• bir de malavurumcu alman sineması vardır ki biz buna halk arasında yeni realist izdüşümsel ekpresyonist sinema akımı, yani kısaca miki filmi diyoruz. undebah!
  • dışavurumcu alman sinemasının en belirgin özelliklerinden biri, dış çekimlerden kaçınmasıdır. sanatçılar kafalarındaki atmosferi yaratabilmek için iç mekanları seçmişlerdir. dekor, kostüm ve ışık önemli öğelerdir. bu akımın birçok örneğinde dekor, oyunculuğa üstün gelmiş ve oyunculuk dekora uydurulmak zorunda kalınmıştır. bu akımın yaşandığı dönem, alman sinemasının en kayda değer dönemidir.

    the cabinet of dr caligari ile yüzeysel dekor anlayışı başlamıştır. bu, derinlik duygusunu sağlayamaz. bilinçli çarpıtılmış bir perspektif ve birbirini kesen eğri hatlar karamsar, içinden çıkılması olanaksız görülen mekanlar yaratmıştır. bu dönem dekoratörleri aynalara ve görüntüyü yansıtan diğer malzemelere de düşkündüler. dışavurumcu alman sineması, doğanın taşıdığı "sahte gerçekliği" kendi algı ve duygu süzgecinden geçirerek teknik olanaklar elverdiğince dekora aktarmıştır.
  • bu dönemde fantastik dünyaya ışık tutan belli başlı filmler şunlardır:

    prag'li öğrenci (1913)-yön:stellan rye

    golem (1914) -yön: henrik galeen

    homunculus (1916) -yön:otto rippert

    doktor kaligari`nin muayenehanesi (1919) - robert wiena ...

    bunlardan doktor caligari'nin muayenehanesi'den kısaca bahsedecek olursak bu film robert wiena tarafından yönetilmiş olup, dışavurumcu sinemanın başlangıcı kabul edilir. psikolojik filmlerin ilk örneği olarak kabul edilen bu filmin senaryosu karl mayer ve hans janwitz tarafından yazılmıştır. filmde dr. caligari adlı birinin "cesare" adlı bir genci hipnotize edip ona cinayetler işletmesi anlatılır. film "öznelliğin" beyaz perdedeki yüzüdür. görsel bir şöleni andıran filmde insanların öfke, şiddet, sevinç gibi duyguları dekorda yer alan simetrik şekillerle anlatılmaya çalışılmıştır. kısaca ekspresyonist sinema "ben'in" derinliklerine inmiş, görüneni görünür kılmış ve kompleksleri ve kötülükleri görüntülemiştir. insan içine ayna tutar.
  • alman dışavurumculuğunun cadıları, dünyanın “iyi, gerçek ve adil olmayan” bir döneminde yıkıma uğramış bir toplumun attığı çığlıkların bilinçdışında uyanan yarasalarını serbest bırakmıştır. gündüz vakti sokağa çıkan yarasaların saklanmaya ve gölgelere ihtiyacı vardır. bu ihtiyaç, insanın eliyle bozduğu bir dünyanın, bozulmuş biçimiyle hakikate dair ipuçlarını taşıyan bir gerçeklik görüntüsü sunar. görüntü, gerçekçi değildir ve fakat görüntünün işaret ettiği gerçeklik almanya’nın hakikatine dair ipuçları taşır.
  • dönemin almanyasının (i. dünya savaşı sonrası) hakim siyasi ortamı, bu sinema akımının en belirleyici dış faktörlerinden biri olmuştur. mevcut belirsizlik, kriz, otorite boşluğu gibi etmenlerin yansımaları filmlerde, keskin ışık ve gölge kullanımları ve olağandışı dekor uygulamalarında kendini göstermiştir. en basit tanımıyla halet-i ruhiyeleridir filmleri. zaten hiç bir zaman öncelikleri estetik haz olmamıştır, daima heyecan yaratmayı amaçlamışlardır.
  • örneklerine aşağıdaki linkten ulaşılabilecek sinema akımıdır.

    http://www.archive.org/details/german_cinema
  • (bkz: içegömümcü alman sineması) kadar iyi olmayan.
  • bendenize bir grup helga ve hansın çayır çimen maceraları hatırlatıyor inatla. bir de utanmadan yazıyorum değil mi? hary potter da ne filmdi ama!
  • 1919 ile 1933 arasında bulunmaktadır. bu akım sinema dünyasına sıçramıştır. sinemadaki dışavurumcu anlatımlarda trajedi, korku ve kaos göze çarpmaktadır. işık ve gölge arasındaki kontrast sert, dekorlar uçuk, aktör ve aktrislerin mimikleri abartı ve teatraldir. erken dönem dışavurumculuğun en önemli yönetmeni robert wiene’dir. orta dönemde ise fritz lang ve friedrich wilhelm murnau gibi yönetmenler ortaya çıkmıştır. fritz lang’ın mimar olması ve murnau’nun da tiyatrocu, filolog ve sanat-tarihçisi olması bu dönemi oldukça etkilemiştir. 1919 da wiene imzalı das kabinett des dr. caligari bu dönemin başlangıcı olarak görülebilir ve bu film aynı zamanda ilk korku filmidir. 1922 deki murnau imzalı nosferatu ise pastoralizmin dışavurumculuk ile birleştiği noktadır. lang’ın metropolis’i ise –1926- halksal ayrımcılık ve özgürlüğü ele almaktadır. bu film faşist hükümetin ayak sesleri olarakda nitelendirilebilir. 1931 de çekilmiş olan gene lang imzalı m ise halkın isyanı olarak nitelendirilebilir. dışavurumcu sinemanın bitmesinin sebepleri oldukça basittir. sesli film sektörü genişlemiştir ve alman sineması kendine bir yer bulamamıştır burada, bunun yanısıra nazi hükümet başa geçmiş ve sinemada kendi propagandalarını görmek istemiştir, son olarak amerikan filmleri halka daha kolay anlaşılabilir basit anlatımlar sunmuştur.
hesabın var mı? giriş yap