• gecenin bir yarısı telefon çalar, duştan yeni çıkmış yarı çıplak haldeki mezarlık bekçisi francesco dellamorte telefonu açar. sigarasını dudakları arasına yerleştirip telefondakiyle konuşmaya başladığı esnada köhnemiş barakasının tahta kapısı sert darbelerle çalınır. ağzında henüz yakamadığı sigarası ve donuk bir surat ifadesiyle gıcırtılı kapıyı açar. karşısında bembeyaz yüzü, karıncaların gezindiği kulaklarıyla 12. sıra 3. mezardan arazi mühendisi chigini durmaktadır. francesco soğukkanlılıkla tereddütsüz biçimde kocaman silahını kaldırır ve 7 gün önce ölmüş olan arazi mühendisini alnının ortasından vurur. kof bir gürültüyle yere serilen cesede sırtını dönüp tekrar telefonu eline alır. nasıl olduğunu sormak için aradığını söyleyen telefondaki kişiye "bildiğin gibi" derken nihayet sigarasını yakar. derin bir nefes çeker ve ciğerlerindeki dumanı, açık kapıdan tüm ürkütücülüğüyle arzı endam eden mezarlığa doğru üflerken cümlesini tamamlar: "hayat devam ediyor."

    kapısının alınlığında "yeniden dirilecekler için" yazılı buffalora mezarlığının genç ve yakışıklı bekçisi francesco dellamorte'nin hikayesini anlatan 1994 yapımı italyan korku klasiği film, yukarıda betimlediğim üzere sıra dışı bir açılışla başlıyor. romantizmin sürrealizmle, absürt-kara komedinin aşk-seks-şiddet sarmalıyla harmanlandığı filmde francesco, yaşayan tek arkadaşı olan zihinsel engelli yardımcısı gnaghi ile mezarlığın barakasında yaşamaktadır. yalnız iki tuhaf dostun bekçilik ettiği bu mezarlığa defnedilen ölüler yedi gün sonra yaşayanları yemek üzere yeniden dirilip mezarlarından çıkmaktadırlar. onların neden geri dönmeye bu kadar hevesli olduklarını anlayamayan francesco'nun onları ebedi istirahatgahlarına tekrar göndermek için tek yapması gereken, kafalarında ya domdom kurşunuyla bir delik ya da küreğin keskin tarafıyla kocaman bir yarık açmaktır.

    **spoiler**

    aşk, yaşam ve ölüme dair bir şeyler söylemeye çalışan film, korku ve mizahı muhteşem bir uyumla meczediyor. sinematografisi, atmosferi ve zihinde yer eden sahneleriyle italyan sinemasının kült filmlerinden kabul ediliyor. filmin sıra dışı olduğunu ve hikayeye odaklanarak mantık dairesinde bir film izlemek isteyenlere hitap etmeyeceği uyarısını en baştan yapmakta fayda var. hikaye merkezli bakmak yerine anlara ve sekanslara odaklanarak izlendiğinde büyük keyif alınacaktır.

    filmde, her birinden farklı anlamlar üretilebilecek şöyle tiplemelerle karşılaşıyorsunuz mesela:
    kemik şapelinde iskeletlerin arasında şehvet duyarak gezinen ve yeni aşığıyla kocasının mezarının üstünde dolunayın altında tutkuyla sevişmek isteyen bir kadın,
    francesco ne yaparsa yapsın cinayet işlediğine ikna edemediği bir şerif,
    dişlerini takırdatarak gezinen ve yaşayanları yemeye çalışan çocuk yaştaki izci zombiler,
    mezarından motosikletiyle fırlayan maceraperest bir ölü,
    yeniden dirilen sevgilisine kendisini zevkle yediren ve buna kimsenin engel olmamasını isteyen bir kadın,
    kızının cesediyle fotoğraf çekilip seçim malzemesi olarak kullanmak isteyen bir politikacı baba,
    mutsuz evliliğine karısını ve kızını öldürerek son veren ve arkadaşının cinayetlerini çalan bir koca,
    obez bir zihinsel engelli ve onun sevgi dolu bir kafadan ibaret sevgilisi...

    dellamorte dellamore, korku filmlerindeki genel yaklaşımın aksine, tüm absürtlüğünün yanı sıra aynı zamanda karakter merkezli bir film. karakterin ruh hali ve müthiş görüntülere sahip çarpıcı birçok sahneyle akılda kalan filmi ikinci kez izlediğinizde gerçek bir başyapıtla temas ettiğinizi anlıyorsunuz. o nedenle filmin ana karakterini ve ıstırabını biraz daha yakından tanıyalım.

    her ne kadar mezarlığın müdavimleri öyle zannetse de francesco aslında ne mühendistir ne de biyoloji mezunudur. hatta liseyi bile bitirememiştir. hayatında sadece iki kitabı olmuştur ve birini hiç bitiremediği bu kitapların diğeri bir telefon rehberidir. francesco'nun iki hobisi vardır. biri tamamlanmasının çok zor olduğunu düşündüğü fakat zeka özürlü gnaghi'nin kolayca yapıverdiği bir kurukafa yapbozu ile boğuşmak, diğeri ise dirildikten sonra tekrar öldürdüğü ölülerin telefon rehberindeki isimlerinin üzerini çizmektir.

    kasabadaki motosikletli serseriler francesco'nun iktidarsız olduğunu düşünür ve onunla gördükleri yerde alay eder, eğlenirler. bunlara kulak asmayan hatta yalnız kalabilmek için bu söylentiyi kendisi çıkarmış olan francesco için yaşayan insanlarla uğraşmak ölüleri öldürmekten daha zordur. o yüzden yalnızlığı tercih eden francesco'nun canlılardan çok ölü tanıdığı vardır. onun açısından yeniden dirilen ölüleri anlamak yaşayanların saçmalıklarını anlamaktan daha kolaydır. yeniden dirilenler sadece biraz daha yaşamak istemektedir ve yaşamın kıymetini yaşayanlardan daha çok idrak etmektedirler. yaşayanlar ise ona göre ruhen ölüdürler.

    isminden de anlaşılacağı üzere ölüm ve aşk temaları üzerine kurulan dellamorte dellamore'de, francesco ve yardımcısı gnaghi hayatlarının kadınına ilk görüşte aşık olurlar ve her ikisinin de aşkı duyumsayışı oldukça etkileyicidir. ölüm ve ölülerle iç içe yaşayan iki adam için de ölüm ve aşk iç içe geçecektir. keza değil mi ki aşk ve ölümün ikisinde de insan kendini kaybeder.

    francesco, yaşlı kocasını defnetmek için mezarlığa gelen samimi bir yas içindeki peri gibi bir güzelliğe sahip kadına görür görmez tutulur, gnaghi de gördüğü anda heyecandan ve ilk kez hissettiği duyguların yaratığı karmaşadan dolayı üstüne kustuğu bir kıza tutulur. her ikisi de çok güzel sever, ölesiye aşık olur. ancak kadınların her biri trajik şekilde erkenden ölürler. gnaghi'den farklı olarak francesco aynı bedende reenkarne olmuş gibi aynı kadına üç farklı zamanda aşık olacaktır. yani üç defa aşk acısı ve bazılarının ölüm acısını yaşayacaktır. bunlardan en derini de sevdiği kadını kendisinin öldürdüğünü anladığında yaşadığı olacaktır. uğruna hadım olmayı göze aldığı kadının yaşattığı ise francesco'ya "ölmek için canımı verirdim!" dedirten bir acı olacaktır.

    francesco'nun dengesini yitirmeye başladığını anladığımız sahne filmin de en güzel bölümlerinden biridir.
    francesco mezarlıkta kuru otları bir araya toplayıp yakarken gnaghi getirip telefon rehberini ateşe atar. buna çok kızan francesco, "yenilerinin gelmesi eskinin yakılacağı anlamına gelmez, o kitap bir klasik!" diyerek tepki gösterir. bu sırada yanan rehberin sayfaları rüzgarda uçuşarak bir araya gelir ve azrail'i oluşturur. etkileyici bir ses tonuyla francesco ile konuşmaya başlayan ölüm meleği, kendisine ait olan ölüleri öldürmekten vazgeçmesini, ölülerden kurtulmak istiyorsa dirileri öldürmeye başlamasını salık verir. ve sonrasında, rüya ile gerçekliğin birbirine karıştığı bir atmosferde francesco motosikletli katliamını gerçekleştirir.
    francesco için dış dünyanın berbat olduğuna ve yaşayanların hayatı cehenneme çevirdiğine inanmasını sağlayacak son bir gelişme de aşık olduğu son kadının fahişe olduğunu öğrenmesi olacak ve francesco gerçeklikten tamamen kopacaktır.

    ölümle yaşam arasındaki çizgiyi aşan ve anlamı yitiren francesco, gnaghi'yi de alıp dünyanın geri kalanına doğru yola çıkacaktır. fakat dünyanın geri kalanına ulaşmak için girdiği tünelin sonunda başka bir dünya olmadığını, yolun uçuruma çıktığını görecektir. bu arada filmin başından beri sadece "gnaah" gibi bir ses çıkarmak dışında konuşamayan gnaghi, ani fren nedeniyle başını çarptıktan sonra bayılacak, ayılınca onlarca ölü ve dirinin canını alan silahı uçuruma atacak ve konuşmaya başlayacaktır. ilk cümlesi ise "beni eve götürür müsün lütfen!" olacaktır.

    not: film önerisi için @matteo carati my love'a teşekkür ederim.
  • sadece bir film... değil mi yoksa?

    bu filmi izlemeden önce zombi filmlerini severdim, bir de dylan dog kültürü vardı hafiften, denk geldi izledim. ama bu film zombi filmi değil. resmen felsefe kitabı gibi birşey. filmin finali zaten başlıbaşına ayrı bir olay. varoluş problemleri, ölülerin yerinde duramadığı bir mezarlık, dilsiz bir yardımcı ve onun garip aşkı... izlenmesi gerek kesinlikle.

    sonuçta hepimiz buffalora'da yaşıyoruz, herkesin zihninde bu mezarlıklardan var, ölüler yerinde durmuyor.

    hadi bakalım kolay gelsin
  • (bkz: sezen aksu)
    (bkz: hadi bakalim)
  • filmin senaristi dylan dog’ın da yaratıcısı olan tiziano sclavi olduğundan filmin değerini dylan dogcılar zaten biliyor. ancak film bu şekilde bir çizgiroman ilişkisinden de öte kendi başına müthiş.

    türü ne olursa olsun hikayeniz var ise, duygularınızı estetize edip ifade edebiliyorsanız, hele bir de yetenekli iseniz ne ürettiğinizin bir anlamı kalmıyor. film de çeksen şahane oluyor, şiir de yazsan, bisiklet de tamir etsen. karpuz da satsan bir başka oluyor o karpuzun tadı. tiziano sclavi böyle yetenekli bir adam. film ise stilize. korku öğeleri ile komik bir film yapmak kolay iş değil. birbirine zıt iki duygu olan korkma ve gülme arasında nasıl bir çizgi tutturmak lazım. nerede ciddi olmalı nerede komik. bunlar zor konular. (sırası geldi söyleyelim bu işi en iyi kotaran filmlerden biri sisily 2km’ dir) dellamorte dellamore bir zombi filmi gözüküp, hem komik hem de edebi olmayı başarıyor.

    --- spoiler ---

    konusu: dellamorte bir mezarlıkta yardımcısı iri yarı tuhaf adam gnaghi ile birlikte bekçilik yapmaktadır. olaylar çelişir...

    belediye başkanı dellamorte’ye sorar:
    -niye dikenli tel geriyorsunuz, birileri mi giriyor içeri?
    -hayır içerden çıkıyorlar.

    yardımcı gnaghi dilsizdir ve dellamorte’yi çok seviyordur. onu babası gibi görüyordur. en azından dellamorte böyle düşünüyordur. her zamanki gibi dellamorte varoluşsal acılar çekmeye başlar:
    -ben de ölürsem. ben de mi yaşayan ölü olacağım. gnaghi beni de mi öldürmek zorunda kalacak. o asla bunu yapamaz.
    cümlesi biter bitmez döner ve elinde kürek ve tehditkâr bir ifade ile karşısında gnaghi’yi bulur.

    bir gazeteci dellamorte zombilerle boğuşurken olaya şahit olur ve dellamorte’nin hayatını bitirecek kareyi çekmeye hazırlanır. dellamorte o sırada objektife sırıtıp poz vermektedir.

    dellamorte, gayet doğal olarak anna falchi’ye, görür görmez aşık olur. (bkz: anna falchi) hatta filmden bir kare

    hatun onu sevdiğini ancak penis fobisi olduğunu, kasabada dellamorte hakkında "iktidarsız" dedikleri için geldiğini söyler. dellamorte çaktırmaz, "evet öyleyim" diyerek hemen evlenme kararı alırlar…

    …dellamorte aşktan gözü dünmüş şekilde anında doktora gidip aleti kesmesini söyler. hatun aşktan onu deli etmiştir. gerçekten iktidarsız olup ömür boyu onunla yaşamalıdır.

    doktor operasyon sırasında, buna kıyamayacağını söyleyip, aleti bir ay etkisiz hale getiren iğne yapar gizlice. dellamorte'ye de "o iş tamam" der.

    dellamorte’nin penisi işlevsiz hale gelip hasta olur ve yataklarda sürünür günlerce. hasta yatmaktan nefret ettiği için “ölmek için hayatımı verirdim” der.

    …iyileşir. aşık olduğu kadın gelir. belediye başkanının kendisine tecavüz ettiğini söyler. dellamorte afallamışken, “ama üzülmemesini, bilakis hoşuna gittiğini, böylece penis fobisini yendiğini, dolayısı ile onunla değil başkanla evleneceğini” söyler.

    dellamorte yıkılırken izleyiciler gülmekten yıpranır.

    dellamorte aşk hayatında böyle bir kazık yemişken neredeyse aynı güzellikteki başka bir hatuna görür görmez tekrar aşık olur. şanslıdır. hemen yatarlar. dellamorte, yapamam, tedavi oluyorum der. (doktora aleti işlevsiz hale getir demişti hatırladığınız gibi, doktorda bir karışım zerk etmişti bünyeye bunu yapan) dolayısı ile dellamorte hayatının ikinci aşkında başarısız olmamak için hatunla yatmamaya çalışır ama hatuna da karşı koyamaz. hatun soyununca çıkarmadan 3 posta gider. sonra yatakta doğrulup "bir daha yapalım mı" der. doktorun ilacı tam tersi erkekliğini coşturmuştur. izleyiciler kopmalardan kopma beğenmektedir.

    babafingo eski performansına ve üstelik hayatının aşkına kavuşmuşken aşık olduğu kadının arkadaşı, aşkının fahişe olduğunu söyler ve vizite ücretini tahsil etmek ister:

    "ne?" der dellamorte.
    -100.000
    -ama beni sevdiğini söyledi
    -o zaman 150.000
    -sabaha kadar kalmamı istedi
    -200.000
    -çek olur mu?

    --- spoiler ---
  • ölüler aleminin mizaha en uygun türü olan zombi filmleri arasında yarattığı kara mizahla brain deadle beraber öne çıkan enfes bir kült film. peter jackson'ın braindead'i vücut parçaları konusunda nasıl absürdlük boyutunda ileri gittiyse bu film de sevdiceğin zombi olması teması üstünde alabildiğince tuhaflaşıyor. ancak sadece bu kadarla kalmıyor elbet. avrupai estetik anlayışının çekim açıları, görüntü ve sanat yönetmenliği başta olmak üzere teknik alanda kattığı derinliğe yaratıcı replikler ve spoiler kısmında anlatacağım gibi hayalgücünün sınırlarını zorlayan öykü gelişimini eklerseniz zombi filmleri arasında parıl parıl parlayan bir başyapıtla karşılaşıyorsunuz.

    --- spoiler ---

    her göründüğünde "aman aman aman" dediğim anna falchi'nin esas oğlanımızı ısırdığı sahneden filmin sonuna kadar halihazırda tuhaf olan film gitgide absürdleşmeye başlıyor. ısırılan kişinin zombiye dönüşmesini kademe kademe artan makyajla anlatma kolaylığı yerine içsel dünyasının değişimine tanık ediliyoruz. vücudun çürümesi değil aklın çürümesi derece derece gösteriliyor. yani aslında o ısırıktan sonra olayların büyük kısmı* francisin aklını yitirmesinin, insanlıktan çıkmasının anlatımıdır. azrailin, esas oğlanın en sevdiği kitap olan, "yaşayan insanların" telefon numaralarını içeren rehberin küllerinden meydana gelmesi açık bir mesaj. esas kadının iki ayrı kimlikte çıkıp ona acı çektirmesi de ruhundaki pişmanlığın yarattığı şeyler. kendisini her gördüğünde gülen elemanları öldürmesinin anlamı da bariz zaten. filmin finalinde ise gerizekalı olan kankasının normal konuşup kendisinin gerizekalıca konuşması da sürecin bittiğini belirtiyor. çünkü artık tamamiyle zombi olmuştur. işte filmin en büyük başarısı da bu süreci ilk defa anlatmasına rağmen olağanüstü bir şekilde aktarması.

    ""i'd give my life to be dead""*
    ""go away! i haven't got time for the living""
    ""the most beautiful living woman i have ever seen..""

    --- spoiler ---
  • dylan dog modelimiz rupert everett'ın ağzında sigarası, elinde tabancası zombileri mezara geri yollayan bir mezarlık bekçisini oynadığı tekrar tekrar izlenebilen, fazlasıyla kanlı olsa da hiç sırıtmayan, korku, aşk, her şeyden uzaklaşma isteği ve everett'ın yardımcısı garip naghi'yi barındıran film. belki de filmin en romantik karakteri naghi olabilir.

    --- spoiler ---
    naghi'nin, aşkının kesik kafasını televizyona yerleştirip, bütün gün onu izlemesi ve üstelik kendisinin konuşamıyor olması bana hep filmin en eğlenceli kısımları gibi gelmiştir. naghi'nin everett'la konuşamayışı, en ihtiyaç duyulan anda yardıma koşamaması ama koşacakmış gibi durması ve bakışları da çok eğlencelidir. bir de everett'ın aynı kadına tekrar tekrar aşık olup, her seferinde kaybetmesi, filmin sonunda da ne yaparsa yapsın hiç bir yere gidemeyeceğini anladığı an, hayatının nasıl bir seçeneksizliğe mahkum olduğunu gösterir ya, orada insanın içi parçalanır. ama melankolik bakışlar yakışır karakterimize.

    --- spoiler ---

    en güzel mezarlık filmi.
  • sezen aksu çalan sahne için:
    http://www.youtube.com/watch?v=84x-rz4t6g4
  • devam ve devam ve devam eden varoluşlar, biz insanların derd-i dünyası. the truman show filminin nasıl oluştuğu da bu filmden gayet anlaşılabiliyor. bu film mutlu son ile bitmiyor. çünkü hiçbir şeyin sonu yok dedirtiyor. belki de benim dediğim gibi hiç bir şey başlamadı, bu yüzden hiçbir şey bitmeyecek..
  • türkçe göndermeler sadece sezen aksu dan ibaret değildir. 82. dakika 21. saniye koordinatlarındaki para birimine de dikkat ediniz.
  • 1994 yapımı tiziano sclavi'nin yaratıcılığını konuşturduğu bir korku komedi filmidir. fakat sinema tarihi için önemi farklıdır:

    --- spoiler ---

    dellamorte'nin filmin başında masaya koyduğu -filmin kapanışını da yapan- kar küresinin içinde filmin son sahnesi tasvir edilmektedir.

    sinema tarihinde, baş karakterin yaşadığı kasabanın dışına çıkmak isterken kısıtlı dünyasının sonuna geldiği ilk filmdir. kar küresi de bu durumu temsil eder.

    benzer sahneleri barındıran truman show'dan 6, the thirteenth floor'dan 5, dark city'den 4 sene önce çekilmiştir.

    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap