• insanların %90'ının "sizin kanda şeker çok oluyo demi, ondan hasta oluyonguz siz" şeklinde bildikleri hastalık. bak kardeşim, tane tane anlatayım, ne olduğunu anla bu hastalığın. çok basit anlatacağım. 4 yaşındaki çocuğuna bile anlatabileceksin ne olduğunu.

    şimdi; yediğin her şey vücudunda yakıta/enerjiye/şekere dönüşür. sen ne dersen de. biz şeker diyelim. bu şeker hücrelerine girer ve sen bu hücrendeki enerjiyi yakarak yaşarsın. hayatının temeli budur. işte bu hücrelerin kapısını açan madde "insülin"dir. sen bir şey yediğin anda vücutta insülin salgılanır ve tüm hücrelerinin kapağı açılır. içlerine enerji dolar ve yaşarsın. şeker hastalarında işte bu insülin yoktur (tip 1lerde, tip2 ye az sonra geleceğim). e insülin olmayınca hücreye hiçbir şey girmez. hücreye giren yaşam demek olduğu için de bir şeker hastası insülin vurmadığı takdirde bir kaç gün içerisinde "ölür". ayrıca beyine oksijen taşıyan şey de bu hücrelerdir. insülin olmayınca beyne oksijen de gitmez.

    peki bu şeker yükseliği ne kanda? anlattım işte. kandaki şeker hücreye girmez ve kanın içinde gezinir. kılcal damarları tıkar. gözlerin kör olur, böbrekler iflas eder, pipi denen şey "kan dolması" şeklinde çalıştığı için bu damar tıkanıklığı ve akabinde ateroskleroz yüzünden pipin dahi kalkmaz. kendine iyi bakmazsan her şeyden önce pipini kaybedersin. bak söylemedi deme.

    biz ne yapıyoruz peki? bir şey yemeden yarım saat önce insülin vuruyorz kendimize. bu insülin vücuttaki hücrelerin kapağını açıyor. sonra da yemek yiyoruz ve hücrelerimizi enerjiyle dolduruyoruz. bu enerji genellikle 6 saatlik oluyor. 6 saat sonra tekrar iğne vurmak gerekiyor. aynı cep telefonu gibi işte. şarj edip kullanıyoruz vücudu.

    anladın mı güzel kardeşim. şimdi tip 2ye gelelim. tip1'de vücutta insülin üretimi olmuyor. tip2de ise insülin üretimi ya çok az oluyor ya da vücuttaki dokuların duyarlılığı azaldığı için insüline az tepki veriyor. bu hastalar bizim gibi (tip1ler gibi) iğne vurmaktansa ya insülinin etkisini artıracak ilaçlar ya da doku duyarlılığını artıracak ilaçlar alıyorlar. fark bu. ama şu da var. tip2 diye hemen sevinmeyin. tip1 de vücut gerekli insülini (sürekli denemeler sonucu) vücudun ihtiyacı kadar aldığı için genellikle tip1 hastalarında körlük, böbrek sorunları, ayakların kesilmesi, pipinin kalkmaması gibi sorunlar çok geç kendini gösterirken, tip2lerde bu sorunlar çok çabuk ortaya çıkabiliyor. o yüzden "aman iyi, benimki tip2'ymiş, teleşa mahal yok" demeyin.

    eğer diyabetli yakınlarınız varsa beslenmelerine dikkat edin. çok yerlerse ne olur? şu olur. hücreler vücuda giren insülin sonucu açılıp içleri dolunca kapanırlar. artan şeker ise kanda kalır ve işte kan şekeri yüksek deyimi buradan meydana gelir. kan pislenir yani. bu pis kan da damarları tıkar.

    bir de aman diyeyim şeker hastası olmayan kişilere sırf denemek için insülin vurmayın. ben bir mal, bir gerizekalı olarak 8 sene önce bunu yaptım. o zamanki kız arkadaşımla "hadi birbirimizin hastalıklarını anlayalım" sikine girmiştik. onun çok ağır psikolojik sorunları vardı. kullandığı ilaçlardan birer tane attım. attıktan yarım saat sonra kendimi kaybettim ve 3 gün balık gibi gezdim, yolda trafik levhasına omzum dokunsa ondan özür diliyordum. neyse; asıl konuya gelelim. tuttum ben de ona insülin yaptım (mixtard 30hm, 70e 30 karışım yani) hem de kendime yaptığım ünite kadar, yani 36 ünite.. ilk yarım saat güzeldi. sonrası ise kabus. komaya giriyordu. bir anda bayıldı ve zorlukla sayıklamaya başladı. kalp atışını dışarıdan görebiliyordum. o bildiğiniz kalp neredeyse göğüslerini dahi yarıp dışarıya çıkmaya çalışıyordu. hemen zorla tatlı bir şeyler içirdim. bir türlü kendine gelmiyordu. ölecek zannettim. bir doktor arkadaşıma sorduğumda bir kalp şeyine girmiş. kalp grafiği testere şeklinde oluyormuş bu şeyde ve deli gibi çarpmasına rağmen kan pompalamıyormuş. eleman bana manyak mısın dedi, biz bile şeker hastası olmayan birine 5 ünite insülin vermeye korkuyoruz, sen nasıl 36 ünite verirsin. sırf kız arkadaşın çok az yemek yiyen ve vücudu hipoglisemiye alışık biri olduğu için ölmemiş, eğer öyle olmasaydı yarım saat içinde ölürdü. neyse; biraz tatlıdan sonra kendine geldi. o hiçbir şey yemeyen kız bir bütün ekmek tost yedi.sonra gittim bakkaldan 10 tane çikolata aldım, hepsini yedi. ama kurtuldu sonunda.

    durum böyle kardeşim. bu hastalığın basitçe olayı bu. oku, anla. şeker hastalarının şekeri düşükse sinirli olurlar, eğer böyle ise hemen bir şeyler yedir. şeker yüksek ise uyuşuk ve halsiz olurlar, insülinini yapıp yapmadığını kontrol et. bir de aman alkole dikkat et. bu yüzde girilen bir ketoasidoz koması var ki kaç kere başıma geldi. (bkz: ketoasidoz/#11463878). tamam içersin, dayanamazsın, eyvallah ama sakın insülinlerini atlama. 2 dakikada nalları dikersin.

    `edit:` bir de bize allahınızı severseniz "şu bitki eyi geleyormuş, şak diye geçiriyormuş şeker hastalığını. meyan kökünü elma sirkesiyle 7.5 gün beklettikten sonra yarısını içip diğer yarısını götüne sürüyormuşsun. allahın izniyle hastalıktan hiçbir eser kalmeyormuş" sikleriyle gelmeyin. tip2 de işe yarar onlar. tip1de işe yaramaz. neden? bunu şuna benzetebiliriz. tip2 sağ kolu yarı felçli biridir, tip1in ise sağ kolu yoktur. siz bitkilerle o felçli kolu biraz canlandırabilirsiniz ya da tedavi edebilirsiniz. ama kolu olmayn tip1liden yeni kol çıkaramazsınız. bizim vücutta insülin üreten hücre yok kardeşim. öyle bitkiyle de şak diye çıkmaz. bu bitkileri tip2lere önerin, belki işe yarar.

    zamanında hatay'lı çapanoğlu diye bir bitki uzmanı bana böyle bir bitki kürü vermişti. ama insülini keseceksin demişti. ben yine bir mal, bir gerizekalı olarak yaptım bunu. 1 hafta iğne vurmadım. ve 7. gün komanın ucundan döndüm. neyseki vücut balayı dönemindeymiş, hala 3-5 insülin attırmış vücuda (balayı dönemi insülin üreten hücrenin son kasılmalarıdır, 1-2 insülin attırır, sonra ölür). o olmasaydı adam yüzünden ölüyordum.

    aman diyeyim tip1li birine insülini kes, şuna başla demeyin. benim gibi malsa inanır ve dener. sonra da katil olursunuz. mına koduğumun pezevenkleri sizi.
  • birlikteliğimde neredeyse on yılımızı devirmek üzere olduğum, arkadaşım, prangam, yeri geldiğinde bakkalın piç çırağı, yeri geldiğinde uyuz bir taksici, adama kafayı takan hoca olan hastalık. şimdi bu resmiyeti bırakalım. eğer bu başlığı okuyorsan muhtemelen bu hastalıkla yeni tanıştın ya da yakın bir tanıdığın bu hastalığa yakalandı... on yılın verdiği tecrübeyle bir takım tavsiyelerimi paylaşacağım. ancak feragatname babında belirteyim tıbbi bilgim house ile e.r. arasında bir yerlerde olduğundan coco star komasına bağlı ketoasidoza girersen sorumluluk kabul etmem. sanırım hazırız, başlayalım...

    diyabet çok ciddi bir hastalıktır, o yüzden "sadece farklı besleniceksin", "kendine daha dikkat edeceksin", "şeker hastaları uzun yaşar" gibi sevgi pıtırcığı cümlelere inanmamak diyabetle birlikte güvenli ve rahat bir hayat geçirmekte -kanımca- en önemli adımdır. ikinci adım, en kısa sürede "neden ben" sürecini atlatmaktır, sen işte..yok ötesi, saçın neden sarı, baban neden beşiktaşlı ise diyabet de öyledir. oldu ve artık böyle, kabullenmemek sadece vakit kaybıdır. atlat bunu artık.

    üçüncü adıma geçelim: yiyecekler..eğer yaşın çok küçük değilse, hayatta lezzetli olan her şeyin zararlı olduğunu bilmen gerekir. bu felsefe diyabette biraz daha geniştir. çünkü tür kadar miktar da işin içine girer, hatta daha da öne geçer.sözün özü yediğinin ne olduğuna dikkat etmen gerekir ancak ne kadar yediğin daha önemlidir.örneğin, iki paket kepekli diyet form her zaman bir coco star'dan daha yüksek kalori ve karbonhidrat içerir. aynı zamanda daha da lezzetsizdir. "bir coco star bana yeter" naifliğinde isen ikilemde kaldığında coco star'ı seçmen gerekir, ancak unutmaman gerekir ki, iki paket diyet bisküvi seni coco star'ın 2-3 katı uzun süre tok tutacaktır.

    aspartam ve diğer tatlandırıcılar konusundaki tartışmaları zaten biliyorsun, ben on sene içinde üç farklı tür kullandım (sakarin, aspartam ve splenda), kendini bu maddelerden sakınmalısın veya kanserojendir demeyeceğim ama; come on man! bu dünyada hiç bir şey karşılıksız değildir. kalori içermeyen tatlı bir şey mi? iki kere düşünmen lazım.şimdilik kanıtlanmış bir şey yok ama, sen gene de kullanımını azalt ..kendine bu noktada yapabileceğin en süper kıyak, çay ve kahvede şekeri (tatlandırıcıyı) hemen bırakmandır. çüünkü kola ve diyet ürünlerden tatlandırıcıyı çıkartamayacağına göre, tüketimini azaltabileceğin tek yer burası...

    spor, hmm, çok sevmediğim için bir şey diyemeyeceğim, ancak ne yaparsan yap, bacak ve ayaklarını uzun süre hareketsiz bırakma...yürümeye özen göster ve ağır sporlardan (body building, halter, bench ıvır zıvır) kaçın, çünkü bu tür sporlar vücut ağırlığını artırır, ve günün birinde bırakman gerekirse yağlanmanı hızlandırır. hazır yağ demişken sevgili dostumuz insüline de bir değinelim...insülin..senin oksijenindir evlat, onsuz kalman nefesini tutmaya (ya da gözünde daha iyi canlanacaksa pranga'nı kucağına alıp koşmana) benzer. insülin her zaman yapman gereken, yanında olduğunu bizzat kontrol etmen gereken, düzgün çalıştığını ve nefasetini koruduğunu bilmen gereken bir şeydir. bünye ve tedaviye göre değişmekle birlikte insülin yokluğunu teknik olarak ancak 4-6 saat fark etmezsin, 6-10 saat arasında şekerin 250 seviyesini geçeceği için yüksek şeker hissini yaşamaya başlarsın. 12 saatin ötesini ise, şükür rabbime, daha görmedim tavsiye de etmem.

    "peki, insülin süpersonik bir şey değil mi?" hayır arkadaşım değil, konunun başında da ima ettiğim gibi insülin yağlanmayı artırır. yani ne kadar çok insülin alırsan kanındaki glikoz yağlanma sürecine o kadar fazla girer (mutlaka teknik anlatımı farklıdır, dilimiz bu kadar dönüyor) . "e peki şekerimi normal düzeyde tutmak için insülin gerekmiyor mu?" gerekiyor...ama az miktarda (doktorunun uygun gördüğü miktarda)...eğer kalorisi yüksek besinler tüketir, kaçamağı da insülinle kapatmaya çalışırsan yağlanırsın, yağlanıp kilon artarsa da insülin ihtiyacın artar, yani bu girmememn gereken bir kısır döngü...peki kaçamağı insülinle kapatmaya çalışmazsan ne olur?...hey... o zaman bu satırları okuyamaman lazım...(evet iğrenç bir şaka oldu) yüksek şeker göz böbrek ve sinirlerde komplikasyonlara neden olup hayatını tamamen zehir edebilir..aman dikkat.

    gelelim diğer fizyolojik sorunlara, burda şimdi iki saat şöyle komplikasyon olur, ayağın düşer, pipin şişer muhabbeti yapmayayım...akıllı biriysen zaten bunlarla kendini yeterince korkutup kendine dikkat ediyor olman gerekir. benim değinmek istediğim konu sağlığını etkileyebilecek diğer konular...söz gelimi grip, nezle vs. olduğunda neler olacağı...öncelikle unutmamalısın ki senin metabolik bir rahatsızlığın var...bunu mutlaka gittiğin doktora ya da üfürükçüye söylemelisin...kişisel deneyimlerim, savunma ve dolaşım sistemindeki aksaklıklar nedeniyle antibiyotiklere daha muhtaç olduğum yönünde, yani normal birinin yatarak ya da tylolhotla geçiştirebileceği hastalığı sen aynı metodla atlatamayabilirsin...bol sıvı al...insülini artır...ve mutlaka doktora görün..doktoruna diyabetin olduğunu hatırlat! sonra benim gibi idrar yolları enfeksiyonunu antiseptikle geçirmeye çalışırken pipini düşürecek hale gelme...evet olayı kişiselleştirdim mutluyum...

    hmm, sosyal durumlar...genç diyabetli, biliyorum alışması zor, utanç verici vs. ama çok çok özel bir nedenin yoksa, herkesin önünde insülinini yap.. kendini bundan kısıtlama, çünkü eğer sosyopat falan değilsen bir süre sonra yapmaya başlayacaksın, ne kadar erken o kadar iyi...özellikle bar tuvaleti gibi mikrop kapabileceğin yerlerde yapma, yapman gerekirse de sterilizasyona azami özen göster...bağışıklığın zayıf demiştim değil mi?...
    çevrendeki insanları tanıma düzeyine göre 5'e ayır (şimdi uydurdum bunu), ve ilk dörde mutlaka rahatsızlığından bahset, özellikle 2 ve 3'te (arkadaş, akraba, iş arkadaşı, hoca, müdür vb..) bilmeyen kalmasın. çünkü bu insanlar -allah saklasın- senin acil yardıma ihtiyacın olduğunda muhtemelen orda olacaklar. ayrıca bugün arkadaşın olan adam, yarın sevgilin olabilir, o zaman o kadar süre sakladığın bir şeyi anında açık edemezsin falan..bunlar hep yaşanmış şeyler, o yüzden sözümü dinle..

    kafana fazla takma, evet kör olabilirsin, ama bu diyabetle de olabilir, gözüne kalem sokarak da... kendini diyabetten, gözünü budaktan sakınır gibi koru, bu hem dikkatli olman hem de yaşayabilmeni sağlar.. doktor kontrollerini aksatma çünkü sen bir şeyler hissetmiyorken içinde başka bir melodi çalıyor olabilir, böbrekti ıvırdır zıvırdı, anneye babaya yalvaracak duruma gelme sonra (evet ikinci iğrenç komplikasyon şakasını da yaptık). insanlar -ama sadece çiğ insanlar- seni iğneleyeci konuşacaklardır, "ehe ehe yaptın mı iğneni", "olm o kız fazla gelmesin sana", "ay hayatta batıramam kendime o iğneyi".. vb türü zırvalıklarla illaki karşılaşacaksın, sana tavsiyem cevaplarını evde hazırlaman ve biri zevzeklik ettiğinde lafı direk tıkaman olur, çünkü alternatifi ancak acı bir yutkunmayla karşındakine bakmandır. en başta dedik bu böyle, neden diye sorma, lafı hazırla...

    sözlerime son verirken burada yazdıklarımın tamamen kendi tecrübelerime dayandığını, doktoruna danışmadan coco star yememen gerektiğini hatırlatır, başladığın uzun yolda, komplikasyonsuz...insancıksız günler dilerim..
  • belirtileri çok çok bariz olan hastalıklardandır. eğer diyabetliyseniz şu tarz sorulara alışkın olmak gerekiyor:

    1 - abi ben çok su içiyorum ya. şeker hastası mıyım acaba?

    ne kadar su içiyorsun?

    günde 2 litre içiyorum rahat.

    bak bebişim. ben bu hastalığa ilk yakalandığımda ama henüz yakalandığımı bilmediğim dönemlerde günde 15 litreden fazla su içiyordum. 1996 yılının yazıydı. 16 yaşındayım daha. çocukluğumdan beridir soğuk su içme saplantım var, o yüzden buz dolabında 2.5 litrelik kola petlerinden 6 tane bulunduruyorum. geceleri yaklaşık 20 kere çişe kalkıyorum ve her kalktığımda 1 litre su içiyorum. ve elbette her çişim yaklaşık 1.5 dakika sürüyor. çünkü içtiğim 1 litre suyu vücut hiç kullanamadan dışarıya boşaltıyor (bkz: #15735772). yani öyle 3 litre 5 litre su içmeyle şeker hastası olunmaz. bahsettiğim gibi şeker hastaları insülin kullanmadıkları zaman vücutlarına aldıkları her besin için ancak boru görevi görürler. yediğin içtiğin şey hiç kullanılamadan diğer taraftan akar ya da çıkar gider. bildiğin borusundur. tahliye borusu.

    2- e ama çok fazla yemek yiyorum ve kilo almıyorum.

    bak bu şeker hastalığı belirtisi olabilir ama ne kadar yediğine bağlı. başka bir hastalığın da olabilir. ya da götünde kurt vardır, yediklerinin çoğu ona gidiyordur. o 1996 yazında bir türlü doymak bilmiyorum. babaannemlerin elma bahçesine gittiğimizde 17 tane devasa elma yediğimi hatırlarım mesela. ya da gece evde yiyecek bir bok kalmamıştır, ekmek yoktur, babaannemin buzdolabının tepesine yığdığı kuru yufka ekmekleri buzdolabında bulunan yoğurta oğcalayıp yiyorum mesela. hem de arka arkaya 10 tabak falan. hiç bir yemekte doyduğunu anlamazsın. ancak miden şişer de öyle kalkarsın. ve buna rağmen sürekli kilo verirsin. bak ben 1.90 boyundayım ve şu an 85 kiloyum. görünüş itibariyle zayıf gösteriyorum. ama o dönem boyum yine 190 ve 59 kiloyum. bir deri bir de kemiğim. doyduğunu asla anlamazsın çünkü hücrelere hiçbir besin girmez, beynin sana sürekli açım mesajı yollar. eğer böyleysen, bazen günde abartısız 7-8 ekmek yiyorsan şeker hastası olabilirsin. yok değilse ya başka hastalığı araştır ya da git şu götündeki kurtla konuş.

    3- ama çişimi de tutamıyorum.

    bak sana 2 anımı anlatayım. hem de utanmadan. o 96 yazında yine bulunduğum ilçenin bağlı olduğu ilden (ısparta) ilçeye (sütçüler) dönüyorum. yol yaklaşık 2.5 saat. o kadar çişim gelmiş ki ağlamak üzereyim. ama gerçekten ağlmak üzereyim çünkü hem inanılmaz bir çiş baskısı var hem de hem çişim kaçmasın diye sürekli penisimi sıktırıyorum. penisim mosmor olmuş. ikisinin birden acısını çekiyorum. tam evimin olduğu yere yaklaşmışken artık tutamıyorum ve salıyorum. oluk oluk akıyor bacaklarımdan milyonlarca doğmamış çocuklarım (ne kadar da espritüelim). ben artık iyice boşalmışken otobüs durağa yaklaşıyor. ben hemen yakın olduğum arka kapıya yöneliyorum. şoför sesleniyor, arka kapı bozuk, ön tarafa gel. ağlayacak hale geliyorum. mecburen ön tarafa yöneliyorum ama kimse kıçımdaki ıslaklığı farketmesin diye de hayatımın en soğuk terlerini döküyorum. şoförün yanına gelip kapıya iniyorum, kapı henüz açılmamış. ben kıçımı konsola dayıyorum kimse görmesin diye. ve kapı açılır açılmaz yan yan iniyorum kapıdan. yönümü otobüse doğru dönüp otobüsün kalkmasını bekliyorum. camdan bir kaç kişi gülerek bana bakıyor. ve ben domatese dönüşüyorum. o kadar kırmızıyım ki. utancımla eve koşuyorum.

    aradan bir kaç ay geçiyor. yine o lanet yolu çekmem gerekiyor. 2.5 saatlik yolun yarısı bitmiş, ilçeye daha 1 saatten fazla var ve ben artık dayanamıyorum. penisimi sıkmaktan yine morartmışım. oysaki daha 1 saat önce 3 kez işemişim. otobüs bir kasabadan geçerken bir cami görüyorum. hemen ayağa kalkıp benim inmem lazım diyorum. yanımda babamı ve beni tanıyan bir amca var, ne oldu diyor. ya ıspartada bir şey unutmuşum, onu almam gerekiyor. geri döneceğim, artık yarın dönerim ilçeye. inip camiye koşturuyorum ve gözlerimden yaşlar gelerek zevkle işiyorum caminin tuvaletine. saat akşam 7.5 civarı. işim bittikten sonra oradaki bakkala gidip bir sonraki otobüsü soruyorum. deminki son otobüstü diyor. tekrar gözlerim doluyor. kontörlü telefondan evi arıyorum. babam gelip beni alsın diyorum, ben şu kasabadayım. neden diyor annem, cevap veremiyorum bakkalın yanında. gelsin diyorum işte. ben 15 dk sonra tekrar ararım deyip kapatıyorum telefonu. 15 dk sonra aradığımda annem babamı bulamadığını söylüyor. ne yapacağımı bilemiyorum. bir araba yanaşıyor bakkalın önüne. gideceğim ilçeye doğru gidiyor. soruyorum, abi nereye diye. ilçenin adını söylüyor. beni de götürmesini rica ediyorum ve sağolsun götürüyor. o arabadayken bile tekrar çişim geliyor. eve kadar yine zorla tutuyorum.

    eğer bu denli çiş sorunu çekiyorsan şeker hastası olabilirsin bebişim. ama daha azını yaşıyorsan başka hastalıklara yönelmeni rica edeceğim. o götündeki kurtçuğu da kesin bir kontrol ettir.

    4- bir de çok enerjisizim ben.

    buna çok uzun cevap vermeyeceğim. arkadaşlarla oynadığımız bir futbol maçında o maçın 10. dakikasında o kadar enerjisiz kalıyorum ki bir yerden sonra artık bacaklarımı hissetmiyorum. koşarken dizlerim 45 derece açıyla kıvrılıyor. resmen ördek yürüyüşünde koşuyorum. bir yerden sonra da düşüyorum. eve gidecek mecalim yok. zorla gidiyorum. evden okula giderken 10.000 metre koşmuş kadar yoruluyorum çoğu zaman. eğer bu denli bir enerjisizlikse seninkisi sen de şeker hastası olabilirsin. ama yok sadece sabahları zor uyanıyorum, işte bakkala gitmeye üşeniyorum gibi kıçı kırık şeylerse siktir git gözümün önünden. tembelliğini bu hastalığa bağlama.

    ama o götündeki kurtçuğa dikkat et bak. küçükken hala oğlunun götünden yeminle 20 cm boyunda kurt çıkmıştı. 5-6 yaşlarında falanız ve bahçeye sıçıyoruz o dönem. sonra o kurtu zevkle tavuklara yedirdik oyun oynaya oynaya. o tavuğu da kesin daha sonra yemişiz ve lades kemiğiyle lades oynamışızdır kesin. kurtlar önemli ama bak. dinle sen beni.
  • uygun bir organım olsa, ta amına koyacağım hastalıktır. üzülünce çıkar ama üzülünce düşebilir de. kaygan bir zemindesinizdir her allahın günü. yaşadığınız herşey ve yediğiniz içtiğiniz size ne derece yol su elektrik olarak dönecek bilemezsiniz...
    şükür çaresi var, evet insülin. şükür çaresi var, var da...
    heveslenirsiniz bi yere gitmeye, gitmeden şekerime bakayım dersiniz. hiçbir terslik yoktur. şak 325 çıkabilir. dolayısıyla götünüzün üstüne çakılır gidemezsiniz.
    grip olursunuz ilaç alamazsınız kolay kolay,
    "hadi gidelim " deyip yolculuğa çıkamazsınız,
    istediğiniz ayakkabıyı giyemezsiniz...
    durup bir dinleneyim ilaç almayayım, iğne yapmayayım dersiniz, yapamazsınız...
    doğum gününüzde pasta alınmaz,
    canınız ister yiyemezsiniz...
    sapıtana kadar içmek istersiniz içemezsiniz...
    bazen çok sıkılırsınız herşeyden. alıp başınızı gitmek istersiniz, gidemezsiniz...
    şükür çaresi var evet, var da....bazen sıkılırsınız işte.
  • diabetes eski yunancada sifon, akıp giden su manasındadır.

    diyabet hastalarının aşırı idrara çıkmalarına atıfta bulunur tabii.

    mellitus da "bal tadında" demektir. şeker hastalarının idrarlarına karıncaların üşüşmesi sonucu, bu hastaların idrarında şeker olduğu sonucuna varılmış.

    bu zamana kadar yazılmaması enteresan.
  • ünlü şeker hastalarından birkaçı:

    (bkz: ismet inönü) 90 yaşından sonra ölmüştür.

    (bkz: celal bayar) 100 yaşından sonra ölmüştür.

    (bkz: süleyman demirel) 82 yaşındadır.

    (bkz: ahmet necdet sezer)

    (bkz: vehbi koç) 95 yaşında ölmüştür.

    (bkz: carlos menem) arjantinli siyasetçi.

    (bkz: syd barret)

    (bkz: zeki müren)

    (bkz: müjde ar)

    (bkz: halle berry)

    (bkz: fethullah gülen)

    (bkz: derya baykal)

    (bkz: kamil sönmez)

    (bkz: ferdi tayfur)

    (bkz: johnny cash)

    (bkz: sharon stone) polat onu öptükten sonra hastalığı geçti.

    (bkz: adam morrison) nba oyuncusu.

    (bkz: ali ekber çiçek)

    celal bayar, ismet inönü, süleyman demirel ve vehbi koç un yaşlarına bakılacak olursa biz şeker hastaları biraz daha kendimizi kasarsak ölümsüzlüğü keşfedebiliriz.
  • 2 hafta önce diyabet teşhisi konulan ve günde 4 kere insülin almak zorunda olan, 5 yaşındaki bir kuzunun "iyileşince istediğim kadar nutella yiyebilirim di mi abla?" sorusuna cevap verememektir. kuzu için ayrı derttir, onun masum isteği karşısında çaresiz kalan için ayrı dert.
  • turkiye'de nedense pek onemsenmeyen,yemeyle icmeyle iliskilendirilen hastalik.
    diyabetin temel nedeni pankreasta insulin metabolizmasindan sorumlu hucerlerin tahrip olmasidir,vucut bunlari kendi otoantikor olusturma yoluyla tahrip edebilir,genetik nedenlerle bu hucrelerin viruslara olan dayanikliklari azalir ve viruslar yarafindan tahrip edilirler...vs.sonucta insulin mekanizmasi bozulur ve vucutta ana besin kaynagi olan karbonhidratlar sindirilemez.
    sonucunda ne olur?
    1-glikoz kan seviyesi 300-1200mg/dl'ye kadar yukselir.
    2-karbonhidrat yakilamadigindan vucut enerji ihtiyacini diger kaynaklardan saglamaya calisir,yaglar yakilmaya baslanir,yag kutlesi mobilize olur,yaglarla beraber aciga cikan kolestrol miktari artar,damar ceperlerinde plaklar seklinde birikir,damar daralmasi gorulur.
    3-vucudun temel yapi tasi proteinlerde bosalma gerceklesir.
    4-glikozun konsantrasyonunun artmasi damarlardaki osmotik basinci artirir,hucrelerde ve dolayisiyla vucutta su kaybi baslar.
    5-idrar ile glikoz atilmaya baslanir.

    peki bu faktorler vucudumuzu nasil etkiler;
    1-protein ve yag yakilmasi sonucunda asitler ve keton cisimleri artik urun olarak olusur,asidoz durumu olusur.onemi sudur,ileri diabet vakalarinda ph 7'nin altina dustugunde asidik koma baslar,olumle sonlanir.
    2-asitler vucuttan atilmak icin vucudun en onemli iyonlarindan biri olan sodyuma baglanir,vucutta sodyum azalir.
    3-tedavi gormeyen diyabetli kiside goz bozukluklari(rerinopati), bobrek komplikasyonlari(nefropati), sinir sistemi komplikasyonlari(noropati) ve deri komplikasyonlari gorulur.

    sonucta toplum olarak "yaslilik hastaligi" gibi gorulse de diabetes mellitus gayet ciddi bir rahatsizliktir.ancak bu ciddiyetine ragmen dogru diyet ve tedavi ile diyabetli kisiler hastaliksiz kisilerden farksiz,uzun bir hayat surebilirler.onemli olan hastaligin tanisi ve ciddiye alinip tedavi edilmesidir.
  • tip 1 diyabetliler (ben dahil) bu olaya hastalık demekten çok hoşlanmazlar. cünkü eksik olan insülin hormonunu vücuda belli aralıklarla iğne ile yerine koyduklarinda normal bir insandan farkları kalmaz. şeker hastalarının beslenme düzeni bir çeşit perhiz veya diyet değildir. her insanın uygulaması gereken bir beslenme şeklidir.
    ayrıca yapması gerekenleri yapan bir diyabetlinin ömrü, normal insanlardan daha uzundur. *
  • öldürmeyen şey güçlendirir sözünü tek başına çürütmeye muktedir, şerefsiz ötesi hastalık. çünkü kolay kolay öldürmez ama yüksek ihtimalle yaşlılığınızda gözleriniz, ayaklarınız veya böbreğiniz sizi terkeder. öldürmez ama cinsel sorunlar yaşamanız kuvvetle muhtemeldir. öldürmez ama baklava'yı, beyaz ekmeği, patatesi düşman, meyveleri karbonhidrat, çikolatayağ, döneri, balığı protein olarak görmenize neden olur. öldürmez ama lokmanızı saydırır, yediğiniz her kaşığın kan şekerinizi kaç puan yükselteceğini hesaplatır, yemekten nefret ettirir. öldürmez ama zorla yedirir, zira yemediğinizde de şekerinizi düşürüp baygınlıklar, soğuk terlemeler, bilinç kayıpları yaşatacaktır. öldürmez ama yanınızdan bir saniye ayrılmaz, pusudaki düşman gibidir, her şey yolunda giderken birden 300'e veya 30'a vurabilir, asla %100 başarılı kontrol edilmesi mümkün değildir.

    (bkz: hipoglisemi)
    (bkz: hiperglisemi)
    (bkz: retinopati)
    (bkz: ketoasitoz)
    (bkz: nöropati)
    (bkz: diyabetik ayak)

    evet, "iyi yanından bak, sağlıklı yaşayacaksın, hem şeker hastaları daha uzun yaşıyor" diyen herkesin amına koyayım.
hesabın var mı? giriş yap