• wilhelm reich'in kitabıdır. (bkz: wilhelm reich) tıp eğitimi almış ve freud'un baş yardımcılığını yapmıştır. cinsellik üzerine önemli yapıtları vardır.
    dinle küçük adam, bu yazarın okuduğum ilk kitabıdır. kitabın ilk sayfalarındayken elime kalemi aldım ve birçok sayfada altını çizeceğim önemli tespitler oldu.

    yazar aslında kitap boyunca, bizim çomar dediğimiz zihniyeti eleştiriyor. kitap boyunca eleştirdiği ve öğütler verdiği küçük adamın aslında bir efendinin köleliğini yapan, (bkz: hitler) gibi yöneticilerin altında 'yaşa' sloganıyla varolan küçük insanlar olduğunu söyleyebiliriz. yöneticileri ise küçük büyük adamlar olarak tanımlıyor yazar. küçük adamımızın bir diğer özellikler arasında ise kadınını cinsel obje olarak görmesi, çocuklarını yeterince sevmemesi, gençlerin sevgiden doğan bedensel mutluluğu yaşamalarına karşı çıkması, ahlak bekçiliği yapması, yığın yığın para biriktirmesi, yahudiliğin ne olduğunu bilmeden (bkz: yahudi) leri aşağılaması, bir düşünceyi geliştirmek yerine ona sunulanla yetinmesi, kendi dinin dışındaki dinlere hoşgörüsüz olması yer alıyor. yazar küçük adamın durumu için oldukça ümitsiz, ömrünü onu değiştirmek için uğraştığını ama artık pes ettiğini söylüyor. bu zamana kadar yaptıklarının ise toprağa ekilmiş birer tohum olduğunu ve tohumların elbet yeşereceğini söylüyor.

    kitap hakkındaki kişisel görüşüme gelirsek; kitabın ilk yarısında yazarın küçük adama yaptığı eleştirileri okurken aynı zamanda kendimi elekten geçiriyor gibi hissettim, kendimi ve şuanki toplumumuzu sorguladım. ikinci yarısında ise yazar daha çok kendi çalışmaları boyunca ona engel olmaya çalışan, ve yaftalayan insanları örnek vermiş ve eleştirmiş. yine de okumaya değer bir kitap.
  • (bkz: rede an den kleinen mann)
    hitler iktidarının mağdurlarından wilhelm reich, bu metni 1945 yılında makale olarak orgone enstitüsü arşivi için yazmıştı. metin, 1948'de ingilizceye çevrilerek kitap halinde yayımlandı.
    küçük adam, hitler'i iktidara getiren, az düşünen, çok alkışlayan, kolay manipüle edilen "vatansever" alman halkıdır. "toplumsallık ve sevimlilik maskesi ardındaki acımasız" kalabalık..
    fakat aslında bu küçük adamların popülasyonu o kadar fazladır ki, kitap dünya halklarına ithaf edilmiştir desek yalan olmaz.
    reich'ın işaret parmağını uzatarak, diskur geçtiği küçük adam, sokaktaki ortalama insandır. benliğini yitirmiş, kalabalıkla birlikte savrulan, kendisine benzeyen ya da kendisini benzettiği o kalabalık içinde var olabilen insan..

    "sen bir küçük, sıradan adamsın.....kaçma! kendine bakmaya, cesaret göster!
    'hangi hakla bana ders vermek istiyorsun?' bu soruyu ürkek gözlerinden okuyorum. bu soruyu, arsız ağzından işitiyorum, küçük adam! kendine bakmaya korkuyorsun, eleştiriden korkuyorsun, sana vaat edilen iktidardan da korktuğun gibi. iktidarını nasıl kullanacağını bilmiyorsun.....
    şu senin vatanseverlere bir bak! her on yılda bir değiştirdikleri can düşmanları var, can düşmanını dost, can dostunu tekrar can düşmanı yapıyorlar."
    ne kadar tanıdık.. küçük adam yüz yıllardır hiç değişmiyor.

    nazi iktidarı yaklaşık 6 milyon yahudiyi, 500 bin çingeneyi, sayısı belli olmayan engelli insanı hatta insandan yana tavır koyan her insanı korkunç yöntemlerle ortadan kaldırırken, alman halkı ülkesiyle gurur duyuyor, alkış tutuyordu.
    bu rakamlar içinde reich gibi ülkesinden kaçanlar, kaçarken ölenler, zweig gibi başka bir ülkede intihar edenler bulunmuyor.
    "sen gerçekler konuşulduğu zaman dinlemiyorsun; sen yalnızca gürültüyü dinliyorsun. ve sonra ‘yaşasın’ diye bağırıyorsun."

    küçük adam konuşur, konuşmayı sever; bilmez, biliyormuş gibi yapar. aslında kendi fikri yoktur, fikirleri başka küçük adamlardan yarım yamalak almıştır. küçük adam araştırmaz ve mücadele etmez, araştıran ve mücadele edene karşı çıkar.
    "küçük adam üzerinde güçlerini uygulamaları için iktidar sahiplerine yetki veriyorsun. ama kendin dilsizsin; seni temsil etmeleri için güçlülerin ya da kötü niyetli güçsüzlerin daha fazla güçlenmelerine göz yumuyorsun. her zaman aldatılanın sen olduğunu çok geç fark ediyorsun."

    reich, insanın, kalabalıklar ve yönetenler ne derse desin, onu nereye sürüklemek isterse istesin, kendi bireysel değerinin farkına varmasını ister. "halk" olmanın sorumluluğunu kavramaya davet eder. reich'a göre, insanı, ancak insanın kendisi kurtarabilir.
    "her zaman, ama her zaman, içimdeki şu sesi dinledim: önemli olan tek bir şey vardır: sakıngan ve korkak kimselerin yürüdüğü yoldan başka bir yönü gösterse, seni sürüden ayırsa bile, yüreğinden gelen sesi dinle."
    ah, şu sürü! deminden beri nezaket uğruna "kalabalık" deyip duruyorum. dinle küçük adam bir aynadır; kimse, aslında kimdir, bu kitabı okumadan bilemez..
  • köy enstütülerinin aydınlığı, üretici ve dönüştürücü gücü ile imam hatiplerin yozlaşmışlığı, vasıfsızlığı arasında seçim yapma hakkın vardı. sen tekbirlerle imam hatibi seçtin.

    aziz nesin'i seçmedin, yakmaya çalıştın, kadir mısıroğlu'na üstad deyip bağrına bastın.

    köylü olarak kendi toprağını işleme, bağımsız olma, tok olma şansın vardı; sen ağanı seçtin, ırgat oldun, tutunamadın köyünden oldun.

    birey olma, hak ile adalet ile hukuk ile yaşama şansın vardı, sen başkan seçtin, kendini tek kişinin iradesine mahkum ettin.

    önünde mevlana vardı, yunus emre vardı, hoşgörü ve huzur timsali örnekler vardı, sen kubilay'ın kafasını kesmeyi seçtin.

    uçak fabrikalarını, demir yollarını gereksiz buldun, din kardeşin araba türk telekom'u, tank palet fabrikalarını peşkeş çekmeyi seçtin, köprü yaptın üstünden geçecek doların olmadığı için geçemedin ama yine de verginle parasını ödedin.

    bozkırın ortasında orman yeşertecek, çiftlikler kuracak iradeye de sahiptin, yandaşa peşkeş çekilen sit alanlarını, kıyıları seçecek iradeye de.

    sen işte bu yüzden küçük adamsın. güce tapan, geleceğini düşünemeyen, kula köpeklik eden, içindeki öfkeyi ve kötülüğü dizginleyemeyen, sana rağmen yeşeren filizleri de var gücünle yok etmeye çalışan bir zavallısın. wilhelm reich yok olmaya mahkum olduğunu söylüyor, umalım ki haklı çıksın.

    edit: ilham alınan kitaptaki kısmı da koyayım da tam olsun:

    --- spoiler ---

    nietzsche'nin üstinsan'ına yükselmekle hitler'in altinsanına inmek arasında bir seçim yapma hakkın vardı. sen "yaşasın!" diye bağırdın ve altinsanı seçtin.

    lenin'in gerçek demokratik kurumlarıyla, stalin diktatörlüğü arasında bir seçim yapma hakkın vardı. sen stalin'in diktatörlüğünü seçtin.

    isa'nın o sade yüce yaşamı ile, paul'un kendi papazları için koyduğu zorunlu bekarlık ve senin için koyduğu zorunlu evlilik arasında bir seçim yapma hakkın vardı. isa'nın anasının dünyaya getirdiği çocuk, yaşamını yalnız aşka borçlu iken, sen ya zrunlu bekarlığı ya da zorunlu evliliği seçtin.

    marx'ın emeğin meta değerlerini yaratan üretici gücü üzerine kurduğu kuramıyla, devlet kavramı arasında bir seçim yapma hakkın vardı. sen emeğin üretici gücünü unutup devlet kavramını seçtin.

    fransız devrimi sırasında zalim robespierre ile, büyük danton arasında bir seçim yaparken, sen zalimliği seçtin, büyüklüğü ve iyiliği ipe çektin.

    engizisyon kıyıcısı ile galileo'nun gerçeği arasında bir seçim yapman gerekiyordu. sen büyük galileo'ya öldüresiye işkence ettin. onu alçaltıp küçük düşürdükten sonra yaptığı buluşlardan yararlandın. bu yirminci yüzyılda engizisyonun yöntemlerini yeniden yürürlüğe koydun.

    sen küçük hintli! milyonlarcanız açlıktan kırılıyor, ama kutsal saydığınız inekleriniz yüzünden müslümanlarla aranızdaki kavgaya bir son vermiyorsunuz. sen küçük italuyan, triesteli küçük yugoslav, yırtık pırtık giysiler içinde dolaşırken bir tek şeyi kendine dert ediyorsun: trieste " italyan"mı yoksa "yugoslav" mu? benim bildiğim kadarıyla trieste tüm dünya gemilerine açık bir limandır. hitlercileri milyonlarca insanı öldürdükten sonra asıyorsun, peki ama bu cinayetler işlenirken sen neredeydin? birkaç düzine ölüyü görmek seni heyecanlarmıyor. sende insanca duyguların uyanması için milyonlarca insanın ölmesi mi gerekiyor?
    --- spoiler ---
  • "gerçekten büyük olan bir adamdan seni ayıran tek bir nokta var: büyük adam da bir zamanlar çok küçük bir adamdı; ama bir tek önemli yetenek geliştirdi: düşünce ve davranışlarında küçük olduğu noktaları görmeyi öğrendi. demek ki büyük adam, ne zaman ve hangi alanda küçük olduğunu bilir. küçük adam, küçük olduğunu bilmez ve bunu bilmekten korkar. kendisinde var olan düşünceye değil, kendi aklına gelmeyen düşünceye hayrandır. en az anladığı şeylere en çok inanır ve kolayca anladığı fikirlerin doğruluğunu kabul etmez. "
  • wilhelm reich'ın insana kendisini ve yaptığı eylemleri doğurabilecekleri sonuçları ile beraber sorgulamayı öğütlediği (hatta emrettiği) sürükleyici bir dile sahip olan kitaptır. kitapta küçük adam'a almayı değil vermeyi, tüketmeyi değil üretmeyi aşılamaya çalışıyor.
  • - spoiler ---

    sen kendi kendini köleliğe mahkum ediyorsun. köleliğin tek sorumlusu, yalnız ve yalnız sensin başka hiç kimse, ama hiç kimse değil. tek sorumlusu sensin.
    --- spoiler ---

    yazıma kitaptan bir alıntıyla başlamak istedim. wilhelm reich'e göre hata yapmış olabilirim. çünkü küçük adama gerçek yüzünü göstermek, ona hakikatleri söylemek aptallıktır. küçük adam kendisiyle ilgili hakikatleri duymak istemez. eleştirmek ve eleştirilmekten korkar. koyun gibi güdülmek yerine özgür yaşamak, taktikler uygulamak yerine açık davranmak, bir hırsız gibi gecenin karanlığında sevmek yerine açık açık sevebilmek düşüncelerine yer vermez. küçük adam, her zaman kendini küçümser. toplumun geneli bu küçük adamlardan oluşur.

    bazen bu küçük adamların içerisinden, düşünce ve davranışlarında küçük olduğu noktaları görmeyi başarabilen, görünüşte büyük aslında küçük adamlar ortaya çıkar. fakat onlar asla büyük adamlar olamazlar. sadece küçük insanların yapmış oldukları hataları farkeden küçük büyük adam olmuşlardır. eğer büyük adamlar olsalardı, insanlara bir yığın söz söyleyerek, küçük insanların ve yaşamlarının, ailerinin ve çocuklarının birer hiç olduğunu anlatmazlardı. aptal, köleliğe elverişli ve başkalarının kullanacağı birer insan olduklarını hissettirmezdi. küçük insanlara kişisel özgürlük vaat ederlerdi. ulusal özgürlük, kişisel özgürlükle zaten korunurdu. bu küçük diktatörler, küçük insanlara özgüven değil, devlete saygı, kişisel büyüklük değil, ulusal büyüklük vaat ederler. fakat onların seni yönlendirmesine sen izin veriyorsun "küçük adam". çünkü sen bu küçük diktatörleri "kurtarıcı" olarak görüyorsun. onlar kurtarıcı olmadıklarını senden daha iyi biliyorlar. bu durum anlaşılmasın diye sürekli konuşuyorlar. düşünme yetini kontrol altına alıyorlar. her yerde karşına çıkıyorlar. sokakta bilboardlarda, evde televizyonlarda, radyoda haberlerde, kahvede küçük insanların dilinde... fakat büyük adamlar bunlarla uğraşmaz.

    büyük adam, sana benzemez, yaşamının amacı yığın yığın para biriktirmek, halkı soymak, ayakkabı kutularında para saklamak değildir. büyük adamın derdi adının başına bir yığın büyük sözcükler eklemek değildir. (başkan, cumhurbaşkanı, başbakan..) veya hedefi hiçbir zaman nobel ödülü almak değildir. o sana "untermensch" (aşağı insan) olmadığını anlatmaya çalışır. ama sen küçük insan, onu yalnızlığa mahkum edersin. yaptığın kötülüğü hem bilmezsin hem de unutursun. ama büyük adam, doğası gereği unutmaz. sanma ki, kin besler, sanma ki, öç alır, yalnızca neden böylesine bayağı davranışlarda bulunduğunu anlamaya çalışır. büyük adam, bu memlekette "işi doğruyu bilmek olan insanlar var" demek yerine, herkesin, yani senin bile küçük adam, doğruyu bulabileceğin ortamı oluşturmaya çalışır. bunları yapmaya çalışırken bilir ki; kolay incinen, narin, her ince ayrıntıyı bile düşünecek kadar hassas, kırılınca kendi içine çekilecek kadar duygusal olmak insanı yıpratır. yani sana karşı tedbirini almıştır.

    büyük insan bilir ki; her varlık, bu âlemde kendi kemal zirvesine ulaşma istikametinde ayrı bir yol takip eder.
    tohumlar toprağın bağrında çatlar, sonra rüşeymleşir; rüşeymler, sertlerden sert taş ve toprak tabakasıyla boğuşa boğuşa gün yüzüne çıkar.
    filizler, bir ömür boyu yata-kalka ancak başağa, goncaya ulaşabilir.
    tomurcuk, yüz defa bağrını güneşe açar ve yüz defa gecenin karanlıkları karşısında gerilime geçer, sonra varlığa erer.
    çiçekler, tipiyle-boranla savaşa savaşa yol alır. anneler bin bir sancıyla ve inleye inleye doğum yapar. yavrular, bir “rüşeym” halinde anne karnında belirir, karanlıktan karanlığa intikal eder; şekillerin ve kalıpların her çeşidine gire gire, tam dokuz ay sonra, o gül-endam kâmetiyle dünyaya ayak basar.
    ırmaklar çağlaya çağlaya, kayalara çarpa çarpa damınır, saflığa erer ve bulutun gözündeki damlalara denk hâle gelir.
    sular, ne zorluklarla buğu buğu yükselir ve bulutlaşır. varlık âleminde her şey, ama her şey sabırlı bir bekleyiş, bitmeyen bir azim ve direnişle hedefine doğru adım adım yol alır. büyük adam, sana kendini bulma, özüne erme uğrunda karşısına çıkan güçlüklerle pençeleşe pençeleşe, sıkıntıları göğüsleye göğüsleye, derbentleri aşa aşa varıp kendisine gösterilen hedefe ulaşmak mecburiyetinde olan bir yardımcıdır.
    ve hele kendi özünü bulma gayretiyle beraber başkalarını da kendi özlerine erdirme, onları da insanlık ufkuna taşıma idealiyle yanıp tutuşmaları büyük adam olduklarını daha net gösterir.
    --- spoiler ---

    kutsal sözcüklerin tohumunu ektim yeryüzüne. çok geçmeden kötülükler silinecek. savaşçılar ölecek. taşlar toprak olacak; çok geçmeden anlı şanlı krallar (bence diktatörler) kuru güz yaprakları gibi savrulacak: her tufanda, binlerce nuh gemisi şu sözlerimi yankılatacak:
    ekilen tohumlar ürün verecek
    --- spoiler ---

    kısacası dinle küçük adam faşizmi yerle bir eden en güzel kitaplardan biridir. ekinlerin başak vermesi için bu kitabı okumanız dileğiyle.
  • bütün suç yahudilerde, diyorsun.
    — yahudi nedir? diye soruyorum.
    — damarında yahudi kanı bulunan kimse, diye yanıtlıyorsun sorumu.
    — yahudi kanıyla başka kan arasında ne ayrım var peki?»
  • insan sosyal bir canlıdır. yani aslında bir sürü hayvanıdır. bir kaç istisna hariç içinde bulunduğu topluluğun değerleri , doğrultusunda hareket eder. çoğunlukla korkaktır. aslında kendi içinde sorgular, doğrunun ne olduğunu bilir, ama gerçeği haykıramaz. cadı olmadığı halde cadı avından, yakılmaktan korkar. uyur ve uykusundan uyandırılmak da istemez. ne kadar sert tokat atarsan at, acısı geçince unutur, kolu kesilse bile alışır. insan budur.

    tanım: wilhelm reich'in bize attığı sağlam ama unutacağımız tokat.
  • şimdi anlıyor musun mutluluk neden senden kaçıyor? mutluluk, uğrunda çalışılmasını gerektirir; mutluluk gökten yağmaz, kazanılır. || wilhelm reich

    ---

    şefkatten doğan öfkenin bu kadar kapsayıcı bir şiddetle dile getirildiğine ilk defa şahit oldum bu kitapla. basılmak için yazılmamış bir eserin samimiyetini, her şeyin değişirken insana ve topluma dair şeylerin hiç değişmediğini fark ettim bu eserin her sayfasında. metindeki her vurguyu tek tek ele aldığımızda, verilen mesajlarda yer yer birkaç sözcüğün bize uyarlanmasıyla doğup büyüdüğümüz topluma tencere kapak misali nasıl uyduğuna hayret etmek işten bile değildi. cinsellikten, toplumsal sorunlara, kadın erkek ilişkisinden, diktatörlere yani yaşamın her alanında küçük adamın kendisini ve toplumu küçüklüğüyle nasıl da zehirlediğini yüze tokat yercesine anlatmış yazar.

    başı ve sonuyla çok güçlü olan bu kitapta yazarın, bir noktadan sonra çok da anlaşılmayan kişisel konularından şikayet ettiğine tanık oluyoruz. ben bu kısımları da çok büyük bir ilgiyle okudum çünkü ilk kısımlarda yaşanan öfke, hüzün, ümitsizlik ve umuta dair patlamaların tamamının yakıtı bu anlaşılmayan kısımlardaydı. bir bilim insanın hitap ettiği kitlenin zorbalığına bu kadar maruz kalmasına rağmen nasıl da hala bu kadar duyarlı olabildiğine hayran kaldım. çünkü kitap boyunca kendimi hedef tahtasına koymaktan bir türlü alamıyordum. küçüklüğünün farkına varmak için çırpınan adam olarak bana söylüyordu her cümlesini lakin ben biraz olsun küçüklüğümün farkına vardığım bir zamanda okudum bu satırları...

    daha önce hiçbir zaman bu kadar kısa bir metinden bu kadar çok not aldığımı hatırlamıyorum. her zaman dönüp bakacağım inanılmaz tespitlerin harika bir üslupla aktarılışını notlarım arasına aldım çünkü biliyorum ki her dönüp baktığımda bende yeni bir farkındalık uyandıracaklar.

    bu girdinin sonsuza ıraksayan bir yazı olmasını istemediğimden, en çok dikkatimi çeken alıntılar aşağıda...

    ***

    "size kişisel özgürlük değil ulusal özgürlük vaat ediyorlar. size özgüven değil, devlete saygı, kişisel büyüklük değil, ulusal büyüklük vaat ediyorlar. sana göre, «kişisel özgürlük» ve «kişisel büyüklük», soyut birer kavramdan başka bir şey değildir; «ulusal özgürlük» ve «devletin çıkarları» sözcükleriyse, seni zevkten dört köşe etmekte; bu yüzden hemen bu sözcüklere sarılıyorsun."

    ***

    "senin «tanrı» dediğin şeyin gerçekten var olduğunu biliyorum, ama senin düşündüğün gibi değil."

    ***

    "bir şeyi ne denli az anlarsan, o denli çok saygı gösteriyor, onun karşısında boyun eğiyorsun. hitler'i nietzsche'den, napolyon'u da pestalozzi'den daha iyi tanıyorsun. sana göre bir kral, sigmund freud'dan daha önemlidir."

    ***

    "evli çiftler artık bir arada yaşayamayacaklarını anladığında, eşlerden birinin ötekini dava etmesini, karısını ya da kocasına ahlaksızlıkla, kabalıkla suçlamasını istiyorsun."

    ***

    "şöyle bir an olsun durup da, uzun vadeli toplumsal olgular üzerine, doğa ya da insanlığın yaptığı büyük işler, diyelim isa'nın yaptıkları üzerine doğru düşünüp düşünmediğini —içtenlikle— sordun mu kendine? hayır, düşüncelerinin yanlış olup olmadığını sormadın kendine hiç. bunu yapmak yerine, komşunun düşüncelerin hakkında ne' söyleyeceğini, ya da dürüstlüğün sana çok paraya patlayıp patlamayacağını sordun."

    ***

    "yalnızca alırsın sen, vermezsin. bu nedenle karşı cinsten biriyle bir arada olup da, onu hemen «becermek» isteği duymamak kavramı sana nasıl yabancıysa, bir kimsenin yaşamdan, «vermek»le tat alabileceği kavramı da öylece yabancıdır; bunları anlamana olanak yoktur."

    ***

    "karşılıklı verilmiş uygar bir ayrılma kararını, boşanmak için geçerli neden saymıyorsun sen, ey büyük isyancıların küçük torunu."

    ***

    "yıllar önce şunu da söyledim sana. isa! isa! diye bağırmayı bırakırsan sen de benim gibi konuşabilir ve yazabilirsin!"
  • insanların yüzüne söylemek isteyip söyleyemediklerimizin kitaba dönüşmüş hali.
    öfke tane tane yazılmak istenecek olsa bu kitap olurmuş.
hesabın var mı? giriş yap