• filmde oynayan insanların gözleri kadar güzel bir film olmuş.
    her şey o kadar sade ve o kadar gerçek ki. salonda bulunan onlarca insan dakikalarca gözlerini kırpmadan izledi, pek çok yerinde aynı anda göz yaşı döktü.

    öyle bir soundtrack yapmışlar ki insan dinlerken şunu düşünmeden edemez bence. " dünya acılarla dolu bir yerdir " buyrunuz malum eser : https://open.spotify.com/…si=z44v-uxct62cme-vo1pdcq

    birfilm sayfasında çocuklara ne oldu diye bir görsel paylaşılmış. bu çocuklar gerçekten o tablonun anlatıldığı yerden hayat kesitlerine sahipler , zain aslen suriyeli, filmden sonra 2018 ağustosta mülteci olarak ailesiyle norveç'e yerleşmiş. zain ve kardeşleri orada okula başlayabildi. aile, bahçe içinde iki katlı güzel bir evde yaşıyor.

    sahar (cedra) filmden önce beyrutta evsiz bir çocukmuş, her şey için geç olsa da artık evsiz değil ve unicef'in yardımlarıyla okula başlayabilecek.

    yonas (treasure) ailesiyle birlikte lübnan'da sürekli sınırdışı edilme korkusuyla yaşıyordu . ekonomik nedenlerle memleketine dönemeyen aile , günlerini lübnan'da çok kötü şartlar altında geçirmek zorunda kaldı. çekimlerden sonra ailesinin yanında güvenle kenya'ya dönen treasure okula başladı.

    yapım ekibi, oyuncular ve ailelerine sürekli yardım sağlamak üzere capernaum vakfı nı kurdu. vakfın amacı, tüm çocukların uzun dönemde kendi başlarına ayakta kalabilmelerini sağlamak.

    bu film, o coğrafyadan küçük bir kesit, bu kurtarılma öyküleri elden geldiğince yapılabilen şeyler. bu demek değil ki hepsini kurtaramayacağız. bugün, sadece suriye, ırak gibi savaşın vurduğu yerlerdeki çocukların sefaletini değil, gün gibi ortada olan lübnan gerçeğini gördük, bir başka nadine labaki bir başka ülkeyi fotoğraflayıp aktaracak, yeri gelecek kendisi de öyküye dahil olacak. böyle böyle görüp düzeltmeye çalışacağız bu bozuk düzeni. umuyorum ki yönetmenler böyle güzel, gerçekçi ve toplumsal hatta tüm dünyayı ilgilendiren sorunlara değinen filmler yapmaya devam eder.
  • o bebeğe nasıl rol yaptırıldığını aşırı merak ettiğim film. bu kadının (bkz: nadine labaki) 3 filmi de ortadoğu sineması sevenler için ayrı güzel.
  • izledikten sonra hissettiğim şeylerin yoğunluğu sözcüklerle anlatmak için çok fazla. sırf başrol oyuncusu çocuğun güzelliğine bile sayfalarca methiye düzülür. ben 4 yılı aşkın zamandır insani yardım ile haşır neşirim. dolayısıyla filmin bana ifade ettiği şeyler, başka bir insan için ifade ettiği şeylerden az ya da çok farklı olacaktır ister istemez. caritas'ın adı geçtiğinde bile kendi yaptığım iş gözüme farklı bir bakış açısından göründü. ama bu film çocuk güvenliği, çocuk koruma, göç ve sosyal korumaya ilişkin yapılabilecek en güzel filmlerden biri bence. böyle bilgi bombardımanı, duygu sömürüsü ya da kör göze parmak farkındalığı gibi değil; hikayenin dünyadaki çeşit çeşit hayatın olağan ve doğal akışı içinde nerede olduğunu göstererek yapıyor bunu. ben, mesela, çocuk istismarına dair nutuk çekip mekanizmalar hakkında sıkıcı sıkıcı teknik bilgiler verebilirim. ama ihmal, istismar, insan kaçakçılığı ve insan hakları ihlalinin nasıl bir gerçek "yaşam" şekillendirdiğini bu film gibi anlatamam.

    --- spoiler ---

    bu arada bence en çarpıcı kısımlardan bazıları anne ve babanın "bize öğretilenler, gösterilenler bu kadarına elveriyordu," tadındaki konuşmalarıydı. kendisine çocuk sahibi olmanın erkekliğin şanından olduğu öğretilen babayı ya da nasıl iyi bir anne olacağını daha öğrenmeden anne olan kadını suçlayarak işin içinden çıkmıyor. yargıladığı aslında anne ve babadan çok çocuğu koruyamayan, boyundan büyük tehlikelerin içinde korumasız bırakan mekanizma. bunun içinde devlet de var, kültür de var, toplum da var, zihniyet de var. kesinlikle en etkileyici kısmı ise çocuğun telefonla canlı yayına bağlanışıydı. bir yetişkini maruz bırakmadığımız halde bir çocuğun maruz kaldığı (içine atıldığı hatta) ve içinden saygılı, ahlaklı, uyumlu, çalışkan bir insan olarak çıkmasını ciddi ciddi beklediğimiz hakaretleri, aşağılamaları, tehditleri ve bütün bunların üzerinde ne kadar kontrol sahibi olamadığını, iyi bir insan olmak istese de karşısına çıkanların ona bu şansı tanımadığını anlatıyor isyanla karışık. film bitip ışıklar yandığında gözlerimizi dolu dolu bırakacak kadar vicdana dokunan bir sahneydi.
    --- spoiler ---

    ve de nadine labaki çok güzel bir kadın. yönetmenliği zaten başarılı ama ek olarak çok güzel. hilu.
  • uluslararası antalya film festivali kapsamında gösterilen bir yarışma filmi. henüz yarışma filmlerinin yarısını bile izlememiş olsam da bu filmin ödül almayı hak ettiğine inanıyorum.
    hele de o çocuk oyuncuların her birinin ne kadar büyük bir yükün altından kalktığını düşündükçe kesinlikle bu film ödül almalı diyorum. umarım öyle olur.

    --- spoiler ---

    "o ne olacak? o da doğacak değil mi?"

    12 yaşında olduğu söylenen ama asla 12 yaşında diyemeyeceğiniz kadar küçük bir çocuğun filmi. onu doğurdukları için ailesine dava açacak kadar kötü bir hayata doğmuş bir çocuğun filmi.

    bir yandan okula gitmek isteyen, lunapark görünce gideceği yeri unutup otobüsten inen , insanları siyahi bir bebeğin abisi olduğuna annesinin çok kahve içtiği yalanıyla inandırabileceğini düşünen küçük bir çocuk. bir yandan da kız kardeşi için mücadele eden, onu korumak için çabalayan, intikam alan, küçücük bir bebeğe aylarca bakan ve ondan ayrılmamak için son ana kadar mücadele eden koca bir adam.
    ve bu küçük çocuk adamın gözünden izlediğimiz bir sürü sosyal yara: sokaklardaki çocuklar, çocuk yaşta evlilik, sorumsuz ebeveynler, doğum kontrolünün gerekliliği, mülteci problemi, kaçak işçiler, isveç'e kaçma hayalleri...
    --- spoiler ---
  • roma yüzünden hak ettiği oscar heykelciğine kavuşamayan harikulade film.

    nadine labaki her haliyle ve yapıtıyla insanları büyülemeye devam ediyor.
  • yalnızca (bkz: capharnaum) başlığında irdelenmiş olsa iyi; (bkz: capernaum) başlığında da entryler var bu filmle ilgili. ben capharnaum'a boyun eğmiştim yeterince yakın diye ama oraya yazdığım entryi buraya taşımak daha doğru olacak hazır doğrusu yapılmışken:

    sonda söyleyeceğimi baştan söyleyeyim yine: film, kesinlikle en sevdiğim filmlerden biri olmadı ama filmi beğendim tabii ki. "tabii ki" diyorum çünkü öyle pek de beğenilmeyecek bir film değil gerek hikaye, gerek sinematografi, -özellikle- gerek oyunculuklar ve gerekse de verdiği toplumsal mesaj olarak. yalnız tam da burada, filmden çıktıktan sonra arkadaşlar arasında konuşurken lübnanlı arkadaşın dediği de aklıma yattı: film birçok ama birçok konuya değiniyor (ne mi örneğin? lübnan'daki hukuk sistemi -bütün o dosyalar!-, doğan bebeklerin kayıt altına alınmaması, çok çocuklu fakir aileler, uyuşturucu satımı-kullanımı, insan kaçakçılığı, suriyeli mülteciler, asyalı ve afrikalı kaçak göçmenler, çocuk gelinler, hapishanelerin durumu -gerçekten de çocuk tutukluların hükümleri verilene kadar büyüklerle aynı yerde kaldığı oluyormuş- vb.) ve lübnanlı olmayan biri olarak hepsi ayrı ayrı ve bir bütün olarak beni çok etkiledi ama arkadaşım hiçbirinde tam olarak bir şey söylenmediğini ve en son çıkan sonucun aile planlaması olduğunu belirtti ki evet bu bir karşı koyulacak argüman olarak çınlamadı kulaklarımda.

    oyunculuk... ana karakter zain'i oynayan oğlanın performansı gerçekten de müthişti ki kendisinin aslında yalnzıca amatör olmayı bırak suriyeli bir mülteci olması da apayrı bir hayranlık nedeni. yalnızca biraz fazla ufak tefekti sanki ama düşünün yani diyebileceğim tek "kötü" şey bu. hele öyle ki suriyeli şivesi kullandığı sahne gerçekten müthiş bir ustalık işiydi. ben tabii bunu kendim ancak dolaylı olarak anlayabildim: halep ağızı yapmaya çalıştığı sahnedeki arapça bilen arkadaşların verdiği tepkiyi gördüm. filmden sonra sorduğumda da gerçekten de tüm film lübnan şivesiyle konuştuğunu ama o sahnede -hatırlatırım kendisi aslında suriyeli olmasına rağmen!- suriye şivesinde, halep ağzında zorlanıyormuş gibi yaptığını söylediler. çok iyi tabii.

    etiyopyalı bebek de çok sevimliydi tabii. aslında o da o kadar iyi oynamış ki "oynamış" mı yoksa başka bir şey mi bilemiyorum.

    bu arada benim gibi bilmeyenler varsa eğer, çatılardaki lastikler de çatıların rüzgardan uçmamaları içinmiş.

    bir de yönetmen ile ilgili bir şey diyeceğim ama o spoiler olabilir o yüzden:

    --- spoiler ---

    beni ayrı bir etkileyen şeyse avukat rolündeki yönetmenin bir sahnesiydi. filmde yer alması falan değil de davalı olunan annenin patladığı sahnede avukata yönelik "siz benim hayatımın ne zorluklarla geçtiğini nasıl bilebilirsiniz ki beni yargılayabilesiniz?! benim yerimde olsanız yaşamınızı sonlandırırdınız" vb sözleri, direk yönetmene söylendiği için gayet ilginçti.

    --- spoiler ---

    uğraşılsa birkaç hata bulunabilir tabii ama çok da kritik bir şey yoktur herhalde -en azından benim farkettiğim. yine de sanki

    --- spoiler ---

    sahar'ın regl olduğu sahnede... zain yatakta kan buluyor. bunu herhalde temizlemiştir ama eğer temizlemediyse gizli kalması için önem verdiği bu gelişmeyle ilgili çok büyük bir açık vermiş oluyor.

    --- spoiler ---

    son olarak da hem etiyopyalı bebekle hem de sahar'la çok iyi ilişkisi olan zain'in, diğer kardeşlerinin figüran olmaları, karakter gelişimini bırak, karakter bile olamamaları filmi diziye çevirmeme adına anlaşılır ama çok da pozitif bir şey değil tabii.

    işten dolayı bölük pörçük yazdım, cümle düşüklükleri, anlatım bozuklukları, olası küçük büyük diğer suçlar affola.
  • canımızı yakmıştır. ((bkz: climax'le beraber bir yorum/#82341793)
  • uzun zamandır seyrettiğim en gerçek film.
    12 yaşındaki zain rolündeki zain el rafeea, bebek yonas rolündeki boluwatife treasure bankole (evet o bile) bu koskocaman işin altından nasıl doğallıkla, hiç "mış gibi" yapmadan, aşırı dramatiklik katmadan kalkmışlar, hayran kaldım. sırf bu yönüyle bile bu film akıldan yıllarca çıkmayacaktır.

    --- spoiler ---

    zain'in hikâyesi sondan başa sarılıyor. fazla konuşmuyor zain, konuştuğunda da küfrediyor, haklı bir öfkesi var. 8 yaşında ancak gösteren çelimsiz gövdesine sığdırdığı, bir şeyleri değiştirmek için canını dişine takan cesaretiyle pek çoğumuzdan daha saygıdeğer. pek sesini çıkarmasa bile peşine takılınca onu her hareketiyle biraz daha anlıyoruz. zain haklı, bu dünyaya gelmeyi o istemedi. sarhoş olup sigara içmekten başka bir numarası olmayan devamlı evinde pinekleyen ve boy boy çocuklar peydahlayan babası, zain'e gelince aslan kesilip mahkemede evlendiği güne de çocuklarına da karısına da lanet edip gözyaşı döküyor. zain'in annesi ayrı bir âlem, "biri ölürse biri doğuyor, ona ölenin adını veririm olur biter" mantığında biri, gene de ona baba kadar kızamadım. 11 yaşında evlendirilip mecbur bırakıldığı hayatında o da pek söz sahibi olamamış.

    zain'in kız kardeşi sahar'la bağlılığı, ona kol kanat germesi olağanüstüydü. evine sığındığı rahil'in oğlu yonas'a bakmak için yaptıkları hele.
    --- spoiler ---

    daha "dramatik" filmler gördüm, aslında buradaki "dram"ın yanına yaklaşamayan. bununla birlikte içlerinde en soğukkanlı karşıladığım bu olabilir. vaktiniz varsa muhakkak seyredin ve siz de kendi hikâyeniz içinde hesaplaşın.
  • çok uzun zamandır izlediğim en iyi filmdi. varoşlarda doğan ve annesi-babası tarafından hiç sahiplenilmeyen bir çocuğun anne babasına açtığı dava vesilesiyle hayat mücadelesini anlatıyor. filmde beni en çok tatmin eden şey de çocuğun yitip giden yıllarına ve çocukluğuna rağmen ezilmişliğinden köşeye çekilmeyerek, anne ve babasının şuursuzluğu ile mücadele etmesi ve ettiği mücadeleyi kazanmış olması oldu. dramlarla dolu hayatından kendisine ve insanlığa faydalı şeyler üretmiş olması yani.
  • filmekimi kapsamında izledigim film. tam da aile danışmanlığı eğitimi alırken resmen bendenizi çarpmıştır. onu dogurdukları icin anne ve babasına dava acan bir cocugun ne yasamiş olabilecegini dusunerek basliyorsunuz filme, sonunda ise gözyaşları sel...
hesabın var mı? giriş yap