• okumanın son derece zor olduğu erasmus mükemmeli.

    yunan mitolojisine hakim olmak yetmiyor, roma'nınkini de bilmek gerek. ütopya'yı, devlet'i, ilyada'yı, adagia'yı ve daha nicesini yalayıp yutmuş olmak gerek. zorluğunun nedeni benim cehaletim yani.

    üç lokmalık aklımla ben bile keyif alabildiğime göre, bilgisi kültürü derin olanlar kim bilir ne haz duyuyordur ya da duyacaktır okurken..
  • aşık olduğun kişinin yüzde yetmişi sudur
    eğer onu özlediysen, musluğu aç ve akan suya sarıl.
    en sevdiği şeyi su dolu büyük bir bardağın içine at
    ve suyu iç...
    ...bir müddet o olursun.
    sonra kendine sarıl
    ve kendini öp

    tebrikler
    deliliği övdün.
  • doğum yeri: saadet adaları
    baba: plutos
    anne: hebe
    nine: methe & pan
    cariyeler: özsaygı , yüzegülme, unutma , tembellik , şehvet, bunaklık , zevk-ü sefa , komos
  • beni benden daha iyi anlatabilecek birisi çıkabilir mi? kimse beni benden daha iyi tanıyamayacağına göre bu imkansız. her şeye rağmen genel anlamda soyluların ve bilgelerin çoğundan daha ihtiyatlı hareket ettiğime hiç şüphem yok. onlar, çarpık alçakgönüllülük anlayışları nedeniyle kendilerine dalkavukluk edecek hatipler ya da boş sözler mırıldanan şairler tutmak zorunda kalırlar. çünkü baştan sona yalandan ibaret olsa da onların ağzından kendi üstün niteliklerine düzülen övgüleri dinlemekten zevk alırlar. utanmak nedir bilmeyen dalkavuklar, o değersiz efendilerini tanrılarla eş tutar ve onları tüm erdemlere sahip kusursuz birer model olarak sunarlar. gerçekte ise yaptıkları şey rezil bir kargayı eğreti tüylerle süslemek, "zenciyi beyaza boyamak" ya da "bir sinekten fil yaratmaktır." sonuç olarak kendi adıma oldukça bilindik bir atasözünü hayata geçiriyorum: "seni övecek başka birini bulamazsan, son çare olarak sen de kendini öv!" *
  • 1511 yılında praise of folly orijinal ismiyle desiderus erasmus kaleminden çıkmış kitap. erasmus burada yazdıklarının sert eleştiriler alacağını bilir ve bir mektupla bu kitabı dostu thomas morea* ithaf ve emanet eder:
    "fakat size, pek sağlam olmayan davalar bile ellerinde gayet iyi birer dava haline girecek kadar mükemmel bir avukat olan size, ne diye savunma araçları önereyim? hoş kalınız, ey azizim morus, şimdi artık sizin olan bu deliliği savununuz!" kırda, 10 haziran 1508
  • müthiş bir keyifle okuduğum, ciddi bir delilikle yazılmış bir kitap. ölmeden önce okunması gereken kitaplar arasında kesinlikle. okuyunuz okutunuz...

    "hangi erkek, gerçek bir bilge gibi hareket edip ilk iş olarak evliliğin sakıncalarını önceden görebilseydi, boynuna o yuların takılmasına izin verirdi ? aynı şekilde kadınlar çocuk doğururken katlanacakları sancıları ve yaşayacakları tehlikeleri, çocuk büyütürken çekeceği sıkıntıları tam olarak bilseydi bir erkeğe nasıl karşılık verirdi? yani varlığınızı evliliklere borçlusunuz. evlilik kurumu da varlığını çılgınlık tanrıçasına. birde unutkanlık tanrıçasının yardımları olmasaydı o acı tecrübeyi bir kez yaşamış olan hangi kadın tekrar çocuk doğurmayı göze alabilirdi ?"
  • içindeki deliliği bastırıp ''akıllı, uslu'' sıfatlarının içinde kıvranıp duran insanın, ''eaah be, yeter ulan'' diyerek delirmeyi kabul ettiği an okuması gereken kitaptır.
  • "fındık kadar yer kaplayan insanları göklere yükseltmek, canavar ruhlu zalimleri resmi şölenlerle tanrılar katına yüceltmek büyük bir budalalıktır."
    (erasmus, "deliliğe övgü")
  • erasmus'un dostu thomas more'u eğlendirmek amacıyla sadece birkaç günde yazdığını duyduğumda ağzımın açık kaldığı, dolu dolu, insana farklı dünyaların kapılarını açan kusursuz kitap.

    içerisindeki bilgi yoğunluğundan ve yaptığı göndermelerden dolayı zorluk yaşayan okurlara, şu an benim de elimde olan kabalcı yayınları basımını öneririm. verdiği ustaca dipnotlar hem okurken sıkmamakta hem de erasmus'un fikirlerini takip etmeyi kolaylaştırmaktadır.

    1509 yılında italya'dan ingiltere'ye yaptığı yolculuk esnasında kitabın taslağını çıkartan erasmus, thomas more'un evine vardığında "bir hafta sonu" kadar kısa bir sürede tamamlaması erasmus'un zekasının yanı sıra edindiği birikim ve bu birikimi ustaca kullanmasının yegane kanıtıdır.

    bahsedildiği gibi tek adımda okunması durumunda sıkıcı olarak kategorize edilebilecek "deliliğe övgü" bana kalırsa tek solukta okunması ziyan olacak kitaplardan. "deliliğe övgü" baş ucunda bulundurulup üzerinde, bölümler üzerinde kafa yorulduğu taktirde mitoloji başta olmak üzere pek çok konuda fikir sahibi olmaya yardımcı olacağı gibi okuyanın da ufkunu epeyce açacak nitelikte bir kitap olma özelliği gösterir.

    bu aralar kitabın 28. bölümüne kafa yormaktayım. naçizane sizinle de paylaşmak isterim:

    "fakat, bilimler ve sanatlar hakkında da bir şeyler söyleyelim:

    o kadar olağanüstü bir şey sayılan büyün bu sanatları, bütün bu bilimleri icat etmeye, evlatlarına miras bırakmaya insanı yönelten, şan ve şeref susuzluğu değil midir? delilerin hepsinden daha deli olan bilim ve sanatların yaratıcıları, herhangi bir saygının, bir şöhretin -ki dünyanın en hayali şeyidir- çalışmaları içinde uykusuz geçirdikleri geceleri için bir ödül olabildiğine inanmışlardır. son olarak şunu da söyleyeyim ki, hayatın başlıca hoşluklarını bana borçlu olduktan başka, böylelikle de başkalarının deliliklerinden zevk duymak gibi pek tatlı bir hazza kavuşuyorsunuz."

    kısacası ezber bozar, insanın görmek istemediği karanlık yönleriyle acımasızca yüzleştirir.
  • deliliğin ağzından yazılmış, kalabalığa hitabeder tarzda kaleme alınmış bir kitap.

    delilik, özelliklerinden, karakterinden, ailesinden, arkadaşlarından bahsederek giriş yapar.nedir bunlar?
    tanrıları ve insanları sevindirenin hep ve sadece kendisi olduğundan bahsederek girişini yapar.bilgelerin(bilge tanımından bahsedeceğiz) kendilerini övmeye cesaret edemediklerini(ki delilik bütün kitap boyunca kendisini övecek) çünkü kötümser bir utanmanın esiri olduklarını ve onları hiç umursamadığını söyler.
    bu sırada kitabın ilerleyen sayfalarında da tekrarlayacağı bir görüşü ortaya çıkar; "kimse övmese de sen kendini öv!"aslında bu başlı başına bir felsefi görüştür ama irdelemeden geçiyorum.
    sonra hatipleri inceden eleştirir."söyleyeceğim nutuk ne önceden düşünülmüş ne de işlenmiştir; yani o oranda az yalan içermektedir."
    tanımsız olduğunu çünkü kendisine sınır çizilemeyeceğini ve parçalara ayrılamaz olduğunu söyler.bu özelliklerini de bildirdikten sonra insanların vefasızlığından ve değerini bilmemelerinden yakınır.
    babası plutos yani "bolluk" tanrısı, annesi ıuventus yani "gençlik" perisi, süt anneleri methe yani "sarhoşluk" ve apodia yani "cehalet".çalışmanın, yaşlanmanın, hastalanmanın olmadığı saadet adalarında doğmuş, doğar doğmaz annesine gülümsemiş.
    arkadaşları, gurur, yüzegülen, unutma, tembellik, şehvet, bunaklık, zevküsefa, düşler ve cümbüş.
    yaşamın aslının ve başlangıcının kendisi olduğunu söyler."insan cinsinin önemini sağlayan organlar öyle tuhaf, öyle gülünesidir ki yüzümüzde gülümseme olmadan onları anamayız.ne var ki tüm varlıkların yaşamının aktığı yer, pisagor'un sayıları değil, bu kutsal kaynaktır."
    yaşamın kaynağının kendisi olduğunu kanıtladıktan sonra yaşamın tüm güzelliklerini de ona borçlu olduğumuzu, bütün hazların kaynağının kendisi olduğunu söyler."hazla yani delilikle tatlandırılmamış bir yaşam gamlı, bunaltıcı tatsız ve katlanılmazdır."
    sonra bütün hazların kaynağının kendisi olduğunu; çocukluktan, gençlikten, yaşlılıktan, tanrılardan, stoacılardan, kadın ve erkekten ve dostluklardan açıklamalar yaparak ve örnekler vererek anlatır.stoacıların katı ahlaki tutumlarından ve bilgelik yorumlarından oldukça küçümseyici bir şekilde bahsettiğini de ekleyeyim.
    "kimse övmese de sen kendini öv" düşüncesi burda bir kez daha farklı bir formda karşımıza çıkıyor; "başkalarının alkışını almadan önce herkesin öncelikle kendini sevmesi gerekir"

    şimdi bu aşamada buraya kadar söyledikleriyle çelişkili gözüken bir iddiada bulunacak."delilik yönlendirmezse hiçbir ölümlü bilgeliğe ulaşamaz."
    buraya kadar ortada delilik ve bilgelik ayrımı vardı ve delilik kendisini övüyor, bilgeliği yeriyordu fakat bulunduğu iddia söyledikleriyle çelişkili gözükmekle birlikte aslında yazarın temel noktası burası."delilik ile bilgelik özünde farklı şeyler değildir."yazar kitap boyunca deliliği överek aslında bilgeliği de övüyor.yazarın kafasındaki bilgelik tasviri deliliğin ta kendisi.onun yerdiği, eleştirdiği bilgelik, aslında bilgeliğin kendisi değil(çünkü bilgeliğin kendisi zaten deliliğin kendisidir), kendi çağında yaşayan ve kendisini bilge olarak tanımlayan filozoflar, hükümdarlar ve ruhban sınıfı.
    yazar, kafasındaki bilge(yani deli) sınıfı ile fiili olarak bulunan bilge sınıfının tanımladığı bilgelik arasında şöyle bir fark görüyor;"bilim ve sanatlar doğadan gelmezler.insan türünü mahvetmek için icat edilmişlerdir.insanlara çizilmiş sınırları zorlamak mutsuzluğun sebebidir.bu yüzden en kadersiz hayvan insandır ama eğer insanlar hayvanların cehaletine, deliliğine yaklaşmaya çalışırlarsa ve sınırları aşmaya çalışmazlarsa üzerlerine çöken felaketlerin sayısı azalır."

    kitabın burdan itibaren ilerleyen safhalarında delilik tanımı değişikliğe uğruyor.daha doğrusu ikiye ayrılıyor.birincisi yukarıda bahsettiğimiz delilik, ikincisi de yazarın yozlaşmış olarak gördüğü sınıfları içine soktuğu delilik.batıl inançlıları, cahil sofuları, papazları ve ahlaksız soyluları deli sınıfına sokar ve alaycı bir tavırla onları sertçe eleştirir.yani kitabın bu kısımları aslında deliliğin bu ikinci çeşidine eleştiridir.
    yazarın bu aşamada kendisini bilge olarak tasvir edenlere gösterdiği tavrın aşağılayıcılığını göstermek için alıntılıyorum."iki eşeğin nasıl birbirine zevkle sürtündüğüne bakınız.söz söyleme sanatının ve tıbbın büyük bölümü, şiirin ise tamamı bundan başka birşey değildir."
    yazarımız aydınlanma öncülerinden olmakla birlikte kendisinin aydınlanma düşüncelerine doğrudan bir katkısı yoktur.o daha ziyade aydınlanmanın önünde engel oluşturan sınıflara yaptığı yoğun eleştirilerle öne çıkar.ama pozitif bilimlere önem de vermediğini iddia etmiyorum.çünkü şu alıntıdan bu oldukça açıktır."bizi mutlu eden tek şey düşünsel eğilimlerimizdir."
    kitap bilgelere yapılan eleştirilerle devam eder.bilge olarak beş sınıf tanımlar; hukukçular, tartışmacı ve hatipler, filozoflar, kral ve prensler son olarak da ilahiyatçılar.en yoğun eleştirileri filozoflara, yöneticilere ve özellikle ilahiyatçılaradır.
    filozoflar; hiçbir şey bilmediği halde her şeyi bildiklerini söylemeleri ve açıkça görünen şeylerin üzerini kapatarak, sıradan insanlara hor gözle bakmaları dolayısıyla eleştirilir.
    açıkça söylenmemekle birlikte kralların devletlerini tanrıya dayandırmalarını iğneler(neye dayandırılması gerektiğini söylemese de burası önemlidir) ve prenslerden cahil, toplumun yararını düşünmeyen, çıkardar, şehveti için her şeyi yapabilen, özgürlüğün, gerçeklerin ve bilimin düşmanı olarak bahseder.
    ilahiyatçılara ayrı bir paragraf açıyorum çünkü yazarın en yoğun eleştirdiği sınıf onlardır.
    çıkarlarını korumak için istedikleri herkesi sapkın olarak ilan etmelerinden başlar.ahlak kavramlarındaki çelişkilerle devam eder."bin kişiyi boğazlamak pazar günü yoksul bir adamın ayakkabısını tek bir kez tamir etmek kadar büyük bir cinayet değildir."dinin bilimselleştirilmesine ve ilahiyatçıların kendilerini bilim adamı saymalarını tarizler.kilise mensuplarını açıkça eğitimsizlikle, boş işlerle uğraşmakla, kendine hayranlıkla, küçümseyicilikle, cimrilikle itham eder.papaların, kardinallerin, piskoposların zenginliklerini çok sert eleştirir.onları yalancılıklar, ikiyüzlülükle, sapmışlıkla, kan dökücülükle, barış düşmanlığıyla suçlar.papalardan doğrudan kilisenin en uğursuz düşmanı olarak bahseder.ekonomik çıkarlarını korurken hiç bir çabayı esirgemediklerinden ama kandırdıkları cahil halka hizmet etmekten sakındıklarından bahseder.hatta kilise mensuplarına eşek ve öküz benzetmesini yakıştırarak işi hakarete kadar vardırır.
    kitabımızın sonlarına yaklaştık.yaptığı eleştirilerden sonra deliliğe duyulan saygıdan örnekler verir.horatiustan, homerostan, siserodan, sezardan, nerondan, diyonisostan, kutsal yazılardan, isadan alıntılar yapar.
    erasmus deliliğin ağzından konuşurken kendinden üçüncü şahıs olarak bahseder.delilik erasmusun grek dili bilgininden ziyade ilahiyatçı olduğunu ve onu kendi yanında görmek istediğini söyler.
    kitap deliliğin hitap ettiği kalabalığa yani okuyucuya sağlık ve sürekli eğlence dilekleriyle son bulur.
hesabın var mı? giriş yap