• bugün sonuncusu elime geçti. iki senedir zaman bulup gidip alamamıştım, öyle boş vakit bulunca halledeyim dedim. enteresan bi kağıt. üstündeki imzalar mühürler o biçim. bandrolü falan var janjanlı. bandrolü görünce çağrışım yaptı hemen bi sigara yaktım. on sekiz senelik öğrencilik hayatımın sonunda elime geçmesini beklediğim bu şey sol elimde, sigaram sağ elimde, yıldızın o itici üst geçidinde bi müddet durdum boş gözlerle. sıkıntı bastı. sıkıntı da insana yıldız'da bastı mı çok kötü oluyor. neyse ben hala içerek diplomamı izliyorum. sanırım birazdan yırtacak gibiyim. küçükken sahilde böyle kumdan süper ötesi bi kale yaptıktan sonra sıkılıp mütiş eserine dalarsın ve her şeyi yerle bir edip bağırarak denize koşarsın ya çapada çupada. işte öyle bir şey. deniz gibi bişey görsem kesin yırtarım. ama kollukları patladığından o gün denize giremeyecek olan hiçbi çocuk kalesine dalmaz abi. bunu hepimiz biliyoruz, yaşadık. canım acayip güneşlenmek istiyor. çok anlamsız bir entry'nin daha sonuna gel aha külüm düştü üstüne
  • düzenin sebatkar ve itaatkar kölelerine taktığı madalyadır.
  • hazırlanması epey zor kağıt parçası, hatta bildiğin karton işte. şubat başında ilişik kestim, mayıs sonu itibariyle aradım okulu, sordum bizim bir diploma olacaktı diye, diplomanız henüz hazırlanmadı dediler. heyecanla bekliyorum. sanırım kartonu hergün az az oyup, sıcak suda bekletip sonra da güneş ışığında kurutarak hazırlıyorlar. en sonunda bi de ütülediler mi, tadınmaz yenmez.
  • dün kızımla, farklı bir şehirde yaşayan annemi ziyarete gittik. uzun zaman sonra, dolapların içinde itinayla poşetlenmiş albümleri indirdik. yeni nesil belki anlamlandıramayabilir ama eskiden büyük aile albümleri yanı sıra, fotoğrafçıların her 36’lık tab edilmiş poz için verdiği mini albümler olurdu. örneğin 96 yaz tatili diye bir isim verirsin ve içinde o tatile ait fotoğraflar olur. onlarcasını inceledik, güldük, hüzünlendik ve elbette 27 yıl önce kaybettiğimiz babamı da andık. kızım, aynı anda aynı yerde çekilmiş ve insanların komik komik çıktığı onca fotoğrafı neden karta bastığımızı sorgulamaya kalktı, onu telefonundaki galeriyi umuma açmakla tehdit ettim, sustu.

    tam her şey bitti toparlıyoruz derken, kolinin dibinden, diğerlerine göre daha bir özenle sarılmış ama içindekilerin fotoğraf olmadığı çok belli olan bir poşet daha çıktı. kardeşim merakla açarken annemin gözlerindeki buğuyu yakaladım. poşetin içinden, babamın (bkz: evrak-ı metruke)si çıktı. bir sürü belge. lise karneleri, askerlik belgesi, memuriyete atanma belgesi, eczane açma ruhsatı ve üniversite diploması gibi... annem, “bunları benden alın ne zaman ne olacağı belli olmaz” dedi. tamam, hüzünlüydük ama bu da fazla değil miydi? kardeşimle beraber, “niye neden” gibi saçma cümleler kurarken şunu düşündüm, ben ve kardeşimden sonra bu belgelere ne olacak? kızım mı sahiplenecek? hangi birini sahiplensin?

    insanın yaşarken bin bir emekle edindiği, uğruna mücadeleler verdiği, - babam da üniversiteyi yoksulluk içinde okumuş, siyasi sebeplerle çok sıkıntı çekmiş ve diplomasını aldığında sevinçten ağlamış- şeyler bir süre sonra nasıl da anlamsızlaşıyor. diploma da işte o belgelerden biri. elimizdeyken bizim için değeri tartışılmaz nesnelerin bizler toprağa karıştıktan sonra gelecek nesillerimiz için hüzünlü ağır birer yüke dönüşmesi ne ilginç. belki de bazı şeylere gereğinden fazla anlam yükleyen bizleriz.
  • diploma yunanca'da iki kere katlanmis veya ikiye katlanmis manalarina gelen bi kelime olup türkce'ye de burdan girmis. mezuniyet töreninde ise katlamak yerine boru sekline sokulup "al bakalim" denmesi bana hep manidar bi davranis olarak gelmistir
  • marmara üniversitesi*nden mezun olan arkadaşların, alabilmek için geçici mezuniyet belgelerini de yanlarında getirmeleri gereken şey.

    efendim benim mezuniyetimin üzerinden yıllaaaar yıllaaar geçti, eşşek gibi okuduk bitirdik, mesleğe atıldık, hayat gailesi, serdeki vurdumduymazlık ve en önemlisi fakültenin tembelliği birleşince almadık diplomayı. zaten altı yıl filan hazırlayamadı okul, som altından sırmalı çünkü hukuk fakültesi diplomaları. biz de onun yerine ruhsat aldık, yetmedi noterlik ruhsatı da aldık, bayağı bayağı çalışıyoruz. ama geçen gün bir sempozyum için okula gittim, aaaa dedim alayım lan ben diplomamı, hazır duvarda da yer var, asaruk. gittim öğrenci işlerine, bindim bankoya, verdim kimliği verdim kimliği; alamadım diplomayı. geçici mezuniyet belgesinin aslı lazım dediler. yalnız dikkatinizi çekerim, bir de aslını istiyor utanmazlar. o kağıt şimdi kimbilir nerede? bunca yıl sonra kendi kendine diploma bile olmuş olabilir o. evrim diye bir şey var sonuçta.
    hızımı alamayıp dekana çıktım tabii. kardeşim siz bana benim diplomamı benim kimliğimle nasıl vermezsiniz diye çemkireceğim. hatta daha ileri gidip, ben talep açıyorum sen reddet o zaman diyeceğim*. :/ gittim dekanın odasına çaldım kapıyı, çaldım kapıyı. açmadı tabii. saat ikide dekanın odasında işi ne? benimki de gaz.

    sonuç; almadım diplomayı.

    şimdi onlar düşünsün.
  • sahi, bir diploma vardı ona ne oldu?
  • her cumhurbaşkanı adayında bulunması gereken bir belge. selahaddin demirtaş'ta ve muharrem ince'de olduğunu gördük.
  • aradiginiz diploma bulunamiyor.lutfen daha sonra tekrar isteyiniz
  • hiçbir gerekliliği kalmayan kıymetli evrak.
    çalıştığım kuruma resmi bir yazı geldi, kısa zaman içinde her yere gitmiş olur. herkes yaptığı işe göre diploma ya da sertifikaya sahip olmak zorundaymış. tamam yapılan işle ilgili yeterlilik önemli de diploma ve sertifika neden aynı muameleyi görüyor? neden diploma almak için yıllarımızı harcıyoruz? madem sertifika da aynı işi görüyor, birkaç ayda alıp kurtulalım işte. bu ne saçmalıktır yahu.
    mesleki yeterlilik kurumunun da bu vesileyle kulaklarını çınlatıyorum, haberleri olsun.
hesabın var mı? giriş yap