• filozofun birine sormuşlar; "neden çocuğun yok?"
    "çocukları severim, ondan" diye cevaplamış.
    hirokazu koreeda da çocukları sevenlerden.

    lafı dolandırmak yersiz; bu film yüzünden yüreğim öyle daraldı ki, içimden geldiği gibi yazmaktan başka çarem yok; yönetmenin benzer temayı taşıyan manbiki kazoku / shoplifters (arakçılar), soshite chichi ni naru/like father like son(benim babam benim oğlum), umimachi diary/our little sister (küçük kız kardeşim), umi yori mo mada fukaku/after the storm(fırtınadan sonra) gibi filmlerini izlemiş biri olarak şöyle diyebilirim; dare mo shiranai/nobody knows (kimse fark etmiyor), bildik bileli "aile nedir?" i takıntılı biçimde sorgulayan, filmlerinde çocuk mağduriyetini işleyen, kesinlikle kan bağını bağ olarak görmeyerek "kan konuşmaz"ı kafamıza çivi kullanmadan çakan koreeda'nın aileye "olmaz olsun!" ebeveynlere "allah belanızı versin!" dediği film. evet, bu kez o kadar sert..

    4 ayrı babadan olan 4 kardeş anneleri tarafından terk edilir. anne aşk kadınıdır, vardır böyle kadınlar "ama ben mutlu olamayacak mıyım?" modunda yaşayan büyümemiş kadınlar..
    tabii, "terk ediyorum" demez anne. "döneceğim" der. bu gidiş dönüşler ilk değildir, anne bir oyun oynadıklarını söyler. çocuklar önceki tecrübelerine göre annenin ne zaman döneceğini hesaplar ve dönüşünü beklerler.
    bırakılan para gün geçtikçe azalır, zaman zaman aç kalırlar. zaten tamamen izole, dört duvar arasında yaşamaktadırlar. büyük çocuk dışında diğerleri eve kaçak girdikleri için anneleri dışarı çıkmalarını yasaklamış ve o güne kadar hiç okula gitmemişlerdir.
    başlardaki o herkesin işin bir ucundan tutması, küçücük kızların çamaşır yıkayıp asmaları, tüm yükü omuzlarında taşıyan en büyük akira'nın günlük alışverişleri ve sonrasında her birinin yetişkinlere taş çıkartan biçimde sessizce bir şeylerle meşgul olmaları yerini umutsuzluğun beslediği yılgınlığa, hareketsizliğe bırakır. sadece akira'nın alışverişleri kalır, fakat torbası hep küçülerek..
    inanılmaz bir sefalet ölüm gibi çöker küçük dairenin üzerine.

    annenin "sana güveniyorum akira " dediği akira sadece 12 yaşındadır. babasını tanımamış, annesi ile düzenli bir hayat yaşamamıştır. okula gitmenin hayallerini kuran, okuma yazmayı, hesap yapmayı evde kendi kendine öğrenmiş olan bu çocuğun hayatta kalma ve kardeşlerini hayatta tutma çabası ile onuru arasında kalışını, o zorlanışını, o çaresiz hâlini hayranlıkla ve bir o kadar bunalarak izliyor insan.
    herkes aç kalabilir ama herkes hırsız olamıyor.
    peki aile yoksa, okul ve aile içi eğitim-öğrenim yoksa, görünürde rehber ve örnek olabilecek başka bir akraba, eş-dost da yoksa, akira ahlakı ve vicdanı nasıl öğrenmişti?
    koreeda seyirciyi bu bulmacayla baş başa bırakıyor.

    koreeda filmlerinde bazı karakterler gibi, iç ve dış mekânlar da benzerdir, bir filmdeki diğerini çağrıştırır.
    bu nedenle koreeda, bir filmi izlerken sizi başka bir filmine götürür.
    2018 yapımı bol ödüllü shoplifters'da bu filmin izlerini bulmak mümkün.
    filmin final sekansı ise, our little sister'a çok benziyor. kırık dökük, erken büyümüş yine de şikâyetsiz çocuklar.. kardeş veya değil, birbirine omuz veren, aynı hissedebilen ve her şeye rağmen ayakta kalan çocuklar..

    film 2004'te cannes'da altın palmiye için yarışmış, yuya yagira, akira rolüyle en iyi erkek oyuncu ödülünü almıştı.
    gerçek bir hikâyeden esinlenilerek yazılmış olan senaryo koreeda'ya ait.
    "bu filmde, tokyo’da yaşanan ve gerçek olaylardan esinlenilmesine rağmen karakterler ve ayrıntılar tamamen hayal ürünüdür." böyle başlar koreeda; ne kadarı hayal ne kadarı gerçektir, bize bırakır.
    topluma da bir iğne batırır; evin içinden başlayarak bir süre sonra sokağa taşınan sefaleti kimse fark etmez. kalabalık caddelerde, insanların arasında görünmezdir bu çocuklar, yok sayılırlar.

    bu film için hüzünlü, acıtıcı, iç burkan türü ne kadar sözcük varsa, yetersiz. oldukça sert hatta acımasız fakat asla melodrama dönüşmeyen bir anlatıma sahip.
    hep boğazımızda bir yumruk bırakan koreeda bence, öldürücü darbeyi bu filmle vuruyor.
  • birçok kliseye uymamasi açisindan takdire sayan bir filmdir.
    normalde filmin türüne göre belli duygusal etkileri uyandirmak için kullanilan belirli uyaricilar kullanilmadan seyirci üzerinde istenen etki yaratilabilmistir.
    örnegin müzik. yahudi soykirimi anlatilirken klezmer çalmak, korku filminde yaylilari uzun uzun germek gibi. bu filmde t sonsuza -ya da 141'e- giderken sifira giden bir müzik kullanimi var.
    ikinci uyaran görüntü. çesitli filtreler kullanarak rengarenk görüntülerle seyirciyi etkilemek -sari ile hüzün, mavi ile huzur, kirmiziyla gerilim gibi- mümkünken bu filmde böyle bir yönteme de basvurulmadigini görüyoruz.
    üçüncüsü ise duygusal sahneler. film türlerine göre degisen; dramalarda ölüm sahnelerinde hüngür sakir aglayan kendini yerden yere atan insanlar, korku filmlerinde çiglik çigliga bagiranlar seyircinin o an hissetmesi gerekenleri ona dikte eder gibidir. bu filmde böyle seylere de rastlamiyoruz. en fazla bir iki damla gözyasi ve kan görüyoruz. çocuklar bilmis laflar edip acikli ifadeler takinmiyorlar.
    kisaca yönetmen elindeki malzemeyi heba etmiyor, hisleri, zamanin geçisini, fakirligi, mutlulugu küçük sembollerle (kuru boyalar, küçük kizin sekerleri, balkondaki çiçekler, yerdeki oje lekesi vs.) anlatiyor. seyirciyi belli seyleri hissetmeye zorlamadan, hikayesini duyarli,içten ve sade ama son derece etkileyici bir sekilde anlatiyor.
  • senaryo gerçek bir olaydan türetilmiş.
    olayın gerçek kısmında yaşananlar toz pembe anlatılmış.

    akira iyilik meleği baba, kardeşi de anne tasviri gibi işlenmiş filmde, ki yok öyle bir şey.

    akira denen ağabey ile bir sonraki kardeşin arasında 9 yaş var.
    yani 4 çocuk daha bebek.

    akira bulunduğunda kendi ve tüm çocuklar pejmurde bir halde, evse çöp ev durumundaymış. filmdeki yansıtma akira'nın uğraşıları sayesinde çocukları çekip, çevirdiği yönünde.

    akira ve işbirlikçileri küçük kızkardeşi işkence ederek öldürmüşler.
    olay o kadar acı ki, 2 yaşındaki bebek koltuktan dengesini kaybedip düşüyor, bunu komik bulan arkadaşları, bebeği defalarca koltuktan düşmeye zorlayarak öldürüyorlar. sadistçe.

    akira ve 2 arkadaşı bebeği öldürdüğünde 12 yaşında olan akira, 2 sene daha aynı şekilde yaşamış. 14'te tespit edilmiş.

    arkadaşları suçlu bulunup ıslahevini boylarken, akira aile terbiyesi, eğitim, ve beslenme gibi temel eğitimini tamamlamadığı için iyi ve kötü arasındaki ayrımı yapacak gelişmişlikte değildir denilerek psikolojik tedavi amacıyla bakımevine gönderilmiş.

    kardeşlerin tümünde beslenme yetersizliğinden kaynaklı davranış ve bilişsel bozukluk saptanmış.

    o anne denilemeyecek karı, çocukları terkedip 2 sene şarkıcı olarak sahnelerde boy göstermiş. olayın ayyuka çıkması ile suçunu itiraf eden caniye japon adaleti 2 çocuğun velayetini vererek herşeyin üstüne tüy dikmiş.
  • --------------spoiler-----------------------
    gerçek hikayenin oldukça yumuşatılarak verildiği filmdir. imdb'de yer alan eleştiriden çevirelim:
    anne olmanın sorumluluğunu taşımaktan uzak anne 5'i de farklı erkeklerden 5 gayrimeşru çocuk sahibidir. ancak ilkinden başlayarak hiç birini nüfusa kaydettirmeyi akıl edememiştir. durumu ört bas edebilmek için ise çocukları toplumdan saklamayı tercih eder. bu esnada hastalanıp ölen erkeklerden birinin cesedini bir dolapta saklamaktadır. sonunda bir başka erkekle birlikte olmak için evi toptan terkederken 14 yaşındaki en büyük oğluna kardeşlerine bakmak yükümlülüğünü yükler ve kaybolur. çocuklar altı ay sonra polis tarafından bulunduklarında kızlardan biri daha ölmüş , 3 ve 2 yaşındaki diğer ikisi de yetersiz beslenmeden zarar görmüş durumdadırlar. davranışları gelişmemiş olan küçüklerin hala altları bağlanmaktadır. filmde yer alanın aksine kılık kıyafetleri berbat durumdadır. işin garibi 14 yaşındaki ağabey kardeşlerinin içinde bulunduğu durumdan annesini değil kendisini sorumlu tutmaktadır.
    --------------spoiler-----------------------

    http://www.imdb.com/title/tt0408664/
  • sorumsuz bir annenin, "mutlu olmak benim de hakkım" felsefesinden yola çıkarak, bencilliğinin esiri olup, sorumluluğu büyük oğluna bırakarak çocuklarını terkedişini anlatıyor. bu terk edilişten sonra, kalanlar için iç parçalayan bir mücadele başlıyor. herşeyin para demek olduğu bir dünyada, tek gayeleri birarada olabilmek olan dört kardeşin mücaledesi, dare mo shiranai. bir de, bu kardeşleri severek onlara destek olan bir park arkadaşları var ki, o kızcağızın, elindeki cep telefonunun simgelediği zengin aile statüsüne rağmen, para bulmak istediği an gençliğini ve dişiliğini kullanması, yönetmen yine dünyamızın ne denli acımasız olduğuna işaret edivermiş. vik vik ses çıkaran ayakkabılarıyla, güzel gözlü ve kardeşler arasında en talihsiz olan yuki'nin sevimliliği ise hafızamdan silinecek gibi değil.
  • oksuzluge dair muthis acikli bir hikaye olmasina ragmen cocuklarin yasama gucunu ve sayesinde yasamin nasil da her sabah kalktikca resetlenebilecegi duygusunu iletebildigi icin tek damla gozyasi dokmemize izin vermeyen ve bu yuzden de hakkinda bir soz soylemesi bile muthis uzuntu veren film...

    kalbinize ince bir tigla cizikler atiliyor ve siz gikinizi bile cikaramadan buyulenmis sekilde izlemeye devam ediyorsunuz.
    (film sonrasinda kardesime oyle korumaci davrandim ki icine saklanacak bir bavul aradı...)
  • 2004 flanders altın mahmuz ödülü almış film. gayet kolay sömürüsü yapılabilecek, gayet kolay bir şekilde hemen her sahnede seyirciyi hüngür hüngür ağlatabilecek bir konunun bu kadar sade, doğal işlenmesi büyük bir artı; 120 dakika kalsa hiçbir eksiğinin olmayacağı bir filmi 141 dakikaya yaymak küçük bir eksi.
  • o minicik parmaklar kic kadar tebesire uzanmadi mi resme gulumseyen agiz yapacakken, geldi yuregime dokundu sanki.
  • hirokazu koreeda'nın 2004 cannes festivalinde dikkat çeken filmi. terk edilmiş 4 çocuğun hikayesini anlatır. başrol oyuncusu yuya yagira en iyi aktör ödülünü almıştır.
  • 2004 yapımı japon filmi. yonetmeni hirokazu kore-eda. anneleri tarafından terk edilen 4 cocugun -ki bu cocukların hepsinin babaları farklı anneleri aynıdır- tek baslarina yasama çabalarını anlatan bu film 2005 istanbul film festivalinde de gosterildi. 141 dk uzunlugundaki film cocukların bakış açılarından dünyaya bakar ve onların iç dünyalarının zenginliklerini ve ne kadar uyumlu olduklarını gosterir. film 1988 yılında tokyo'da olan ve basına yansıyan gercek bir olaydan esinlenerek yapılmıştır.
hesabın var mı? giriş yap