• malzemeyi mümkün mertebe doğal haliyle kullanan; kaplama, süs, boya gibi eklere yüz vermeyen; strüktürü saklamayan, bilakis vurgulayan; binanın organizasyon şemasının, iç mekanlarının ve taşıyıcısının dışardan da rahatça okunabildiği bir mimari yaklaşım; doğal ve minimum müdahale edilmiş görüntüsü sebebiyle kamuoyunda minimalizm ile karıştırılır. brüt beton favori malzemelerdendir, sıvanmaz, boyanmaz; yerlere şaptan gayrı kaplama kaplanmaz, tavanda havalandırma boruları, kablo taşıyıcılar, çelik kirişler vs. açıktadır. mekan anlayışı olarak örneğin binada yer alan amfi tiyatronun zeminindeki eğim dışarda da yerden yükselen bir görüntüye sahiptir, mekanın amfi tiyatro olduğu şıp diye anlaşılır. behruz çinici'nin odtü kampüsü'ne tasarladığı binalarda, özellikle mimarlık fakültesinde* bu yaklaşim rahatça görülür.
  • bunun algılanışının en orjinal şeklini üniversite gezilerine gelen liselilerin bilkent ve odtü yerleşkeleri ve binaları konusunda edindikleri izlenimler ve yaptıkları karşılaştırmalarda görebiliriz. yeni nesil tiki gençlik "bu ne ya odtü'de binalar inşaat halinde, sıvasız boyasız, bilkentte yerler granit ayna gibiiea" şeklinde "odtü iyi gelmek isteriz ama" diye tepki koyar.
  • dandik orneklerinin yillar icinde avrupa'da tek tek yikildigi ve sadece basarili orneklerinin hayatta kaldigi bir akim olarak turkiye gibi yapilmis binanin yikilmasinin soz konusu bile olamayacagi ulkelerde kotu orneklerle anilan ve bu yuzden bazi avant-garde yaklasimlardaki yeri anlasilamayan onemli bir tarihsel olgu.

    bir miktar konuya yaklasabilmek icin;
    (bkz: einsturzende neubauten)
  • türkiye'deki modern mimarlığın, en çok etkisi altında kalmış akım denebilir. genel anlamıyla işlevin tasarıma yansıması diyebiliriz. örneğin mydonose showland brutalizm'e iyi bir örnektir. iyi kullanıldığında çok modern, çok şık eserler ortaya çıkmaktadır. severim.
  • le corbusier'in marsilya'daki konut birimi ve chandigarh'daki yapıların tarzındaki yapılar ile bunlardan esinlenerek yapılan yapıları nitelendirmek üzere 1954 yılında ingiltere'de ortaya atılan terim. bu terimi ünlü ingiliz mimarları alison ve peter smithson ortaya atmışlardır.
    yapı öğelerinin kendilerine özgü nitelikleriyle belirtilmeleri yanında, çeşitli hacimlerin de karakterlerini plastik öğeler halinde iyice ortaya koymaları ve dıştan okunabilmeleri brütalizmin özellikleridir. brütalizm mimariyi meydana getiren çeşitli bileşenlerin hakkını yeterince vermek amacını güder. yapıda teknik mükemmellik yerine doğallık, kendi kendine oluşmuşluk, hatta biraz da hamlık, kabalık aranmıştır. alüminyum veya öteki madenler yerine beton, tuğla; cilalı, kaplı yüzeyler yerine genellikle örtüsüz yüzeylerle malzemenin gerçek yüzü ortaya konmaya çalışılmıştır. "biçim"i bazı işlevlere dayandırmak, işlevleri gizlemeden ortaya çıkararak bunlardan bilinçli olarak estetik yaratmak brütalizmin ilkesidir. genelde iki tür brütalist uygulama söz konusudur: içerideki işlevleri dışarıya yansıtmak ve/veya strüktürü dışarıdan okunabilir şekilde ele almak. renzo piano ile richard rogers'in gerçekleştirdikleri pompidou merkezi'nde (paris, 1977) bütün strüktür ile tesisat öğeleri ve kimi işlevler bu anlamda dışa vurmuştur.
    italya'da vittoriano vigano (istituto marchiondi , milano, 1957), ingiltere'de james stirling ve gowan, amerika'da paul rudolph,(yale mimarlık ve sanat okulu), louis kahn (pennsylvania üniversitesi laboratuvarı), philip johnson (yale üniversitesi biyoloji bölümü, 1965-66 ve crystal cathedral), japonya'da kenzo tange, maekawa günümüzde plastik mimarinin en tutarlısı, en rasyoneli olarak kabul edilen bu akımın izleyicileri olarak görülürler. akımın son yıllardaki en çarpıcı örnekleri paris'teki pompidou kültür merkezi (rogers ve piano, 1977) ile londra'daki llyod's binası (rogers, 1986) dır. bir petrol rafinerisini andırmakla eleştirilen bu yapılarda tesisat ve merdivenler açık seçik algılanacak şekilde cepheye alınmıştır.
  • mimari akımlar aracılığıyla tarih, siyaset ve toplum bileşkesinin incelemesi o kadar muazaam bir bilgi hazinesi sunuyor ki, multidisipliner incelemeler iste bu tonda olduğunda alkışlanası... brutalizm de gerçekten önemli bir dönemin sembolik mimari dili olmuş.

    bu akıma örnek gösterilen eserlerden biri olan prag 'daki vlatava nehrinin rüzgârıyla serin serin danseden dancing buildings/ danseden ev * . brutalist sayılabilecek materyallerle nakşedilmiş olsa da aynı zamanda bu mimari akımın temsil ettiği tüm ideolojik çerçevede ciddi bir kırılma, bu ideolojiye bir başkaldırı sayılabilecek akışkanlığı ve hareketliliği çizgilerine taşıyan bir örnek prag dancing house / dancing buildings; zira brutalist akımın kuralları izlense de inşasında, dizayni ve estetik aykırılığıyla önemli bir kırılmayı temsil ediyor bana göre. bu şahane bina çok ciddi bir politik ve sosyolojik kırılmayi, bir değisimi, yeni bir dönemi sembolize etmekte.

    basitçe mimarinin coğrafi şartlar ve materyal tedariği konusunda fikir sunduğu bilgisi cebimizde olsa da, mimari akımların kentlerde siyasetle iç içe bicimde devreye girmesiyle aslında mimari bize devasa bir politik-ekonomi, sosyokültürel , yapısöküme maruz kalan toplum yani sıra elbette genel konjonktürde "hedeflenen" toplumsal dönüşümün de bilgisini yansıtıyor. yani bir bakima toplum mühendisliğinin beri yandan mimariye dayanan önemli bir sembolizm tedariği mevcut. güzel ve çokça sevilen, karşı kaldırımından fotoğrafını çekmek için şekilden şekile giren yüzlerce turiste poz veren bu bina, brutalizm eserlerindeki turnusollerden biri olan malum ağır ciddiyet, resmiyet ve heybetle alakasız kesinlikle; yegane ortaklik materyaller ancak bu ortakligin dancing buildingsi brutalist skalaya eklediğini soyleyemeyiz.

    önceki entrylerde çokca irdelenmese de brutalist mimari hem welfare state uzlamındaki abd ve avrupa ülkelerinde, hem de sosyalist ülkelerde takip edilegeliyor dönem itibarıyla*; bilhassa çoğunlukla devlet binaları bu mimariye sahip ve modernizmin 2. dünya savaşı sonrasındaki katılığının işlevselci bir yansıması... hem binalara betonun ve çeliğin soğuk grisi, sembolik olarak da aslında dünya siyasetindeki dönemsel temel öğelerini tespit etmek mümkün... bu noktada modernizmin katı/ sert/acımasız yüzüne de atıf yapiyor olabilir ancak bir şekilde duygudan ırak ve rasyonel/pragmatist nitelikte bir ciddiyete sahip... peki ya betondan, camdan, çelik konstrüksiyondan imal edilen danseden ev e ne demeli..

    prag'daki odak örneğim dancing house , sosyalizm sonrası vaclav havel'in nadide bir sembolizm projesi olmuş... ve bina demokratikleşme sürecinin bir sembolü olarak inşa edilmiş. bu yüzden liberalleşme havasında o sovyet katılığına karşı bir başkaldırı olarak havel'in özgürlük anıtı gibi de düşünülebilir*. baska bir yaklasim ortaya koyarsak prag'da postmodernizmin ilk sembolüdür. zira sosyalizm sonrasi ülkeler modern liberalist kurallardan ziyade postmodern bi evrene açtı kapılarını . soğuk savas bittikten sonraki faz irdelendiginde sosyalizmden cok daha iyi bir evreye girdiğine dair baska bi tartisma elbette. soz konusu faz, dünyanin liberalizmi postmodern efektlerle yeniden inşa ettigi ve artık dünyanın balta girmemis ormanlarindan, süt kesmeyen kabilelerine kadar sirayet etmeyi amaç belleyen neoliberal kasırgaya teslim olma evresiydi.

    bu sembolik brutalizm akımınin adeta ötekisi olan danseden binalar da bu anlamda önemli bir değişimin ve göreceli bir özgürleşme hareketinin sembolü olmuş yani. aslinda kaskatı brutalist formdaki binaların bile demokrasi / liberalizm/ değişim sevinciyle aşka gelip dans ediyor olduğu atfi var ;)* ayrıca binanin yapıldığı vlatava nehrine selam çakan arazi vaclav havel 'in ailesinden kalan bir evin arazisidir. bu anlamda da özellikle havel, ideolojisi, demokrasi ve liberalleşme hareketi için de sembolik değeri paha biçilemez ;p

    notekritikos:
    yani brutalist eleştiriciler, dancing house brutalist olsa da size göre, binanın soguk savas mimarisinden çokça sıkılıp, "aaa, oturmaya mı geldik" deyip de göbek atmaya girişmiş hali gibi* ;) bir başkaldırı ssembolü. şaka bir yana bu binayı brutal sayanlara esef ediyorum kısaca* . yukarida bahsettiklerim eserin brutalizme bir başkaldırı eseri olduğuna dair ve eserin dönem , coğrafya , bağlam , siyasi aktörler ve toplumsal dönüşüm fazı dikkate alındığında gayet haklılastirilabilir bir sav bu .

    notebrutus:
    brutal etimolojik olarak brute kelimesine dayaniyor ve 15. asırda hayvanlar icin kullanılan bir kavram ve eski fransızca kökenli . elbette ortacağ latincesinde de brutalis /brutus kelimesi "sıkıcı"/ "salak"** manasıyla kullanılmışsa da günümüz kullanımı türkçe anlamı kaba* / biçimsiz/ gaddar/ acımasız/sert vs vs.
  • bir distopyanın tam içindeymiş hissi veren soğuk ve kasvetli atmosfere sahip mimari akım. yalın, doğal, işlevsel gibi görünebilir ama tasarım ve estetik açısından hiç hoş gelmiyor bana.
  • yapıda herhangi bir örtücü malzemenin kullanılmadan, sek halinin göz önünde olduğu akıma verilen isimdir. yapı, süslemeleriyle şıkır şıkır olmaktan ziyade, daha çok beton çelik, ahşap veya cam gibi malzemelerle soğuk sert ve net bir çizgiyle kendisini gösterir.

    güzel örnekleri de kötü örnekleri de çokça bulunan mimari akım. link

    (bkz: brutal) kelimesinin anlamına baktığınızda da akımın bunu sonuna kadar yansıttığı görüyorsunuz.
  • ikinci dünya savaşı sonucunda yıkılan avrupa’yı ayağa kaldıran akım. yoğun bombardıman sonucu yıkılmış bir avrupa sözkonusudur savaş sonrasında. halkın konut ihtiyacının seri bir şekilde karşılanmasıdır amaç. en ucuz malzeme ve en ucuz işçilikle sağlanması amaç edinmiştir. işte bunların gerçekleşmesi ile ortaya çıkan fiili duruma sonradan verilen ad. (bkz: süsleme suçtur) gibi mimari anlamda oldukça radikal bir yöntem bu dönemin en önemli sloganı olarak akıllarda yer almıştır. parasal sıkıntıların dayatması ve acil konut ihtiyacı gibi nedenlerin yanı sıra yapıların heybetli görünümleri siyasi iktidarların gücünü ve otoritesini tebaasına göstermek istemesi de nedenler arasında sayılabilir.

    1950-70 yılları arasında yaygın bir kullanım alanı bulan akım 80’lerle birlikte etkisini yitirmeye başlamıştır.
    brutalizmin en popüler, en ünlü yapısı ise mimar ‘le corbusier’in 50’li yılların başında tasarladığı unite d’habitation’ dur.
  • istanbul’da iki örnegini bulduğum mimari akımdır.

    ilki kadıköy, bostancı’da yazmacı tahir sokak’ta bulunuyor. banliyö toplu konutlarına ve ya amerikan motellerinde benziyor ancak uzun zamandır el değmediği için güzel yeşillik içinde.

    diğeriyse kartal, atalar’da minibüs yolu üstünde hemen atalar köprüsünün yanında bi apartman. ingiliz toplu konutları gibi bir bina.

    ek: cevizlibağ tercüman gazetesi, levent kale holding binası.
hesabın var mı? giriş yap