• michele soavinin yönettiği, rupert everettin başrolünde oynadığı komik bir zombi filmi. değişik bir karışım. ölenlerin bir süre sonra dirildiği ve kafasından vurmadıkça tekrar ölmediği tuhaf buffalora mezarlığının bakıcısı olan dellamorte'nin başına gelenler... dellamorte'nin mezarlıktaki bu garipliği hiç ama hiç iplememesi, elinde sürekli bir silah ile dolaşıp dan dun ölüleri tekrar öldürmesi gündelik hayatın garipliğine ne kadar alıştığımızı, üzerinde nasıl hiç düşünmediğimizi yüzümüze vurur.*
  • (bkz: cemetery man)
  • ölmek için hayatımı verirdim, işlediğim suçları kim çalıyo benden, gibi komikliklerin olduğu doğrudur ama kanımca film aşk filmidir, geriye ne kalır ki, filmidir, yaşamla ölümün farkı, filmidir, fark'ın filmidir;
    hiç komik değildir bütün bunlar
  • (bkz: sezen aksu)
    (bkz: hadi bakalim)
  • sıradan bir film modu ile izlemeye başladığım ve bittiğinde oha dedirten ender filmlerden..
  • bu mükemmel filmde zihnimize kazınan bir yerde umutsuzca şöyle der;

    death, death
    death comes sweeping down
    filthy death the leering clown
    death on wings
    death by surprise
    veiling evil from worldly eyes
    death that's born as life succumbs
    while death and love,
    two kindred drums
    bent the time to judgement day
    an actor in a passion play,
    without beginning without end
    evermore, amen
  • --- spoiler ---

    hadi bakalım filmin 59.dakikası itibari ile çalmaya başlamaktadır.

    --- spoiler ---
  • ölüler aleminin mizaha en uygun türü olan zombi filmleri arasında yarattığı kara mizahla brain deadle beraber öne çıkan enfes bir kült film. peter jackson'ın braindead'i vücut parçaları konusunda nasıl absürdlük boyutunda ileri gittiyse bu film de sevdiceğin zombi olması teması üstünde alabildiğince tuhaflaşıyor. ancak sadece bu kadarla kalmıyor elbet. avrupai estetik anlayışının çekim açıları, görüntü ve sanat yönetmenliği başta olmak üzere teknik alanda kattığı derinliğe yaratıcı replikler ve spoiler kısmında anlatacağım gibi hayalgücünün sınırlarını zorlayan öykü gelişimini eklerseniz zombi filmleri arasında parıl parıl parlayan bir başyapıtla karşılaşıyorsunuz.

    --- spoiler ---

    her göründüğünde "aman aman aman" dediğim anna falchi'nin esas oğlanımızı ısırdığı sahneden filmin sonuna kadar halihazırda tuhaf olan film gitgide absürdleşmeye başlıyor. ısırılan kişinin zombiye dönüşmesini kademe kademe artan makyajla anlatma kolaylığı yerine içsel dünyasının değişimine tanık ediliyoruz. vücudun çürümesi değil aklın çürümesi derece derece gösteriliyor. yani aslında o ısırıktan sonra olayların büyük kısmı* francisin aklını yitirmesinin, insanlıktan çıkmasının anlatımıdır. azrailin, esas oğlanın en sevdiği kitap olan, "yaşayan insanların" telefon numaralarını içeren rehberin küllerinden meydana gelmesi açık bir mesaj. esas kadının iki ayrı kimlikte çıkıp ona acı çektirmesi de ruhundaki pişmanlığın yarattığı şeyler. kendisini her gördüğünde gülen elemanları öldürmesinin anlamı da bariz zaten. filmin finalinde ise gerizekalı olan kankasının normal konuşup kendisinin gerizekalıca konuşması da sürecin bittiğini belirtiyor. çünkü artık tamamiyle zombi olmuştur. işte filmin en büyük başarısı da bu süreci ilk defa anlatmasına rağmen olağanüstü bir şekilde aktarması.

    ""i'd give my life to be dead""*
    ""go away! i haven't got time for the living""
    ""the most beautiful living woman i have ever seen..""

    --- spoiler ---
  • sinema tarihinin izlenebilecek en aykırı filmlerinden bir tanesi.

    film alışkanlıklar, kaçış, kabüllenmeme, arayış ve aşk üzerine oldukça orjinal bir çeşitleme sunuyor baştan sona. bitmeyen bir döngü içerisinde, kaçmaya bu derece korkarken kaçmak içinde en uç şeyleri bile yapabilen birinin, komik, kesinlikle garip ve acıklı öyküsü.

    ilk bir saatinden sonra değişen hikaye anlatımı ve filme kendinizi kaptırmışken dan diye suratınıza çarpan finali ile bir klasik.

    dipnot: hele bir de dylan dog fanatiği iseniz, değmeyin keyfinize.
  • dylan dog modelimiz rupert everett'ın ağzında sigarası, elinde tabancası zombileri mezara geri yollayan bir mezarlık bekçisini oynadığı tekrar tekrar izlenebilen, fazlasıyla kanlı olsa da hiç sırıtmayan, korku, aşk, her şeyden uzaklaşma isteği ve everett'ın yardımcısı garip naghi'yi barındıran film. belki de filmin en romantik karakteri naghi olabilir.

    --- spoiler ---
    naghi'nin, aşkının kesik kafasını televizyona yerleştirip, bütün gün onu izlemesi ve üstelik kendisinin konuşamıyor olması bana hep filmin en eğlenceli kısımları gibi gelmiştir. naghi'nin everett'la konuşamayışı, en ihtiyaç duyulan anda yardıma koşamaması ama koşacakmış gibi durması ve bakışları da çok eğlencelidir. bir de everett'ın aynı kadına tekrar tekrar aşık olup, her seferinde kaybetmesi, filmin sonunda da ne yaparsa yapsın hiç bir yere gidemeyeceğini anladığı an, hayatının nasıl bir seçeneksizliğe mahkum olduğunu gösterir ya, orada insanın içi parçalanır. ama melankolik bakışlar yakışır karakterimize.

    --- spoiler ---

    en güzel mezarlık filmi.
hesabın var mı? giriş yap