• villo'yu kullanacaklara uyarı.
    o bisikletler sabah alayım akşama kadar gezeyim mantığıyla çok pahalıya gelir. istasyondaki otomat günlük 1.5 € yazar ama altındaki küçük yazılarla yarım saatte bir sokarız ha babanın malı mı bu yazısı dikkat çekmez.

    her 30. dk.'da bir ücret şarjlarlar.
    .5 € dan başlar 2 saatten sonra her yarım saatte bir 2€ sokarlar.

    bu bisikletlerin mantığı alıp gideceğiniz istikametteki yakın bir istasyona bırakmak. işinizi bitirdikten sonra tekrar istasyondan bisiklet kapıp yuvanıza yakın bir istasyon'a bırakmaktır.

    misal a kişisi?
    parc de bruxelles yanındaki istasyondan bir villo bisikletini kapıyor ve hop cinquantenaire'e gazlıyor. bisikleti orada bir yere kilitleyip keyfine bakıyor. kolay değil üç müze eşşek kadar da park gez gez bitmiyor ve a kişisi kilitlediği yerden aldığı bisikletine atlayıp tekrar parc de bruxelles istasyonuna bisikleti iade ediyor. ne kadar zaman geçer bence 6 saatten fazla, bu durumda a kişisi 1.5 € günlük kira ücreti haricinde 18 € kullanım ücreti öder. yani girdi 19.5 €. a kişisi, aynı güzergahta taksi kullansa azami 20€ öder.

    b kişisi?
    parktan bisikleti aldı. 20 dk. içerisinde cinquantenaire'e gelip oradaki istasyona bisikleti bıraktı. yarım saatten önce bisikleti bıraktığı için günlük kira ücreti 1.5'tan fazlasını ödemez. gezmesini tozmasını bitirdi, istasyondan bir bisiklet kaptı ve yine aynı süre sonunda parc de bruxelles'e aleti bıraktı günlük hesabı hala aktif olduğu için ve yine yarım saati aşmadığı için hiçbir ücret ödemez.

    ben size bisiklete binmeyin demiyorum bu şehrin tadı bisikletle çıkar ama b kişisi gibi binerseniz.

    ayrıca, brüksele dair en faydalı entrylerden birini girdiğime inanıyorum, şukumu verin piçler.
  • brüksel avrupa'nın ankara'sı olarak tanımlanabilir çünkü o bürokratik havayı ve donukluğu her köşesinde hissedersiniz. ama burada "sıkıcı", "görecek bir şey yok", "zaman ayırmaya değmez", "bir gün bile fazla" diye atıp tutan tayfaya cevap niteliğinde kendimce gezilebilecek yerlerini derlemeyi üzerime vazife edindim. baştan söyleyeyim, avrupa'nın pek çok şehrine göre brüksel gerçekten de çok şey vaat etmiyor, bunda hemfikirim. ama hiçbir şey vaat etmiyor değil. aslında belçikalılar bu tanıtım işinde vs asla iyi değiller ve böyle şeyleri küçümsüyor gibiler. işeyen çocuk heykelinin sembol olması bence ilgisizliğe verilebilecek en güzel örnektir.
    (not: bu listelerdeki bazı yerleri ben de görmedim, listemde yer alan ve gördüğüm yerleri derledim).

    öncelikle çok bilinen yerlerden başlayalım:
    1- avrupa şehirlerinin hemen hemen hepsinde bir meydan vardır, brüksel'deki meydansa görebileceğiniz en ihtişamlı meydanlardan birisidir. burada göze çarpan yapılar arasında belediye binası ve şehir müzesi olarak kullanılan king's house ya da bread house'un yanı sıra karl marx ve viktor hugo'nun eserlerini yazdığı binalar mevcuttur. çift senelerde giderseniz yaz aylarında meydanda devasa flower carpet'ı görebilirsiniz. bunun yanı sıra gittiğiniz döneme göre burada listelenen event'lerden birine katılabilirsiniz. özellikle ommegang oldukça ilgi çekici görünüyor (ücretli). bu civarda yakında bir de bourse de bruxelles binası var, oraya doğru giderken midye-bira tüketilebilecek mekanlarda dinlenebilirsiniz.

    2- manneken piss. bunu yazmasam olmazdı, biliyorsunuz. çok da gerekli değil ancak bununla ilgili bir de küçük bir müze var. bu heykele giydirilen kıyafetler sergileniyor, zamanında biz de göndermişiz. ayrıca yakınlarında poechenellekelder adında güzel bir bar var.
    ayrıca: jeanneke-pis

    3- galerie de la reine / royal gallery of saint hubert yine popüler lokasyonlardan. içeride güzel çikolatacılar bulabilirsiniz. özellikle neuhaus ne kadar pahalı olsa da kesinlikle denenmelidir. bu rehber yeme içme rehberi değil tabi, ama ben de zaten gurmelik açısından değil, kültürel olarak bir şey kazanmış olun diye söylüyorum. çünkü belçikanın asıl meşhur olduğu çikolata çeşidi pralinlerin mucididir bu marka. galeride yer alan mağaza da bu markanın ilk açılan mağazasıdır. bunun haricinde ilginç olarak tropismes adlı kitapçıya uğrayabilirsiniz.

    4- st michael and st gudula cathedral.

    5- brüksel kraliyet sarayı, yaz aylarında halka açılıyor. hemen yakınında parc de bruxelles adında büyük bir park yer alıyor, dolanabilirsiniz. yakınlarda yer alan mont des arts'da manzaraya bakın.

    6- atomium. buraya giderken metro kullanmanızı tavsiye ederim, çok güzel tasarlanmış duraklar var.

    7- mini-europe. bunun hakkında denecek pek bir şey yok, merak edenler gezebilir.

    8- parc du cinquantenaire. gezip yürüyüş yapmak için güzel, büyük bir alan. bazı etkinlikler burada da düzenleniyor. bu bölgede meraklıysanız art nouveau ve art deco binalarını görebilirsiniz, aşağıda daha detaylı değineceğim.
    (brüksel'de değil ama müzik festivali meraklıları için hatırlatma: tomorrowland, rock werchter ve pukkelpop gibi vestivallerin tarihlerine göre seyahatinizi planlamak isteyebilirsiniz).

    9- parlement européen bu tarafa gelmişken görülmelidir bana göre. bir de maison de l'histoire européenne müzesi var yakınında.

    10- basilique nationale du sacré-cœur, art deco stilinde ve görülmeye değer.

    zaten buraya kadarını 1 günde koştura koştura anca gezersiniz (müzeler hariç). bundan sonrası popüler olmayan/az bilinen yerler:

    11- art nouveau ve art deco binaları/müzeleri. art nouveau pass ile bu yerleri gezebilirsiniz. yok ben para vermeyeyim dıştan göreyim yeter derseniz:

    musée des ınstruments de musique
    maison saint-cyr ve yakınındaki hôtel van eetvelde
    la maison cauchie
    maison hannon
    hôtel solvay
    maison autrique
    buradaki binanın ismi yok ya da ben bulamadım, aslında en güzel örneklerden biri.
    hôtel tassel
    stoclet sarayı, art deco, unesco kültür mirası kapsamına alımış.
    musée horta
    sterner's studio
    maison devalck
    eclectic neo-renaissance style house (middle age, renaissance and art nouveau mix), 1908: hector gerard.
    hôtel cohn-donnay - tekrar restoran olarak (de ultieme hallucinatie) işlemeye başlamış bir ev. botanik bahçeye yakın.

    12- cimetière de laeken mezarlığı oldukça etkileyici görünüyor, yer altı mezarlarını gezebilirsiniz. bir de yakınında église notre-dame de laeken yer alıyor.

    13- église saint-jean-baptiste de molenbeek-saint-jean yine art deco stiline güzel bir örnek. buraya gelmişken sığınma yeri olan centre fedasil du petit-château binası da görülebilir.

    14- église sainte-catherine ve yakınında yer alan église saint jean baptiste au béguinage. koninklijke vlaamse schouwburg yine buraya yakın ve bu bölge özellikle duvarlara yapılan resimler de olduğu için yürüyerek gezme açısından güzel olacaktır diye düşünüyorum.

    15- jardin botanique de bruxelles

    16- palais de justice ve porte de hal. yine yakınında yer alan;

    église notre-dame des victoires au sablon,
    square of petit sablon,
    palais d'egmont.

    17- notre-dame-aux-riches-claires church (flemish renaissance style).

    18- maison des arts

    19- gare maritime, galiba eskiden yük taşımacılığıyla ilgili bir yapıymış. sonradan restore edilmiş shop ve restoranlar varmış. bu bina iddiaya göre avrupanın en büyük keresteden yapılmış binası.

    biraz şehir dışında yer alan turistik yerler:
    20- ilkbahar aylarında geliyorsanız hallerbos'a gitmek için vakit ayırabilirsiniz.

    21- butte du lion, waterloo.

    22- gaasbeek castle

    23- plantentuin meise botanik bahçesi, belirli dönemlerde belirli bir kısmı açılıyor anladığım kadarıyla.

    24- château de la hulpe ve etrafındaki park.

    25- bois de la cambre/ter kamerenbos. buraya yakın bir de villa empain var, art deco stilinde bir villa müze olarak kullanılıyor, çeşitli sergiler düzenleniyor.

    26- église saint-augustin (art deco)

    27- abbaye du rouge-cloître

    28- maison d'érasme & béguinage / erasmushuis & begijnhof

    29- abbaye de la cambre

    diğer müzeler:
    train world - belçika, avrupa'da ulusal demiryolu ağına sahip olan ilk ülkedir, dolayısıyla ilk örneklerinden modern zamanlara kadar geniş bir koleksiyon göreceksiniz, van buuren museum art deco stili, bahçesi de inanılmaz güzel görünüyor, musée magritte museum rené magritte'e ait çalışmalar sergileniyor, koninklijk museum voor midden-afrika, centre belge de la bande dessinée, çizgi roman konusunda belçika'nın ünü malum (örn: the smurfs, lucky luke, tintin). bunlar kanımca en dikkat çekenler. çikolata müzesidir bira müzesidir bunlara girmiyorum.

    şimdi aklıma gelmeyen veya yazmaya üşendiğim bir iki yer varsa da ileride belki editlerim. iyi gezmeler!
    edit: düşünmediğim kadar etkileşim aldığı için çok mutlu oldum. umarım gezecek olanlara yardımı dokunur. mesaj atarak yeni yerler eklememi sağlayan yazarlara teşekkürler.
  • tanisan seversin insanlari vardir ya hani, bruksel de onlar gibi yasasan seversin sehirlerindendir.

    turistler için oyle aman aman keyifli olmayan ama yerlesikler icin zamanla baglanilacak bohem bir havasi vardir. geçmisin sisli'sine benzer sokaklari. 80'ler ve 90'larda istanbul'da cocuklugunu gecirenler eminim severler.

    cuma aksami is cikisi ozellikle sainte catherine ve yanindaki marché aux poissons meydaninda ortam cok keyifli olur. hava sicaksa ogrenciler grand-place'da toplanip ickilerini alir yerlere serilir. son yillarda ispanya'daki issizlik sebebiyle pek cok ispanyol gelip yerlesiyor ve muthis renk katiyorlar ortamlara.

    marolles quartier'sinde centro cabraliego(rue haute/
    hoogstraat 171) diye bir ispanyol (asturias) bar/ tapascisi var. association kategorisinde oldugu icin fiyatlar ucuz. 1 euroya stella icebilirsiniz, saraplar 2 euro. kalamari cok lezzetli ve tazedir. yine ayni sokakta place de jeu de balle'a kadar uzanan bir dizi tapasci ve portekiz restorani vardir, antikacilar, sanat galerileri ve hediyelik esya dukkanlari da tabii. mutlaka gezin, bruksel'in en bohem ortamlarindan biridir. place de jeu de balle'da cabinet de curiosites var, ilginc esyalar satiyorlar, sirf gezmek icin de girebilirsiniz.

    sahsen en sevdigim yeri mont des arts ve cinematek elbette. cinematek kutuphanesinin muthis bir arsivi vardir. sitesinden istediginiz kitaplari rezerve edersiniz, pazartesi-carsamba (9:30-17 arasi)-cuma (9:30-13 arasi) gider okursunuz. kitaplar disari cikarilamiyor ama fotokopi cekilebilir. cinematek bruksel

    yine mont des arts'da guzel kafeler vardir ama enstruman muzesinin(musée des instruments de musique de bruxelles) terasinda bir icki icmeden ayrilmayin bruksel'den. mim restaurantmuzeyi de gezin, cok çarpici bir binasi vardir.

    guzel sanatlar muzesi de gezilmeli elbette. jacques louis david'in unlu la mort de marat'sinin orjinal versiyonu buradadir (louvre'daki ikinci bir versiyon). magritte muzesi epey ragbet gorur ve bence en hayran birakan eser l'empire des lumières birisi ve yine bana kalirsa en guzeli de burada (digerleri new york ve venedik'te gorulebilir). belcika'da ozellikle yazin cok sik yasanan gercek bir gorseldir.

    bruksel guzel sahaflarin ve eski plakcilarin da bolca oldugu bir sehirdir. muzikle ve enstrumanlarla ilgiliyseniz pek cok iyi adres bulabilirsiniz. pek cok unlu bande dessinée'nin duvar resimleri susler sehri. sirf buna bir gun ayrilabilir bana kalirsa: brussels comic book route

    yemek icin en iyi adresler:

    -rue sainte-catherine 26 numaradaki amadeus. gent , anvers ve oostende'da da yerleri var ama bruksel'deki en guzelidir. domuz kaburgasi ile unlu ama steak'leri epey iyidir. ozellikle béarnaise soslari cok lezzetli. domates corbasi da iyidir. her masada buyuk bir sise kirmizi ispanyol sarabi olur. ictiginiz kadarini tartar oyle fatura ederler.
    cikista hemen yanindaki bar des amis'de bir digestif alinabilir, yer yoksa place sainte catherine'de bavet'i tavsiye ederim.

    -marolles civarinda restobières(rue des renards / vossenstraat 9) var. vintage bir dekorasyonu vardir ve butun menu, tatlilar dahil spesiyal biralarla yapilmistir. yalniz cok istahli degilseniz, porsiyonlar cok buyuk, uyarayim.

    -sakatat yemeyi seviyorsaniz, viva m'boma (rue de flandre 17). soganli cigeri lezizdir. cikista hemen yakininda bir flaman bari var,roskam (rue de flandre, 9). biraz vieux lyon'daki barlara benzettigim icin severim. los bir ortami vardir.

    - tipik belçika yemeklerini tatmak icin ın 't spinnekopke (place du jardin aux fleurs, 1) tavsiye edilir. epey unludur, sahsen pek sevmedim, cok kucuk sikis tikis. rezervasyon sart.

    kafe/ bar olarak ayrica:

    - place de jeu de balle'de de yeri olan ama sainte catherine'dekinin daha guzel oldugu le marseillais var. sahibi gercekten marsilyali, sempatik bir adam. ricard'li ve vintage fransiz fotograflarinin oldugu hos bir dekorasyonu var. marsilya'nin maci varsa gidip ricard esliginde izleyebilirsiniz. chartreuse(sarisi da var) de satiyorlar.

    -bar llanes(rue du marché au charbon 88), burayi ozellikle ve ozellikle tavsiye ediyorum. sahibi harika bir ispanyol teyze. 60'lardan beri belcika'daymis, esini kaybedince yillar sonra tekrar evleniyor bir baska ispanyol amcayla. harika insanlar. yilda iki ay kapatip, ispanya'ya gidiyorlar. ilk gittigimizde bir arkadasa hediye aldigim beyaz sarap sisesini kirmistim yanlislikla, kadin hicbir sey demedigi gibi, gelip temizledi hem de gayet guler yuzle. sonra birden barda cok international bir ortam olustu, hep birlikte sohbet ettik. cockney bir cift ve guney amerika'lilar vardi. ingilizler fransizca bilmiyordu, biz konusulanlari cevirdik. harikaydi.
    ispanyolca biliyor ya da gelistirmek istiyorsaniz kesin gidin tanisin, bagimli olursunuz. ickiler cok ucuz ve harika ispanyol likorleri bulunuyor. sandvic ya da frite alip gidebilirsiniz. belcika'da yemek satmayan kafe/bar lar disaridan yiyecek kabul eder. bar llanes

    -le cercle des voyageurs(lievevrouwbroersstraat 18), bir suredir her gittigimizde yer yok, rezerve vs dedikleri icin artik gitmiyoruz pek ama cesit cesit caylari olur, dekorasyonu da guzeldir.

    -galeries royales saint-hubert mokafé(galerie du roi, 9), yemek de yiyebilirsiniz, bir sandvic de atistirabilirsiniz. inspecteur hercule poirot'nun chocolate box bolumunun bir sahnesi burada gecer. bardak sarap alacaksaniz italyan'i tavsiye ederim, lezizdir.

    -delirium, bir turist mabedi olsa da haftaici oglen/ ogleden sonra bostur. fiyatlari disariya gore biraz pahalidir ama benim gibi bira sevmiyorsaniz meyveli biralardan bol bol cesit cesit bulursunuz.

    -royal theatre toone, rue du marche aux herbes, 66 numarada bulunan bir kukla tiyatrosu aslinda ama iceride ya da terasinda bir seyler icebilirsiniz. disaridan yiyecek kabul ederler. kuklalar ve bir manneken-pis kopyasinin oldugu dekorasyonu sahanedir.

    -poechenellekelder( rue du chêne, 5), tam manneken-pis'in capraz karsisinda cok hos dekorasyonu olan bir bardir.

    -moeder lambic(place fontainas, 8) degisik biralar olur, bira sevenlere tavsiye edilir.

    -à la mort subite(rue montagne aux herbes potagères, 7) fiyatlari biraz pahalidir ve yer bulmak zordur ama guzel bir dekorasyonu vardir, tipik eski bruksel kafesidir.

    -l'arcadi(rue d'arenberg 1b), cok leziz tartlari vardir. kahvalti ya da 5 cayi icin tavsiye ederim.

    -rue auguste orts, 14 numaradaki le coq sehir merkezinde ucuz icki icmek icin iyi bir adrestir. ingilizce konusurlar, bohem ve cok farkli milletten insanin ugrak yeridir.

    paul verlaine'in sevgilisi rimbaud'yu silahla yaraladigi, bilinen en az bir tutku sucuna sahit olmus sehirdir bruksel. verlaine/ rimbaud daha soz edilecek bahceleri, park ve muzeleri de var ama baska bir entrymizin konusu olsun.

    gece eve donerken kizil tilkilerin yolunuza ciktigi (ustelik benimle uçmak ister misin dinliyorduk), yuruyerek sehri tavaf etmenin pek keyifli oldugu sehirdir.
  • yolunuzun düşmesi durumunda yağlı patates kızartmasına ve siktriboktan işeyen bebesine kanılmadan bir an önce terkedilip brugge'e doğru yol alınmalıdır. ankaraya gittiyseniz işte oranın aynısı. tek artısı melih gökçek yok.
  • afyon emirdağı'ndan ilk belcika'ya giden adam öyle güzel örgütlemişki, belcikalılar türkiye'nin başkentini emirdağı sanıyorlar.
  • fena halde ankara'ya benzeyen şehirdir.

    --- spoiler ---

    her şey var, bir bok yok...

    --- spoiler ---
  • metrosunda kapalı kaldığım şehir. şaka değil... yılını hatırlamıyorum, üç arkadaş toplantıdan çıkmışız, stres atmak için o restoran senin bu bar benim dolaşıyoruz. en sonunda sanırım saat ya gece yarısı ya da bir tam hatırlamıyorum. sağolsun tüm taksiler sözleşmişcesine ya durmuyor ya da ortalıkta yoklar. ben arkadaşlara dedim ki metroya inip metro saatine bakacağım. yakınlarda tren varsa haber veririm. merdivenleri indim, metro saatlerine bakıyorum. o sırada bir anons var ama dinleyen kim. derken ben artık metronun gelmeyeceğini anladım. ancak tam o sırada metronun kepenkleri büyük bir gürültüyle inmeye başlamaz mı. bir belçikalı koşmaya çalıştı ama yetişemedi.

    ben ne olduğuna inanamadım. şaka olmalıydı. yabancı bir memlekette gecenin bir vakti beni yukarıda bekliyorlar, cep telefonu çekmiyor ve metroda kapalı kalmış durumdayım.

    neyse ki kapalı kaldığımda aklı selim bir belçikalı da benimle birlikte kapana kısılmıştı. o bir anda hızlı adımlarla yürümeye başladı. tabii anca beraber kanca beraber hemen takip ettim. o sırada bir tane evsiz adam (homeless) gördük. belçikalı ona metronun kapılarının kapandığından bahsetti. evsiz adam ise benim için sorun yok hayatımdan memnunum gibi bir şey söyledi.

    derken ben belçikalıyı takip ettim. meğerse metronun öteki tarafında acil durum telefonu varmış. oradan telefon açtı. ilk başta ses gelmediği için tırsmadık değil ama neyse ki ses geldi yerimizi bildirdik ve tam yanımızdaki kapı açıldı.

    bol bol teşekkür ettikten sonra ben metroya bindiğim yere doğru hızlı adım yürümeye başladım. malum, arkadaşlar benden haber alamıyorlardı. onlar da anlamışlar benim metroda kapana kısıldığımı. ama tabi ben bunu gerilim içinde anlatırken onlar kusarcasına gülüyorlardı. yok arkadaş, ateş düştüğü yeri yakar;)

    siz siz olun gece belli bir saatten sonra metrolara yaklaşmayın. ne olur ne olmaz.
  • ilginc yorumlarin yapildigi sehir. bruksel'de yasayan biri olarak ozellikle aciklama yapma geregi hissettim.

    brugge ve diger flaman bolgeleri'yle karsilastirilmasi:

    bruksel, brugge, leuven, gent vs. gibi kucuk, sirin ve romantik bir sehir degildir. ortacag havasi yoktur. daha tehlikelidir. fakat havasi gri ve dukkanlari 6'da kapaniyor diye elestirmek komiktir. cunku belcika'nin her yerinde hava durumu aynidir ve dukkanlar her yerde 6'da kapanir. pazar gunleri de her yer kapalidir. sadece bruksel'de yabancilar sayesinde acik dukkan bulmak mumkundur. zira flamanlar oldukca zengindir ve para kazanmaya karinlari toktur.

    flaman bolgesi irkcilarin en yogun oldugu bolgedir. flamanlarin bagimsizligini ve 50 yillik gocmenlerin komple geri gonderilmesini savunan partiler tarafindan yonetilir. birakin gocmenleri, belcika'nin fransizca konusan halkini bile sevmezler. fransizca bilir ama konusmamaya calisirlar. gectigimiz yillarda itfaiyeyi cagiran fransizca konusan bir turk'un yardim talebine cevap vermeyip insanlarin olmesine sebep olmuslardi.

    o hangi diin konusuldugu belli olmayan bruksel'de ise yabancilara karsi genel bir ayrimcilik yoktur. cunku sehir kozmopolittir. fransizlar, flamanlar, uluslarasi kurum ve sirketlerde calisan expatler, universitelerde okuyan yabanci ogrenciler, gocmen italyan, portekizli, polonyali, rumen, bulgar, turk, arap ve afrikalilar bulunur.

    bruksel'e ulasim icin ulusal havalimani ya da charleroi havalimani + servis kullanilabilir. daha uzak oldugu icin charleroi'ya biletler cok daha ucuzdur. fakat uzak diye hayiflanmak garip. sabiha gokcen'e bile alip 'beylikduzu cok uzak yea' demek gibi bir sey bu. diger taraftan brugge ve diger flaman sehirlerinin bir havalimani yoktur (charterlar icin yazlari kullanilan mini havalimanlarini saymazsak). dolayisiyla brugge'e gitmek icin sike sike bruksel'e ulasimin ustune 1.5 saatlik tren yolculugu cekmek gerekir. ustune ustluk bu sehirlerde metro da yoktur.

    gezilecek yerler:

    flaman sehirleri gibi kucuk sirin bir ortacag sehri havasinda degildir. ama gezilip gorulecek bircok yeri mevcuttur. grand place gibi iyi korunmus harika bir meydani vardir mesela. iseyen cocuk'u kucuk ve sacma bulabilirsiniz, dogrudur. ama delirium'da belcika biralarini tadabilir, orijinal waffle ve patates kizartmalarini yiyip, atomium ve mini europe'u gezebilirsiniz.

    ayrica sehirde guclu bir muze ve sanat kulturu vardir. cinquantenaire aniti ve parkinin yanindaki askeriye muzesinde 19. ve 20. yuzyillardan kalma her turlu tank, ucak, uniforma, alet ve edavati gorebilirsiniz. doga bilimleri muzesinde dinozor fosillerini inceleyip, enstruman muzesinde tarihi entrumanlari gorup karikatur muzesinde belcika'nin unlu karikaturlerini gorebilirsiniz. bozar gibi sergi merkezlerinde uluslarasi sergileri gezebilirsiniz. ornegin bu hafta ara guler ve diger fotografcilarin objektiflerinden istanbul fotograflari sergisi vardi. sanattan hoslanmayanlar uzay kesifleri sergisi gibi ilgi cekici sergileri gezebilir.
  • belçika yı geziyorsanız burayı "yemek turizmi" için kullanabilirsiniz. çünkü tarihi dokusu bozulmuş olsa da en güzel restoranlar bu şehirde bulunuyor. tabii +5 kiloyu göze alın.

    külahta belgian fries: http://www.wsibrussels.org/…10/03/belgian-fries.jpg

    midye : http://farm6.static.flickr.com/…5734_50ef25a56a.jpg

    çikolata ve pösküvit : http://blog.hotelclub.com/…/belgian-chocolate-3.jpg

    waffle : http://scrapetv.com/…se/images-9/belgian-waffle.jpg

    ve tabii ki binbir çeşit bira : http://0.tqn.com/…neymoons/1/7/3/w/1/ba10-bier2.jpg

    not: bunları yemeyi unutmayın diye yazdım, tabii buraya bir de not düşmek lazım ki sözlükçüler turist tuzaklarına düşmesinler diye.

    patates kızartması yiyecekseniz sosların bol olduğu bir yer seçmeye çalışın. bence olay soslarda bitiyor. genelde her yerde acılı ve acısız olarak 2 çeşit sunuyorlar ama fast food zincirlerine gitmezsiniz çoğunda ev yapımı sosları bulabilirsiniz.

    midye için söylenicek fazla bi şey yok büyük büyük midyeleri var, herkesin söylediği gibi ben de leon' u beğendim, deniz ürünleri taze genelde.

    çikolata için zaten dünyaca ünlü markalar var. bunların en önemli özelliği yapımında pralin kullanılması. bilinen en ünlü markalar leonidas, neuhaus, godiva. ben leonidas' ı çok seviyorum ama bu işin mucidi neuhaus. (jean neuhaus) pralinlerin kullanılmasıyla birlikte çeşitlilik inanılmaz artmış ve tadları diğer çikolatalardan farklı.

    waffle: waffle için de doğru adres brüksel hatta bazı yerlerde belçika değil de "gaufre de bruxelles" diye geçiyor.( bir de liege style yapan yerler var sanırım.) burdaki wafflerın en önemli özelliği ise içinde kullanılan şeker. ( pearl sugar olarak geçiyor almak isterseniz. hatta yapmak isterseniz direk luikse wafel ijzer diye arayıp evinizde waffle yapabilirsiniz.)

    son olarak bira için tavsiyem bir carrefour bulup sepetinizi farklı biralarla doldurduktan sonra hepsini sırayla denemeniz.

    brüksel' deki bu yemek kültürünü para tuzağı olarak düşünmek anlamsız çünkü bunlar aynı zamanda buradaki avrupa birliği toplantılarında ve burada yaşayanların günlük hayatlarında tükettiği şeyler. tabii her zamanki gibi bu kültürü fast food tarzına dönüştürüp para kazanmak isteyenler vardır dikkat ediniz.

    afiyet olsun.
  • evet uzun zamandır kafamda dönüp duran brüksel yazısının sanırım vakti geldi. öncelikle belirtmem gerek ki birazdan okuyacaklarınız turist işi öneriler ya da rotalar değildir. tamamen lokal önerilerdir. 2 senedir brüksel'de yaşıyorum ve çalıştığım işler sebebiyle de brüksel'e dair çok fazla farklı mekan ve insan tanıdım.

    işten arta kalan zamanımda da bu keşfetme uğraşıma hobi olarak devam ettim. özetlemek gerekirse geçen 3 sene içerisinde sanırım brüksel'in semt olarak uğramadığım pek bir noktası kalmamış olabilir.

    eğer ki siz de brüksel'i gerçek bir brükselli gibi deneyimlemek istiyorsanız okumaya devam edebilirsiniz.

    öncelikle ilk olarak bilmeniz gereken şey şu bu şehirde güncel olarak yaşayan nüfusun %80'inden fazlası göçmen yani belçikalı değil. o yüzden brüksel'i belçika'dan ve belçika kültüründen tamamen ayrı gözlemlemek gerekiyor.

    pekiyi kim bu %80 ?

    afrikalılar, araplar, italyanlar, türkler, bulgarlar, arnavutlar, asyalılar, hintliler diye bu liste uzayıp gidiyor. haliyle bu kadar çok farklı kültür brüksel gibi ufak bir şehirde bir araya gelince ortaya çok enteresan tablolar çıkabiliyor.

    şimdi bu tablolara sırayla ve konu başlıklarıyla bakalım;

    ben genel olarak deneyimlediğim yerleri yeme içme ve alanın özelliğine göre diğer başlıklar altında inceliyorum.

    brüksel ve yeme içme

    01) frit

    bu frit denen olaya ilk geldiğinizde sizde herkes gibi anlam veremeyip ne ulan bir patates kızartmasını bu kadar büyütüyorsunuz diyebilirsiniz. ben de dedim ama sonra çok kötü pişman oldum. büyütülecek kadar varmış. patates kızartması yerken izgara et tadı alınca fark ediyor insan durumun ciddiyetini.

    size ilk önerim merkeze de fazla uzak olmayan master frites. gerçekten su ana dek yediğim en az +20 yer arasında açık ara en iyisini yapıyorlar. bu arada frit gerçekten belçika'nın önem verdiği bir şey kafana göre açamıyorsun. mesela en az 10 çeşit lisanslı sos bulundurman gerekiyor gibi detaylar var.

    master frites'e ek olarak bir de eğer şanslıysanız karavan ya da büfe tipi yerler görebilirsiniz. bu mekanların sabit bir çalışma takvimleri yok ne yazık ki. kafalarına göre açıp kafalarına göre kapatıyorlar. ama eğer bir tanesine denk gelirseniz muhakkak şans verin pişman olmayacaksınız. bu arada merkezde frites atelier gibi üçüncü dalga fritçiler de görebilirsiniz lezzet fena değildir ama fiyat normalin bir tık üzerindedir.

    02) midye

    midye fritten sonra belçika'nın en meşhur diğer yiyeceği. merkezde yüzlerce nokta var aslına bakarsanız çoğunun da birbirinden hiçbir farkı yok. ama siz sahiden bir deneyim yaşayayım diyorsanız. saint catherine meydanında kilisenin hemen önünde noordzee var. dışarıdan bakıldığında nasıl işlediğini çok anlamayabilirsiniz ama buradan bir kap dolusu sıcak midye ve beyaz şarap alarak meydanda yer alan masalara kurulabilirsiniz. şunu söylemeden geçemeyeceğim brüksel'de yapılacak en iyi şeylerden bir tanesi meydanları seyretmektir. hiç sıkılmadan seyredebileceğiniz bir geçiş töreni gibi hissedebilirsiniz.

    03) ve diğer yemekler

    az önce bahsetmiştim yukarıda brüksel'de dünyanın her yerinden insan var diye haliyle bu durumda burada akıl almaz bir yemek çeşitliliği yaratıyor. farklı dünya mutfaklarının benim deneyimlediğim en iyi listesi aşağıdaki gibi;

    asya mutfağı seviyorsanız eğer adres belli; au bon bol. dükkanda yapılan her şey tam anlamıyla handmade. siz siparişinizi verirken noodle gözünüzün önünde açılıp hazırlanıyor. asyalı bir çekirdek aile işletiyor dükkanı. özellikle fried rice tabakları beklentinin üzerinde. bir de yanına tsing tao birası söylerseniz her şey çok güzel olur.

    brüksel'de bulabileceğiniz ikinci en iyi mutfaklardan birisi lübnan mutfağı. tüm şehirde onlarca lübnan lokantası görebilirsiniz. ama benim her zaman gittiğim yer sindibad. hem çalışanları çok iyi hem de lezzet akıllara zarar. özellikle humus, falafel ve keftah (bizim köfte gibi) çok çok iyi. bir de mutlaka tüm salataları isteyin, lezzet en az 5 katına çıkacaktır. bu arada bir not beiruti isimli bir yer var merkezde buradan kesinlikle uzak durun. hem fiyatları aşırı pahalı hem de porsiyonları aşırı küçüktür.

    ben etçiyim illa cayır cayır et yemem gerek derseniz size önerim brussels grill. hem fiyatları hem servisleri hem de porsiyonlarıyla oldukça başarılı bir mekan. özellikle grand place' ta yer alan şubeye giderseniz dokusuyla da sizi epey mutlu edecektir.

    şimdi akıllarda bir tek soru var bu kadar mutfağın olduğu yerde türk mutfağı yok mu diye. evet var; hem de çok fazla var ama dürüst olmam gerekirse ben şu zamana kadar 2 tanesi hariç hiçbirinden memnun kalmadım. bunlardan bir tanesi metin pide gerçekten brüksel'e göre lahmacun ve pideleri oldukça iyi bir diğeri de emirdağ köftecisi, onlar da işi çok iyi yapıyorlar.

    brüksel ve alışveriş

    eminim pek çoğunuz buraya yolu düştüğünde alışveriş yapmak isteyecektir. bunun için toplamda en revaçta olan 2 nokta var bunlardan bir tanesi rue neuve bir diğeri de louisa.

    rue neuve sağlı sollu pek çok global markayı bulabileceğiniz bir yer; özellikle sneakers ya da spor giyinmeyi seviyorsanız buradaki birçok nokta ilginizi çekebilir. louisa'da ise durum tahmininizden biraz daha farklı burası ağırlıklı olarak lüks markaların ve pahalı ürünlerin konumlandığı bir cadde. dünyadaki nis ve pahalı markalara ilginiz varsa louisa sizi mutlu edebilir.

    alternatif alışveriş lokasyonlarına gelecek olursak da vintage parçalar için melting pot'a bakabilirsiniz, arada iyi parçaları ucuz fiyata bulmanız epey mümkün konum olarak da tam merkezde yer alıyor.

    vakit geçirilesi mekanlar nereler ?

    ben bu kısım da direkt olarak kendi favori yerlerimi sıralayacağım. şayet siz de benim gibi sakince bir şeyler içip sohbet etmekten ya da etrafı seyretmekten hoşlanıyorsaiz buralar sizin de favoriniz olabilir.

    01) the big game: burası tam bir ingiliz pub'i ama gerçekten hakkını veren cinsten. duvarlarda sanırım 50 ya da 60 adet televizyon var ve barın iç dekorasyonu tamamen eski ingiliz ahşabi. bir de dışarıda oturma alanı var ki şehrin en güzel meydanlarından birisine bakıyor. tüm bunların yanı sıra birası da brüksel'de bulabileceğiniz en uygun fiyatlı bira neredeyse. ayrıca mekanın bir diğer güzel yanı da dışarıdan yiyecek getirebiliyor olmanız. hemen birkaç dükkan yanında köşede bir fritçi var mesela oradan patates kızarmanızı alıp burada içkinizi içebilirsiniz.

    02) wolf: yine merkezde yaratılmış efsane bir alan burası. ister içeride isterseniz dışarıda oturma alanları mevcut. ortamın atmosferi ise şu şekilde; ortada kocaman bir bar var ve etrafında dünyanın her yerinden (suriye'den hawaii'ye kadar) sokak yemeği standları var. istediğiniz yiyeceği sonrasında da bardan içkinizi alarak saatlerce oturabilirsiniz. yemekler de oldukça lezzetli bu arada.

    03) chicago: burayı keşfettiğimizde sahiden de çok iyi tasarlanmış bir amerikan bistro olduğunu fark ettik. kahvaltıları ve diğer yiyecekleri çok çok başarılı. sakin bir sokağa bakan on bahçesi de mevcut bu arada. özellikle kahvaltı oldukça rağbet görüyor.

    04) saint catherine: burası bir mekan değil ortasında havuz bulunan genişçe bir meydan aslına bakarsanız. etrafı barlar, publar, restoranlar ve pastanelerle çevrili. hatta brüksel'in ikonik mekanlarından olan madame moustache'da burada. tam havuzun olduğu köşede de bir carrefour var; dilerseniz buradan içeceğinizi alıp havuzun kenarında takılabilirsiniz. eşyalarınıza dikkat etmeyi unutmayın.

    nerelere gitmemeli / nerelerde dikkat etmeli

    brüksel'de bu denli kozmopolit bir yaşam olunca haliyle suç da azımsanamayacak ölçüde. ama bu sizi korkutmasın çünkü şehrin merkez noktaları (yukarıdakilerin hepsi güvenli noktalar) oldukça sorunsuz.

    sadece aşağıdaki 2 yerden geçerken yan kesiciler ve bazı tiplere karşı dikkatli olmakta fayda var.

    north station / gare du nord / noordstation:

    south station / gare du midi

    ve son olarak birkaç ekstra öneri daha;

    marole bölgesine uğrayın çok farklı şeyler satan dükkanlarla karşılaşacaksınız
    gallerie saint hubert'e muhakkak uğrayın mimarı olarak çok güzel bir pasaj ayrıca lüks markaları yine burada bulabilirsiniz.
    hediye olarak çikolata götüreceksiniz leonidas tercih edin.
    place du jeu de balle'a uğrayın burada güzel bir ikinci el pazarı bulabilirsiniz. özellikle antikaya meraklıysanız epey enteresan parçalar bulunuyor.
    ulaşım için toplu taşıma en iyi yöntem bu arada, ama mutlaka günlük ya da binişlik kart alın çünkü kontroller epey sık ve cezası da 100€.

    herhangi bir konuda da öneri ya da yardıma ihtiyacınız olursa da yeşillendirmekten çekinmeyin.

    edit: imla
hesabın var mı? giriş yap