• babanın meşhur bozuk para olayı şöyle gelişmektedir, önce dikey duvara bir kağıt koyar ve iki bageti de kullanarak duvarda düşürmeden tutar, "bunu sıradan davulcular yapabilir" der. daha sonra aynı hareketi tek elle tekrarlar, "bunu yalnızca iyi davulcular yapar" der. ardından rahatsız arkadaşımız kağıdın yerine bozuk para koyar, iki bagetle vura vura duvarda tutmaya başlar, "işte bunu sadece en iyiler yapabilir" der. son olarak da (siz secdeye gelmeye hazırlanırken) bozukluğu tek bagetle duvarda düşürmeden tutar ve "bunu da yalnızca ben yapabilirim" der.
  • diger bir rivayete gore dave lombardonun monaco ya 300 metre den attigi gol hala konusulmaktadir..(bkz: oha)(bkz: prekazi)
  • kerry king'in, slayer'dan atılmasından once hakkında "dave'le ben hiçbir zaman anlaşamadık; habire kavga ederdik. zaten dave herkesle takışırdı. hiçbir konuda uzlaşmayı kabul etmezdi. inatçı adamın tekidir" dediği aşmış davulcu.

    düzeltme: aslında tam olarak böyle dememiş sonunda küfür de etmiştir. ama biz ne dediğini sözlükte götümüze girebileceği için söyleyemiyoruz. yani kerry king çıkıyor rolling stones dergisinde dave lombardoya alenen küfrediyor, dave lombardo onu dava etmek yerine türk sitelerinde kendisi hakkında yazılan yazıları değerlendiren avukatları vasıtasıyla sözlükte kerry king'in bu yorumunu uluslararası bir dergiden çeviren bir sözlük yazarı üzerinden ekşi sözlüğün başını belaya sokuyor, asliye hukuk mahkemelerinde dava açabiliyor. böyle de ilginç bir insan.
  • slayer a geçici olarak dönüşü trt 1 de haber olmuş baterist
  • stüdyo albümlerini dinlerken, kendi kendime kıskanç kıskanç: "yok daha neler, bu herif kesin bi makine filan kullanıyo, olur mu lan böyle adam?" diye düşündüğüm, ama decade of aggression live albümünü dinleyince, ebedi anısına istinaden secdeye gelip, iki rekat tripple paradiddle yaptığım davulcu.
  • 2 temmuz 2005 slayer istanbul konseri sonrası cadira yururken jenerator sesini double cross sanmamiza neden olan, kafadanbacaklilar sinifina girmesi muhtemel canli. bir de olay aktarıyorum;
    caafa babaannesinin evinde şahsın* modern drummer festival performansını izlemektedir, ufukta bir babaanne belirir. merakla kafayı uzatıp ekrana bakar, soru gelir:
    "onların hepsini bi kişi mi çalıyor evladım?"
    genç adam* biraz duraksar, gözlerini ekrandan ayırmadan kahvesinden küçük bir yudum alır ve gözlerini kısıp yanıtlar: "hayır babaanne, kesinlikle hayır.." **
  • bir gün olur da bana sopayla girişecek olsa karşılık verme ya da kaçmaya teşebbüs etme yoluna gitmeyecegim yegane kişi. durup sopadan çıkan sesleri dinlemek varken...**
  • saniye ve şenay çifti, yıllardır evli olmalarına ve yaşları 50lerini çoktan geçmiş olmasına rağmen bir türlü çocuk sahibi olamamış, yıllarca eşin dostun çoluk çocuğuna adeta öykünüp onlara bayramlarda, kutlu doğum haftasında, karnavallarda ve milli maç günlerinde hediyeler alıp teselliyi bu yolda arayan bedbaht bir aileydi. bu çift aileydi yani cümleyi özetleyecek olursak. soy isimleri bardo, ulu önder adam gibi adam atam aka yüce atatürk zamanında baldo pirinç yetiştiren dedelerinden yadigar olup, kulağı ağır işiten nüfus memurunun azizliğine uğrayıp son halini almıştı.

    saniye ve şenay çiftinin kulağa garip gelmesinin sebebiyse kuşkusuz ikisinin de feminen isimlere sahip olmalarıydı. ancak şenay, ismiyle adeta ironik bir tezatlık içerisinde pala bıyıklı, gürbüz, dediğim dedik bir külhanbeyiydi. hikayemizin geçtiği ve ramazanların ramazan, bayramların bayram, halit kıvanç’ ın spiker olduğu 50’ li yıllarda bu isim o kadar modaydı ki, erkek çocuklarının yanı sıra büfelere, manavlara ve berber dükkanlarına da şenay ismi konması çok alışılagelmiş bir durumdu. sokakta gezerken “şenay simit dünyası” diye bir tabela görmeniz çok olasıydı anlayacağınız.

    içlerinde çocuk sevgisiyle gündelik küçük kaygılar içerisinde yaşayan bu çiftin yakarışlarını sonunda yüce mevlam bir remezan günü işitti ve koca bir leylek bahçelerine acar mı acar bir oğlan çocuğu bırakıp uçtu gitti... şenay bey bu duruma deliler gibi sevinse de saniye hanım biraz buruktu zira hep bir kızı olsun istemişti. ismini de eylem koymayı düşlerdi hep, çünkü acaip komunistti bu kadın. baba ise çocuğunun ismini hep deyo koymayı hayal etmişti. bu ne demek derseniz, bu şenay bey adeta bir yahudiydi ve deyo yahudicede deco tarzı bir futbolcu ismiydi. sonuçta karısının isteğini de kırmadan çocuklarının adını, bu iki ismin bileşkesi sayilabilecek “deylom” koymuslardi. kıza özenen anne saniye hanım, evladının saçlarını hep lüle lüle uzatmış adeta metalci görünümüne sokmuştu.

    o zamanlar galata kulesi yakınında tünel ismi verilen bölgede stüdyo işleten şenay bey oğlunun vurmalı çalgılara yeteneğini sezmişti. deylom, manyaklar gibi davul çalıyordu. ve sonunda kalbindeki allah sevgisiyle hamdolsun ramazan davulcusu olmuştu. her yerde ismi yazılıydı artık : "ramazan davulcusu deylombardo. lutfen baska kisilere bahsis vermeyiniz".

    (bkz: efrasiyab in hikayeleri)
    (bkz: dave lombardo nun ramazan davulcusu olması)
  • bir davulcu eğer ilk izleyişinizde binlerce kişiye oha dedirtiyorsa süper bir davulcu olduğu söylenebilir. ama eğer 2. izleyişinizde de yine ağzınızı açık bırakıyorsa işte o varlık bir mutanttır, danadır.
  • lars'ın yerine iki şarkılığına metallica ile canlı çalıyor. çalınan parçalar battery ve the four horsemen. şarkıların bildiğin çehresi değişiyor. bir güzelleşiyor öyle böyle değil. zaten dikkatli bakılırsa james ve robert dört köşe oluyorlar. öyle bir adamdır kendisi.

    not: lars'ı severim. ortalama bir davulcu olmasın rağmen yaratıcıdır, iyi bir söz ve şarkı yazarı, çok güçlü bir heavy metal figürüdür. tartışma ortamı oluşmasın.
hesabın var mı? giriş yap