• aslı "tristan und isolde" olan, 3 perdelik bir wagner operası.. ilk defa sevgili hans von bülow tarafından 10 haziran 1865 pazar günü münih'te oynatılmıştır; wagner bey sudan bir sebeple husumet çıkarmış ve evinde kıçını devirip yatmıştır bu esnada tabii.. kişilerimizi bir sayalım:

    * tristan: kral mark'ın yeğeni (tenor),
    * kurwenal: uşağı (bariton),
    * isolde: irlandalı bir prenses (soprano),
    * brangane: yukardakinin hizmetçisi (mezzo-soprano),
    * kornval kralı mark (bas),
    * melot: şövalyenin teki (tenor)..

    her ne kadar wagner, yaşamı boyunca saklamaya çalışsa da, öldükten sonra, bu operanın, wagner beyin olgunluk çağı kadını olan mathilde wesendonck içün yazıldığı ortaya çıkmıştır.. bu han'fendi ile wagner 1857'de zürih'de tanışmış, bir süre de beraber yaşamıştır (ben de ordaydım, ordan biliyorum).. nitekim tristan und isolde de, 57-59 yılları arasında yazılmıştır (6 sene şişmesini beklemiş tabii, maksat zengin göstersin)..

    birinci perde: isolde'nin, cornwell'e kral mark'la evlenmeye götürüldüğü, şehir hatlarına ait ertuğrul gazi nam vapurda geçer.. gelini damada götürme görevi, tam da adamına, kralın yeğeni tristan'a verilmiştir.. vapur karaya yanaşırken, isolde nihayet tristan'ı yanına çağırtır (vaktiyle isolde, savaşta yaralanan tristan'a bakıp, yaralarını otamıştır zira)..

    ve fakat meftun olduğu tristan'ın hısmı morold'un katili olduğunu öğrenir ve onun vapurda olmasına katlanamaz (ne yani aşağıya mı atacaksın kızım).. morold'u öldürdüğü içün af dilemesini ister tristan'dan (tristan bilader bu kızdan sana hayır yok bak, söyleyeyim).. tristan başlarda şiddetle reddettiği bu isteğin önünde duramaz artık.. neden? çünkü aşıktır efendim aşık..

    aşka karşı durmanın beyhude olduğunu anlayan aşıklar, zehir içerek ölmeye karar verirler (hoppala).. lakin isolde'nin sadık hizmetçisi brangane, zehir yerine bir aşk iksiri hazırlar ve böylece tristan'la isolde, vapur karaya yanaşırken (kaptan da acemidir ihtimal, yanaştıramamaktadır bir türlü vapuru), içtikleri aşk iksirinin de etkisiyle birbirlerinin içine düşerler..

    ikinci perde: isolde'nin bahçeye bakan odasında geçer efendim bu da.. kral ve saray erkanı ava çıkmıştır.. isolde ise heyecanla geceyarısı gelecek olan tristan'ı beklemektedir.. sonunda küçük bey gelir, bizimkilerde bir saadet, bir mutluluk elbet, bir görseniz.. lakiin, tristan'ın hayın arkadaşı melot, kralı vaziyetten haberdar eder, kral bir hışım geri döner.. tristan'ı derdest edip, taklamakan çölü'ne sürmek üzre iken, tristan melot'yu düelloya davet eder (bunlar böyle efendim, nerde ne yapacakları belli değil) ve neticede yaralanır..

    üçüncü perde: tristan'ın britanya'daki muazzam şatosundayız bu sefer; kapılar gümüşten, aynalar som altındandır (eh tabii bakınca altın görülür, ayna olarak kullanılmazlar; zamanın dekoratörleri alıktır ziyadesiyle, ondandır efendim).. tristan yaralıdır lakin; uşağı kurwenal isolde'ye mektup yazıp gelmesini rica eder.. tristan isolde'yi getiren gemiyi görünce, heyecandan zirzoplaşır, sargılarını çıkarır, yaralarına mikrop kaptırır; yemediği halt kalmaz yani.. nitekim isolde onu ölmek üzereyken bulur; tristan ise sevdiceğine son bir kez saadetini göstermek içün çırpınır, ayağa kalkar, ah lakin lakin, isolde'nin ayakları dibine düşüp can verir..

    beri yanda kral mark, insafa gelip, sevgilileri birleştirmeye karar vermiştir ama heyhat, isolde de maşukunun ölümüne dayanamayarak oracıkta ruhunu teslim eder yetkililere..

    neymiş efendim, aragon'muş ziyadesiyle değil mi?..
  • tristan son nefesini verdikten sonra, isolde, kendinden gecmis bir halde ona dogru bakar. o anda hos bir ezgi duymaya baslar cevresinde ve sevgilisinin tekrar dirildigine inanir. bu sanrilarin dozu gittikce artar, ta ki isolde sevgilisinin yanina düserek ölünceye kadar... isolde'nin, bu sanrilar esnasinda söyledigi o etkileyici arya, "isolde's liebestod" (isolde'nin ask ölümü) veya "mild und leise" (yumusak ve sessizce) adiyla bilinir.

    mild und leise
    wie er lächelt,
    wie das auge
    hold er öffnet ---
    seht ihr's, freunde?
    seht ihr's nicht?
    immer lichter
    wie er leuchtet,
    stern-umstrahlet
    hoch sich hebt?
    seht ihr's nicht?
    wie das herz ihm
    mutig schwillt,
    voll und hehr
    im busen ihm quillt?
    wie den lippen,
    wonnig mild,
    süßer atem
    sanft entweht ---
    freunde! seht!
    fühlt und seht ihr's nicht?
    hör ich nur diese weise,
    die so wundervoll und leise,
    wonne klagend,
    alles sagend,
    mild versöhnend
    aus ihm tönend,
    in mich dringet,
    auf sich schwinget,
    hold erhallend
    um mich klinget?
    heller schallend,
    mich umwallend ---
    sind es wellen
    sanfter lüfte?
    sind es wogen
    wonniger düfte?
    wie sie schwellen,
    mich umrauschen,
    soll ich atmen,
    soll ich lauschen?
    soll ich schlürfen,
    untertauchen?
    süß in düften
    mich verhauchen?
    in dem wogenden schwall,
    in dem tönenden schall,
    in des welt-atems wehendem all ---
    ertrinken,
    versinken ---
    unbewußt ---
    höchste lust!

    yumusakca ve sessizce,
    gülümsüyor.
    gözünü
    nasil sevecence aciyor---
    gorüyor musunuz, dostlar?
    görmüyor musunuz?
    durmadan daha aydinlik
    nasil parliyor cehresi,
    yildizlarla aydinlanarak.
    ayaga kalktigini?
    görmüyor musunuz?
    kalbinin nasil
    cesurca kabardigini,
    doluca ve soyluca,
    gögsünde doldugunu?
    dudaklarindan nasil
    mutlu bir yumusaklikla
    tatli nefesin
    yumusakca kactigini---
    dostlar! bakin!
    hissetmiyor ve görmüyor musunuz?
    yoksa yalnizca ben mi duyuyorum böylece o ezgiyi
    o öyle harika ve sessiz ki,
    mutluluk nazlanan,
    hafifce teselli eden,
    sesi ondan(tristan) gelen,
    icime giren,
    yukari dogru firlayan
    tatlica cinlayan,
    etrafimi sararak calan?
    giderek daha acikca tinleyen,
    etrafimda dalgalanan---
    bunlar, yumusak rüzgarlarin
    dalgalari mi yoksa?
    bunlar yoksa, tatli kokularin
    devasa dalgalari mi?
    nasil kabariyorlar,
    sesleri beni nasil cevreliyor,
    nefes mi almaliyim,
    dinlemeli miyim yoksa?
    icmeli miyim,
    dalip gitmeli miyim yoksa?
    tatli kokular icinde
    erimeli miyim?
    o devasa dalgalarin icinde
    o kuvvetle tinlayan sesin icinde
    dünya nefesinin acili evreninde ---
    bogulmali,
    batmali ---
    bilincsizce ---
    en yüce haz!
  • wagner'in 1857-1859 yılları arasında yazmış olduğu, tonaliteden uzaklaşmanın, modern çağın, 20. yüzyıl kompozitörlerinin öncüsü operası.

    öyle ki, bu zamana kadar bir şekilde geleneksel tonaliteye bağlı kalınırken, bu operayla müzikte kromatisizm devrimi yaşanmıştır. tonaliteye bağlı değil midir? gayet tabii bağlıdır fakat bir mozart'ta bir haydn'da gördüğünüz geleneksel tonaliteyi bu operada göremezsiniz.

    analiz edilmesi de bu nedenle biraz yıpratır insanı. hatta baya yıpratır. beynini falan uyuşturur.

    oldukça yenilikçi olduğunu da bu eserde bulunan sadece bir (1) akor için yazılmış onlarca makale ve kitap kanıtlıyor zaten.

    (bkz: tristan akoru)
  • (bkz: melancholia)
  • yaklasik 11 dakika suren prelude bolumu favorim olan, defalarca art arda dinleyebilecegim muthis eser. joyce bourne'un opera eserleri derlemesinde belirtildigine gore wagner bu operayi bestelerken o donem iliski yasadigi mathilde wesendonck (ki bu hanim ayni zamanda wagner'in finansal sponsorunun esidir) ve arthur schopenhauer'in felsefelerinden etkilenmis. mathilde'le olan iliskisi neyse de, eseri bu denli tutkulu yapan bazi onemli fikirlerde askin metafizigi adli kitaptan ilham almis olmasi da kuvvetle muhtemel.
  • melancholia filminin introsundaki wagner bestesi.
hesabın var mı? giriş yap