• kobe-divac takasını zorunluluktan yapmış olan eski nba takımı.

    nedir bu zorunluluk? hemen anlatayım,

    kobe liseden draft olur olmaz gelir ve "yea charlotte ne amk. ben büyük bi şehrin takımında oynamak istiyom. baane olm çıkmam maçlara yollayın beni ellere, takas edin beni büyük şehirlere" tarzı liseli bir trip atar. charlotte da bunun sonucunda eli mahkum kobe'yi takas etme yoluna gider.
  • hakkında bu kadar entry girilince new orleans'a taşınmaktan vazgeçtiğini sandığım takım.
  • dün itibariyle resmi olarak geri dönmüş olan nba takımı. takım bobcats'ten dönmüş olsa da, charlotte hornets'in (şimdi new orleans pelicans olan) charlotte kentinde iken sahip olduğu tüm istatistik, başarı, ıvır zıvırını da almış nba ve pelicans ile anlaşıp. pelicans'ta da takım new orleans'a taşındıktan sonra olanlar kalmış. kısaca charlotte'ta olan charlotte'ta kalmış.
  • 1988'de kurulan expansion takımı. turkuazımsı yeşil forması (ki düz renklinin yanı sıra, çubuklusu da iyidir) ve arı logosuyla hep bir sempatikliği olmuştur. 90'larda belirli bir franchise başarısı yaşadılarsa da, ondan sonra hep başarı elde edemeyen ve playoff dışı kalması garanti görülen takımlar arasına adlarını yazdırmışlardır. zannımca biraz burda takımın ufak bir pazarın takımı olmasının da payı var; neticede charlotte dediğin 400.000 nüfuslu bir north carolina şehri.

    her expansion takımı gibi kuruluşunda bir dolu veteranın gelmesiyle işe başladılar. ki adettir resmen, bu expansion takımlarının "expansion draft"'ten sıkı kurallar dahilinde seçebildiği adamlar (diğer takımlara kadronun büyük bölümünü koruma hakkı tanınıyor ve mecburen bu takımlar, diğer takımların yedekleri olan adamları seçiyorlar) genelde bir grup veteran olur; çünkü expansion takımı belirli bir ölçüde ayakta kalmak zorundadır, gençlerle de çok risk alacak pozisyonda değildir. uzun yıllar hornets'ta kalacak dell curry (stephen curry'nin peder beyi - kendisi üçlükleriyle tanınırdı, ondan en iyi altıncı adam bile seçildi 93-94'te - üçlükten başka çok bir numarası yoktu; oğluna da iyi öğretti bu işi) ve kısa boyuyla nba'e damga vurmuş, ancak belirli bir basketbol kapasitesi olan muggsy bogues, bu bağlamda geldiler. 88 draftinde de 90'larda skorer bir isim olan ama asla da böyle tam starlığa terfi edememiş rex chapman'ı seçtiler. kelly tripucka'yı da takımı taşımak üzere getirdiler. 90'lara kadar bu yukarıdakiler dışında armen gilliam, j.r. reid, johnny newman gibi hep ismini duyduğunuz, ancak tam da ne kadar iyi oyuncular diyemediğiniz adamlarla ilerlediler (ve playoff görmediler)

    ama 90'larda gelen bir dizi draft (ligi kötü bitirdikleri için hep yüksek sıradan seçiyorlardı), franchise'ın kaderini değiştirdi. ki bunlar tam olarak şu isimlerdi:

    1 - 90'da kendall gill'i seçtiler
    2 - 91'de larry johnson'u seçtiler.
    3 - 92'de alonzo mourning'i seçtiler.

    bu heriflerin her biri birer stardı. gençtiler. biraz daha tecrübeli olsalar ve birbirlerine uyum sağlasalar çok daha büyük işler de yaparlardı. mourning'i size anlatmam, hall of famer olmuş, daha ne olacak. gill, skora katkısı olan ve üstün defansif ve top çalma yetenekleri olan bir herifti. nba kariyeri de iyi oldu. johnson da bir stardı, ama biraz daha kadersizdi. hornets yıllarında ün yapmıştı, nba yıldızlarından biri olarak gösteriliyordu ve hornets'ın da esasen en büyük yıldızı oydu. ama sakatlıklar kariyerini baltaladı ve new york yıllarında yüksek ödeme yapılan (overpaid), çaptan düşmüş bir adam olarak anılmaktan kurtulamadı.

    velhasıl hornets 92-93'te bu adamların oyunuyla ilk kez playoff yaptı ve ikinci tura kadar da çıktı. 90'lı yıllar boyunca çoğunlukla playoff'lara da kalacaklardı. 93-94'te, zo ve larry'nin sakatlıklarının da payıyla, playoff'u ucundan kaçırdı. burada aslında ilginç bir takas var. iyi takas da diyemiyorum, hata da diyemiyorum; fazla eşdeğer gibi. bir dizi takas ile kendall gill seattle'a gitti, hersey hawkins charlotte'a geldi. daha defansif ve çok pozisyonda oynayabilen (versatile) bir oyuncudan daha şutör bir adama geçiş gibi daha çok. ama işin bir absürdlüğü daha var, 1995'te aynı kendall gill charlotte'a hersey hawkins karşılığında geri döndü (seattle'ın şampiyonluğa oynayacağı yıllarda bu oldu).

    bu yıllarda scott burrell, david wingate, kenny gattison gibi nba severlerin kenardan köşeden hatırlayacağı adamlar yedekten veya kimi zaman ilk beşte destek oluyorlardı. bogues hala takımın pg'siydi, dell curry de her sene üçlük yarışmasına katılıp en iyi altıncı adama oynamak üzere hala duruyordu.

    94-95'te zo ve larry'nin sağlıklı olduğu bir sezonda yine playoff yaptılar; ama ilk turda şikago ile karşılaşma talihsizliğine takılıp elendiler. 95'te hawkins gitti, gill geri geldi.ama esas en önemlisi, mourning ve glen rice, birkaç aksesuar adamın da katıldığı bir takasla birbirleriyle takas edildiler (gelenler arasında tony delk'in seçileceği bir 1.tur draft hakkı, sixers'tan bildiğiniz beyaz pivot matt geiger, yetenekli ama uyumsuz asi çocuk khalid reeves vardı). bu çok iyi bir takas değil. ancak hornets buna mecbur kaldı, ondan da denecek çok bir şey yok - zira alonzo, charlotte'tan ille de ayrılmak istiyordu. gidene dur denmez; alabileceklerinin en iyisini almaya çalışıp bir takas yaptılar (ki glen rice da dönemin skorer yıldızlarından ve elit üçlükçülerindendi; hornets'ta da iyi iş çıkardı - takımın en skoreriydi hep). yine gill ve reeves'i nets'e gönderip pg kenny anderson'u aldılar. 90'larda kenny anderson yetenekli bir herif olarak kariyerine başlamıştı. ancak takımdaşı derrick coleman ile beraber payton-kemp olabilecekken düşüşün kitabını yazdılar. charlotte yılları anderson'un bu düşüş yıllarını yansıtıyor (gill ise sakattı - sakatlıktan kurtulduktan sonra nets'te iyi bir kariyer yaptı).neticeten 95-96'da playoff'u ucundan kaçırdılar.

    96-97'de takım playofflara tekrar döndü. larry johnson, knicks'ten anthony mason ile takas edildi. o dönem çocuk olan bana çok kötü bir takas gibi görünmüştü. johnson bir stardı. mason ise daha düz bir forvetti. ama bu esasen hesaplanmış bir takastı. zira johnson'un müzmin sakatlıkları daha hornets'ta vardı; knicks'te artarak sürdü. neticede mason da hornets'ta iyi işler yaptı. yani kazanan, sanki takasın ilk yapıldığı anda öyle değilmiş gibi görünse de, hornets idi. dönemin bir diğer olayı da charlotte'un seçtiği kobe bryant'ın doğrudan vlade divac karşılığı lakers'a takaslanmasıydı. dönemi itibariyle berbat bir takas değildi. divac kendini kanıtlamış bir pivottu; hornets ve kings'te de gayet oynadı. ama nerden bileceksin kobe'nin ne olabileceğini (işte bu da bir jerry west gözleminin sonucu, adam ışığı görüp bu takası yaptı - bu adam ondan büyük gm - oyunculuğu kadar gm'liği de var). rice'ın da 25 sayı ortalamasını aşacak kadar yardırdığı bir sezondu. 97-98'de de david wesley, bobby phills gibi yarayışlı free agentları temin ettiler (bogues hornets'ta uzun bir kariyerin sonunda 97'de ayrıldı - wesley uzun yıllar takımın pg'si olarak oynayacaktı ve iyi performans verecekti). rice ve mason önderliğinde yine bulls'a ikinci turda elenmek zorunda kaldıkları bir playoff yaşadılar.

    98-99'da kadro epey değişti. mason'un sakat geçirdiği ve playoff'u ucundan kaçırdıkları bu lokavt sezonunda, takıma brad miller ve ricky davis gibi genç yüzler katıldı. derrick coleman free agent geldi (potansiyeline kıyasla kötü olsa da, charlotte'da yine iyi sezonlar geçirdi). tartışmalı bir takas da yaşandı. glen rice'ı aksesuar j.r. reid ve kariyerinin sonundaki b.j. armstrong ile birlikte lakers'a gönderen takım, eddie jones ve elden campbell'ı aldı. sonuç itibariyle çok kötü bir takas da olmadı. yıldızını göndermiş olmasına karşın; eddie jones da yıldız klasmanına yakın bir adamdı, çoktan all-stardı ve charlotte'ta da gerek ofansif olarak tırmandı, gerek muazzam defansif performansını sürdürdü (jordan bile jones'un kendisini en iyi guard eden adam olduğunu belirtir). elden campbell (ki düz ve uzun kafasıyla kendisi nba'in en çok büdü'ye benzeyen adamıdır) da iyi bir rol oyuncusuydu. bu takım 99-00'de de playoff yaptı. ancak takım kağıt üstünde de görünürde de playoff'ta ilerlemek için pek yeterli değildi; öyle de oldu - yine hornets ilk turda elendi. ancak 99 draftında baron davis'i seçtiler, ki nba'e damga vuracak kalibrede bir oyuncuydu (yeteneğiyle de, kafasının üstüne bandana takması, sonra sakal vurması, esprik konuşması falan derken stiliyle de).

    2000'de kapsamlı bir takasla ricky davis, kısa süreliğine gelen yaşlanmış dale ellis, anthony mason ve eddie jones, saçma sapan bir takas hamlesiyle p.j. brown, jamal mashburn ve çaptan düşmüş otis thorpe karşılığı miami heat'e yollandı. defansif ve ofansif iki yönlü bir kuvvet olan, nba'in belki de en iyi rol adamlarından olan mason miami'de cayır cayır oynamaya devam etti ve all-star da oldu. jones bu takımın yıldızıydı, defansif ve ofansif iki yönlü bir kuvvetti, 3 kez all star olmuş adamdı (miami'de zo'nun böbrek sorunları yaşadığı yıllarda takımın yükünü de taşıdı). yıldızını karşılığında sakat bir adam alıp gönderdiler; mashburn, ki çok beğenirdim ((bkz: jamal mashburn/@turcopolis)) ama, artık kağıt üzerinde bir yıldızdı - sakatlıklarla o zaman çoktan kağıttan kaplan haline gelmişti. p.j. brown'a da, eh değmez. gidenlerden ricky davis de sonra uzun yıllar nba'de, çok üst düzey olmasa da, "fena şutör değil" ayağına bir kariyer geçirdi. kötü bir takastı ve ilerleyen yıllarda sıkıntılarını çektiler (mashburn müzmin sakattı ki charlotte'ta geçirdiği 4 sezonun 2'sinde ancak oynayabildi, son sezonunda da sakatlıktan emekli oldu). bu takım yine 00-01'de de playoff yaptı ve ikinci turda 7 maçın sonunda ray allen'li dönemin milwaukee'sine elendiler. baron davis'in kendini kanıtlamaya başladığı, jamaal magloire'ın da piyasada görünmeye başladığı yıllardı. 2001-2002'de de playoff yaptılar. ama sonra franchise 2002'de, charlotte kentinin ilgisizliği ve baştan beri takım sahibi olan george shinn'in taciz/tecavüz davaları neticesinde kentte sorunlar yaşaması gibi vaziyetlerin sonunda new orleans'a taşındı.

    eski franchise'ın yeni ismi new orleans hornets zaman içinde new orleans pelicans'a dönüştü. 2004'te charlotte bobcats kurulana kadar charlotte kenti takımsız kaldı. bobcats ismini değiştirip sonra tekrar hornets oldu. her iki franchise da biraz vasat kaldı; yer yer yıldızları olsa da, playoff'a oynayan franchise'lar olamadılar.
  • lance stephenson'ın sakat olup oynamadığı son 4 maçı da kazandılar. lance bize bir şeyler anlatmaya çalışıyor.
  • bu sezon oynadıkları 3 maçın 3'ü de son topa kaldı.

    1'ini kazanıp 2'sini kaybettiler. kadro başakşehirspor'dan hallice ama iyi iş çıkarıyorlar.
  • bu sene devonte graham'ı itelemezlerse çok pişman olacak takım. gordon hayward'ı kadroya katmak uğruna nicolas batum'un kontratını 3 yıla yayma planları o kadar kötü ellerinde patlamasa da devonte graham'a ederinden fazla kontrat vermek kendilerini çok geri götürebilir.

    elde iyi bir lamelo-rozier-bridges-hayward-washington çekirdeği var. devonte graham'la malik monk'u sign and trade'le yollayıp kenara takviye yaparlarsa çok çok ilerleyebilirler. borrego iyi bir koç, lamelo ve rozier uyum sağladı, washington çok iyi bir mobil 5 ve bridges ilerlemeye devam ediyor. ama doğru hamleleri yapmaları çok kritik zira pencereleri çok geniş değil. 2022'de rozier ve bridges, 2023'te ise washington boşa çıkacak ve 2023'e kadar batum'a yıllık 9 milyon dolar vermeye devam edecekler. yine de enseyi karartmak için bir sebep yok. kendilerini 2021 yazında kritik bir yol ayrımı bekliyor. kime yatırım yapıp kime yapmayacaklarını, yıldız getirip getirmeyeceklerini belirlemeleri lazım. borrego iyi bir koç, rozier'ın gelişi kemba'nın ayrılığını törpüledi falan ama yıldızsız takımların gidebileceği en üst nokta playoffa ilk 4'ten girip yıldızı olan takıma karşı elenmek maalesef.
  • doğuda yılın takımı. playoff ilk turunda konferans finalini hedefleyen miami karşısında seride 2-0 geriden gelip 3-2 öne geçtiler. şu kadronun playoff yapması bile başarıyken şu anda doğu yarı finaline bir galibiyet uzaktalar.
  • nba live 98'deki favori takımlarımdan. david wesley, glen rice, bobby phills (rahmetli), anthony mason, ve vlade divac'lı kadrosuyla zaferden zafere koştuğum takım.
  • mike breen - walt frazier ikilisini bir yana koyalım. onlar gelmiş geçmiş en iyi maç anlatım ikilisi. onlar sayesinde her sene fazladan 10 tane falan new york maçı izliyorum.

    ancak nba'de onların ardından izlemesi en zevkli maç ekibi kesinlikle charlotte hornets tayfası. bu gece terry rozier içeri drive edip bir smaç vurdu, 3 kez geri sarıp adamların yorumunu izledim... bazen boş turnike için de çok bağırıyorlar ama anlatımdaki samimiyet ve enerji beni benden alıyor.

    league pass üzerinden ligi takip ediyorsanız lütfen tavsiyemi dinleyin ve hornets maç ekibi üzerinden charlotte hornets izleyin. olağanüstü iyiler. hele ki içindeki tüm neşe ve enerjiyi ameliyatla aldırmış portland gibi takımların anlatım ekiplerinin ardından ilaç gibi geliyor. bu açıdan miles bridges'a sahip olmaları da büyük şans :) adamlar paso havalarda uçuşta :) biri de dese "bu kadar bağırınca haklıyken haksız duruma düşüyorsunuz" diye asildalsdialksiakksakjh
hesabın var mı? giriş yap