• çok güzel film. kısa ve öz.

    adam "hayat" denen naneyi alıp özetledi bir kesitle, lönk diye koyuverdi kucağımıza, gülüyorduk da kalakaldık öyle çoğu zaman. iki tarafı da gördük de hangisi daha iyi bilemedik.

    --- dikkat! izlemeyene ipuçlu içerik ---

    * bebekli sahneye ohaa diye çığlık attım.

    * sosyal hizmetler görevlisinden "sarışın, 60 kilo civarı, memeler de fena değil" diye bahsederken "donu da beyazmıış!" diye eklemesine, o piçliğe yarıldım.

    * "tuvaletinizi buraya mı yapıyorsunuz yani?" diye şaşkın şaşkın soran kıza "evet, rahat bırak da sıçayım" şeklindeki bomba diyaloglara bittim.

    *koskoca adamların evin içinde ve dışında sliple gezmelerine -hatta bir sahnede çocuğun babasının yeşil slibinin götünde kocaman kahverengi bir leke vardı- her defasında şaşırdım.

    * yine çocuğun babasının bir gün yatakta kendi kusmuğunun içinde yatıyor oluşuna değil, hatta oğlanın babasının ağzını adamın donuyla siliyor oluşuna da değil ama kadrajın solunda o kusmuğu afiyetle yemekte olan kediye feryat figan!! ama gülüyorum da istemsizce. zaten hem tiksinip hem güldüm filmde paso.

    * film boyunca o çocuğun o embesil saç modelini değiştirip bir sevgili edinmesini bekledim, olmadı bi türlü.

    * o büyükanne, cefakar kadın, kadın anam yavrum ömrü çürüdü kadının evlatları yüzünden. ona hep üzüldüm.

    * göt kadar, ücra bir kasabada diye bahsettikleri yerlerde ne eğlenceler döndü kıskandım.

    * o kadar keyifle utanmaksızın litrelerce bira içtiler ki, bira sevmem güya ama canım çekti.

    * am göt meme temalı şarkılarına iyi güldüm.

    * zil zurna sarhoşken araba kullanmaya kalkıp kaza yapan, hastanelik olan elemanın çarpıştığı kişilerin hırsız olup onların yakalanmasına sebep olması gibi şaşırtmacaları çok sevdim.

    * o fransa turu oyunu çok iyiymiş yaa.

    * "kadının ve çocuğunu terkettiğin zaman pislik olursun. bunun nedeni, kadını hamile bırakmadan önce terkedecek kadar pislik olmamandır" gibi sözlere, bir de çocuğun babası yüzünden yaşadığı hayal kırıklıklarına üzüldüm. hiçbir çocuk o yaşlarda böyle şeyler yaşamamalı.

    * küçüklüğü o kadar sevimli çocuğun büyüyünce o kadar çikin olacağı hiç aklıma gelmezdi. ama o kiremit rengi hırka çok yakışmıştı o da ayrı konu.

    *son olarak, ne pis aileymişsiniz arkadaş! yapmadığınız piçlik kalmadı mk. ama yine de sempatiklerdi kelatalar, çok içmeseler bir şeyleri yoktu da işte...

    --- bir sıpoylırın sonu ---

    daha çok bilinse, duyulsa keşke böyle filmler...
  • uzak durmaya çalıştığınız bütün insani pisliğinize saygı gösteren şahane bir film.

    --- spoiler ---

    hayatımın içinden akıp giden tren, yoluna devam ediyordu. ancak trenleri birçok nedenden dolayı affedebiliriz. en basiti, o bir trendir. arabaların tersine, trenler dünyanın arka tarafında ilerler. istasyona yakın kenar mahalle evleri diğerlerinden biraz daha iyi haldedir. ama raylarda yol alırken yalnızca kötü halde olanları görebilirsiniz. hiçbir araba yolculuğu, bir memleket hakkında tren yolculuğu kadar fikir veremez. bahçelerimize, çatı katlarımıza ve barakalarımıza bakarsınız. iplerde kuruyan iç çamaşırlarımızı görürsünüz. bahçe süslerimize, kerevizlerimize, pırasalarımıza, verandalarımıza ve tuğladan yapılma barbekülerimize bakarsınız. flaman topraklarında boy gösteren, mahkeme kararınca onaylanmış ama tadı olmayan otları ağır ağır yiyen inekleri görürsünüz. rayların kenarındaki, yere sabitlenmiş tozlu mermer ve granitlerin, sevdiklerimizin son durağı olan yeri simgelediklerini görmek istiyorsanız, trene binin.

    --- spoiler ---
  • atlas sinemasında çakılı kalma sebebi, uzun zamandır izlediğim en muhteşem film.
    belçika'dan oscara aday olması tesadüf olmasa gerek deyip aldığım bilet, hayata dair büyük boşlukları doldurabilecek güçte imiş. zaman zaman kopuşlarıyla boğazınıza düğümlenenleri sempatik karelerle silerken totalde göğsünüze bıraktığı ağırlığı da son sahnesiyle alır götürür. yine de ağzınızı doldura doldura, bağıra çağıra, mümkünse sarhoş ve ağlayarak only the lonely söyleme isteğini miras bırakır.
    izleyin, izletin.
  • the fighter filmindeki christian bale'in kızkardeşlerinin evlenebileceği kişileri ortaya çıkaran film.
    böyle bir birliktelik ortaya çıksa o düğüne değil o ülkeye gitmem amk.
  • bugün ayıptır söylemesi tek başıma salonu kapatarak izlediğim film. sosyolojik analiz derdinde değilim de, acayip terichlerimiz var cidden. 1 hafta sonra kurtlar vadisi filistin tüm fantastik kurgularıyla gişeye oynayacak olsun ama en gerçekçi haliyle şu film vizyona girdiği ilk gün boş salonda gösterilsin.

    tadı tuzu yerli yerinde olan bir 108 dakika; senden, sevip gösteremediklerinden, nefret edip vazgeçemediklerinden, kalabalığın içindeki yalnızlığından, tercihlerinden, takdir görmeyen başarılarından, tekrarlamaktan usanmadığın pişmanlıklarından bahseden ve elbette bağıra çağıra roy orbison dinleme only the lonely söyleme hissi uyandıran.
  • "ipsiz sapsız adam bunlar" denilen, herkes tarafından dışlanan insanların hayatı muazzam gösterilmiş. adamlara kızamıyorsun, aşırı doğallar.

    --- spoiler ---

    gunther aldığı kompozisyon cezalarını severek yazıyordu ve strobbe geleneği kaderini değiştirdi, babası onun bisikletini tamir etmedi ama o oğluna bisiklet sürmeyi öğretti. sosyal hizmetler memuresinin eve geldiği sahne hala güldürür. bana göre en duygusal anı ise, andré'nin sylvia'nın yanağına buse kondurduktan sonra "şimdi huzur içinde ölebilirim" demesiydi.

    --- spoiler ---
  • mükemmel bir filmdir ve bu saatte bira içirendir.

    --- spoiler ---

    fockedey, keeps the doctor away!

    --- spoiler ---
  • gördüğüm afişinde "bundan daha trajik bir komedi olamaz" yazıyordu, haklıymış.

    --- spoilerolur mu ki ---

    hani en sonda ufaklığa bisiklet sürmeyi öğretiyor ya babası en çok orayı sevdim ben böyle şebelek şebelek sırıttığımı farkettim. bi çocuğum olsun da bisiklet sürmeyi öğreteyim istedim. zamanı geri saralım babam tekrardan bisiklet sürmeyi öğretsin istedim. oysa filmde sevilecek, özenilecek çok şey vardı ama ben taktım bisiklete.

    --- spoiler oldu mu ki ---
  • çok leziz, dramatik, trajik ve komedik. apedron müthiş bir tespit yapmış*; zira yaşam tek yönlü değil. 7/24 çılgın atmadığımız gibi, günümüzün büyük bir bölümünü sahil şeridinde bir bankta oturup, elimizde sigaramızla uzaklara dalarak da geçirmiyoruz. eğer bir film, izleyene birden fazla duyguyu birkaç saat içinde hissettirebiliyorsa, o film eşsizleşiyor işte. yoksa, romantik komedi, korku, dram, komedi, macera gibi kalıplara sıkışmaktan kaçamıyor. ne yazık ki, içinde yaşamın tüm renklerini barındıran ve tanımlamak için -aslında sınıflandıramadığımız için- sadece "absürd" kelimesini kullandığımız bu güzide film gibi müthiş yapımlar, nadiren karşımıza çıkıyor. bulmuşken de yapışmak ve bırakmamak gerekiyor sanırım.

    --- spoiler ---

    film birçok tezatı bünyesinde barındırıyordu fakat bana en ironik gelen şey, koca oğlanın iliklerine kadar işlemiş olan "birincilik" ve "galibiyet" gibi hırslarına rağmen, bu kadar boşvermiş olmasıydı. başarıya bu kadar aç olan ve hayatın herhangi bir kulvarında başarıya ulaşmayı saplantı haline getrimiş bir insanın böylesine "koyvermiş" olması, bana çok ironik geldi. hem bisiklet yarışmasını, hem de bira içme yarışmasını kardeşine kaptırdın. peki, bu madalya -daha doğrusu onaylanma- sevdasını neden başka bir görece başarıyla telafi etmez ki insan? örneğin, modern ve boktan dünyamızda kadın-erkek ilişkilerindeki başarısızlığın yerini işkoliklik ve para kazanma hırsı alırken; geçmişte istediği gibi bir hayat yaşayamamanın tezahürü, çocuğuna aşırı bağlılık ve yapamadıklarını onun yapmasını sağlamak veya dikte etmektir. ancak, koca oğlan bu yollara hiç bulaşmıyor. "hay ağzına sıçayım, yine olmadı" diyerek, içmeye devam ediyor. duvarına bir plaket asmak için duyulan güçlü tutku, ama o plaketi kazanmak için hiçbirşey yapmamak gerçekten filme yakışır bir absürdlük. sanırım bu durum, filmin ismiyle müstesna; yani talihsizlik. bence başka topraklarda, başka bir ailenin çocuğu olarak doğup, farklı fırsatlar tanınsaydı, kariyeri boyunca hiç dava kaybetmeyen bir avukat bile olabilirdi koca oğlan. bazı şeyleri biz seçmiyoruz neticede. içimizden gelen kuvvetli güdüyle, yapmaya alışık olduğumuz ve doğru olduğunu düşünüp, yapmaya devam ettiğimiz şeyler paralellik göstermiyor. filmde de bu durum, en küçük bir başarıya dahi duyulan özlemle, toplumun dayattığı başarı kriterlerini yoksaymak şeklinde bir tezat oluşturuyor.

    adını hatırlayamadığım küçük amcaya gelecek olursak, kendisi iyi ama çevresi kötü cümlesindeki "kötü"yü simgeliyor. cella'yı bilardo oynama bahanesiyle bara götürdün ya; işte o an tiksindim senden küçük amca!

    kendi gözümden filmin vurucu anlarında ise beni en çok üzen şey, gunther'in, jantı yamulmuş bisiklet tekerleğini klasik çekiçleme yöntemiyle düzeltememesi ve okula geç kalması üzerine kendisine yeni bir tekerlek alıp eve gelmesi ve tam o anda, amcalarından birinin arabayla bisikletin diğer tekerleğinin de üstünden geçmiş olmasıydı. o düş kırıklığı, insanı hayatı boyunca takip eder ve kişiliğini şekillendiren öğelerden biri olur. hayattaki en değerli varlığı bisikleti olan bir çocuk için daha büyük bir yıkım olamaz sanırım. lakin gunther farklı bir çocuktu ve en değerli varlığı soyadı, yani ailesiydi.

    en eğlenceli sahne ise tabii ki şu şarkıydı:

    bir mucize oldu,
    yağmur bile yağmadı
    ama vajinam ıslandı!

    --- spoiler ---

    velhasıl-ı kelam, tadı damağımda kalan ve filmi izlediğim çakma dvd'sini eşe dosta, "mutlaka izlemelisin" diye verdikten sonra orijinal dvd'sini alıp, arşivime katacağım çok kaliteli bir film. bağımsız avrupa sinemasının, hep böyle filmler üretmesi temennisyle bir entry'nin daha sonuna geldik efendim.

    fin.
  • tutunamayanların ve tutunmak isteyenlerin hayata savurdukları küfürün filmi.
hesabın var mı? giriş yap