• murakami’nin 1983 yilinda yazdigi ve 1992 yilinda the new yorker dergisinde yayinlanan barn burning isimli kisa oykusunden uyarlanmistir. oykunun ismi barn burning de aslinda orijinalinde filmde adini sikca duydugumuz william faulkner’in 1938 senesinde yayinlanan bir hikayesinin basligidir ama iki oykunun isimlerinin ayni olmasi disinda bir alakasi yoktur. lakin film her ikisinden de ilham alir, hatta filmin yonetmeni chang-dong lee filmden “murakami’nin dunyasinda yasayana genc faulkner’in hikayesi” diye bahseder.

    diyaloglari takip etmek bazen zor olabiliyor ya da bazi sahneler uzun oldugu icin dusebiliyorsunuz. ancak, bir sahnede sikici buldugunuz bir diyalogu ya da ani kacirirsaniz birkac sahne sonrasinda olani biteni anlamaniz cok zor, zira filmde diyaloglar cok az ve olay orgusu tamamen metafor uzerine kurulu.

    --- spoiler ---

    1. filmin her sahnesinde jong-su'nun olmasi, aslinda hikayeyi sadece onun gozunden izledigimiz icin. bu sebeple de onun takintisi ve paranoyasi seyirciye de bulasiyor.

    2. boil isimli kedinin bir var, bir yok olmasi schrödinger’in kedisine bir gonderme.

    3. ben’in hic aglamamis olmasi, sosyopat olabilecegine gonderme. ama filmde her sey gibi bu da bir suphe.

    4. pandomim sahnesi filmin kisa bir ozeti gibi. “bir seyin orada olduguna ikna olursan, tersine inanman cok zordur.” jong-su ben’in katil olduguna inandiktan sonra, bir daha tersine ikna olamiyor. bu sahneden hareketle filmde gecen olaylarin ve karakterlerin de aslinda gercek olup olmadiklarina emin olamiyoruz. hae-mi’nin orada olmayan mandalinayi yemesi gibi, biz de jong-su’nun aslinda hayal dunyasi olan hikayesini gercek gibi izlemis olabiliriz. film seyirciyi surekli arada ve bir suphede birakma konusunda cok basarili bu acidan.

    --- spoiler ---
  • klasik yorumumu yapayım:
    iyi film; hala izlemediysen git ve izle.

    onun dışında, yorumları okudum ve nesi anlaşılmadı anlamadım. zaten ekşi'de genel olarak beğenilmediğinden gayet iyi bir film olduğu belliydi.

    --- spoiler ---

    zengin genç, sapık bir katil. bunu, son sahnede, kız arkadaşıyla sevişmek yerine ona makyaj yapmasından anlıyoruz. "lan insanın kız arkadaşına makyaj yapmasının nesi sapıklık?" dediğinizi duyar gibiyim; ancak bunu romantik bir edinim olarak değil, bir suç gibi yaşaması, tabuya takılması onu ele veriyor. makyaj malzemelerini gizli bir kutuda saklıyor; makyaj yaptığı kızsa ne döndüğünü anlayamamış halde, yarı ağlamaklı şekiller yarı bu halleri komik bulduğunu ifade eden bir takım mimikler yapıyor.

    bunun dışında, esas kızın ortadan kaybolmasından sonra odası aşırı derli toplu, kedisi evden alınmış, latent sapığımız kediyle ilgili yalan söylüyor. ayrıca, kızın fakir ve yalnız olduğunun da gayet bilincinde. çocukluğundan beri ağlamamış olan (?) zengin gencin ölüm anıysa zaten "sen bana ne yaptın?" şokundan çok ziyade bir teslimiyet şovu.

    neyse işte, esas oğlan olayı çözüyor. zaten fazlasıyla takıntılı olması işine yarıyor. bu çekişmeli, kaçma kovalamacalı falanlı gizli rekabette -birbirlerine çektikleri restler sonucunda- "kazanıyor" ve aşık olduğu kızın intikamını alıyor.

    bu arada, cesetler yanan seralarda.

    peki, tüm bunların metaforik karşılığı ne? hatta filmde geçen replikle: "metafor ne demek?"

    dipsiz bir kuyudan çıkarılan kızın kahramanı kimdi?..*

    --- spoiler ---

    tüm bu criminal fiction'a başarıyla eklenmiş şüphe, arayış, aşk, hayata dair bir takım var oluşsal nüanslar ve koreli nuri bilge ceylan estetiği* - hikaye anlatıcılığı, sınıfsal çatışmalar...

    iyi işte ya on üzerinden yedi buçuk.
  • --- spoiler ---

    daha önce söylediğim gibi, tanıştığımızda pandomim çalıştığını söylemişti. bir gece, dışarıda bir bardaydık, bana mandalina soyma numarasını yaptı. adından da anlayacağınız üzere, bu gösteride bir mandalina soyuluyor. solunda mandalinalarla dolu bir kase, sağında ise kabuklar için bir kase vardı. en azından böyle varsaymalıydık. işin aslı, ortada hiçbir şey yoktu. hayali bir mandalinayı eline alıyor, yavaşça soyuyor, bir parçasını ağzına atıyor ve sonra da çekirdeklerini tükürüyordu. mandalinayı yiyip bitirdiğinde tüm çekirdekleri topluyor ve sağındaki kaseye atıyordu. bu hareketleri defalarca tekrar etti. böyle anlattığımda alelade gibi görünebilir ama on ya da yirmi dakika boyunca kendi gözlerinizle izleseydiniz (neredeyse hiç düşünmeden, gösterisine aralıksız devam ediyordu), sanki gerçeklik algısı, çevremizdeki her şeyden yavaşça emiliyordu. çok tuhaf bir histi.

    "çok yeteneklisin" dedim.

    "aslında çok basit. yetenekle bir ilgisi yok. yaptığım şey, burada mandalina olduğuna kendimi inandırmak değil. burada mandalina olmadığını unutmak gerekiyor. hepsi bu."

    giderek daha iyi anlaşacağımızı hissediyordum.
    --- spoiler ---

    bir haruki murakami okuru olarak merakla izledim filmi. hikayeye oldukça sadık kalınmış sadece sonu eklenmiş gibi. izleyenleri ikiye ayırabiliriz belki, biri kedinin gerçekten var olduğunu düşünenler diğerleri de benim gibi yaratıcı yazarlık mezunu olan gencin geçmişini temize çekerek (özellikle ergenlik) yazdığı kitabı gibi hayali görenler.
    nasıl olursa olsun, kendini izleten bir film.
    narkolepsi kızımızın büyük açlık ve küçük açlık dansına bayıldım. filmi de beğendim.

    -mevlam açlığa doyursun kulunu *
    -hatırlat da haziran sonunda çocukluğumu yakalım *
  • chang-dong lee'nin yönettiği güney kore'nin oskar adayı drama filmi.
    nuri bilge ceylan tarzı ağır aksak ilerleyiyor.

    --- spoiler ---

    içine bir defa şüphe düştüğü zaman, ya o şüpheyi ortadan kaldıracaksın, ya da şüpheliyi.
    --- spoiler ---
  • pürüzsüz bir şüphe anlatısı. bir film izleyeyim de eğleneyim filmi değil. müzeye gitmek gibi, insan müzesi gezmek gibi. gördüklerimiz ile görmediklerimizi tamamlatıyor, bir şüphenin başı - sonu. güzel film.
  • (bkz: chang-dong lee) nin yönetmenliğini yaptığı,(bkz: haruki murakami) nin (bkz: barn burning) adlı hikayesini zenginleştirerek beyaz perdeye aktardığı film.
    ''büyük açlık çeken ruhların'', ''mandalinanın olmadığını unutmak'' prensibiyle devam eden/edemeyen yaşamları var filmde.
    yıllardır nobel edebiyat ödülü alsın diye beklediğim murakami bu filmle kendine ödülden bir pay çıkarabilir umarım. film, kore’nin ''2019 yılı yabancı dilde en iyi film akademi ödülü adayı'' olarak ilan edildi.
    (bkz: murakami)'nin sadık okuyucularının hemen fark edebileceği olmazsa olmazları filmde de yer almış.(kuyu,kedi...vb)
    oldukça başarılı olan uyarlamada gerilim sonlara doğru iyice artıyor ve murakami'nin hep bizlere bıraktığı ucu açık sonları yönetmenimiz de,''şüphe''ile bırakıyor.
    ödül şansı oldukça yüksek.
    edit: (bkz: beoning)
  • bu akşamdan beri kesintisiz loop'a aldığım ludovico einaudi'nin in a time lapse albümündeki son parçasıdır. kopması zordur. bir yandan unutamadıklarınızı film şeridi gibi gözlerinizin önünden geçirirken, bir yandan da yaşadığınız hayatı sorgulatır.

    kutup ışıkları eşliğindeki videosu için buyrun;

    https://www.youtube.com/watch?v=rif2oxtdhhq
  • sözleri şöyle olan çok güzel bir the whitest boy alive şarkısı:

    so many people telling me one way
    so many people telling me to stay
    never had time to have my mind made up
    caught in a motion that i don't wanna stop

    so many people telling me one way
    so many people telling me to stay
    never had time to have my mind made up
    caught in a motion that i don't wanna stop

    so many people telling me one way
    so many people telling me to stay
    never had time to have my mind made up
    caught in a motion that i don't wanna stop

    so many people telling me one way
    so many people telling me to stay
    never had time to have my mind made up
    caught in a motion that i don't wanna stop
    that i don't wanna stop
    that i don't wanna stop
  • einaudi'nin cayır cayır yanmanıza neden olan bestesi. aşık mısınız? acı mı çekiyorsunuz? açılamadınız mı?
    ne kadar güzel, bütün gecenizi zehir edecek harika müzik bu işte. iyi acılar çekmeler size.
  • manowar adlı müzikal hanzolar topluluğunun en arıza parçalarından biridir. bu kadar sikindirik sözler yazıp, bu denli güzel müzük yapabilen bu abilerin yardırdığı bi şarkıdır. sözlere takılmadan dinlemek gerekir yoksa "ne diyon lan gudik?" sorgulaması kaçınılmazdır. hemen her şarkılarında vardır bu.

    dinleyin: http://fizy.com/s/1d33rx
    bakın: (bkz: triumph of steel), (bkz: spirit horse of the cherokee), (bkz: the power of thy sword), (bkz: ride the dragon), (bkz: carry on), (bkz: black wind fire and steel), (bkz: hail and kill), (bkz: kingdom come), (bkz: warriors of the world united), (bkz: wheels of fire), (bkz: outlaw), (bkz: courage), (bkz: secret of steel), (bkz: march for revenge), (bkz: savaş kalafat)

    (bkz: manowar/#7267817)

    "one more beer and heavy metal and i'm just fine!"
hesabın var mı? giriş yap