• hepsi dublin'de geçen kısa öykülerden oluşan, james joyce eseri. klasiktir, okunasıdır. aşağıdaki öyküler vardır içinde:

    the sister
    an encounter
    araby
    eveline
    after the race
    two gallants
    the boarding house
    a little cloud
    counterparts
    clay
    a painful case
    ivy day in the committee room
    a mother
    grace
    the dead
  • 1900'lerin başında irlanda'dan sırayla çocukluk, gençlik, yaşlılık ve ölüme dair 11 hikayeyi barındıran, sıradan-basit-bayağı insanların sıradan-basit-bayağı çevrelerine hapsoluşlarını anlatan, dillendirilemeyen bir kaçma isteği ve kapana kısılmışlık hissini yoğun olarak veren derdini irlanda ve sorunları zemininde anlatan güzel bir eser.

    kitaptaki hiçbir hikaye gündelik olarak duyduğumuz şeylerden kurgusal anlamda daha güçlü, ilgi çekici ve parıltılı değil. hikayeler o kadar sıradan şeyleri konu alıyor ki (mesela bir genç kızın orta yaşlı bir adam tarafından iğfal edilip, orta yaşlı adamın evliliğe zorlanması, bir konser için anlaşılan paranın verilmemesi vs.) okuyucuya düz bir okumayla bu nasıl dünya klasiği yahu sorusunu sordurabilir.

    sanırım bu soru soru joyce'un yakalamak istediği edebiyatın da temel noktası. sıradan insanların sıradan meselelerini anlatırken onların köreltilmiş, küçültülmüş dünyalarını, düşüncelerini henüz geliştirmeye çalıştığı bilinç akışı tekniği ile anlatmak istiyor. hikayelerin hiçbiri parlak, heyecan-merak uyandıran, günlük hayatta rastlayamayacağımız şeyler değil buna rağmen hikayeler murat belge'nin ön sözünün yardımı ve biraz da üzerinde düşünmeyle oldukça etkileyici.

    özellikle yeşil üzerinden yaptığı irlanda göndermelerini ve karakterlerin kapana kıstırılmış fakat kurtulmak için çabalamayan hallerini anlatışını, sıradana dair başarısızlıkları anlatışını gerçekten çok sevdim. 100 yıl önce, ülkeme çok uzak bir memlekette yazılan bir kitabın bugünün dünyasında, farklı coğrafyalarda kendine ruh bulması, kitabın dayandığı tutsaklık ve çaresizlik hissinin bugün de hissedilmesi onu klasiklere sokan başlıca sebep sanırım. bu kitap size altı çizilecek cümlelerden çok altı çizilecek duygular vaad ediyor. okurken çok keyif aldım. kesinlikle tavsiye ederim.

    not: kitaptaki ana karakterlerin hiçbiri dublin'den veya joyce onları tutsak ettiği durumdan kaçmayı başaramamış olmasına rağmen joyce'un sanatı için bir şekilde dayanamayıp paris'e gitmesi de okurken akılda tutulması gereken ilginç bir detay.
  • ne garip. insana gerçekten de dublinli olma hissini nasıl da verebiliyor bu kitap. acayip sevdim. klişenin dibi olsa da söylemek zorundayım bunu: sıradan insanların öyküleri her zaman daha çekicidir. bizdendir çünkü. bence bunun dünyadaki üstadı sait faik'tir zaten, ama öğrendim ki james joyce da müthişmiş bu konuda.

    ayrıca bira, siyah bira, biraz daha bira. biraz da viski. ha bir de en sondaki "the dead"* öyküsü, son birkaç sayfada dağıttı beni.

    ayrıca tee bu dublinli kitapta bile bir izmir gördüm ya. ne diyeyim arkadaş. zorla barıştıracaksınız beni bu şehirle.
  • bugün okumaya başladığım ilk james joyce kitabım. dublin'i ve insanlarını biraz da olsa tanıyor olmamdan ötürü öyküleri daha zevkle okuyacağım sanırım.
  • hayatı tam olarak ortadan ikiye ayrılır. ingiltere öncesi ve sonrası. kararları da ikiye ayrılır. öncesi ve ondan öncesi. şimdiye ve sonrasına bakmasını dile kolay yirmiüç yıldır dilediğim güzellik. gene boş kağıt verdim yazılıda dönemlerinden tanıdığım şahsiyet.elindeki ,avucundaki değerleri net görememesinin sebebinin yıllardır bozuk olan gözlerinden olduğuna inandığım huzur yuvası.çözümsüz hiç bir olay yoktur ona göre. çünkü çözüm yoktur. gözlerindeki hüzündür sizi ona iten yada sesinin tonundaki ufacık bir nota farkıdır hayatında güzel bir değişimin olduğuna dair.hani şairin dediği gibi diye söze başlayıp en yazılmamış dizeleri yazasanız gelir içinizden. sıcacık olduğu anlarda içiniz yanar.siz sıcacıksanız size sokulur kedi gibi. ne yaptığını ve nereye gideceğini çok iyi bilir derinliklerinde ama kırılgandır. çünkü insandır.
  • olur da bir gün ne olurdu oyunu oynarsak eğer, aklımdaki.

    farzedelim ki oynadık.

    çiçek olsa?
    kesin sümbül.

    mevsim olsa?
    tabii ki ilkbahar.

    şehir olsa?
    londra!

    tatlı olsa?
    mmm lokum.

    şarkı olsa?
    hmm.. gafsa. ama eski ve hüzünlü bir azeri türküsü de olurdu pekala. pek de yakışırdı.

    film olsa?
    ee.. cherbourg şemsiyeleri?

    çizgi roman karakteri olsa?
    catwoman. en hasından.

    renk olsa?
    mavi! ama puslu mavi. zorla neşeli maviye boyardın, bu gider keselenir, gene puslu yapardı.

    günün bir vakti olsa?
    sabaha karşı. kuşluk vakti. uykunun en tatlı saati.

    içki olsa?
    yeşil elmalı votka. aa dur, kahve konyak da oluyor bu iyi mi..

    böcek olsa?
    şaka yapıyosun heralde? o asla böcek olmazdı. belki hanım böceği. o da hatırın için.
  • is sebebiyle kontak kurdugu bir italyanin mailini bana tercume ettirmis ve onun yazmis oldugu ingilizce maile italyanca cevap veren adama sinir olmustur * ve bana msn'de iki dakikada anti-italyan propagandasi yapmistir, soyle ki:

    dubliners:
    salak herif

    dubliners:
    ing yazsa ölür sanki

    dubliners:
    dön ordan sen artık

    dubliners:
    sevmiyom ben onları

    dubliners:
    herkesin adı da giuseppe mi ne?

    bizim hüsamettin gibi eski model bi isim mi bu? yaşlı ismi

    finethanks:
    evet, hatta kisaca pepe veya giu diye cagirirlar..

    dubliners:
    bi de bize bak can, cem, ali, ohh ne kadar rahat cagirmasi. hadi dön artık.

    finethanks:
    evet döniyim o zaman.
  • değme hayvanseverlerin feyz alması gereken sevgi yumağı. vizonlarını, samurlarını öpüp kokluyor, naftalinliyor, güzelce dolabına yerleştiriyor, sonra da kedisine sarılıp mışıl mışıl uyuyor. ister canlı, ister cansız, sevgi dediğin böyle olur. iyi günde kötü günde.
  • çağdaş dünya edebiyatının en önemli yazarlarından bir olan james joyce'un hayatı boyunca yazdığı birkaç kitap, şimdiden klasikler arasındaki haklı yerlerini almışlardır. 1882'de dublin'de doğup 1941'de zürih'de ölen yazar, kendini özgürce sanata verebilmek için irlanda'yı terk etmişti. ama irlanda ve dublin, esin kaynağı olarak bütün yapıtlarında, insanlarıyla öne çıktı.ilk önemli yapıtı dublinliler'de de irlanda'nın ruhsal tarihinden kapsamlı bir kesit verir. bunu yaparken sevgili kenti dublin'e çocukluk, gençlik, olgunluk ve toplumsal hayat düzeylerinde bakmış, kentinin ruhsal yoksulluğunu sergilemede de ilginç bir yazı kuramı oluşturmuştur. joyce yaşanan gerçekliğin özüne varmada, önemsiz gibi görünen sıradan yaşantıları ve bunlardaki ayrıntıları ustaca düzenleyerek derinlerde yatan önemli sorunlara göndermeler yapar.
  • irlandali yazar james joyce'un hikaye kitabi.
    ulkemizde joyce deyince akla ulysses'ten baska bir sey gelmemesine ragmen, joyce baska onemli yapitlara da sahiptir. dublinliler, sanatcinin bir genc adam olarak portresi ve finnegans wake diger onemli yapitlaridir.
    dublinliler (joyce'un diger ilk yapitlari gibi) otobiyografik ozellikler tasiyan bir kitaptir. hikayeler klasik uslupta ve teknikte kaleme alinmislardir. bu nedenle de joyce'un en kolay okunan yapiti durumundadir.
    iletisim yayinlari tarafindan yayimlanan kitabi murat belge dilimize cevirmistir.
hesabın var mı? giriş yap