatür ya da gerçektir bilemiyorum.
  • kutuphanesi iyiymis. ama ya sehir kutuphanesinden teksas tommiks aldiysa, kuytuda harlequin serisini bitirdiyse? diyecegim, bir insanin dusunce dunyasi hakkinda fikir sahibi olmak icin kisisel kitapligi ne kadar guvenilebilir bir olcut acaba? hani benjamin der ya (hepinizin okudugundan emin oldugum icin boyle samimi seslendim) kitap koleksiyoncusuna bunlarin hepsini okudun mu diye sormak abestir. bir de o var. bir de su var, acaba benim kitaplara bakan benim engin dusunsel dunyam hakkinda ne kadar fikir sahibi olur. biraz olur bence, ama supriz ogesi de barindirmaya calisiyorum. ondan en sevdigim kitaplar yok kutuphanemde, en sevmediklerimden var bikac.
  • benliğin oluşumunun, öznenin kendi kendisiyle yalnız ve yalıtılmış olarak geliştirdiği kapalı bir ilişkiden değil, kendisini başkasna sunarken gerçekleşen bir süreçten kaynaklandığını savunmuştur: kendine yatırım yapma bu durumda hayal içerisinde karşılaşılan bir başkasına yapılan bir yatırımdır içten içe.
  • "hiçbir hayvan züppe olamaz" demiş üstad.

    kibarca "insan züppedir" diyor aslında. kojeve'in hegel yorumunun belki de en dikkat çekici ayrıntısı, insanın, hegelci anlamda tarihin sonunda, bir çeşit bildiğimiz anlamda hayvan formuna bürüneceği fikridir. hatta bu formun, bugün (20. asrın ortaları oluyor o gün), standart amerikan vatandaşı olarak gerçekleştiğini de öne sürüyor. artık köle - efendi diyalektiği sona ermiş, her iki statünün de itibar ihtiyacı doyurulmuş, hatta ortada bir statü kalmamış, dolayısıyla da insanın kendi cinsinden bir varlığa üstünlük kurması anlamsızlaşmıştır.

    giorgio agamben'in naklettiğine göre, sonraları japonlar'ı yakından müşahade etme fırsatı bulmuş ve tarihin sonunun henüz gelmediğine, en azından bir süre daha gelmeyeceğine kanaat getirmiş:

    "tarih sonrası japon medeniyeti, amerika'nın karşı istikametinde yer alan bir yola girmiştir. elbette ki japonya'da, artık kelimenin avrupai ya da tarihi anlamında din, ahlak ve siyaset bulunmamaktadır. ama saf haldeki züppelik, o sıralarda, başka yerlerde olduğu gibi japonya'da da tarihsel eylemden, yani savaçı ve devrimci mücadelelerden ya da mahkumiyetteki çalışma cezasından doğan disiplinlerden bir hayli daha etkili olan doğal ya da hayvani verili olanı olumsuzlayan disiplinler üretmiştir. elbette, özellikle no tiyatrosu, sado (çay töreni), ikebana (çiçek düzenleme sanatı) gibi dünyanın hiçbir yerinde aşılamamış japonya'daki o züppelik zirveleri asil ve zenginlere has bir ayrıcalık olmuştur ve hala da öyledir. bununla birlikte, sürmekte olan ekonomik ve sosyal eşitsizliklere rağmen, günümüzde, istisnasız her japon tamamen kalıplaşmış değerler doğrultusunda, yani tarihsel anlamdaki bütün insani içeriğinden tamamen boşalmış bir biçimde yaşayabilir. son aşamada, her japon ilkesel olarak ve kesinlikle salt züppelikten dolayı hiçbir getirisi olmayan bir intihara (klasik samuray kılıcının yerini uçak ya da deniz mayını da alabilir) kalkışabilir ve bunun, sosyal ya da siyasi bir bağlamda yer alıp tarihsel değerler nedeniyle yapılan bir mücadele sırasında hayatını tehlikeye atmakla hiç ilgisi yoktur. ve bu, japonya ile batı dünyası arasında yeni başlamış olan etkileşimin son aşamada japonlar'ın barbarlaşmasına değil de, (ruslar da dahil olmak üzere) batılıların japonlaşmasına varacağı varsayımına yol açar."
  • tarihin sonu tezini son olarak degil de daha tamamlanma olarak veya zirve olarak anlamami sağlayan hoca. hegel/napolyondan sonrasi ise artci dalgalar gibi yankilar gibi azalarak bitme gibi.

    bizdeki en iyinin sonda olacagina inanc ne kadar üzücü bir konumu, işaret, eder...
  • fransız marksistlerine hegel ile marx arasındaki önemli ideolojik ve felsefi bağıntı süreçlerini tane tane anlatır. lacan, aron, bataille ve j.p. sartre analizlerinden çok derinden etkilenmiştir.
  • sıkı bir hegel yorumcusudur. hegel'deki efendi-köle diyalektiğindeki kölenin efendi üzerindeki zaferi ile tarihin sona ermesi üzerine yorumlarıyla liberalizmin papazlarından francis fukuyama'yı epey etkilemiştir.

    kojeve, bir dönem hegel'in tarihi napolyon'la bitirmesini erken bir bitirme olarak hatalı bulur. şöyle ki, hegel tarihi efendi ve köle arasındaki bir çatışma olarak ele alır ve kölenin efendi üzerindeki mutlak zaferi ile tarihi bitirir. napolyon bu zaferin somutlaştığı tarihi kişiliktir hegel'de. fakat kojeve bu kişinin napolyon değil stalin olması gerektiği konusunda hegel'den ayrılır. hegel stalin'i tanısaydı napolyon'u değil, stalin'i överdi der ve şunları ekler: "hegel yüz elli yıllık bir zamanla hatası yapmıştı. tarihin sonu napolyon değil, stalin'di ve stalin'i penceremin önünden at üzerinden geçerken görme şansım olmamakla birlikte, bu sonu ilan etme görevi bana düşüyordu."

    kojeve 1970'lerde stalin'in evrensel misyonuna fazla bel bağladığını düşünerek bu düşüncesinden vazgeçiyor. "sonra, savaş yaşandı ve anladım. hayır, hegel yanılmamıştı, tarihin sonunun 1806 olarak tam tarihini doğru olarak vermişti. bu tarihten bu yana neler oldu? hiçbir şey, taşra halkının mücadeleye girmesi. çin devrimi, napolyon kanununun giriş bölümünden başka bir şey değildir" demiştir.
hesabın var mı? giriş yap