• bu madde uyusturucu degildir, bir ilactir (bkz: ilac).
    her ilac gibi, endikasyon (kabaca "tibbi gereklilik") olmaksizin recete edilmemelidir.
    gereksinimi olan kisilerin akademik basarilarinin, insan iliskilerinin, islevselliklerinin, ruhsal dengelerinin diger insanlar düzeyine gelmelerinde rolü olan bir tedavidir (bkz: tedavi).
    dikkat eksikligi ve durtusellik nedeniyle yasama bir adim geriden baslayanlar ne demek istedigimi zaten biliyorlar.
    uc bes piyasa yapmak icin "ritalin cocuklari" gibi mail'ler dagitan, "devlet kendi eliyle uyusturucu veriyor" gibi sacma sapan yorumlarla insanlarin kafalarini karistirip aldiklari tedaviyi baltalayan zihniyetten yuzlerce kisi bir sekilde etkilenmektedir.

    bu hastalikla ilgili dogru durust gercek bilgi almak isteyenler, doc. dr. eyup sabri ercan'in "dikkat eksikligi hiperaktivite bozuklugu" isimli kitabina basvurabilir.
  • dünya sağlık örgütü karar almış. bundan sonra bir tedavi yöntemi, ilaç piyasaya sürülmeden önce eksi sözlük yazarlarının 8 yaşındaki çocuklarına denettirilecek, kilo verirlerse zinhar yasaklanacakmis. bu gurur hepimizin çocuklar .
  • çok sağlam bir cpu'nuz olmasına rağmen ram için günlük 4 lira kira ödemeniz anlamına gelen ilaç. devlet baba sağolsun, 25 yaşını geçmişseniz ödemiyor.
  • insani ruh gibi dolastirmayan ilaçtır. etken maddesi metilfenidat güçlü bir uyarıcıdır. bu maddeye her insanin bünyesi 8 yaşındaki bir çocuğun bünyesiyle ayni etkiyi gösterecek diye bir şey yok. elinizdeki tek bir ornekle koskoca tip bilimini psikiyatriyi sikip atmayiniz rica ediyorum.
  • ilk kez bugün aldığım kahverengi kapsül. anlamadığımsa, ritalin in yan etkilerinin pek çoğunu yapmayan bu ilaç varken ritalin in neden hala reçete edildiği. anım anımı tutmaz olmuştu ritalin de. kalbimin bando gibi çarpmasını saymıyorum bile. bugün binanın dış cephesi yapıldığı için canım istemesine rağmen ders çalışamadım ama işe yarayacak gibi duruyor. henüz bunun düşüşünü yaşamadım. ritalin gibi yükseltmediğinden daha insaflı bir düşüş bekliyorum. öfori belirtisi de göstermedim henüz.

    edit: dün üçüncü gündü. obsesyon belirtileri gösterdim. ilacı aldıktan sonra;
    1)fazla sakinim. kelimeleri toparlayamıyorum. kilitleniyorum.*
    2) konuştukça açılıyorum. espriler- şakalar. öfori değil ama. *
    3)özgüven patlaması*
    4)çöküş-umutsuzluk-obsesyon*
    5)kendine gelme

    bu entrimi kendilerine reçete edilen ilacı sözlük-forum demeden sabahlara kadar araştıran insanlara ithaf ediyorum.

    edit: ben bıraktım. aylar oldu. sosyal fobi tadında bir şey yaşıyorum. doktor derse tabi kullanın ama mesela çocuğum olsaydı vermezdim bunu.
  • türkiye'nin belki de en ünlü iki psikiyatrına farklı zamanlarda gitmiş, her ikisinden de aynı teşhisi almış, dikkat eksikliğinden muzdarip biriyim sevgili dostlar. türkiye'nin en köklü üniversitelerinden, en namlılarından birini kazanmıştım kazanmasına da, derslere olan ilgim müthiş bir süratle azalıyor, başarı notlarım zaman geçtikçe düşüyordu. zihinsel bir hastalığa düçar olduğumu, mevcut zekamın gün geçtikçe eridiğini iyiden iyiye hissetmeye başlamış, daha da kötüleşeceğim düşüncesiyle endişenin karanlık dehlizlerinde çakılı kalmıştım.

    eşle dostla oturup film izlemek başlı başına bir işkenceydi çünkü ben katiyen filme odaklanamıyordum. karakterler arası diyalogları dinleyemiyordum ki olan biteni anlayabileyim. kim kimin nesiydi, bu hangisinin fesiydi, bu kız başta ne dediydi ya gibi sorularla mevzu tümden çorba oluyor, gün geçtikçe salaklaştığım fikriyse olanca haşmet ve kudretiyle kök salıyordu.

    kitap okumak şöyle dursun, kitap kapağını çevirip ön sözü okumak bile kaydadeğer bir aşama olmuştu. kitap satın alım şenlikleri aynı hız ve şevkle devam etmesine karşın okun(a)mayan kitapların ruhuma yaptığı tahakküm gittikçe daha da çok can yakıyor, mutsuzluğuma mutsuzluk katıyordu.

    en değer verdiğim insanlar starbucks sohbetlerinde onları dinleyebildiğimi sanıyor, kafa sallayarak yaptığım onaylamaları ise anladığıma yoruyorlardı. onlar bana kendileri için en mühim mevzuları anlatırken ben yarın çıkacağım bisiklet gezisini düşünüyor, pompayı unutmayayım diye kafamdan notlar alıyordum. onlar bana bir şey anlatırken ben cevahir avm'deki nike'ı kaçırmamam gerektiğini düşünüyor, keşke bu gittiğimde alsaydım diye de içimdeki benle tartışıyordum.

    benim inisiyatifimde olmayan bir şeyler olduğunu anlamam bir hayli geç oldu. dikkat eksikliğinden kaynaklı tüm bu pürüzlerin müsebbibi olarak kendimi görüyor, acaba şizofreniye falan mı yakalandım gibi manasız ve yıkıcı suallerle de tarumar oluyordum.

    bir bakıma hayatımı etkileyecek ehemmiyette bir konuşmada dahi söylenenleri kaçırabiliyor, karşımdakinden tekrar etmesini isteyebiliyordum. dikkat eksikliği bahsinde ilk kertede söyleyebileceklerim hemen hemen bu kadar. hadi son bir şeye de temas edelim. "karar alma mekanizması" vardır ya hani beynimizin loblarının bir köşesinde. son derece basit kararlardan tutun da hayati önem taşıyan kararlara varana değin alınan tüm kararlarla bu köşe ilgilenir. hah işte ben o köşenin amına koyayım e mi! ben karar da alamıyorum amk. nasıl desek biz buna? bir mallaşma hali, tanrının bahşettiği beyni kullanmama kararlılığı... ne dersen de artık sen bunun adına...

    ilk kullandığım dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu tableti concerta değildi. concerta'ya yıllar yıllar sonra başladım. diğerlerinden söz etmeyeceğim zira yazmaktan usandım.

    concerta, "uyarıcı ilaçlar" kategorisinde. kırmızı reçeteyle satılan bir ilaç. ruh hekimlerinin reçete ettiği diğer pek çok ilaç gibi bu da kişiden kişiye göre değişen etkiler ve memnuniyetler bırakıyor. ben çok memnunum. bu ilacı alayım; gel otur karşıma; konuş yarım saat; söylediklerini satır satır yazayım a4'e. bu ne demek sen biliyor musun? kendini aptal olmakla suçlayabilecek kadar fenalaşan bir idrakten, zehir gibi bir kafaya geçiş...

    konsantrasyon öylesine fazla oluyor ki bazen, yanımda bir şey söyleyen kişinin tepkisiyle zıplayabiliyorum hah diye. gözlerini dört aç derler ya, on açıyorsun işte bununla. haftanın her günü sabahleyin bir tane alıyorum bundan. 36 mg'lık benim kutu. 30 tane var zaten içinde. 74 lira falan bir kutusu.

    ilacın etken maddesi, kokain'in uzaktan akrabası oluyormuş. bana ne amk her ne ise ne... içinde bok olsun, iyi olacaksam yutarım ben. içinde ne olduğuyla ben değil, hekimim ilgileniyor. siz söyleneni yapmakla mükellefsiniz salt. concerta'yı kullanmaya başladığım o ilk günlerdeki "cingöz recai" modu biraz düştü sanki. maddeye alışıyor ya beden. dedim acaba günde iki tane mi alsam? sormadan nereye alıyorsun ama... randevumda soracağım sorular arasında bu da vardı, ilettim, hayır dedi, günde bir tane kullanmaya devam. sonra sanki etkisi daha da azaldı; bir dahaki buluşmada söyledim "artık arttıralım yaw şunu" diye. hayır dedi. :-))

    doktor ne demişse, harfiyen uyguluyorum. izin vermedi, iki kullanmadım hiç. ha bir de şu meşhur prozac da bana refakat ediyor bu süreçte. allah prozac'tan da razı olsun. onun da çok emeği var üzerimde. :-)) concerta'yı mı çok seviyorsun prozac'ı mı diye sorsalar, ayrım yapamam derim. ikisini de çok seviyorum. onlar da beni seviyor bence. habire para bayılıyoruz çünkü. yok ama, hoş helal olsun. "iyi olma hali" para ile ölçül(e)mez.

    concerta ve prozac'ın her ikisinin prospektüsünde de "kalp çarpıntısı" yapabileceğine dair uyarılar var. yapıyor. akşam saat on gibi, on bir gibi kalp davul gibi güm güm ediyor ama güm gümüne hayran olayım ben onun. güm gümü söyledim ruh hekimime. ses etmedi. oluyor demek böyle.

    sevgili dostlar, kıymetli misafiler, sözlerimi noktalamadan evvel değineceğim nihai bir husus daha var. o da bu ilacı açıktan satın almak isteyen yüz binler... "elinde fazla concerta'sı olan var mı" diye soruyor sözlükte mesela adam. amına koyim 05 uç arıyor sanki sınıfta. bende üç kutu var diyelim. hekimim yazmış. 74 liralık kutulara, 200 lira verdin diye verdim sana iki kutu, ben ne bok yiyeceğim peki sonra? sen sanıyor musun ki hekim tablet sayısı üzerinden gün hesaplaması yapmıyor? zamanından önce "ya benim ilaç da bitti öhöm" de de bak n'oluyo?

    elinde kırmızı reçeteyle eczaneye girince eczacı bir sana bakıyor, bir kağıda. çünkü bu ilaç kahir ekseriyetle çocuklara gençlere reçete ediliyor. benim gibi 89 yaşında adam concerta diye gelince ister istemez bir "höh?" çekiyorlar. henüz şaşırmayan eczacıya denk gelmedim. olm illa okuyanlar mı ihtiyaç duyar buna amk?

    (bu entry'i sonuna kadar okuyan herkese en derin sevgi ve selamlarımla. bu hayvani entry'i bu satıra kadar okuduğunuza göre sizler de aynı dertten şikayetçi olmalısınız. iyi olacağınıza müteallik ümidinizi katiyen yitirmemenizi diler, gözlerinizden öperim. muck!)

    11.01.2022: bu entry ile ilgili herhangi bir mesaj atmayın lütfen!
  • doktor tavsiyesiyle bugün başladığım ilaç. bakalım bize neler yaptıracak.

    not: buralar kullandıkça yeşillenecek.

    3 hafta kullandıktan sonra edit:

    bir işle uğraşırken akılda sürekli düşünceler dönmesi, dönmesi ve o anda yapılan işe konsantre olamama, belirli bir zamandan sonra da akılda dönen düşüncelerin bir tanesinde karar kılıp diğer işleri erteleme. ve bunu belirli bir kısır döngüde sürekli tekrarlama. sonuç olarak başlanılan işi tek seferde bitirememe, belki hiç bitirememe ve ya hiç başlayamama.

    bunun gibi şikayetlerle gittiğim doktorun önerisi olarak 18mg olanına ilk hafta günde tek, ikinci haftadan itibaren bir sabah bir akşam kullanarak devam ettim. şuan bir adet boş kutusuna sahip bir kişi olarak tecrübelerimi paylaşmak isterim.

    prospektüsünde binlerce yan etki yazıyor. gerçi her ilaçta aynı şekilde ama hayatında pek fazla ilaç kullanmamış olan beni biraz korkutmuştu başlarda. ama kullanım süresinde karşılaştığım en etkili yan etkileri kesinlikle iştah kesme ve uyku problemleri. iştah kesme konusunu açacak olursam, örneğin bir yemeği/yiyeceği her gün her gece 1 ay boyunca yediniz ve ertesi gün tekrar aynı yiyeceğin önünüze konduğunu düşünün. ve bu düşünceyi bütün yemeklere uygulayın. bingo! ilaç sonrası yiyeceklere karşı temel tepkim bu şekildeydi. aç olduğunuzu az da olsa hissediyorsunuz, bir şeyler yemeniz gerek, ancak hiçbir yemek sizi tatmin edemeyecek hissi oluşturuyor.

    uyku konusunda ise, ciddi şekilde uyutmuyor. normal bir uyku düzeniniz varsa altüst etmeye birebir kendileri. iştah konusu ile benzer aslında, yine uykulu olduğunuzu hissediyorsunuz, esnemeler falan var, yatıyorsunuz ama uyuyamıyorsunuz. hadi diyelim uyudunuz, gece yarısı ihtiyaç için kalkma gibi bir huyunuz varsa sıçtınız. ben gece yarısı uyandıktan sonra kesinlikle uyuyamadım, güneşin doğuşunu martı sesleri eşliğinde boğazı izleyerek karşıladım hep*. ama gece yarısı uyanma gibi bir huyunuz yoksa, bu sefer de uyanmada zorluk çektirebiliyor. bu arada uyutmuyor ama yorgunluktan da öldürmüyor, dinç oluyorsunuz. bir gece hiç uyumadığımı bilirim sanki uyumuşum gibi dinç şekilde derse gittim falan**.

    günlük hayatıma yaptığı etki, özellikle ikinci haftadan itibaren, yani günde iki adet kullanmaya başladığımda ciddi şekilde yaptığım işlere odaklanabildiğimi fark ettim. örneğin film izlemeyi şöyle tutun, dizilere bile dayanamayan**, hemen sıkılıp kapatan ben bildiğin arka arkaya 2 bölüm diziyi devirdim ki benim için büyük başarı. kitabı dahi belirli bir süre hiç bir şekilde kafam dağılmadan okumayı başarmışlığım var. henüz ders çalışmayı denemedim ancak ders bile dinleyebildiğimi fark ettim. ve bunları yaparken olan en güzel şey, kafanızın boş olması. düşünceler olmuyor yani, sadece önünüzde ne varsa o oluyor kafanızda. bu çok büyük bir şey, özellikle benim için. son zamanlarda çok fazla yıpranmış olduğumdan mı bilmiyorum ama bir de rahatlama hissi oluyor, hem vucüt olarak hem de kafa olarak bir gevşeme, rahatlama bahsettiğim. hoş bir his.

    aklıma gelenler şimdilik bu kadar, şuan elimde bir adet 36mg bulunmakta, onun neler yaptıracağına göre daha çok edit gelebilir.

    3 ay sonra editi: daha fazla dayanamayarak bırakmış olduğum. gerek yan etkilerinin artık çileye dönüşmüş olması, gerek verdiği rahatlık hissinin artık rahatsız etmeye başlamış olmasında kendisinden vazgeçme payım yüksek.

    elbette bir tek bunlar değil. 18mg ile başladığım serüvende 54mg'ye kadar çıkmam ve bu süre içinde kaybettiğim kilo, ve verilen dozun kilo/boy oranına göre verildiğini de hesaba katarsak artık verilen dozu vücudum kaldıramamaya başladı. bana yaşattığı tıkanma(nefes alamama), baş dönme hisleri resmen gündelik yaşantımı etkilemeye başladığında ve cesaret edip tartılmaya karar verdiğimde zaten zayıf olan kendimin resmen yok olmakta olduğumu görmemle son noktayı koymam bir oldu diyebilirim.
  • son yıllarda, okulda azgınlık yapan birçok 6-7-8. sınıf çocuğuna verilen bir ilaç.

    inanılmaz olan, okul yönetimleri, top oynarken cam kıran çocuktan, ebelemece oynarken düşene kadar tüm biraz hareketli veletleri, en yakın devlet hastanesinin psikiyatri polikliniğine göndermeleri ve tüm çocuklara (bkz: adhd) teşhisi konup direk bu ilacı yazdırtmalarıdır.

    hernekadar çok istatiksel veriye dayanmasa da, benim gözlemlediğim malak gibi yatmayan hemen her çocuğu ilaca başlattıran bir zihniyet hakimdir.

    bizim adhd teşhisi konmuş fakat hapı yutmayıp tüküren müco'ya "hastane nasıl geçti?" diye sorduğumda cevabı "her duvarda concerta'yı üreten şirketin saati asılıydı" şeklinde cevabı beni göt etmiştir.

    ailelerin ise bu işe çok sıcak bakmaları, "çocuk hiç azmıyor biz de kafa dinliyoruz oh ne rahat" (hanım bak kafa dinlemek uğruna çocuğu ilaç müptelası ettik) şeklinde özetlenmektedir. kimse de çocuklara gerçek ihtiyaçları olan şartsız sevginin hüküm sürdüğü, sağlıklı, güvenli bir aile ortamının sağlanmasından bahsetmez. cümle aileler, manyaklıklarına duyarsızlaşmış çocuklarla yaşar gider.

    doktorlar ilacı bol yazar, malum senelik konferans ayağına seyahatleri ilaç firmaları karşılar. eh o zaman ilacı bol yazmak şarttır.

    okul ve aileler camışlaşan çocuklardan memnundur. zaten parası da devletten çıkmaktadır.

    ne güzel hapa bağımlı nesiller yetiştiriyoruz değil mi? (bkz: prozac kültürü) (bkz: acoa) (bkz: çamaşır listesi) (bkz: semptomatik tedavi)
  • mesele gerçekte ihtiyacı olmayan, yani dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu olmayan insanların kullanmasının, gerçekten ihtiyacı olan kişilerin ilaca erişimi zorlaştırması ve zaten tutturamadığımız toplumsal standartları daha da yukarı taşıması.
    o yüzden bu kadar tepki veriyoruz önüne gelene yazılmasına.

    tipik kişi günde ortalama 4 saat verimli çalışabiliyorsa biz ilaçsız 1 saat belki çalışabiliyoruz.
    metilfenidat vs uyarıcı ilaçlarla evet biz de 3-4 saat tutturabiliyoruz.

    ama sen tipik kişiye metilfenidat dayayıp günde 8 saat çalışmasını sağlarsan, bunu çok sayıda insan yapar ve yeni normal bu haline gelirse haliyle biz yine bu "normal"in altında kalıyoruz, kapiş?
    bu da bizim daha çok ilaç kullanmamız, imkansız standartlara erişmek için daha da çok kendimizi hırpalamamız anlamına geliyor.

    ama en kötü yanı bu değil.

    dehb oldukça fiziksel bir durum, beyinde dopaminin geri emilimini sağlayan mekanizmadan dehbli kişilerde çok daha fazla sayıda var ve çok daha hızlı çalışıyor.
    dolayısıyla sabah uyanınca gelen o ilk dopamin dalgası tipik kişinin gündelik işlerine başlamasına yeterli gelirken bizimki daha kullanamadan geri emildiği için bir türlü ayılıp kendimize gelip işlerimize başlayamıyor, başlasak da sürdüremiyor veya erteliyoruz.

    bu durumda tipik insana kıyasla daha çok miktarlarda ve/veya daha sık dopamine ihtiyaç duyuyoruz.
    bu yüzden de sürekli dopamin kovalıyoruz:
    kafein, nikotin, abur cubur, müzik, oyun...

    metilfenidat dopaminin geri emilimini sağlayan bu mekanizmayı tıkıyor.
    daha doğrusu dopamine bağlanan enzime bağlanarak dopamini çekmesini engelliyor.
    böyle olunca mevcut dopaminimizi daha uzun süre kullanabiliyoruz.

    tipik kişide dopamin mekanizması böyle çalışmadığı için, sen bu kişinin dopamin geri emilimini engellersen kişinin beyninde normalde olması gerekenden çok daha fazla dopamin oluyor.

    dopamin fazlası da gereğinden fazla özgüvenli olmak ve anksiyete en hafifi olmak üzere, paranoya ve psikoz gibi ciddi yan etkilere sebep olabiliyor.
    dahası, dopamin eşiğinizi yukarı taşıdığınız için giderek ilaç olmadan çalışamaz, odaklanamaz hatta iyi hissedemez hale geliyorsunuz.
    normalde haz aldığınız şeylerden artık haz alamaz hale geliyorsunuz.

    biraz aptalsanız bu durumda giderek dozu arttırıyorsunuz.
    sonra gelsin psikoz atakları, halüsinasyonlar, intihar girişimleri.
    bunu yeterince çok sayıda kişi yaptığı zaman "dehb ilaçları psikoz sebep oluyor!!!" gibi haberlere sebep oluyorsunuz.

    ondan sonra da gerçekten dehbli olan, gerçekten bu ilaca ihtiyacı olan ve gerçekten ilaç kullanımıyla hayatı değişebilecek çocukların aileleri ilacı çocuğuna vermeye çekiniyor.
    çocuğun hayatı mahvoluyor.

    ondan sonra biz yetişkin olarak kendimizde dehb olduğundan şüphelenip doktora başvurduğumuz zaman (ki çocukken tanı alamamış çoğu dehbli erişkinlikte bunu kendi fark ediyor)
    "yine ilaç yazdırmak için numara yapan biri" muamelesi görüyoruz.

    veya tanımız olup, reçetemiz de olduğu halde eczacı tarafından "ilaç yok" denilerek gönderiliyoruz, her seferinde eczane eczane gezmek zorunda kalıyoruz.

    teşekkürler.

    ama yeter ki sen 5 net daha fazla yap veya tezini daha hızlı yaz, diğer insanların ne önemi var ki?
  • bu ilaci daha cok calismak icin aliyorsaniz, ilaci almadan once yapacaginiz ise baslayip o isi yaparken ilaci alin, yoksa instagram twitterda gezerken ilacin etkisi baslarsa 12 saat boyunca sosyal medyadan cikamazsiniz :)
hesabın var mı? giriş yap