• ''konuşsam yalan, sussam ihanet
    günah tek kalan, adı kıyamet
    beni vurdular, can da esaret
    bir sözüm yok, yok dilde cesaret

    yarda mevsimler sürgün
    kime kaldı bu bozgun
    yürek bedende değil
    nerede ruhum

    el alaya yüz tutmuş kaldım biçare
    bir ah değil bin laf değil ölsem ne çare

    yarda mevsimler sürgün
    kime kaldı bu bozgun
    yürek bende değil
    nerede ruhum''

    (bkz: murat ak) (bkz: destur)
  • (bkz: ferit edgü)

    bu kitapla yollarımız aslıhan pasajı'ndaki betül ablanın bana "senin için bir kitap ayırdım." demesiyle kesişti. kitap ferit edgü tarafından 1962 yılında yazılmış ve yüksel arslan tarafından resimlenerek çan yayınlarından çıkmış. dolayısıyla ben kitabı bu ilk baskısıyla okumuş oldum.

    kitap birbirinden farklı ilerleyen birçok öyküden oluşuyor, fakat her ne kadar kurguları itibariyle birbirlerinden farklı olan bu öyküler öyle bir context'te bir araya geliyor ki, ferit edgü'nün okuyucuya yansıtmak istediği bunalımı, bulantıyı, karamsarlığı, yalnızlığı, iğrençliği, tiksintiyi, leşliği, kokuşmuşluğu, kötülüğü ve bencilliği en üst seviyede hissedebiliyoruz.

    sevgili ferit edgü 1950 kuşağı yazarlarının önde gelen isimlerinden. türk edebiyatında bunalım edebiyatı yapan, sartre'lardan camus'lerden çeyrek asır sonra etkilenerek yazmaya başlayan bu kuşak, cumhuriyet sonrası modernleşmeye başlayan bireyin yalnızlığını yansıtmayı amaç belliyor kendine yazmak için. bu isimler arasında demir özlü, leyla erbil, nezihe meriç, yusuf atılgan, sevim burak, orhan duru ve bilge karasu var ferit edgü haricinde.

    böylelikle, aradan çok uzun zaman geçse bile, hala içerisinde bulunduğumuz toplumun bize yüklediği yalnızlığı, hiçliği, boşluğu, intiharı, varlıksızlığı ve sartre'ın bulantısını onlardan okuyabiliyoruz. benzer cümleleri günlüğüme yazarken buluyorum kendimi, insanların arasında geziniyorum, -çok da umarsızca- bu insanlar kim, neden varlar, ne yapıyorlar yaşamlarıyla, nasıl hayatta kalıyorlar, ne için yaşıyorlar, neden intihar etmiyorlar, ya ben, onların arasında neredeyim, ben ne yapıyorum yaşamımla, sayfalarca okusam, saatlerce izlesem, günlerce sokaklarda yürüyüp onları izlesem, sanat eserlerini anlamaya çabalasam, insanları kavramak adına haftalarca düşünsem ne değişecek, günün sonunda ben kendimi nerede duyumsuyorum, nereye aitim, bir yere ait miyim, varlığımı kazanabiliyor muyum, bu varlığı hak ediyor muyum, bu yaşamın sonunda yaşamış olmak bana ne verecek, kendimi hangi yaşamla birleştireceğim ya da hangi ölüm benim sonum olacak.

    kendi içimdeki tüm bu sorunsalları onların cümlelerinde okuyorum. onların yaşama yabancı ve yalnız kalmış duruşlarını en çok kendime yakıştırıyorum ve onları derinden anladığıma inanıyorum.

    tüm bu yabancılığın ve yalnızlığın yanı sıra ferit edgü bu kitabında bir araya gelmiş öykülerinde ölüm üzerine de belirli sorgulamalara kapı aralıyor. intihara meyilli biri, bir cellat, bir katil, bir ceset üzerinden bu yorumlamaları izlemleyebiliyoruz. bunların her biri farklı öyküler olsa da hepsi aynı karanlık havadan besleniyorlar. bu yüzden kitap sizi büyük bir derinliğe çekiyor ve o havasızlıktan bir an önce kurtulmak isterken, ne olacak acaba diye büyük bir merakın içinde de buluyorsunuz kendinizi.

    bu kitap ferit edgü'nün yazmaya başladığı ilk zamanlarından kalma bir öykü kitabı, bundan ötürü diğer okuduğum eserlerinden farklı bir hava vardı bu kitapta. daha yaşamla ölümün kıyısında bir yapıttı. bundan ötürü bu kitabı içselleştirdiğim eserler arasına koyabilirim. zira bu kitap hakkında demir özlü'nün 1962 yeni ufuklar dergisinde yazdığı kritiğine yürekten katılıyorum:

    "on hikâyede parça parça bütünleştirilen kişi, içinde yaşadığı ortama yabancılaşmış, içine düştüğü hiçlikle devinen, yokluğa kadar sürüklenen bir kişidir. zaman zaman hiçliğini kavramaya çalışır, dünyayı iğrenç bulur, insanlardan tiksinir. hikâyelerde odak noktası, kendi üzerine kapanan bireyin, varlığım derinden kavramak istediğinde ona bir temel bulamayışıdır."

    aynı şekilde ferit edgü'nün de kendi ilk öykülerine dair yaptığı yorum şu şekilde:

    "kaçkınlar ve 1950’lerin sonunda yayımlanan, kuşağımın birçok yazarının ilk yapıtlarındaki boğuntunun, bunaltının, bunalımın, başkaldırının, birey olma çabasının, toplumun değerlerine karşı direnmenin, yalnız özgür düşünce ve aydınlar üzerindeki baskıyı gün geçtikçe artıran siyasal iktidar tarafından değil, sözüm ona ilerici bağnaz çevrelerce de ‘mahkûm’ edildiğini gördüm, yaşadım. bu açıdan bakıldığında diyebilirim ki, bizler, tam anlamıyla bir yalnızlıkta yazdık. bireyselliğe yer olmayan bir toplumda, birer aykırı olarak, birer horlanmış olarak yazdık. kendi benzerlerimizi bulmak için yazdık. bizim dilimizden anlayacak kişiler için yazdık. hiçbir zaman hiçbir iktidardan yana olmadık birçoklarına soyut da gelse, mutlak bir özgürlükten yanaydık."

    onlar nasıl kendi benzerlerini bulmak adına yazdılarsa, ben de kendi benzerlerimi bulmak için okuyorum. ve geçen her gün, beni daha içten anlayan insanları okuduğum için büyük şükran duyuyorum.

    --- spoiler ---

    > nicedir hiçbir şey yaptığım yok. hiçbir şey. sokaklarda dolaşıyorum. bir yığın insan. bir yığın görüntü. gelip geçiyorlar. aralarında ben: bomboş. aralarında ben: hiphiç. hiçbir şey duyduğum yok. yitirdim. her şeyi yitirdim. tüm duygularımı. inanıyor muyum buna? ne zamandan beri? bilmiyorum. sanıyorum ki yüzyıllar geçti, geçiyor. bir ara yalnızdım. sıkılırdım. eskiden. çok eskiden. acı, sevgi duyardım. ellerimi koyacak yer bulamazdım. yabancı. şimdi? şimdi hiçbir şey. her şey o denli uzak ki. ellerim, suratım, gözüm, gözlerim bile. yadırgıyorum onları bile. her şeyden, herkesten kuşkulanıyorum. kendimden: -bu ben miyim? yok oturacak bir yerim. 7

    > biliyorum bu böyle sürüp gitmeyecek. aradığımı hiçbir zaman bulamayacağım diyorum. diyorum direyim mutfağa, pencerelerin kenarlarına iyice bir şeyler tıkıştırayım hava girmesin diye ve kapının altına, sonra açayım havagazının musluklarını ya da tabancamın (6,75) boş kovanına- 18

    > asıyorum. bir sehpadan inip, öbürüne, ondan inip... dün on iki tane astım. çok kısa sürüyor. bir saat bile değil. oyalanmak istemiyorum. gözlerine bakıyorum çokluk. bakınca: orda yalnızlık, orda yokluk, orda hiçlik. başka hiçbir şey. binlerce... birbirine benzemeyen, ayrı, derin, bellekten silinmeyen sonuna varmış hiçlik. 45

    --- spoiler ---
  • dağılan çamur grubunun solisti murat ak'ın beklenen çıkışı yapacağı şarkı. albümün dinlenilesi diğer şarkılarının yanında daha parlak durmaktadır. ancak şubat dizisi olmasa albümden haberim olmayacaktı. biraz reklam yapılması lazım.
  • bürokrasi ile her yerde her zaman ters düşmenin yaratabileceği hadise. hayatımı geri istiyorum...
  • boz: bozuk beyaz. (bkz: bozmak), bozulmak, bozuşmak, bozok, bozum, bozgun.

    "bozgun hayatın bir parçasıdır. hepsi bu." catherine clement - la putain du diable

    "şiir, yitiren kazanıyor oyunudur. ve gerçek ozan, kazanmak için ölünceye dek yitirmeyi* seçer. yalnız bir kere daha belirteyim ki, burada söz konusu olan çağdaş şiirdir. (...) ozan insan girişiminin toptan başarısızlığa uğrayacağından emindir ve kişisel yenilgisiyle, insanlığın genel yenilgisini ortaya koymak üzere, kendi öz yaşamında bozguna uğrayacak biçimde davranmaktadır." jean-paul sartre - qu'est-ce que la litterature*

    (bkz: bozum olmak/@ibisile)
    (bkz: sınık)
  • hiç bir şarkının girişinde bu kadar etkilendiğimi hatırlamıyorum eline yüreğine sağlık murat ak.
  • ati242'nin harika şarkısı, gerçekler acımasızca yüze doğru savrulmuş
  • bir topluluk veya silahlı ordu içinde karşılıklı güvenin bozulması yüzünden ortaya çıkan karışıklık.

    (bkz: bozguna uğramak)
  • ferit edgü'nün 1962 tarihli hikaye kitabı.
  • hak ettiği değeri göremeyen çamur ve murat ak şarkılarından sadece biri. çamur ayrıldıktan sonra murat abinin çıkardığı solo albüm destur'un son parçası. tekrar birleştikten sonra da kaldıkları yerden devam eden ve çok güzel işler yapan, inanılmaz da mütevazı olan bu abiler keşke biraz daha dinlense.

    bu parça ise daha başka. dertlenmek için bir nedeniniz olmasa da yamultabilir sizi. sebepleriniz varsa biraz meze ve yanında bi yeşil efe iyi gider*

    hemen dertleneyim o vakit diyenler için spotify
hesabın var mı? giriş yap