• rogers'in psikoterapiye yaklasimi diger psikoterapi turlerinden, mudaheleci olmayisiyla ayrilir. kisinin kendisini en iyi yine kendisi bildigine dolayisiyla da terapisiyle ilgili en guvenilir kaynagin da yine kendisi olacagina dair inanci oyle sonsuzdur ki bu tatli adamin hasta demeye dili varmaz da musteri* der terapiye gelenlere. bu nedenle de client-centered psychotherapy falan da denmistir zamaninda yaptigina.

    psikoloji dunyasinda soyle bir ironinin de basrol oyuncusudur. psikolojiyi pozitif bilimlerden saydirmaya kafayi takmis bilumum "psikolog" rogers'in bu sevgi topu temali yaklasimini adamdan saymazlar hatta rogers konusunda heyecanlanan comezlere varsa biyik altindan yoksa dudak bukerek gulerler "ama o iste rogers yani bilimsel degil yaptiklari". ne istir ki psikoloji tarihinde psikoterapi surecini objektif degerlendirmeye acmak icin canla basla ugrasmis, bu ugurda terapi seanslarini banta kaydedip terapi oncesi ve sonrasi arasindaki ilerlemeyi olcmek icin kriterler belirleme amaciyla bu kayitlari kendisi kadar azimli ekibiyle incelemis ilk insan da rogers'dan baskasi degildir. ya boyle iste..

    otoriter ve mudaheleci olmayan ve kisinin kendisine iyi geleni uygun kosullarda kendi kendine bulacagina inanan tarzi egitimde de yeni yaklasimlarin gelismesine neden olmustur. kendi egitiminin kontrolunu eline almis ogrenciler ve de bu ogrencilere destek olan "ogretmen"ler* sozkonusudur.

    gunumuzde rogers'in zamaninda cigir acan yaklasimi her alana sizmistir. adini telaffuz etmese bile rogerian terapi prensipleriyle terapi yapmayan psikoterapist yoktur neredeyse; varsa da uzak durulmalidir. uzerine baska akimlardan sos yaparlar falan ama altta rogers siritir, goz kirpar. bu prensiplerden en temel ucu sunlardir: gerceklik*(terapistin kisi karsisina oldugu gibi cikmasi, yalan dolan cevirmemesi), kosulsuz olumlu kabul*(rogers'a gore herkes sirf yasayan bir canli oldugu icin saygiyi hak eder), ve de empatik anlayis*.

    rogers'in yaklasimina genel olarak fenomenolojik de denir kisilik kuramlari ders kitaplarinda. ozetle kisiler kendilerini ve cevrelerindeki dunyayi algilayis sekilleri uzerinden anlasilabilirler ve hatta oyle anlasilmalidirlar der. her kisinin algilayisindaki farklilik torpulenip "normal"lestirilmesi gereken bir seyden ziyade korunmasi, beslenmesi gereken bir zenginliktir bu anlayisa gore. patoloji de digerlerinden farklarimizdan degil de ideal kendimizle algiladigimiz kendimiz arasindaki farktan kaynaklanir ki terapi de bu ikiliyi birbirine yaklastirma surecidir. bu yakinlasmaya maslowvari bir kendini gercekleme* adi da verilebilir; hatta boylelikle butun surec bir kendini kendine esleme oyunundan cikip potansiyeller patlatmaca havai fisek gosterisine donusebilir. rogers, kendimizi algilayislarimiz arasindaki tutarliligi* ve kendimizi algilayislarimizla deneyimlerimiz arasindaki cakismayi da bu baglamda onemli kavramlar olarak gormustur.

    agir psikiyatrik vakalarda ise yaramadigi elestirisi en cok ciddiye alinabilecek elestiridir zannimca. ama yine de "hasta"lari adam yerine koymaktan kimseye bir zarar da gelmez. psikoloji tarihinden illa birini secip taraf tutmam gerekiyorsa ben rogers derim musterisi oldugumda gozlerime gulumseyip kendi soylediklerimi bana ayna gibi tekrarladiginda beni karabasanlarimdan, hayaletlerimden kolayca kurtarmadigi icin cok kil kapacagimi* bile bile. zaten butun olay da orda bitiyor..
  • psikolojik danışmanlığın kurucusu olarak bilinir. "insanın kendisine yardım etmesine destek vermek" görevini üstlenerek, ilaçlar ya da tanrı-terapist rolü yerine bireye ve gelişmeye inanmıştır. neden sevilmediği ya da eleştirildiği de önceki cümlede açıklanır. sorumluluğun kişinin kendisinde olduğunu kabul eder, terapisti tanrı veya doktor olarak diil kişinin zaten kendi kendisine bulabileceği çözümü bulma sürecindeki destekçisi olarak görür, yani eştir karşısındakiyle ondan üstün diildir onay veya dinlemenin fazlalığı da bundandır. öğüt verme, yüzleştirme, kendi üstünlüğünü egemenliğini karşısındaki üzerinde bunlarla kurma yöntemlerinden sakınır. zordur. gerçekten de insan rogerian terapideki danışman ya da danışan olmak yerine terapist olarak ya da hasta olarak başrolde olmayı tercih edebilir çoğunlukla, daha kolay. rogers'ın terapisinin hümanist terapi olarak bilinmesinin sebebi de insana verdiği değerdir.
  • kişinin asıl benliği ve idealize ettiği benliğin arasındaki farkın büyümesiyle, kişinin nevroza sürüklendiği iddia ederek, aslında kişinin kendine koyduğu gerçekçi olmayan hedefler sonucu yaşadığı hayal kırıklıklarına da açıklmama getirir. şöyle ki kendimizle ilgili oluşturduğumuz şema, ne kadar gerçeklikten uzaksa, ilk etapta bu şemanın bize hatırlatıldığı sosyal ortamlar birer tehdit kılığına bürünürler, bununla bağlantılı olarak, oluşan bu tehdit, kişinin bu tarz sosyal ortamlardan kaçınmasına sebep olur. bu kaçınmanın temeli de gerçek benlik ile ideal benliğin arasındaki farkın yaratığı endişedir. sorunu yoksaymak olarak da ifade edilebilcek bu kaçınma, kişinin en başta da belirtilen ideal ve gerçek benliği arasındaki kesişme oranının gitgide azalmasına da gebedir. hali hazırda zaten problem olan ideal ve gerçek benlik arasındaki fark, hatalı bir baş etme yöntemiyle gittikçe büyümeye devam eder.
  • tekniği tekniği olmamasıdır. yaptığı şey kolay gözükür ama değildir. şöyle ki danışanını her koşulda kabullenmeyi savunur. (bkz: unconditional positive regard) yani sempati duymak değil ama her anlamda empati kurmaktır amacı. bu da zor bi şeydir. danışan ne derse desin onun açısından (bkz: internal frame of reference) olaya bakıp onu anlamak göründüğünden zordur. insanların diğer insanların ne düşündüğüne çok takıldığını bu yüzden de sorun yaşadığını söyler. "halbuki kurtulsanız kendinizi gerçekleştireceksiniz, özgür olacaksınız." der. terapi tamamen danışanın akışına bırakılmıştır, terapist zırt pırt yönlendirmez. bir de kendisi işin en özünde iyi olduğunu varsayar. bu yüzden de der ki "zaten dünya yeterince bizi eleştiren yoran bi yer bari terapi ortamı öyle olmasın."

    şeker bir amcaymış kendisi kısaca.
  • öz yapı ya da diğer deyişle benliği çalışan ve kişinin öz yapısının organizmik öz, algılanan öz ve ideal özden oluştuğunu savunan ünlü kişilik analisti.
    der ki rogers, kişi algıladığı benliği* ve ideal benliği*arasında bir de hiç farkında olmadığı benliği ile birlikte organizmik özünü/benliğini inşa eder. kişinin hayata ne kadar uyum sağladığı bu organizmik özün içindeki elementlerin birbiri ile ne kadar uyuştuğuna ve harmoni içinde olduğuna bağlıdır. eğer ki kişi olmadığı gibi davranmaya çalışırsa iç huzursuzluk artar ve akıl sağlığı yerle bir olabilir.
    yani aslında rogers bir nevi mevlanadır ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi olmalı yoksa sonuç nevrotik olabilir diyen kişi olabilir.
  • “bu kitap, terapi odalannı dolduran acı ve ümit, endişe ve tatmin üzerinedir. herv terapistin hastasıyla kurduğu ilişkinin eşsizliği ve bir o kadar da bu ilişkilerin tümünde keşfettiğimiz ortak unsurlar üzerinedir. bu kitap her birimizin son derece kişisel olan deneyimlerine dairdir. odamdaki masanın bir köşesinde oturup kendisi olmaya çalışan ama bir yandan da bundan ölümüne korkan; yaşadıklarını olduğu gibi görmeye çabalayan, o yaşadığının ta kendisi olmak isteyen ama aynı zamanda böyle bir ihtimalden de fena halde ürken hastam hakkındadır.

    bu kitap, orada hastanın karşısında oturup onun bu mücadelesine yeteneğimin elverdiği ölçüde derinden ve hassasiyetle katılan benim hakkımdadır. onun yaşadıklarını ve bunların kendisi için ne anlam taşıdığını, ona ne duygular yaşattığım, bu yaşananların nasıl bir tadı ve yapısı olduğunu algılamaya çalışan benim hakkımdadır. hastamı anlamaya çalışırken bazen onun gözünden yaşamı görmeyi başaramayışımdan, gerçekleşmekte olan o hassas, o karmaşık gelişim ağının üzerine ağır nesneler gibi düşen başarısızlıklarımdan, aslında pek de insanca olan eksikliklerimden şikâyet eden benim hakkımdadır.

    önemli ve kolaylaştırıcı bir rol oynadığım bir doğum sürecine tanık olurken, yeni bir kişiliğin doğumunda ebe olma ayrıcalığına sahip olduğum için yürekten sevinen benim hakkındadır. bu deneyimin tümünde kendini gösteren erki ve düzenli kuvvetleri, yani evrenin tümüne derinlemesine kök salmış o kuvvetleri izleyen hastam ve benim hakkındadır. bence, gelişme fırsatı verildiği takdirde, kör iktidarı ve muazzam yok etme kapasitesiyle olduğu kadar, gelişimi gerçekleştirmek için dengeleri değiştirecek kadar güçlü etkisiyle de tedavi sürecinde kendini tüm ihtişamıyla ortaya koyan yaşam hakkındadır"

    birey odaklı psikoterapiler
  • psikolojiyle münasebetinden önce rahip olan ve abraham maslow ile birlikte psikolojide hümanizm ekolünü başlatmış olup, "her kişi özünde iyidir" gibi toz pembe düşüncelerinden dolayı hristiyanların günahkar doğduklarına inandıkları için bebekleri vaftiz etmelerine karşı çıkan teorisyen
  • carl rogers'a gore, eger kendinizi zeki, atletik, zengin, parasiz, loser veya winner hangisi veya hangileri gibi dusunur ve tanimlarsaniz, bu benlik alginiza uygun yasar ve davranirsiniz. bu yuzden, olumlu dusunmek ve kendini iyi yonde tanimlamak yasam icin en uygun olanidir. negatif dusunce ve tanimlamalardan uzak durmak gerekir.

    kurami icin
    (bkz: kendini gerçekleştirme eğilimi)
  • bir psikoterapi kasedini seyrettikten sonra, artık eskisi kadar mükemmel bulmadığım kişidir kendisi. adam danışanın karşısına oturur, danışan anlatır o dinler arada bir kaç hmm hmm, çok iyi anlıyorum seni, şunu hissettin değil mi der, seans biter. gelişme nerededir, sadece katharsis mi hedefler bilinmez. ancak yine de hakkını yememek lazım danışan-hasta merkezli psikoterapi yapan ilk kişidir, diğer bir çok psikoterapi biçimlerinde tepkileri ve kavramları ana hat olarak kullanılır.
  • terapide danışanı iyileştirmekten çok kabul etmeye ve kabul edildiğini hissettirmeye odaklanan, bunun yararını savunan psikolog.

    (bkz: on becoming a person)
hesabın var mı? giriş yap