• bir kafede kendi bestesinin çalındığını görünce hesap ödemeyen ve mahkemelere düşen ama sonuç olarak ilk telif hakkını kazanmış olan sanatçı.
  • "denizden uzağım fakat çok fazla anım var ve bunlar, bence, gerçek algılardan daha değerli, hoş biçimde sanki zihnimde daha fazla yer tutuyorlar"
  • kendisi için çok romantik bir şiir yazmaya çalışıp, sonucunda ne yazık ki sadece, adını “yağdı yağmur çaktı şimşek, sen de mi şair oldun eşşoolueşek” koyduğum şu garabeti çıkarabildiğim muhteşem adam;

    kimi mozart sever kimi çaykovski
    bazıleyin bahlayabilirim ben de
    işkenceyle vagner de dinletebilirsiniz ama
    debussidir bu alemde en beğendiğim

    miskince otururken
    şu yağmurda balkonda
    hayret mi etmeliydim
    sağanağa, çakana...

    uyuz uyuz bakıyoruz etrafa
    bilmiyoruz ne izlediğimizi
    gelmezse kuvvetli bir ışıkla
    miyobuz biz size ne kardeşim!
  • google'ın bugünkü doodle'nda (bkz: clair de lune) isimli eseri çalmakta...

    keşke yapmasaydın be google, tüm dünyadan türlü ergenler doluşucak debussy'nin başına
  • la mer dinledim aklıma düştü, tee ne zamandı. sonra okulda birileri bu adamın bestelerini çalarken hep "kimin lan bu" dedim içimden.

    daha sonra tanıdım, okudum, daha çok dinledim, iberia dinledim, jeux dinledim, hep dibim düştü.

    sabahında 3 bucuk atarak uyandığım son final sınavımda en çok ezberden syrinx çalarken rahattım. bir sonraki notayı düşünmedim bile, akıp gitti bi şekil, sıfır hata, çok severek çaldım çünkü.

    bu sene son, seni seçtim debussy. tezim senin ve flüt eserlerin üzerine olacak. kanka olduğunu bildiğim ve bunu çok kıskandığım stravinsky olsun istedim, olmadı. analiz edecek flüt eseri yok piçin.

    olsun, 1 sene beraberiz.

    selam, tanışalım mı?
  • üzerine i* ve c* harflari kaktırıp baston hediye edecek kadar çok sevdiği dostu stravinsky bir röportajında kendisinin çin aksesuarlarına çocuk gibi olan düşkünlüğünden bahsetmiş.hatta uzakdoğu müziğinin ise debussy nin yazı biçiminde formüle edilemeyecek rastlantısallıktaki yarım ses kullanımıyla belirginleştiği ve bu yaklaşımın da ilginç bir şekilde caz müziğine köprü kurduğundan söz edilir.sonra pentatonik ve tonal yapıyı kanırtarak kullanması ise yaptığı başka bir şüphe uyandırıcı yenilik imiş.şimdi gel de çık işin içinden diyen olursa claire de lune dinleyip sezmeye çalışsın.bunun dışında ilhamı müzik dışı konulardan, doğadan, edebiyattan almasıysa başka bir can alıcı özelliği.izlenimcilikleri farklı yönlerde de olsa kendisini ravel ile birlikte plak kardeşliği yaparken görürüz.müzik dışından ilham almasından mıdır nedir müzik dışı ilham verir; ressamların, yazarların çoğunun en sevdiği bestecidir.
  • muzikte impressionist akimin onculerinden, fransiz besteci.
  • debussy evliyken emma adli genc bir kizla yasak iliskiye girince fransa'da kiyamet kopmus. bu arada emma hamile kalmis ve bir kiz cocugu dogurmus. dedikodular almis basini yurumus, debussy karisini birakmis ve adını claude emma koyduklari cocuklarini alip, ingiltere'ye kacmislar emma'yla. ingiltere'de, kucuk bir sehre yerlesmisler. kucuk kizi icin cok tatli bir dizi beste yapmis bu yillarda: children's corner.
  • yorgunluğun yumuşak akşamları, mesut sabahları.
  • bazı yerlerde richard wagner hayranı olarak ele alınan besteci. halbuki gençliğinde wagner'i sevse de bu etki çok uzun sürmemiş, wagner'e karşı -bazen düşmanlığa varan- net bir tavır almıştır.

    örneğin debussy'nin wagner'e yaptığı şahane "müzikal taşlama"yı şöyle eğlencesine yaptığım bir animasyonla göstereyim (kalp sorunu olan wagnerciler tıklamasın). debussy bunu children's corner adlı eserinin son bölümü olan golliwog's cake walk'ta yapıyor. maalesef genelde piyanistler bu alaydan bihaber olduğu için eserin amacını yansıtamıyorlar, videoda kullandığım kayıt debussy'nin öğrencisine ait ve wagner imasını çok iyi işliyor.

    ilk olarak bölümün ortasında debussy, wagner'in tristan und isolde operasının dramatik açılışını veriyor, wagner temasının girdiği noktada "avec une grande emotion" (büyük bir duyguyla) çal ibaresi koyuyor ki bu wagner'deki abartılı duygusallığa yönelik ince bir alaydır. zira debussy'e göre wagner'ın duyguları ele alışı yapmacık ve gereksiz derece "büyüktür".

    sonrasında debussy temanın gelişimine izin vermeyerek aniden yarıda kesiyor ve bunu olabilecek en sarkastik üslupla yapıyor. kesiş biçimi ve debussy'nin temaya verdiği cevapların dalga geçme maksatlı olduğu çok açıktır, bunu oldukça komik ragtime tarzıyla yapıyor. 19. yüzyılın ikinci yarısının en dramatik ve bilindik temasını eğlenceli bir cakewalk'a meze yapıyor debussy, bir "çocuk" eserinde.

    üstelik bu durum sürekli tekrarlanıyor. wagner teması art arda geri geliyor ama debussy her seferinde gelişime muzip bir biçimde ket vuruyor, tekrarlar vurguyu pekiştirmesinin yanı sıra hem "manasız" tema işlemelerine hem de wagner tipi leitmotife de yapılan iğnelemeye de hizmet ettiğini düşünüyorum. debussy'nin geç dönem müziğinde neredeyse hiç tekrar olmaz, wagner'in leitmotif anlayışını bir yazısında da şöyle eleştirmiştir: "muğlak ve şatafatlı şarlatanlık". aslında debussy sadece eserin orta bölümünde değil en başından beri wagner'i tiye alıyor. zira bölümün açılışında da tristan akorunu senkoplu bir arpeje dönüştürmüştür.

    bu eserin prömiyerini yapan piyanist harold bauer'in otobiyografisindeki debussy girizgahı şöyleydi: "şimdiye kadar tanıştığım tüm eleştirmenlerin en şiddetlisiydi. . . wagner'i sürekli hicvetti, brahms'tan ölesiye nefret etti ve beethoven'a sert sarkastik bir dille sürekli saldırdı." bauer kitabında bu yapıtla ilgili debussy ile yaşadıklarını şöyle aktarıyor (hatırladığım kadarıyla yazıyorum): "konser öncesi çalışımı dinlemesi için onun evine gitmiştim. . . eseri çalmaya başladığımda çalışımdan memnun olduğunu belirtti. ama bir şey ortamdaki resmiyetten kaynaklı soğukluğu kıracaktı. 'wagner'i ele alış biçimime katılmıyor gibi görünüyorsunuz.' dedi, neyi ima ettiğine dair en ufak bir fikrim yoktu, açıklamasını istedim. bunun üzerine cake-walk'un ortasına işaret etti ve tristan ve isolde'un ilk ölçülerine yaptığı acımasız karikatürizeyi gösterdi. gözümden tamamen kaçmıştı. içtenlikle güldüm ve ince zekasından ötürü onu tebrik ettim."

    debussy bu hicivlerini yalnızca kapalı kapılar ardında veya müzikal olarak yapmıyordu, müzik dergilerindeki yazılarında da açıkça "savaş" ilan ediyordu. örneğin wagner için "gün doğumu sanılan gün batımı" diyerek wagner ilerlemeciliğinin yanlış olduğuna ve gençliğinde kendisinin de düştüğü "tuzağa" değindi. ki 20. yüzyılın çoğu bestecisi wagner'i değil debussy'i takip edecekti. der ring des nibelungen eleştirisinde de şunu söyledi: "wagner büyücüdür ama kurnaz bir büyücü. . . (operanın hikayesine metaforik yaklaşıyor) bach kutsal kâse'dir; wagner, kâse'yi yok etmek ve onun yerini almak isteyen klingsor'dur. . . bach hüküm sürdüğünde... wagner gözden kaybolur. . . siyah, rahatsız edici bir gölge gibi..."

    peki debussy'nin wagner eleştirisinin somut nedenleri neler?

    * debussy, wagner yapıtlarını eleştirirken özellikle "yapmacıklı, amaçsız gelişimler"ine değindi. müzikte sürekli tekrarlar, uzatmalar, işlemler vardı ama birçoğu yapıta sahte bir büyüklük veren gelişmelerden ibaretti. debussy anlamsız uzatmalardan, tekrarlardan, yapay büyüklükten nefret etti. bazı şeyler sırf çetrefilli ve uzun olması için de yapılıyordu, bu da onu rahatsız etti. zaten 20. yüzyılın birçok önemli bestecisine bakarsak opera gibi formlarda wagner anlayışından uzaklaşıp claudio monteverdi vari daha sade bir anlayışa yöneldiklerini görebiliriz. debussy bu ateşi yakan ve 20. yüzyılda wagner bulutlarının dağılmasına önayak olan belki de ilk kişiydi.

    * debussy'nin pelleas et melisande operası aslında anti-wagner diyebileceğimiz bir opera. bu operayı wagnerian opera olarak ele alanlar vardır ancak operanın tüm niyeti wagner ve italyanların opera anlayışını yıkma üzerinedir. wagner etkisi kapsamında değerlendirilmesine neden olan birkaç benzerlik olsa da farklılıklar çok daha fazlaydı. debussy apaçık bir biçimde operayı tüm fazlalıklardan arındırmak istiyordu. opera öncelikle wagner tipi "büyük" şarkı söylemeye tepkiydi, debussy operasının ana niyetini şu cümlelerle açıkladı: "şarkı söylendiğinde aptal ya da kaba görünmeksizin doğal ve insani kalabileceğini de ispatlamaya çalıştım. . . operalarda istisnasız olması gerekenden çok daha fazla şarkı söylenmekte. . . bu operanın karakterleri gerçek insanlar gibi şarkı söylemeyi deniyor, kartlaşmış klişelerden meydana gelen keyfi bir dilde değil."

    * wagner'de tüm duygular, karakterler, metinler çok abartılı, yoğun ve parlak bir biçimde işlenir, müzik metnin çok önündedir. aaron copland'ın bu bağlamda yaptığı kıyaslama çok yerinde: wagner tristan'daki aşk ilanıyla debussy pelleas'taki aşk ilanını kıyaslar; wagner'da aşk ilanı çok gösterişli, orkestra ve vokaller çok parlakken debussy'de her şey olabildiğince sadedir, gerçek hayatta nasıl tezahür ederse öyledir. ayrıca debussy operalarında metnin seslendirilişi çok daha anlaşılırdır, debussy operada yer alacak şarkıcıları özel olarak çalıştırmış ve "size operacı olmayı unutmanızı istiyorum" demiştir, operanın doğuş felsefesine dönmüştür: "müzikli tiyatro". debussy'nin operasında her şey çok ekonomik kullanılmıştır, neredeyse hiçbir tema gösterişli ya da akılda kalıcı değildir ve temalar özellikle arka planda tutulur, tüm bunlar halkın anlaması ve sevmesi için yapılan "tavizlerden" nefret eden debussy'nin bilinçli tercihiydi.

    * debussy'nin orkestrasyonundaki sadeliğine ve bakır üflemelilerden kaçınmasına bakacak olursak wagner tipi orkestarasyondan da rahatsızlık duyduğunu anlıyoruz (pierre boulez ve olivier messiaen gibi besteciler de gustav mahler ve richard strauss gibi bestecilerin orkestra anlayışlarının direkt wagner ve brahms'tan geldiğini ama debussy'nin doğadan esinlenerek yepyeni bir anlayış ortaya koyduğunu belirtir) . muhtemelen debussy'e göre wagner'in orkestra ile sağladığı heybet doğallıktan uzak sahteydi. debussy operası pelleas et melisande'ı bestelemesi yıllar almıştı, bunun da sebebi debussy operasını bestelerken bir noktada en küçük wagner etkisi sezdiğinde bölümü tamamen yırtıp atmasıydı, özellikle orkestra bölümü çok zaman almıştı. ona göre bestecilerin birçoğu orkestrayı büyütmek ve "renklendirmek" için amaçsız şeyler yapıyordu, örneğin beethoven pastoral senfonide dereyi tasvir ederken fagot kullanımını sorguladı, şöyle dedi: "görünüşe göre öküzlerin su içmeye geldiği bir dere! fagotun sesi bana bunu düşündürtüyor."

    * wagner kromatikleri kullansa da hala daha tonaldi; major-minor sistemindeydi ve formlara bağlılık devam ediyordu. debussy bunu anlamsız buluyordu, eğer kurallar bach gibi "mükemmel" uygulanmıyorsa sıkı sıkıya uyulması manasızdı, çoğu besteci neden uyduğunu bilmeden kurallara uyuyordu, çünkü onlara böyle öğretilmişti. "bir çobanın flütüdünü dinlemeyi tercih ederim çünkü armonisi kitaplardan değil direkt doğadan alır" minvali şeyler de söylüyordu. debussy'nin armonik ve biçim anlayışınındaki özgürlüğünü 20. yüzyıl bestecileri devrimci bulacaktı.

    * fransız besteciler wagner ve beethoven hegemonyasındaydı. fransa resimde ve şiirde kendi ekolünü oluşturmuşken müzikte bunu sağlayamamış olması debussy'nin canını sıkıyordu. debussy'nin zamanında wagner çok daha kutsal bir figürdü, neredeyse her besteci onun etkisi altında kalıyordu. debussy bu gidişata dur demek istemiş ve hararetli bir biçimde alman romantiklerini eleştirmiştir.

    sonuç olarak debussy'e göre wagner ve beethoven "dahi" olsalar da zevksizdiler, kabaydılar, doğadan bihaberdiler, müziklerindeki "büyüklük" zorlama ve yapay unsurlarla sağlanmıştı. 25 yaşında bestelediği cinq poèmes de charles baudelaire gibi yapıtlarda wagner etkisinde kaldığı bariz görülürken 30 yaşına gelip prélude à l'après-midi d'un faune gibi büyük bestelerini yapmaya başladığında bu etkinin ortadan kalktığını görürüz.
hesabın var mı? giriş yap