• kitap olgunluğunu tamamlamış, üst düzey düşünsel yetenekleri olan birini falan anlatmıyor. ancak anlattığı ergeni öyle bir anlatıyor ki o oluyorsunuz. bundan sonrası çok hafif spoiler içeriyor. vefat etmiş küçük kardeşi allie ile ilgili şu kısmı ne zaman okusam burnumun direği sızlar.

    "havanın güzel olduğu zamanlar annem babam allie'nin mezarını ziyaret edip bir sürü çiçek filan bırakırlar. bir iki kez ben de gittim onlarla, ama kestim sonra gitmeyi. her şeyden önce, onu o çılgın mezarlıkta görmekten hiç hoşlanmıyorum. ölmüş heriflerle, mezar taşlarıyla filan çevrili bir halde. hava güneşliyse durum pek de kötü sayılmazdı, ama iki kez -tam iki kez- biz mezarlıktayken yağmur başladı. korkunçtu. yağmur yağıyordu çocuğun başındaki mezar taşına, karnının üstündeki çimlere. her yer sırılsıklam olmuştu. mezarlığı ziyarete gelen herkes deli gibi arabalarına koşmaya başladı. işte bunu görünce deliriyordum neredeyse. bütün ziyaretçiler arabalarına atlayıp, radyolarını açabilirler, yemeğe bir yerlere gidebilirlerdi: allie dışındaki herkes. buna dayanamamıştım."
  • yıllarca okumaya niyet edip, nihayet az önce bitirebildiğim, ergen diliyle yazılmış roman.

    gençlerin; birbirine karşı acımasız, hayata karşı güvensiz olduğu lise yıllarına götürür ve "oh be iyi ki bitti o zamanlar" dedirtir.

    genelde roman hakkında yorumlar çok kötü olsa da ben kitabı çok çok sevdim. insanın gelişim sürecindeki hallerini, ikilemlerini, sorgulamalarını ince ince çok güzel anlatıyor.

    kardeşi phobe nin; holden ın okuldan atılmasına ve gösterdiği gerekçelere kızıp "sen zaten hiçbir şey sevmiyorsun, sevdiğin bir şey söyle" sorusuna, holden ın uzun süre düşünüp bulamayıp en sonunda "şu anı, seninle oturup çene çalmayı seviyorum mesela" demesi. andaki güzelliğin kıymetinin farkında olması..

    ve kitabın finalinde tam evi terk edip batı'ya yerleşmeden önce phoebe ye veda etmek için okuluna gitmesi, phoebe nin de onunla gelmek istemesiyle eve geri dönmeye karar vermesi. yine finalde kendini en mutlu hissettiği anın, phoebe nin atlıkarıncadaki mutlu halini görmek olması..

    holden in deyimiyle "işte buna bittim" dediğim kısım da batı ya yerleşip bir benzincide sağır-dilsiz numarası yapıp çalışarak ormanda bir kulübede yaşama fikri!*

    "düşündüm, sağır dilsizmişim gibi numara yapardım. böylece hiç kimseyle o salak konuşmaları yapmak zorunda kalmazdım. biri bana bir şey demek istediğinde bir kağıda yazar, bana uzatırdı. bundan bir süre sonra sıkılınca da, ömrümün sonuna kadar insanlarla konuşmaktan kurtulurdum. herkes beni sağır dilsiz herifin teki sanır, beni rahat bırakırdı."

    şerefsizim aklıma gelmişti!*
  • açıkçası benim de okuyup hiç beğenmediğim bir kitaptı ta ki kitapta şu cümleye rastlayana kadar
    "olgunlaşmamış insanın özelliği, bir dava uğruna soylu bir biçimde ölmek istemesidir, olgun insanin özelliği ise bir dava uğruna gösterişsiz bir biçimde yaşamak istemesidir."
    sadece bu cümle için okuduğum onlarca sayfa bir anda gözümde çok daha anlamlı hale gelmişti.
  • "ben çavdar tarlasında çocukları yakalayan biri olmak isterdim." meğer, adı bu cümleden geliyormuş. kahraman, çavdar tarlasında oynayan çocuklar getiriyor gözünün önüne. insan kitabın adına bakınca, daha dramatik bir hikaye düşlüyor.
    ekonomik kriz ve yoksulluk zamanlarında çavdar tarlasında karın tokluğuna tarım işçiliği yapan çocukları anlatan bir dönem romanı sanmıştım ben.
    oysa, okuyanlar bilir, bir ergenin kendisi ve dış dünya ile içsel savaşını anlatan, büyüme sancısı denebilecek dönemden bir kesit.
    toplam 3-4 güne sığdırılmış bir hikaye. bence, edebi değil, ilginç değil, fakat samimi.
    yine bence, kitabın görünenden farklı bir amacı var; yazar, kahramanın üzerinden amerikan toplumuna ve değerlerine de ışık tutuyor.
  • tam bir ergen ağzı ile yazılmış ve bana hayli sempatik gelen bir kitap(bilirsiniz, lanet bir ergeni kimse sevmez, ben de kendimi sevmezdim:). tam da bu dille yazıldığı için haliyle pek edebi sayılmaz; ama eğlenceli. insan okurken kafada bir yandan "oku+askere git+işe gir+evlen+ev&araba al+çocuk yap+geberip git" sesleri yankılanmıyor değil hani. bir yandan okul sıralarının başıboş kafasına, içindeki özgür çocuğa dönmek istiyor; fakat bir yandan da o kafanın bir daha asla gelmeyeceğini biliyor.

    dobra adamdır holden caulfield. öyle yalan dolan, şekil şukul sevmez. ergendir, isyankardır, sınavı/dersi sevmez ama kafası çalışır. hiçbir şeyi yoksa edebi tarafı vardır. hayatı sorgular. kompozisyon yazar, kitap sever ki bunlar da bir ergene yeter. ne demiş bakınız:

    “...herhalde çoğu, sersem heriflerle evlenecek diyordunuz. hep o lanet arabalarının mil başına kaç litre benzin yaktığından bahseden herifler… çok ters herifler. çok sıkıcı herifler. hiç kitap okumayan herifler.”

    şöyle bir düşündüm de günümüzün gençliğine bakınca o da yok çoğunda. cehalet mutluluk kafası hakim, ruhu besleyen hobiler yerine tüketim üzerine, magazin üzerine, y.rak kürek işler üzerine kurulu zevkler. değil gençler, içerisinde bulunduğum koskoca mühendisler ordusunda da yığınlar var böyle maalesef. ülkenin en nitelikli/eğitimli kesiminden olmalarına rağmen içerisinde edebiyatın, sanatın, felsefenin pek olmadığı yavan muhabbetler. kim ne kadar kazanmış, ne almış, neye binmiş, kimi zitmiş, ne giymiş , ne tüketmiş de ne tüketmiş...

    dolayısıyla sözde seçilmiş/ayrıcalıklı zümrelerin de pek bir olayı yok anlayacağımız. kendim de dahil pek bir bok değiliz yani. kazandığımızla, bindiğimizle adam olmuyoruz. holden haklı. aferin holden. ama bizim suçumuz da yok holden. ya müyendis ol, ya dohtor ol , avukat ol, memur ol, hayatını kurtar dediler. test çözdürdüler, at gibi koşturdular. seçme şansı pek bırakmadılar. bok vardı çünkü. para kazandık, ev aldık ve götümüz tavana değdi.

    o değil de ben de şöyle bi 15 sene geriye gidebilsem ne güzel olurmuş be holden. koçum benim.
  • sakın kimseye birşey anlatmayın. herkesi özlemeye başlıyorsunuz sonra.
  • teoman'ın her konserinde rastgele bir bölümünü okuduğu, okuduktan sonra kalabalığa fırlatarak bir dinleyiciye hediye etmiş olduğu editörünü sevdiğimin* kitaptır. seneler önce, kitaptan benim de bu sayede haberim olmuştur. eski ismi gönülçelen olup, bir şarkıya ismini vermiştir. bu sefer, kayda alma imkanı bulmuşumdur. hikayesi olan her şey gibi, değerlidir.

    o kitap

    o kayıt

    o alıntı

    içimizde yara olan hikayeler, yaşandığı esnada bitsin artık dedirtse de; zaman onlara yara bandı olduktan sonra, çok güzel ve değerliler.
  • “şimdi ben ne okudum?” diyenler muhtemelen romanın (bkz: bilinç akışı) tekniği ile yazılmasından dolayı zaman zaman kitaptan kopmuş olabilir. bu teknikle yazılan kitaplarda kahramanın düşüncelerinin belli bir düzen içinde okuyucuya aktarılma amacı yoktur. normalde de bir insan toplantı raporu yazarken yoldan geçen kediyi de, akşama yiyeceği yemeği ya da bir anda çocukluğunu düşünüyorsa bu teknikte de gelen düşünceler olduğu gibi aktarılıyor. holden de kimlik bunalımı yaşayan bir ergen ve zaman zaman çocuk saflığında düşünce yapısıyla etkiliyor insanı.
    ördeklerin kışın nereye götürüldüğünü kim düşünür ki? birine bir şey anlattıktan sonra onu özlediğimizi de. bunun gibi birden çok basit ama dikkat çekici cümle barındıran kitap.
    salinger, 1957 yılında neden bu kitabın film yapılamayacağını, holden’in oynanması mümkün olmayan bir karakter olduğunu, bir yapımcıya yazdığı mektupla çok güzel açıklamış. mektup

    geçenlerde bitirdiğim young pope’da da salinger’i anmışlardı. şimdi bu başlık. okuyalı aradan 10 yıl geçmiş nerdeyse, tekrar okunası kitap.
  • son bir haftamı güzelleştirmiş j. d. salinger`e ait roman olur kendisi. çoğu kişi ergen kitabı olduğunu söylemiş, tanrı aşkına nasıl böyle söylerler? * 'ergen kitabıymış yea' deyip erteleyen ve okumayanlar; kesinlikle bu zırvalıkları takmayınız. her neyse, kendinizi bulduğunuz, insanlar hakkındaki düşüncelerinizi, duygularınızı, yorumlarınızı hatta kendi kendinize iken bile düşünmeye çekindiğiniz 'şeyleri' karşınıza alıp konuştuğunuz hissi yaşatan, içten, samimi ve efsane tespitlere sahip bir roman.
    bu konuda daha fazla konuşmak ve bu zırvalıklar hakkında çok daha iyi yorumlarda bulunmak isterdim ama tanrı aşkına, şu anda havamda değilim. canım istemedi, böyle zırvalıklar için havanızda olmanız gerekir. *

    salinger reyizin varolmuşluğuna selam olsun.
  • "bittim" bu kitaba. yıllarca kitaplığımda olmasına rağmen okumadığıma bin pişman oldum.

    ah holden, güzel dostum. her seferinde jane'i aramaya karar verip sonrasında havamda değilim diyerek vazgeçmeni ne yapacağız peki?
hesabın var mı? giriş yap