• uzun uzun ve aptalca yorum yazanların ''12 eylül güzellemesi'' olarak gördüğü filmdir. halbuki filmi göz yerine başka organlarıyla izlemeseler ve beyinlerini birazcık kullanabilseler meselenin bambaşka olduğunu görecekler.

    aptala anlatır gibi anlatayım o halde: film 12 eylülcülerin iddia ettikleri gibi ülkeye nizam getiremediklerini kör göze parmak atarcasına anlatıyor. ''şu buzlar erise de, 12 eylül buraya da gelse'' lafı o dönemki yönetime yönelik en büyük eleştiridir. yani ''bozuk düzen devam ediyor ve 12 eylül bir boka yaramadı'' demektir. şu lafı mabadıyla anlayıp bu sözlüğe yazar olan vatandaşlar var. çok garip. maksat kemal sunal'ın değerini azaltmak olsun, gerisi önemli değil bunlar için. aynı kafa levent kırca gibi tüm dönemleri eleştiren bir üstada da saldırmaktan zevk alıyor zaten.

    son kısımlarda reha yurdakul ve kemal sunal arasındaki diyalog türk siyasetinin müthiş bir özetidir:

    r: bak, bu 12 eylül geçer gider. şerefli partimiz benim sözümden çıkmaz. seni vali yaparız, bakan yaparız, istersen başbakan yaparız!
    k: daha büyük bir şey yapar mısınız?
    r: yaparız!
    k: peygamber de yapar mısınız?
    r: yaparız!
    k: çüş! sahtekar köpek!

    öte yandan, film kadrosu efsane. son sahnelerde yeni kaymakamla karşılaşan iki köylüden birisi de yönetmen kartal tibet'tir.
  • tam bir 12 eylül filmi. politik bir başkaldırı gibi görülebilmesi doğal olabilir ama gene de satır araları dikkatle okunmalı. örneğin kahvede oturanların 12 eylül darbesini televizyondan görüp alkışlaması ve deli çavuş'un "şu karlar erise de 12 eylül kasabaya da gelse" demesi anlamlıdır. metaforlar açık adeta izleyicinin gözüne sokulmaktadır. cafcaflı partinin başkanı(artık kasabada nasıl parti başkanı oluyorsa): toptan siyaset, yılanoğlu: 12 eylül öncesinin gerilla hareketi, hacı karamuratoğlu ve tefeci mahmut ağa: yozlaşmış esnaf. bunlar, el birliğiyle halkı soymakta zulmetmektedirler. çözüm: delinin biri yönetime el koymalı kafasına göre asıp, kesmelidir. acaba bunlar bize neyi anlatmakta, neyi hatırlatmaktadır?
  • adeta bir masal gibi işlenen bu başyapıt filmin sonunda, izleyici türk sinema tarihinin en merak edilen anlarından birine tanıklık eder. yeni gelen kaymakam nasıl biri olacak, neler yapacaktı. yeni yeni şeref haktanır'lar hacılar, karaborsacılar da olacak mıydı. bu kısmı muallakta bırakılıyor ve mutlu sonlar sadece masallarda olur düşüncesini işliyorlar adeta zihnimize filmin finalinde.

    1986 yapımı ikinci kemal sunal sinema dönemi olarak nitelendirebileceğimiz bu filmi, 76-82 arası daha çok inek şaban tiplemesiyle gişe yapan usta aktörün bu dönemde daha bir gölgede kaldığını, çok kaliteli filmlerinin ana akım tarafından inek şaban serisine göre daha az tercih edildiğini söyleyebiliriz. küçükken ben de sıkıcı bulurdum 80'lerin ikinci yarısında çektiği filmleri ama asıl kaliteli olanlar bunlar.

    kemal sunal filmlerinin ana teması zaten genelde masum ama bir o kadar cin fikirli kısmen vasıfsız ve itibarsız başrolümüzden şans eseri sahte bir kahraman yaratılır ve filmin sonunda bu sahte kahramanlığın ne kadar boş olduğu, insanın kendi olarak zaten ne kadar değerli olabileceği ve insanların bu sahte kahramanlığa ne kadar teslim olabileceği, insanın gözünü nelerin boyayabileceği anlatılır. tüm bu açılardan senaryosuyla, çekimleriyle, doğallığıyla, oyunculuklarıyla nezdimde 10 puanlık bir filmdir.
  • buram buram sosyalizm kokan filmdir. günümüz solcu geçinen senaristlerinin oturupta biraz düşünmeleri lazım gelir bu filmi izledikten sonra. biz neden halka hitap edemiyoruz? biz neden 30 küsür sene evvelki bir film kadar etki bırakamıyoruz izleyici üzerinde... diyerek.
  • -şimdi nereye gidiyorsun?
    -buzla kaplı başka bir kasabaya!

    -yılanoğluuu ben öldükçe çoğalırım!

    türk sinemasından geçen bir woody allen filmi sanki. politik bir başkaldırı.eleştirmeye kıyamam, izler saygı duyarım. dün baştan sona izledim, ihya oldum.

    (bkz: buzlar çözülmeden)
  • aslında film gerçekten çok güzel ve anlattigi şeyler çok da hafife alınabilecek cinsten şeyler değil. tabii bu ülkede hemen hemen herkes kemal sunal'i sadece ve sadece bir komedi oyuncusu olarak gördüğü için, filmlerini izlerken asıl olarak anlatılmak istenenler hemen hemen her zaman gözden kaçmıştır. özellikle bu filminde anlatılanlar ülke gerçeklerimizle çok alakalıdır. kaymakam rolündeki kemal sunal' in repliklerinden bazıları bence tam da duymak istediklerimizi dile getiriyor ki bunlardan bir tanesini sizlerle paylaşmak istiyorum:
    "-avukat şeref: protesto ediyorum yaptığınız herşeyi protesto ediyorum!!!
    -deli kaymakam: pirasali rosto mu yapıyorsun? kimsin sen asçı mı?
    - .........
    -avukat şeref: bu ülkede kanun var, hukuk var!
    -deli kaymakam: kanun da hukuk da durust, dogru insanlar için var. halki dolandırmak, kandırmak için değil ! burada kanun benim! kaldırıyorum o kanunu!!!
    -avukat şeref: yapamazsın !!
    -deli kaymakam: yaparım halkım için herşeyi yaparım! gerekirse canımı bile veririm!
    -.........
    -deli kaymakam: bu kasaba halk çile çekiyor, pis derede çamşır yıkıyor hatta o derede yıkanıp o dereden su içiyor. bu insanları hayvanlardan ayırt etme zamanı gelmiştir !!"

    not: yukarıdaki replik %100 bu şekilde degildi ama ana teması budur !
  • bülent ecevit'in, "kemal sunal'ın o filminden çok şey öğrendim" dediği film.
  • -adı?
    -isa
    -baba adı?
    -yok
    -atın içeri.
  • yukarıdaki yorumlara baktım, bu filme 12 eylül propagandası diyenler var. hatta bir adım ötesine geçip, kemal sunal için "düzenin adamıydı" yakıştırması yapan olmuş. yuh.

    filmdeki iki cümleden koskoca filmi bu şekilde yaftalamak tam bir çapsızlık örneği.

    film, apaçık bir devlet eleştirisidir. devlet güçlüdür; yargılar, infaz eder, kanun koyar. evet, ortada yozlaşmış bir sınıf vardır. kimdir bunlar? tabi ki günümüzde de bolca temsilcileri bulunan esnaflar, köyün ağaları, siyasi parti üyeleri ve hukuk temsilcileridir. bir de düzeni koruyan ve asayişi(!) sağlayan eşkıya vardır: yılanoğlu.

    peki bu sınıfın ortak özelliği nedir? bu sınıf komple lümpendir. lümpen pisliktir dostlarım, her türlü pisliği topluma bulaştırır. okumamış, öğrenmemiş, maddiyatını ayrıcalık olarak görüp gücüne güç katmak türlü dalavereler yapar. rüşvet alır, rüşvet verir. düzeni kendisine yontar. meslek, bulunduğu kaptır. kabının şeklini alır. mesela kasapsa eşek eti, köpek eti satar; hacı bakkalsa kurtlu bulgur satar, küflenmiş unu halka yaslar; fırınsa samandan ekmek yapmaktan gocunmaz; mülk sahibiyse tefecilik yapmaktan kendisini alı koymaz; avukatsa da tüm bu lümpenliği savunur.

    peki bunun devlet eleştirisiyle ne alakası var? bu lümpen sistemini işleten devlettir. filmde kaymakam ağaya tokat attığı zaman, ağa kimi aramak ister? valiyi. peki bir önceki kaymakamlar neden bu düzeni görmezden gelmişlerdir? oysa ki bir deli, daha köy çarşısına adımını attığı an nelerin döndüğünü anlamıştır.

    işte tüm bu devlet gücünü eline alan bir devlet adamı halkın sorunlarını çöezbilecek güçtedir. yani yine devlet, devletliğini ortaya koyarsa bu zulm bitecektir. o dönem sürekli söylenen laf "12 eylül" olduğu için filmde, halk tarafından dillendirilmiş olması normaldir. bugün hala "15 temmuz" dillendirilmiyor mu? film 1986 ylında çekilmiş, 12 eylül'den 5 sene sonra. bugün "15 temmuz" üzerinden tam 4 sene geçmiş. şimdi ben bu yazımda "15 temmuz" dediğim için düzenin adamı mı olmuş oldum? kemal sunal hangi düzeni savunmuş bugüne kadar? hayat verdiği karakterler hep halkın sorunlarını çözen devleti temsil etmiş ve ustalığı da bunu devleti yererek yapmasından gelmiş. sürekli düzeni eleştirmiş. lümpenliğin karşısında olmak ne zamandan beri düzenin adamı yaftası yemek için bir sebep oldu? kemal sunal'ın 12 eylül öncesinde de çizgisi bellidir, sonrasında da bellidir. koluna taktığı isimlerin yaptıkları ortadadır.

    velhasıl kelam büyük resme çok bakarsanız gözünüz bozulur. önce küçük ayrıntıları sindirmek gerekir. bu tip eleştiri düzeyi çok tehlikeli ve yanlıştır. gogol'un palto'sunu da büyük resimle yorumlayabilirsiniz ve hatta paltosunun hesabını soran adamı da düzeni savunuyor(!) diye yaftalarsınız.
  • mahkeme sahnesinde o yılların sürpriz takımı samsunspor'un fenerbahçe'ye mütemadiyen dört atmasına gönderme yapan güzel film. replik aynen şöyle.
    yer mahkeme salonu
    deli hakim: fenerli misin, beşiktaşlı mısın.
    karaoğlu: doğma büyüme samsunluyum efendim.
    kayamakam: nee.
    karaoğlu: vallahi samsunluyum.
    kaymakam: ben fenerliyim. bize dört çekersiniz hee. 10 sene daha yedin. yaz.
    bu sahneyi hatırladıkça hala gülerim. ayrıca samsunspor'un dört attığı ikinci maç için.
    (bkz: 2 kasım 1986 samsunspor fenerbahçe maçı)
hesabın var mı? giriş yap