• sahane bir ingiltere sehri. ozellikle gunesli bir bahar gununde gidildiginde, her sey baska bir guzel gorunur.

    bu sehirde ne yapilir, oncelikle the mall bristol a ve cabot circus a bir goz atilir. guzel dukkanlar, ingilterenin geri kalaninda goremeyeceginiz bir takim guzel markalara rastlanabilir. akabinde lewins mead yoluyla direkt katedral ve universite tarafina da uzanilabilir ve ya sirayla broad street ve corn street takip edilerek, kucuk sepatik bir kapali pazar olan, st nicholas market e de ugranabilir.

    bu marketin icinde esprili, komik baskili tshirtler yapan bir tezgah ve dunyanin dort bir yanindan unu kitalari asmis butun aci soslari bir araya getirmis bir dukkan bulunabilir. ( sadece aci sos satan ingilteredeki ilk (tek mi bilmem!) dukkan), slogani da soyle, your pain is our pleasure, "sizin aciniz bizim zevkimiz".

    yine corn street uzerinde revival isimli cafede, benzerine az rastlanan, elma ve zencefil cayi (sekersiz icilecek) icilmelidir. corn street in asagisina dogru yurundugunda ilerde sagda gezginlerin asina oldugu, stanfords bulunabilir. ilginc lokal hediyelikler almak icin birebirdir burasi. bir subesi de londra, covent garden da bulunur.

    corn street in bitimi, st augustine`s parade e cikarir. orada, sehrin onemli atraksiyon merkezi, tiyatrosu hippodrome u goreceksiniz. hipodromun oradan saga donup yukariya dogru yurumeye basladiginizda ilerde solda marriots hotel karsisinda da, essiz guzelligiyle college green i goreceksiniz.

    college greenin sahane cimlerine uzanip, arkada bristol cathedral olacak sekilde fotograf cektirmek bir gelenektir. üniversite broşürlerindeki yaymış öğrenciler pozunu daha iyi veren bir park olamaz dunyada. *
    http://yfrog.com/eudsc03247dj

    uzanin biraz yorgunlugunuzu atin. sonrasinda park street yokusunu tirmanacak bristol universitesine ulasacaksiniz. yokusun hemen basinda sagda banksy nin o meshur eserine bir binanin duvarinda gormek mumkun, hani su eve erken donen koca ve, camdan sarkan tokmakci hikayesinin konu edildigi eser. hala hatirlamayanlar icin surada da resmi var.

    http://images.google.com/images?q=banksy

    yokusu tirmanmaya devam edersek sagli sollu, sik kafe ve restaurantlar gormek mumkun. yokusu bitirmeden (charlotte street yoluyla) hemen sola donup devam ettiginizde, brandon hill e cikmis, cabot tower i gormus olursunuz. orasi da asiklar tepesi gibi bir seydir.

    sekil a:
    http://yfrog.com/1hdsc03323bj

    ayni yolla geri donerseniz, universitenin o fotograflik binasinin onune cikarsiniz. burada biraz enine boyuna fotograf cektikten sonra, hemen yamacindaki browns adli pubta bir bira yuvarlayabilirsiniz.

    geriye kaldi, clifton village yoluyla, clifton suspension bridge e ulasmak. meraklanmayin o kadar da uzak degil, 10 dakika yurume mesafesi. ustelik yol ustunde bakkallar falan da oldugundan, ( gerci koprunun cok yakininda tesco express de var) sarapti biraydi bunlari cok uzaktan almaya da gerek yok, gonul rahatligiyla, emin adimlarla kopruye dogru ilerleyebilirsiniz. izlemeniz gereken yol queens road ve richmond hill sonrasinda zaten butun tabelalar kopruye gidisi gosteriyor.

    koprunun sagindan solundan harika manzara fotolari cekmek mumkun. koprunun uzerinde yurumek serbest. kopru yuruyusunu gerceklestirdikten sonra yapmaniz gereken en son sey, sag tarafta bulunan, kayalik tepeye cikmaktir. mekandaki gozle kulesinden de anlasilabilecegi gibi burasi sehrin en yuksek noktasi, ve inanilmaz bir manzaraya sahip. ayni sekilde kopruye bakan banklardan birine ya da, cimenlere uzanilip, ickilere yumulunabilir.

    twitter a, durum mesaji birakmak, eksiye bristol la ilgili entry girmek opsiyoneldir. *
  • thom yorkeun dj shadowla bi kaç ay takıldıktan soora radioheadin kaderini deiştiren şehir
  • şahsi fikrimce ingilterenin en yaşanılası şehridir.

    londra kadar pahalı ve turist baskını altında değildir.

    genç nüfusu sayesinde oldukça hareketli, insanların sürekli dışarda olduğu, eğlendiği, gezdiği, aktivitesi bol bir şehirdir. bol bol lokal brew bira ve cider içebileceğiniz derin bir pub kültürü vardır.

    ingilterenin diğer şirin kasabaları gibi mimari olarak göze hitap etmese de, kendine has bol graffitili ve sisli, hırpani bir havası vardır. berlin'den sonra avrupadaki en "cool" şehir burasıdır desek abartmış olmayız. ortasından geçen avon nehri ve üzerine kurulu clifton köprüsü şehre görsel anlamda güzellik katmaktadır.

    ingilterenin diğer tüm büyük şehirleri gibi kozmopolittir, her kültürden restorana on dk içerisinde ulaşabilirsiniz. buna rağmen rahatsızlık verici derecede göç almamış, özünü korumayı başarmış bir şehirdir. birmingham ya da portsmouth gibi etnik kaynaklı entegrasyon ve suç problemleri fazla yaşanmayan bir şehirdir.

    bath, londra, birmingham, oxford, cardiff, exeter gibi büyük şehirlere günübirlik mesafededir. havalimanından birçok avrupa şehrine direk uçuşlar vardır.

    görece adanın güneyinde kaldığından havası kuzey şehirleri kadar yağışlı ve soğuk değildir.

    toplu taşıma otobüslerin keyfine kalmış durumda, trafik ise özelikle iş saatlerinde rezalet olsa da, yürüyerek ya da bisikletle çoğu yere gidebileceğiniz kompak bir şehirdir.
  • triphop turu muzigin cikis noktasi olarak bilinen sehir
  • ingiltere'nin en guzel sehirlerindendir. otobus ile londra'ya 2.5-3 saat uzakligindadir. burda yasiyan insanlar, hava yagmurlu olmadikca yurumeyi tercih ederler.
  • skins'e background oluşturan şehir.
  • triphopcilarin gidip haci olduklari guzide ingiliz sehri. hayatimin gelecek 5 sene icerisinde bi sekilde mutlaka yer alacak. bi sure oraya gidip yasamadan olmemek lazim.
  • burada bulunan bir firmadan iş teklifi aldım. acaba nasıl bir yerdir, nerde ne yapılır, barınma/kira durumları nedir, in midir cin midir merak etmekteyim.

    sevgili gadasını aldığımın bristollı sözlük yazarlarını 5 çayına mesaj kutuma bekliyorum. bi el atı verin gurban olduklarım.

    edit: bildiklerini paylaşan über insanlara teşekkürü bir borç bilirim :)
  • özlediğim, evim sonra yuvam olacak şehir. birkaç gidişle çok sevdim. yaşarken daha çok sevmek umudundayım.
  • ingiltere'ye gitmişken londra harici bir yer göreyim dedim, bristol'ı seçtim. sonra düşündüm kendime sordum niye bristol. aklıma geldi ki anadolu lisesi hazırlık ingilizce kitabımda bristol anlatılıyordu. kitabın içinde kocaman bir dordurma fotosu vardı ayrıca da patates salatası tarifi. kütüphanemden buldum kitabı, aynen hatırladığım gibiydi hepsi. hafızam yemek hatırlama konusunda her daim süper çalışır zaten.

    şehre gelirsek yokuş bir yerdesiniz. yürüyerek gezme sevdalısı biri olarak yokuşlar azıcık yordu ama mis gibi yeşili, mis gibi havası olunca yorulduğuma değdi.

    yukarda yazar arkadaşımız güzel özetlemiş (bkz: #18792491) no.lu entry. aynen dediklerine katılıyorum. ben de bir iki ekleme yapayım.

    ben londra'dan trenle gittim. londra paddington tren istasyonundan kalkış. varış ise bristol temple durağı. operator great western railway. bileti online alabilirsiniz. site linki

    bristol'e gelirsek, the galleries center'de alışveriş yaptım. başlıca yemek yediğim yerler ise: cabot circus'da kurabiye yedim kahve içtim. bansky'nin meşhur çiziminin (pencereden sarkan çıplak abi) olduğu binanın karşısında sergio's restaurant'ta pizza yedim. jamie's italian'da makarna yedim. burası tam bristol üniversitesi karşısında, gelen geçene baktım, pek tabi ki tabağımdakiler bittiğinde. çok keyifliydi, orada okunur.

    yürürken bir mezarlığa düştü yolum. çoluk çocuk bir grup insan geçtik. ne sakindi. taşlara baktım, efkarlandım.

    en sevdiğim yer ise clifton suspension bridge ve civarı oldu. muhakkak gidin. avon nehrine baktım, bakarken içtim, içerken baktım. gözümü kapattım düşündüm, açtım gülümsedim.

    şehir graffiti cenneti, insanları şeker. içkimi açamayınca bana yardımcı olan pek güzel hanımefendilere selam olsun.

    bu arada ilk defa gay bara gideyim dedim. önceden yaptığım araştırmalarda adını sevdiğim, pineapple isimli hedef mekanı zor buldum ancak kaderin cilvesi işte kapanmış burası. siz oranın peşine düşmeyin. ertesi gün old market street üzerindeki old market tavern isimli en eski gay friendly pub'a gittim. 3 adam bir de ben vardım, meğerse peak saati kaçırmışım kapanmak üzereydi. içtim çıktım.

    giderseniz balon'a binin ben binemedim. bir daha gidersem bineceğim hatta ağustos'ta bir festivali de var aklınızda olsun.
hesabın var mı? giriş yap