• teoriler ve işlevleri konusunda getirdiği yaklaşımlarla, özellikle tarih alanında, bilimin ve akademisyenliğin objektifliğini sorgulamış, ortaya koyduğu çalışmalarla, klasik ezberleri bozmuş, ismi pek zikredilmese de, 20. yüzyıl sosyal bilimlerinde ve uluslararası ilişkiler teorilerinde kalıcı izler bırakmış, "şahsına münhasır" kişidir.

    carr'ın teorilerin oluşturulması konusundaki çalışmlarında ilk göze çarpan, kronolojik ya da diyalektik olmasından öte, epistemolojik yaklaşımıdır. özellikle tarih araştırmalarında, gerçek ya da olgu(fact) kavramını bir çuvala benzetmiş, içine birşey konmadıkça dik duramaycağını belirtmiştir. ona göre "gerçekler(olgular), tarihçiler onları kullandığı sürece anlamlıdır. hangi gerçeklerin(olguların), nasıl bir sırada ve nasıl bir bağlamda öne çıkacağına karar veren tarihçinin kendisidir."(e. h. carr, "what is history", s.11) buna göre bir tarihçinin, kendini objektif görmesi ya da tüm gerçeklere, olgulara vakıf gibi hareket etmesi bir yanılsamadır, çünkü, "tarihsel gerçekler(olgular) hiçbir zaman objektif olamaz, çünkü tarihsel gerçek olmalarını sağlayan, tarihçilerin onlara yüklediği anlam ve önemde yatar."(s.123). ona göre, objektif tarihçi, kendini objektif sayan ya da böyle görmeyi tercih eden, tüm ideolojilerden ve dönemin bağlamından bağımsız gören kişi değil, tarihsel gerçeklerin ve teorilerini sınırlarını kabul eden, değerlerin ve gerçeklerin bir arada olduğunu ve bunların kendi üzerindeki etkisini farkeden kişidir. kişi ortaya koyduğu tarih yazımını, kusursuz bir gerçeklik olarak sunmaya kalkmak yerine, öncelikle, hangi gerçeklerden ve hangi değerlerden yola çıkarak bu yazımı ortaya çıkardığını söyleyebilmelidir(carr, s.116).

    ancak carr'ın bu görüşlerini ortaya koyması, postmodernizme özgü, kusursuz görecililiği ya da herşeyden şüphe etme gerekliliği gibi fikirleri haklı çıkarmak için değildir. tartışmak istediği, yöntemin ya da kullanılan araçların teorileri haklı çıkaramayacağı, hiçbir zaman ortaya konan fikirlerin yol haritası olamayacağıdır. bu noktada carr, teorileri öncelikle güç ve iktidar söylemleriyle ilişkilendirir. "twenty years crisis" adlı meşhur kitabındaki, idealizm(ütopyacalık) eleştirisinin temelinde de bu yatar. teorilerin, nasıl olması gerektiği sorusuyla uğraştıkça, var olan gerçekleri görmemizi engelleyeceğini, özellikle de varolan güç-iktidar ilişkilerinin bir maşası ya da onları örten bir perde haline geleceğini söyler. bu eserinde örnekleriyle anlattığı gibi, temelde, daha iyi bir dünya düzeni ve barış arayan bu teoriler, aslında egemen güçlerin kendi politikaları ve çıkarları için maşa olmuş, daha zayıf ülkeler ve gruplar üzerinde bir baskı unsuru olarak kullanılmış ve sonunda hitler ve nazi almanya'sının yükselişine göz yumulmasına, kaçınılmaz biçimde ikinci dünya savaşını ve büyük bir yıkımı beraberinde getirmiştir.

    benzer bir durum, realist okul için de geçerlidir, sadece var olanla ilgilenen, realistler, mevcut durumu değiştirmek için hiçbir çaba göstermemekte, varolan durumu kaçınılmaz olarak kabullenmektedirler. bu noktada çözüm üretmedikleri için de, değişen konjünktür ve zamanla içeriğini kaybetmekte zeminini sürekli değiştirmek zorunda kalmaktadır. bu noktada carr, hem varolan durumu anlamının(what is), hem de neyin nasıl olması gerektiğini(what is ought to be) sorgulamanın bir arada olması gerektiğini savunur ve kendi yaklaşımını(critical approach) ortaya koyar.

    oldukça üretken bir yazar olan carr'ın çalışmaları sadece bunlarla sınırlı değildir, ayrıca bakunin'in yaşam öyküsünü yazmış, dostoyovski üzerinde çalışmalar yapmış, planlı ekonominin temellerini araştırmış, napolyon'dan stalin'e kadar uzanan dönem hakkında denemelere imza atmıştır.
  • kendi ilkeleri (bkz: wilson ilkeleri) için ''bunlar amerikan ilkeleri, amerikan siyasetidir. (...) bunlar, insanlığın ilkeleridir ve sürdürülmelidir.'' diyen woodrow wilson'a ateş püskürtmüş realist kuramcı.
    carr, ingilizce konuşan milletlerin** kendi çıkarlarını, insanoğlunun iyiliği kisvesi altında gizlemekte usta olduklarını ve bu tür bir ikiyüzlülüğün anglo-sakson aklına has bir özellik olduğunu belirtmiş, içimizin yağlarını eritmiştir.*
  • 1892 doğumlu, 1982 ölümlü (tarihlerdeki uyum bile ekstra bir durum sözkonusu olduğunu belli ediyor lakin bunu öldüğünde insanlık anca farketmiş, kendisi de farketmiştir belki bilemiyorum)
    ingiliz tarihçi yazar.. 1919'da versay'daki barış konferansına da katılmış, dışişlerinde çalışmış, the times'da yayın yönetmenliği de yapmış önemli bir şahsiyettir zira türkçe'de de basılan "tarih nedir?" çalışması bugün sosyal bilimlerle oyalanan kişilerin başucu kitabı niteliğindedir..
    dostoyevski hakkındaki biyografik çalışması da iletişim yayınları tarafından basılmış, carr'ın en kapsamlı çalışmaları sovyetler birliği ve ekim devrimi üzerine olmuştur, vakti zamanında sovyetler birliği dairesinde çalıştığından dolayı olsa gerek..
  • ne kadar ilginçtir ki, sanayinin kamulaştırılması, aynı hızda, düşüncenin de kamuşlaştırılmasını gerektirmiştir. diyen zat-ı muhteremdir.
  • komintern ve ispanya iç savaşı isimli eserinde sovyet dış politikasındaki kuramsal değişikliklerin ispanya iç savaşına nasıl yansıdığı ve nasıl etkilediğiyle ilgili derinlik sahibi tespitlerde bulunmuştur: http://sabitfikir.com/…tiri/karanlikta-kar-yagarken
  • tarihin bir anlamı var mıdır? sorusuna çok kısa ve öz bir şekilde hiçbir anlamı yoktur der.
  • yazarin bolsevik devrimi isimli aslinda uc cilt olan fakat turkceye iki cildi cevrilen kitabi sovyetler birligi tarihini anlamada bir mihenk tasi teskil etmis olup, bu alanda yapilan en bilimsel ve objektif calsimalardan biri olarak kabul edilir. kitap oyle bir etki uyandirmistir ki, sscb'nin yikilmasinin ardindan onun tarihini yeni bir perspektifle yazmak isteyen ve "revizyonist" isimiyle anilan hemen butun tarihciler oncelikle carr'in bu kitabiyla hesaplasmak durumuna kalmislardir. yazar halk dilinde i eyc kar olarak da anilmaktadir.
  • realistleri ve utopyacıları eleştirir. realistler sadece var olanı tespit etmekte ama onun olması gereken noktasına çözüm üretmemektedir, utopistler ise sadece olması gerekenın altını çizerken gerçekçi yaklaşmamaktadırlar. işte bu noktada her ikisinin bir sentezi olan durumun olması gerektiğini ön görür. ulaslararası ilişkiler ancak bu şekilde daha iyi hale g etirilebilinir düşüncesini savunur.
  • tarih biliminin bir kronoloji degil, diyalektik iliskiler bütünü oldugunu kendi örnek çalışmalarıyla gözler önüne koyan bilim adamı. metodoloji acisindan yalcin kucuku anımsatan bir tarzı vardır. romantik sürgünler de sergey nechaev i anlattıgı bölüm roman gibidir.
  • rus işçi sınıfı hareketini gözlemlemek için rusya'da olduğu sürede devrim gerçekleşmiş ancak carr devrimin her anını neredeyse yaşamasına rağmen kışlık saray'a girilmesini görmemiştir. bolşevik devrimi kitabında bütün devrim anını anlatıp tarihi geçen insanın uyuya kaldığı için (başka birşey de olabilir ama bence uyuyakaldı pezevenk) devrimin en kritik anını görmemesi, bolşevik devrimi'ni okuyanların filmin en heyecanlı yerinde elektriğin kesilmesini yaşayanlar gibi kalmasını sağlamıştır.
hesabın var mı? giriş yap