• kenarinda deniz olmayan kumsallara verilen isim..
  • konusunu bir düzine kovalamaca ve dövüş sahnesinden alan fantastik bir b film. filmin en etkileyici yanı cüneyt arkın'ın 1983 model maket bir köpekbalığı ile dövüşmesidir. jet rejisör çetin inanç hem seyircinin ilgisini bu sahneye çekmek için hem de sanatsal bir isim koymak adına filmin adını her ne kadar mavi çöl olarak koysa da , film ismi uyanık afişçi yüzünden gümbürtüye gider ve film türk sinema tarihinde çöl ismiyle yerini alır. böylelikle film; köpek balığı dövüşüydü, mafya üyeleriydi derken hiç bir sahnesinin çölde geçmemesine rağmen çöl adıyla tarihe geçmesiyle iyice bir fantastik hal almaktadır.
  • cuneyt arkin'in oynadigi, bir jaws'i tahtayla katlettigi, ismi 'mavi col'ken, afisi hazirlayan elemanin "ulan mavi col mu olur, bu olsa olsa coldur" diyerek afise col ismini yazdigi, yonetmen ve yapimcinin da "para yok pul yok, madem ki boyle oldu, ziyan olmasin" diyerek bu ismi kabullendigi film
  • "çöller azalıyor, insanın yalnız kalabileceği yerler azalıyor"
    demiş albert camus.
  • kati maddeler yeterli sicaklikta genlesir. soguktada buzulurler. iste ekvatora yakin olan arabistan ve afrika yorelerinde gece ve gunduz sicaklik farkinin cok olmasindan dolayi kayalar sabah genlesiyor gecede buzuluyor ve kayalar bu duruma ayak uyduramayip catlamaya basliyolar. kayalar boyle catlaya catlaya bolunuyolar bolunuyolar ve iste bugunku gordugumuz coller olusuveriyor (sanki iki gunde oluverdi gibi)
  • "insanoğlunun düşünmeye başladığı çağlardan beri çöl, tek tanrı inancının beşiği olmuştur. gerçek şu ki, daha ılımlı ortamlarda, daha elverişli iklimlerde de insanların zaman zaman allah'ın varlığına ve birliğine ilişkin sezgisel yaklaşımları olmuştur; söz gelimi eski yunan'da, olimpos tanrılarının üstünde bilinmeyen bir gücü temsil eden moira kavramı böyle bir yaklaşımın ürünüdür belki de. ama bütün bu tür kavramlarda, yine de, belli bir tek tanrı düşüncesinden çok bir sezgi, belirsiz bir eğilim niteliği buluyoruz hep -tâ ki- bu konudaki kesin bilgi, göz kamaştırıcı bir açıklık ve parlaklıkla çöllerin derinliklerinden fışkırıp çöl adamına ulaşıncaya kadar. medyen çölünde bir dikenli çalının ardından çınlayıp ulaştı mûsâ'ya allah'ın sesi; filistin çölünün ıssızlığı içinde aldı isâ 'allah'ın melekûtu'nun mesajını; mekke yakınlarında, çöl tepelerinin birindeki hira mağarasında geldi ilk çağrı hz. muhammed'e (s.a.v.).

    çöl güneşinin altında kavrulan çıplak bir vadide, kayalık tepelerin arasındaki o daracık, kupkuru mağarada geldi çağrı -bütün bu hayatı, ruh ve ten, her ikisini birden kucaklayan sonsuz bir evet: dağınık kabilelere biçim veren, yön gösteren ve böylece bir alev, bir muştu gibi birkaç onyıl içinde batıda atlas okyanusu'na, doğuda çin seddi'ne kadar dalga dalga yayılan bir çağrı.. on dört yüzyıl boyunca bütün politik çözümlemeleri, yarattığı bütün büyük medeniyetleri aşıp geride bırakan ve büyük bir manevi güç olarak bugüne ulaşan çağrı.." *
  • sembolik düzlemde önemli bir arayış ve bunun sonucu olarak ruhsal olgunlaşma mekanı olmakla birlikte bir tür zamansızlık ve mekansızlığa yönelimi betimleme gereci. birçok literatürde göz ardı edilemeyecek bir ağırlığı vardır çölün.
  • beşeri aşkın son durağıdır. mecnun'un leyla'nın faslından geçtiği sarı kum katreciği ummanı. fırtınasıyla birlikte semanın maviliğini samani renklerle bezer. suyun tılsımı burada bozulur ve tahayyul olur.
  • altın sarısı kum ummanı. güneşin azabı en çok burada kendini gösterir ve dalgaları sıcaklığın bedeninizi yalar. kuru bir yangın yeridir çöl, çıra bedeniniz ve ateş kum tabakası. çıplak teni yakar, örtünmek gerekir. sarı ülkeyi gözleyen sadece gözleriniz ve çaydanlık gibi kaynayan içinizin mutlak kurtarıcısı pusula ve su, geri kalanı yöneliştir yaratıcıya. çünkü bazen pusula şaşırır yönünü dandik ise hararetten ve su ile cehennem söndürmek işten bile değil. sıcaklığın kırılışı ikindi vaktinde dalgalara sızan hafif bir serinlik ile hissedilir. güneş solmaya başladığında hurma renginde, tatlı bir rüzgâr eser bedeninizde ve yüzünüzü açarsınız rüzgâr yıkasın diye...

    akşamı serin, gecesi pek tekin değildir! çünkü cehennemin cennet düşünü gece yaşayan her canlı arz-ı endam eder karasında çölün ve çölü bilen ile sefası ile cefası çekilir. ve gecesi çölün serin bir su küpü, onlarca renk ile teyzin olur göğü. uzat parmaklarını dokunur gibi ay'a, artık ay'ın hangi hâli çıkarsa bahtına. sema ile durula gözlerini ve öncesinde içmişsin mis gibi çay, ülkenin şarkılarını mırıldanmış, biriktirdiğin dizeleri kâğıtlara ses etmişsin. kirpikler düşer birbirinin üstüne. artık cennet hâkimiyeti çölün gecesinde, rüyalara gözlerini kapatmışsın lacivert çöl toprağı ile yıldız işlemeli gök arasında.

    rüyaların renklerinden hikmet sorulmaz ve çölde görülen rüyalar ruhunuzun kendi rengi. renge boyanmamış ise zihin sarı bir patika olur dipsiz karalar ve güneş tüm ihtişamıyla lacivert kumu sarıya, asli rengine boyar... uyanış. sanki mahmur siz ile tüm dünya uyanış yaşar. saatler geçtikçe kızışır toprak ile sevişmesi güneşin ve azgınlaşır her iki taraf, arada siz suya aç, suya iştiyak dolu ve su çölde altın gibi kudretli ve cabbar.

    kalbin yaşadığı bir mevsim gibidir, özlem ile bekleyişin yakıcı közü gibi. çöl kalbim ve çöl gibi varlığın, çölsün sen, çölüm ben, iki kere çölüm ben, su sen, esenlik sen, râhmet sen cehennem sen, azap ile mükafat sen, çölüm sadece ben. çölde çiçek açmaz deme, cihânın en muteber çiçeği çöl çiçeği ve güneşe sinesini dövdürür metanet ve ikindi rüzgârını bekleşinde sabır ile... çölüm ben iki kere çöl, iki kerelik şiirsin sen, arzımda ve ârşımda söz olan ve nefes bağışlayan. çölüm ben iki kere çöl, çiçeğisin çölün, çölüm ben, çiçeğim oluyorsun sen, çölüm ben gölgende selâmet bulan ve ırak iken sen azap dolan. çölüm ben çöl, mecnun'un baba evi çöl, leyla'nın göbek ismini alan çiçeksin sen. faslını geçmiş leyla'nın mecnun, mecnun değilim ben, fasıl bilirim uçlarında saçlarının serçeler şakıdığı ve diplerine saçlarının meleklerin buseler sürdüğü. benim ismim kays değil, senin ismin değil leyla. çölde serap cehennemin zebanisi, çölde susuzluk şelâle hülyası. çölüm ben su sen, doldur avuçlarına bâde olan seni, dudaklarım değsin parmaklarına ve dilim dokunsun ayalarına.

    deniz gibi belki değildir çekiciliği ve göreni de yoktur deniz kadar. fakat muteber bir coğrafi bölgedir. havadar yerinin tadından yenmez.

    sarıya boyayan kum fırtınasına dikkat ediniz ve gözlerinizi de kapatınız. geçiyor sonra. ışıl ışıl sarı, masmavi gök berraklaşıyor. tamam geçti korkma!..
  • çölde geceleri yorgun yolcular olur. çocukluğundan uzaklaşan tıraşı gelmiş adamlar kumların savrulduğu bilinmeze mutlak akıbetleriymiş gibi koşar. daha fazla öğrenmek yoktur orada. daha fazla kılıç bilemek, daha fazla akrep iğnesi, daha fazla ev ödevi, daha fazla konser bileti, daha fazla kanserli mobilyalardan oluşan ödeme cetveli...
    mutfağın kapısında dikilip gazı geçmiş sodayı içerken yarı açık perdeden caddedeki arabaların nereye gittiğini düşünmek gibi yıldızların nereye gittiğini görmeye çalışırsın.
    çölde akrabaların seni aramazlar. bayram günleri giyilen beyaz elbiseler ancak bir kervanın peşine düşersen seni kurtarır.

    şehirdeki evimde çölde geceliyorum. insanları öldüren hayvanları, hayvanları öldüren kanunları, kanunları yapan yaban adamları düşünüyorum. salonumun ortasında avucuma doldurduğum kumu boşaltıyorum. kirlenmiş halının üstünde istikbalim yuvarlanıyor. damarlarım daralıyor. sırtımı yasladığım duvardan özür dilemiştim. kimseye veda edemez benim gibi adamlar. uzaktan gelen düğün alayının gerisinde her şeyden payını almış ihtiyarların sükunetiyle karışır şehirdeki cümbüşe.

    basit bir baş dönmesidir belki. kimse eksilmiyordur dişlerimden. kanıma bisküvi bandırdılar benim. lezzetimi bölüştüler. inandığım şeylere gülüştüler. kucağımı açtığımda içime dolan merhametin vidalarını söküp isa'ya gösterdiler. muhammed'i takip eden buluta karanlık kelimeler söylediler. gene de uzaklaşan insanların ruhları şarkılara emanet edildi. bunlardan birini bana verdiler. mutfağımda çömeldim. içimden söyledim.

    tüm bunlar güzel. tüm bunlar güzel. tüm bunlar güzel. uykusuzluğum güzel. ruh gibi dolanmam güzel. turşu kavanozlarının dizildiği bakkal dükkanlarının vitrininde çocukluğunun ilk zamanlarını kirli olduğu için cam, düşünmek güzel. umarım o insanlar mutludur. tuğlalar umutludur.

    çölde geceleri...
hesabın var mı? giriş yap