• hollanda hastalığı... ekonomik literatürde örnek vaka olarak yer etmiş, kavram halini almış bu durum, hollanda'nın kuzey denizi'nde doğalgaz kaynakları bulmasıyla baş göstermiş. o vakitte var olan hollanda florini'nin değerinin yükselmesiyle ihracat düşmüş ve hollanda doğalgaz gibi ekonomik açıdan olumlu addedilebilecek kaynaklar edinmiş olmasına rağmen ihracatının düşmesi sebebiyle ekonomik anlamda küçülmeye başlamış, tabii bu ekonomik küçülmede gaz dışındaki sektörlerin ekonomik işlerliğinin azalmasının da payı var. turgut özal da zamanında "bizde petrol olsaydı ekonomi şimdikinden çok daha kötü bir durumda olurdu" diyerekten dutch disease'e atıf yapmıştır ayrıca, belirtmek lazım...
  • dutch disease'in birbiriyle ilintili önemli sonucları vardır.

    a) yerel para biriminin değer kazanması
    b) ihracatçı sektörlerin rekabet gücünü kaybetmesi
    c) ithalatın artması

    bu üç sonucun da dönüp dolaşıp çıkacağı kapılar:

    a) cari denge problemleri (current account deficit)
    b) istihdam problemleri (sadece işsizlik değil, aynı zamanda aşırı bağımlı olunan doğal kaynak sektörünün talebi yüzünden artan emek fiyatları da)
    c) uzun vadede fiyat istikrarı problemleri.

    şimdi bakınca sanki türkiye'nin içinde olduğu durumu anlatıyor değil mi? dutch disease'in tüm semptomları var, bu semptomların sebep olacağı uzun vadeli etkilerden ise 2001-2002 krizinden beri korkuyoruz zaten. o zaman ne olmalı? bizde dutch disease var.

    ekonomik terimleri de piç etmeye bayılıyoruz.

    yukarıda yazmış olanlar var ama tekrar edelim. dutch disease bir ekonominin bir ihraç ürününe (genellikle doğal kaynaklardır) bağlı hızlı büyüme yaşaması, orantısız ihraç gelirleri dolayısıyla yerel para biriminin değer kazanması, doğal kaynak sektörünün iş gücü ve yatırım talebi yüzünden diğer sektörlerin istihdam ve yatırım kaynağı sıkıntısı yaşaması ile vucut bulur. adını hollandanın 1960larda kuzey denizinde keşfettiği doğal gaz kaynakları yüzünden yaşadığı problemlerden alır. bir diğer adı da resource curse, yani kaynak laneti'dir. her ne kadar genellikle doğal kaynak keşifleriyle ilişkilendirilse de, zaten ihraç edilen bir kaynağın fiyatındaki ani artışlar, ya da piyasadaki yabancı para karşılığını arttıran doğrudan yabancı yatırımları ile de ortaya çıkabilir. sıcak para girişi ve finans yatırımları ile fazla ilintili olduğu düşünülmezdi.

    türkiye için, dutch disease'e yakalanmasına sebep olabilecek faktörlerin pek çoğu geçerli değil. doğal kaynak ihracından fazla bir gelirimiz yok. hemen hemen tüm kritik emtialarda ya net ithalatçıyız (petrol) ya da ihracatımız ülkenin toplam ekonomik büyüklüğü içinde devede kulak.

    doğrudan yabancı yatırımları (foreign direct investment) konusunda da 2009 daki yaklaşık 20 öilyar usd lik miktar göz kamaştırıcı ama fdi listelerinde ilk beşe ilk ona sokmuyor. yani doğrudan yatırımlar ile de dutch disease 'e yakalanma ihtimalimiz yok.

    mevcut ihraç sektörlerimizden birisinde de dramatik bir fiyat artışı ile şoka uğramadık.

    o zaman türk lirasının değer kazanmasına neden olan başka bir şey olmalı.

    birden çok sebep var:

    a) daha rahat ve düşük faizle bono ihraç edilebiliyor olması. her bono piyasadan likidite çektiği için para birimi üstünde değer arttırıcı bir etkisi vardır.

    b) daha fazla finans yatırımı alıyor olmamız.

    c) öyle ya da böyle faizlerin düşük olması

    şimdi diyceğiz ki, madem görünen sonuçlar aynı, madem semptomlar benzer, neden dutch disease koymayalım adını?

    şundan: nasıl her yüksek ateşli hastalığın tedavisi aynı değilse, her yerel para değerlenmesinin de tedavisi aynı değil. tabi amacımız semptomatik tedavi, yani sadece belirtileri ortadan kaldırmak değilse. tek amacınız ateş düşürmekse, basasın ateş düşürücüyü, tek derdin değerli tl ise basarsın parayı, satarsın rezervdeki doları.

    gerçek dutch disease para politikası ile çözülmez. merkez bankasına telkinle falan idare edilmez. maliye politikası ile çözülür, sektörel yönlendirme ve teşvik ile çözülür. çünkü dutch disease uzun vadede değerli yerli para biriminden daha derin ve yaralayıcı sonuçları olan bir problemdir. sıcak paradan kaynaklanan değerli para problemi ise ya para politikası ile çözülür (faiz, döviz rezervi) ya da orta vadede paranın değerli olması için yapısal bir sebep yoksa kendi haline bırakılır. türkiye'de değerli tl, ihracatçılar ne kadar ağlıyorsa da ihracat azalmasına fazla yol açmadı. tl fiyatı yüzünden istihdam kaybı hakkında bir veri yok benim elimde. ama muhtemeldir ki felaket tellallığı yapacak düzeyde değil. sanayi üretimi de artıyor, kapasite kullanımı da mevsimsel etkilerden arındırıldığında bile iyi. bunu sebebi de şu. türkiye'nin ithalatının büyük kısmı ara mal ithalatı. değerli tl ithalatı ucuzlatıyor ve ihracatı baskılıyor ama ihraç fiyatı arttığı, ihraç edilecek malalrın üretimindeki girdileriyse ucuzladığı için değerli tl nin sanayi üretimine ya da istihdama etkisi teoride olduğu kadar fazla olmuyor. türkiye için asıl mesele değerli tl meselei değildi zaten. asıl mesele euro/dolar paritesiydi. dolar euro karşısında değer kazandığında (pahalı dolar, ucuz euro) ortalama girdi maliyetimiz artarken (pek çok emtia ve enerji girdisi dolar üstünden) ortalama satış fiyatımız düşüyordu (ab en büyük ihraç pazarımız). yani sanayi üretiminde ve reel ithalat ve ihracatta değişiklik olmasa bile ihracatın ithalatı karşılama oranı düşüyordu.

    kısacası, pahalı tl den ziyade ucuz euro, pahalı dolar kombosundan korkmamız lazım. malesef çin kadar doalr rezervimiz ve ab ya da abd'deki faiz fiyatlarını etkileyecek düzeyde abd hazine bonosu stokumuz olmadığı için euro/usd paritesine de müdahele edecek değiliz.

    uzadıkça uzuyor ama diyeceğim şu ki, türkiye'nin problemi klasik dutch disease değildir. eğer öyleymiş gibi davranırsak yanlış reçeteler önerebiliriz.
  • türkiye'nin çok net mevcut hastalığıdır. max corden'ın deyimiyle de-endüstrilizasyon ve de-agrikolinazosyon'la yani bir ülkenin sanayi ve tarımsal üretimini yitirmesi ile sonuçlanır. peki nasıl bu hastalığa yakalandık?

    2000'li yılların başından beri yüksek miktarda sıcak para giriyor, yüksek faiz olanakları yüzünden dışarıdan sürekli sıcak para çekiliyor. yerli para değerleniyor, ithalat cazip hale geliyor. nihayetinde tüketim artıyor, sanayi küçülüyor. işsizlik artıyor.

    bütçe gelirleri düzeliyor ama üretim artışı sağlanamıyor. sonuç itibariyle bugün yaşadığımız istihdam yaratmayan büyüme olgusu ile karşı karşıya kalıyoruz. "bunun kime ne faydası var?" sorusuna cevap ise son 8 yılda yurda giren sıcak paraya ödediğimiz 35 küsür milyar doları cebe indiren sıcak para sahiplerine faydası var. küresel rantçılara ödediğimiz bu astronomik faiz tutarı ile üretenlerin artık değerini transfer etmekten başka ha bir de "bütçe gelirlerimiz artıyor, büyüme de tam gaz devam ediyor" söyleminin yaratacağı popülarite dışında bize faydası olmayacağını söylemek zorundayız. evet hastayız ve umarım dibe vurmadan iyileşiriz.
  • az geli$mi$ ulkelerin tek bir urunun ihracatina odaklanmasindan kaynaklanir. ihracatta urun ce$itliligi bulunmadigindan mono-export urunun arzinda ya$anacak ani degi$imler kur dalgalanmasinin etkisiyle ulkenin ihracat rakamlarinin degi$mesine, bunun ithalati koruklemesine, en sonunda da ekonomik bir sikinti ya$amasina neden olmaktadir. care tum ihracatin belli bir urune odaklanmamasini saglamaktir.

    (bkz: export diversification)
  • ingilizcede dutch iceren deyimler icinde tarihcesi en yeni olanlardandir. bu terimi ilk kez 1977 yilinda the economist dergisi kullanmis.[1] hollanda'da dogal gaz rezervleri 1960'larda bulunmus, imalat sanayi de 1970'lerde dususe gecmis.

    genel mantigi ulke icindeki dogal kaynak sektorune disaridan kaynaklanan talep artisi sonucu reel kur oraninin degerlenmesine ve bundan dolayi disa acik diger sektorlerin dis ticarette dezavantajli duruma dusmesine dayanan bu "hastaligin" gelismekte olan ulkeleri daha kotu etkiledigi iddia edilir. ayni iddiayi alan greenspan, "the age of turbulence" baslikli kitabinda da tekrarlamis ("the universals of economic growth" baslikli bolumde).[2] daha onceden ekonomisi gelismis ulkelerde disa acik sektorel cesitlilik zaten bir derece mevcuttur. bunlar dis soklara karsi daha dayaniklidirlar ve dengeler sonradan daha az sancili bir sekilde tekrar kurulabilir. ama ekonomisi gelismekte olan veya az gelismis ulkelerde, baslangicta olmayan veya zayif olan sektorel cesitliligi hollanda hastaligindan sonra tesis etmek iyice zorlasir. ayrica gelismekte olan ulkeler icin dogal zenginliklerin negatif bir tesvik etkisi (incentive effect) oldugu da one surulebilir. nasil olsa disaridan petrol paralari geliyor, baska alanlarda ne diye kasalim, degil mi hugo pasam? aló presidente! merhaba venezuela!

    bu hastaliga yakalanan diger ulkelere ornek olarak norvec, nijerya, doksanlar sonrasi rusya, opec uyesi bazi ortadogu ve latin amerika ulkeleri gosterilir. greenspan'e gore 80'li yillarin basinda kuzey denizi'nde petrol bulan ingiltere de bundan bir sure olumsuz etkilenmistir.

    hastaligi hafifletmeye dair tedbirler reel kur orani uzerindeki doviz girisi baskisini hafifletmeye ve boylelikle reel kur artisini yavaslatmaya dayanir. doviz girisiyle artacak likiditenin sterilize edilmesi ve ulke ici talebi azdirmamasi arzu edilir. ornegin, norvec petrol gelirlerinin buyuk bolumunu hemen ekonomisinin icine enjekte ederek harcatmamis, artan doviz rezervlerini bir cesit sovereign wealth fund olan hukumet emeklilik fonu havuzuna aktarmis ve bu fonlari orada biriktirmistir. rusya'nin da ayni amacla kurulmus devlete ait bir fonu vardir. bazi ortadogu ve dogu asya devletlerinin sovereign wealth fund'larinin kuruluslarinin ardinda yatan nedenlerden birisi de aslinda budur. bu fonlar ayni zamanda, ileride emtia (dogal kaynak) piyasalarinda yasanabilecek fiyat oynakliliklarinin ve negatif dis soklarin ulke ekonomisi uzerindeki potansiyel olumsuz etkisini de stabilize etmeyi hedeflerler. sakla fonu, gelir zamani. degil mi hugo pasam?

    hollanda'da imalat sanayinin 70'li yillarda dususe gecmesini reel florin kurunun degerlenmesinden cok baska yapisal faktorlere baglayanlar da yok degil aslinda. degil mi wiki kardes? post hoc, ergo propter hoc?

    [1] "the dutch disease" (november 26, 1977). the economist, pp. 82-83.
    [2] "the age of turbulence: adventures in a new world," penguin press.

    imf'nin cikardigi "finance & development" dergisinde cikmis bir yazi: "back to basics. dutch disease: too much wealth managed unwisely" (march 2003, volume 40, number 1). "finance & development. a quarterly magazine of the imf".

    http://www.imf.org/…/pubs/ft/fandd/2003/03/ebra.htm
  • ingilizce'de dutch içeren deyimler arasinda hollandalilari asagilamak, kötü aliskanliklari, olaylari hollandalilara mal etmek için uydurulmus olmayan tek deyimdir. gerçek bir olaya dayanir.
  • bir anda zenginleşme kaynağına kavuşan ekonomide, mevcut üretim faktörlerinin yeni kaynağa yönelmesi sonucunda toplam üretimin azalmasıdır.
  • esas olarak yeni kaynaklarin ticari alana mi yoksa ticaret disi alanlara mi aktarilacagi sorunu yüzünden ortaya cikar. bunun ticari alanda kullanilabilmesi için geleneksel ve tradible kaynaklar ticari alana kaydirilmalidir. eski kaynaklar genel olarak bulunan yeni kaynaklar ekonomi acisindan faydalidir ancak bu sirada geleneksel sektörler zarar görür ve bu zarar yüzünden hastalik olarak adlandirilir.
  • (bkz: rize hastalığı)

    zira çaydan öte bir şey yok. çay fazlasıyla ön plana geçtiği için diğer tarım ürünleri, hayvancılık ve sanayi hep geri planda kalıyor. insanlar çay için ayırdıkları toprakları, diğer tarım ürünleri, hayvancılık ya da fabrika alanı olarak kullanılmasına izin vermiyor. satmıyorlar. haliyle memlekette çaydan öte bir şey olmuyor. millet, yeşil mavi rize reklamları nedeniyle hep doğal ürünler yediğinizi zannediyor oysa her ürün markette burada. doğal bişi yok denecek kadar az.
  • şöyle özetleyebiliriz;

    diyelim ufak çaplı bir tüccarsınız, varsayalım çorap diktirip satıyorsunuz, eh işte geçinebilecek kadar kazanıyorsunuz. sonra bir gün, sahibi olduğunuz ufak bir arazide muazzam bir petrol rezervi keşfediyorsunuz; kuyu açıp petrolü satmaya başlıyorsunuz, köşeyi dönüyorsunuz. bir daha çorap ticareti ile uğraşır mısınız?

    hollanda hastalığı çok kabaca böyle bir şey. bulunan bir doğal rezervin, ülkenin para birimini değerlendirerek diğer iş kollarını öldürmesi veya gelişimini engellemesi durumu. bir noktadan sonra ülke, o rezerve bağımlı hale geliyor ve ekonomisi, o ham rezervin fiyatı ile dalgalanmaya başlıyor. günümüzde en bariz örneklerinden ikisi suudi arabistan ve venezuela.
hesabın var mı? giriş yap