• https://www.independent.co.uk/…pearing-9793170.html

    bu eski habere göre, kaliforniya'da yaşayan bir ingilizin papağanı evden kaçıyor ve dört yıl sonra akıcı ispanyolca konuşma kabiliyetiyle geri dönüyor. yabancı dil öğrenmek için gidip de dönememe riskini göze alan, özgürlüğünü dibine kadar yaşayan bu koca yürekli papağanı kanatlarından öpüyorum.
  • geçen bir profesörle konuşuyordum. kadın dedi ki "dil öğrenirken belli bir seviyeye geldikten sonra çoğu insanın daha ileri gidememesinin tek sebebi artık daha ileri gitmelerine gerek duymayışlarıdır. mesela adam on yıldır abd'de yaşıyor. günlük dile gayet hakim. her türlü okuyup, anlayıp, konuşabiliyor. bu adam gazeteyi okurken daha önce hiç görmediği bir kelimeyi görüyor ve bağlamdan bunun ne anlama gelebileceğini tahmin edip geçiyor. işte bu adam o kelimeyi sözlüğe gidip öğrenmeye çalışmıyor. ya da bir arkadaşıyla muhabbet ederken aktarmak istediği duyguyu tam olarak ifade eden kelimeyi bilmiyor; ancak dile hakim olduğu için başka şekillerde kendisini ifade ediyor. dolayısıyla yeni bir kelime öğrenmeye ihtiyaç duymuyor."

    çok mantıklı geldi bana.

    edit: abi entry'nin asıl kısmını silip yollamışım entry'yi. olaya bak. neyse aşağıya devamını getiriyorum. yuh.

    ...abd'de dördüncü yılıma geldim ve artık çok teknik bir şey olmadıkça ya da yarrak gibi bir aksanla konuşulmadıkça anlamadığım bir şey yok gibi. arada yeni kelimelere denk gelince araştırmadığımı fark ettim. zaten hoca ile konuşmamız da bu noktadan çıkmıştı. ama "senin ingilizcen ana dilin gibidir artık yea" noktasında ciddi bir sorun var. öyle bir dünya yok.

    geçen mesela bir arkadaşımla konuşurken "kayın ağacının ingilizcesi ne ya?" dedi. direkt "hiçbir fikrim yok," dedim. "oha nasıl bilmezsin?" dedi. "birader taşak mı geçiyorsun? hayatımda bir kere bile kayın ağacı görmedim, ona dair bir paragraf bile okumadım, ilgi alanım değil. nereden bileyim kayın ağacının ingilizcesini."

    gittim baktım tabii sonra. beech'miş. unutmam bir daha. ama şu an önüme kayın ağacı koy bilmem neye benzediğini.
  • ''yeni bir dil öğrenen kişi de acemiliğinde her sözü önce ana diline çevirir; oysa ancak hafızasında anadilini yoklamaksızın yeni dilin içinde devindiğinde, o dilin içindeyken, içine doğmuş olduğu dili unuttuğunda, yeni dilin ruhunu ele geçirebilecek, o dilin içinde özgürce söz üretebilecektir'' k. marx
  • bir dil neden öğrenilir? kültür, ilgi, merak ve diğer nedenlerden ötürü... buraya kadar tamam her şey. peki çırpınmanıza rağmen kimse sizinle arkadaşlığa yanaşmıyorsa o zaman ne yaparsınız? dili nasıl kullanırsınız? kendi kendinize mi konuşursunuz? hayalleriniz sönüp gider. ben şu an bu haldeyim. şu ana kadar demek ki her şeyi boşa öğrenmişim. çaba, emek hepsi var ama karşımda insan yok. gençtik enerjiktik derler ya hep, ben de o da gitti. seneler geçti ve hala durum aynı.
    düşünsenize yıllardır (nereden baksanız 20 yıl) pratik etmek için yabancılara para ödüyorum. neden mi? çünkü benimle buluşmayı ve arkadaşlığı kabul eden kimseyi bulamadığım için. ben bulmak istesem de karşımdakiler yanaşmıyor buna.
    yaşlandık iyice ve yine ortada bir şey yok. böyle de ölür giderim artık.
    kimseden fayda görmedim bugüne kadar, hep kendi kendime takıldım. yine kendi kendime konuşmaya devam edeceğim çünkü başladığım işi yarıda bırakmam.
    insan gibi insan oluşum demek ki beni bir yere taşımadı.
  • japon yazar haruki murakami, “başka bir dil öğrenmek, yeni bir insan olmak gibidir.” der. bu arada kendisi ikinci dili ingilizce olmasına rağmen ilk romanını ingilizce yazmıştır. onun çoğu kitabını ingilizce okudum; hangisi çevrilmişti veya hangisi ingilizce yazılmıştı ayrımına varamamıştım okurken. bu aslında, ingilizceyi ana dili gibi kullandığını da gösteriyor. kitaplarını dil açısından akıcı ve anlaşılır bulurum çoğunlukla, içerik olarak da ilgi çekicidir.

    bazı insanlar için yeni bir dil kendini başka bir biçimde ifade şeklini de doğuruyor. yine murakami örneğini vereceğim; şöyle diyor; ''gençken, ingilizce romanlar yazabilseydim ne kadar güzel olacağını düşünürdüm. duygularımı japonca yazmaktan çok daha iyi ifade edebileceğimi hissediyordum.''

    peki nasıl yeni bir insan olunur?

    araştırmalar, birden fazla dil konuşan insanların daha evrensel düşünebildiklerini gösteriyor. dünyayı öğretilen dil üzerinden değil de yeni bir dille keşfetme ve başka bir perspektiften bakabilmeyi kazandırıyor. belki bir başka dilde kendini daha iyi ifade etme diye bir şey vardır. benim için şöyle gelişiyor; kendimi daha basitçe, insanları yormadan anlatabiliyorum çünkü dile çok kompleks bir biçimde hakim değilim. türkçede de pek kullanılmayan kelimeler bulunur ingilizcedeki gibi, insanlar o kelimeleri duymaya çok alışkın değiller. ama iş yazmak olduğunda iş yaratıcılığa düşüyor ve insan kendini zorlamak istiyor. yazılı anlamda etkili olabilmek, kelimelerin yarattığı büyülü atmosferle oluyor zaten.

    şu devirde başka bir dil öğrenmemenin eksiklik olduğunu düşünüyorum. yalnız, dil de yaşayan bir şey olduğu için yaşayarak öğrenmek gerekiyor. maalesef herkes aynı şansa sahip olamıyor.
  • yeni bir dil öğrenmeye çalışırken en çok mutlu olduğum şeylerden biri yabancı bir sözcüğün açıklamasını da aynı yabancı dilde yapan bir sözlük kullanmak ve bir sözcüğün anlamını kavramak için açıklamasında yazan diğer bilinmeyen sözcüğü de anlamını öğrenmemin gerekliliği. böylelikle bir sözcük diğerine, o sözcük bir başkasına götürüyor derken kısa süreli de olsa yabancı bir dilde kaybolmanın keyfi çıkıyor ortaya. eski tip basılı sözlüklerde bir sözcükten diğerine gitmek çok zor gelirdi türkçe derslerinde (ya da çocukken sözlük kurcalamanın sıkıcılığı da olabilir pekala); sayfayı bul, sözcüğü ara, sonra aynı şeyi tekrar yap... oysa dijitalliğin güzel taraflarından biri de şu ki altı çizili sözcüğe tıklayınca doğrudan ona götürüyor ya da "kopyala- yapıştır" yapma seçenekleri var.

    kaynakların sınırsızlığını anmaya gerek bile duymuyorum ama dijital sözlüklerde kaybolmak bile daha rahat. ve tabi ki bir dili öğrenmeye çalışırken mümkün oldukça bilindik bir dilden destek almamaya çalışmak da biraz mazoşizmi andıran bir kendini maruz bırakmayı andırıyor olsa bile keyifli geliyor bana: içinde yeterince vakit geçirilen her yabancılık aşinalaşırmış gibi bir şeyler..
  • genelde bir heves tetiklemesiyle niyet edilir. önce kendi anadilinizle kıyaslarsınız, farklılıklar göz korkutur. basiclerden birkaç şey öğrenince insan havaya girer, çözerim ben bunu yeaa der. işin içine tense’ler, irregularlar, artikeller bıkbıklar girince bir gayret vites büyüterek çalışmak gerekir ki genelde tamam mı devam mı noktası burası olur. o esnada biraz film şarkı gibi insanı ezberle havaya sokacak takviyeler gerekir yoksa bırakmak an meselesidir. bu aşırı kaosun içinden ağır akıcı bir ilerleme ile yavaş yavaş çıkılır. bir gelişme yok sanarken bir bakmışsın o aşırı kopuk bilgiler birleşmeye başlıyor. daha az önce saniyelerce düşündüğün fiil çekimleri otonom olarak aklına geliyor, bir şeyler oluyor kripto çözülüyor. ben 29 yaşımda ispanyolca öğrenmeye başladım. 5 yıl önce cervantes’e de gitmiştim ama tutunamamıştım. bence insan belli bir yaştan sonra en iyi nasıl öğrendiğini ve geliştiğini kendi daha iyi biliyor. duolingo, spanishdict, babbel ve google translate destekli random kitap karıştırmalarıyla kendi imkanlarım ve disiplinimle b2 seviyesine geldim galiba c1’den de gün alıyorum. konuşma için linkedin’den ulaştığım bir ispanyoldan da ders almaya başladım. sonrası iyilik güzellik. diyeceğim o ki, siz siz olun kendi metodolojinizi kendiniz oluşturun ve practice hakikaten makes perfect
  • eğer zoraki bir şekilde yapılıyorsa oldukça can sıkıcı ve zor bir iş. ama eğer dil öğrenmeyi ve daha da önemlisi öğrendiğiniz dili seviyorsanız dünyanın en eğlenceli, kolay demiyorum, ve tatmin edici uğraşlarından biri. eğer dil öğrenmeyi biraz fazla seviyorsanız beş, altı dili birden öğrenme gibi bir hevese kapılıp hepsinden a2 gibi seviyeye ancak gelmiş olabilirsiniz. dolayısıyla dil öğrenmeyi çok sevmenin böyle dikkat dağıtıcı bir özelliği de olabilir. ama kişinin hoşuna giden şey dili öğrenme süreciyse ,ki ben dahil pek çok insan için durum bu, o zaman zaten herkes mutlu demektir.
  • dil öğrenmek için her şeyden önce sağlam bir motivasyonunuz olmalı. iş olsun diye veya haybeye dil öğrenilmez.
  • en azından üç dil bileceksin
    en azından üç dilde
    ana avrat dümdüz gideceksin
    en azından üç dil bileceksin
    en azından üç dilde düşünüp rüya göreceksin
    en azından üç dil
    birisi ana dilin
    elin ayağın kadar senin
    ana sütü gibi tatlı
    ana sütü gibi bedava
    nenniler, masallar, küfürler de caba
    ötekiler yedi kat yabancı
    her kelime arslan ağzında
    her kelimeyi bir bir dişinle tırnağınla
    kök sökercesine söküp çıkartacaksın
    her kelimede bir tuğla boyu yükselecek
    her kelimede bir kat daha artacaksın

    en azından üç dil bileceksin
    en azından üç dilde
    canımın içi demesini
    kırmızı gülün alı var demesini
    atın ölümü arapadan olsun demesini
    keçiyi yardan uçuran bir tutam ottur demesini
    insanın insanı sömürmesi
    rezilliğin dik âlâsı demesini
    ne demesi be
    gümbür gümbür gümbürdemesini becereceksin

    en azından üç dil bileceksin
    en azından üç dilde
    ana avrat dümdüz gideceksin
    en azından üç dil
    çünkü sen ne tarih ne coğrafya
    ne şu ne busun
    oğlum mernuş
    sen otobüsü kaçırmış bir milletin çocuğusun

    bedri rahmi eyüboğlu üç dil
hesabın var mı? giriş yap