• içi, göremediğin, hissedemediğin, bilemediğin şeylerle dolu alan..

    varlık, "boşluk" adını verip vehmettiğin o şeyi asla kabul etmez.. o yüzden girdiğin her boş odaya, yürüdüğün her ıssız patikaya, gece yapayalnız sessizlikte uzandığın yatağa ve hatta kendi içinde hissettiğin o dipsiz gibi görünen boşluğa bile daima selam vermeyi unutma..

    duyar mısın bilmem ama bir aleykümselam geliyor her seferinde karşıdan..
  • evrenin içinde hiç bir maddenin bulunmadığı bölgelerinde ne vardır? bu bölgeye "boşluk" dersek, bu boşluğu "hiçlik" ile bir tutabilir miyiz?

    insanlar, hiçliği tasavvur edemedikleri için boşluğu bir şeylerle doldurmaya çalışmışlar ve buna esir* demişler. uzun zaman boyunca, bildiğimiz maddeden çok çok ince olan, maddenin boşlukları arasından akıp giden bir boşluk nesnesi olarak düşünülmüş esir: "madde, esir denizinde salınan balıkçı ağı gibidir, içinden her an esir geçer". özellikle "elektromanyetik dalgaların içinde yayıldığı bir ortam olmalı" anlayışı, fizikçileri esirin varlığını ispatlamak için uzun süre zorlamış. hatta esirin tek bir şey olmadığı, birbirinden farklı bir çok esirin olduğu da düşünülmüş.

    esirin akış hızını belirlemeye çalışan, mükemmel hassasiyette ve basitlikte tasarlanmış bir deney düzeneği sayesinde (bkz: interferometre), esirin varolmadığı ispatlanmış¹ (bkz: michelson morley deneyi). bu sayede elektromanyetik dalgaların boşlukta da ilerleyebileceği ortaya çıkmış ki, tahayyül etmek hala zor geliyor bana. boşluğun içinde kendi kendini yaratarak ilerleyen bir dalga çifti... özetle, esirin olmadığının ispatı sayesinde boşluk, hiçlik ile denk kabul edilmiş.

    ilerleyen yıllarda, kuantum mekaniği büyüyüp serpilmiş ve boşluğun aslında boş olmadığını ileri sürmüş tekrar. bu yoruma göre; evrenin her köşesinde ve her anında yokluktan var olan parçacık-antiparçacık çiftleri mevcuttur ve bunlar yine buluşup birbirlerini yok ederler. bu anlayışın ışığında, boşluk ile hiçlik yine farklı kavramlar olmuş.

    eğer ki son kuantum mekaniği yorumu doğruysa, evrenin içindeki boşluk birbirini her an yok eden güçlerle doluyken; evrenin sınırları dışındaki boşluk ise* hiçliktir bana göre.

    ¹ : fazla iddialı yazmışım. bir şeyin varolmadığını ispatlamak mümkün mü? daha doğrusu şöyle olmalıydı: "esirin varlığına dair herhangi bir bulgu görülmemiş ve denklemlere katılmasının lüzumsuz olduğu sonucuna varılmış." (bkz: michelson morley deneyi/#6981853)
  • hava(sız)da kalmak;
    ne gidebilmektir hayattan,ne de kalabilmektir hayata...
  • harflerden kelime, kelimelerden cümle, cümlelerden anlam yaratıp;
    tekrar harfleri, heceleri ayıklayıp yeni yan anlamlar bulup, yan yana ekliyor, satır aralarına serpiştiriyoruz.
    okuyup, noktasına virgülüne bakıp
    indirmeden önce şekerini katıyoruz.
    varsa düdük ötünce, yoksa bi taşım kaynayınca
    altını kapatıyoruz
    sonra da iştahımıza yenik düşüp
    dinlendirmeden yiyoruz.
    biricik egomuz
    konunun hararetinden haşlanıp su topluyor o zaman
    şişip şişip patlıyor.
    (boşluk tamtakır duruyor.)

    ölçüsüzlükten, ayarsızlıktan, o kadar çok malzeme konmuş ki içine
    dökmeye de kıyamıyor gönül
    ısıtıp ısıtıp tüketiyoruz.
    en iyi ihtimalle gaz yapıyor o zaman da.
    hatta dipfrizden çıkartıp çözdürdükten sonra kalanını tekrar dondurmaya kalkışanlar var.
    zinhar!
    derhal zehirleniliyor. sonra gelsin acil servis, serum, refakatçi, belki lavman...
    dert üstüne dert.

    peki ne yapabiliriz o halde?

    kendimizi sanata, spora, ilme, işimize gücümüze verebiliriz.
    sorumluluklarımıza daha bi sorumlu yaklaşabiliriz.
    kaç zamandır ihmal ettiğimiz şeyleri yaparız:
    perdeleri yıkar, ütüleriz.
    aylardır bekleyen yalancı mozaik pasta tarifini deneriz.
    klavyenin tuşlarını söküp temizleriz.
    artan malzemelerden, kartonlardan, kumaşlardan umulmadık kolajlar çıkarabiliriz.
    çiçeklerin toprağını değiştiririz.
    kuş evinin içini temizleriz.
    üvey arkadaşlarımızı arar, hal hatır sorar, garibanları sevindirebiliriz.
    olmadı tarık zafer tunaya’da filme gidebiliriz,
    atatürk kitaplığı’nda söyleşiye,
    aksanat’ta müzik dinlemeye...

    hiçbiri olmuyorsa harflerden anlam şişirir,
    kelimelerden baloncuk yapar,
    cümlesine rövaşata çeker,
    tribünlere oynarız:
    önümüze gelene bir tekme...

    (boşluk tamtakır...)
  • şudur:

    iste budur.
  • "aramayı unutuyoruz birden, herhangi bir şeyi, şurda mı, burda mı
    bakmıyoruz bile
    o kadar az, o kadar ortada her şey çünkü
    ve soruyoruz kendimize: bir şey mi aratmak istiyordu bize boşluk
    bilmediğimiz bir şey mi"*

    edip cansever
  • sızdırmaz.* içine attığın her şey orada kalır. attıkça büyür. eksilenleri* ararken bakılacak ilk yer.
  • psikolojinin yaşanan, ani aşırı mutluluk ve aşırı mutsuzluk sonucu çatlamasıyla meydana gelen ruh durumudur.
  • "içinde bir boşluk varmış gibi mi hissediyorsun ezelden ebede? bu bir illüzyon olsa gerek, aslında zaten herşey boşluktan ibaret... mana zaten her bir katmandan sıyrıldıkça boşluğa yakınsarken, maddenin içi bile delik deşik! bir hallere uğrayıp da, üzerinden silkeledikçe sonradan giydiklerini, seni "sen" yapan her şeyden sıyrıldıkça bir bir, öyle bir nokta var ki orada "ben neyim?" sorusuna bile cevap vermek mümkünse ne ala! zerrede saklı olan tüm oluşun deneyimi? işte o ağır fazlasıyla... benliğin kırıntı halinde ufalandığı ve haşmetli kozmosun zaman/uzay ekseninde üzerine çöktüğü bir an saklı burada. elimi tut, eğer halen bir elin varsa!

    işte orada, aslında her şey ve hiçlik olduğun noktada, ne kadar "boşluk" olduğunu deneyimler insan. ürkünç mü? evet. ama korkma. kapıyı tıklat, içeri gir.
    boşluğa..."

    elektron mikroskobundan ruh molekülüne dikiz atarken - kadıköy / 2011
hesabın var mı? giriş yap